Seyahatlerimizi planlarken dünyaya, doğaya ve kültüre duyarlı, Sürdürülebilir Turizm ilkelerini benimsemiş destinasyonları ziyaret etmeyi tercih edebiliriz.
Pandemiden önce dünya seyahat sözlüğüne ‘Tıklım Tıklım Kalabalık – Turist Fazlası’ anlamına gelen ‘Overtourism – Overcrowd’ terimleri girmişti:
Venedik’te sokak ve meydanların kalabalıklarını protesto edenlerin, ve evlerini terkedip taşınanların sayısı çok arttı. Gerçek halkının yaşamadığı bir film setine dönüşmüştü.
Capri adasında yüksek sezonda 15,000 ziyaretçi daracık sokaklarda aynı anda yürüyordu.
Atina Akropol’üne, Roma’nın Trevi çeşmesine, Santorini sokaklarına, hatta Everest’in zirvesine sığılmaz hale gelmişti.
Ve birçok ülkede ‘Turist Fazlası’nın yarattığı hasarlara karşı önlemler alınmaya başlanmıştı:
Machu Picchu tarihi kentinin 550 yıllık binaları kalabalıklar yüzünden hasar görme riski altında olduğu için Peru yönetimi antik şehre giriş çıkış sayılarını kısıtladı, sabah ve öğle ziyaretleri ile kalış sürelerini kısıtladı ve tek yönlü trafik akışı düzeni getirdi.
Antarktika ve Galapagos adalarında doğal hayatı ve eko-sistemi korumak üzere farklı bölgelere ayak basan insan sayısını günlük olarak limitledi
Cinque Terre yürüyüşçüleri yüzünden yaşanan yoğunluk ve sıkışıklık sebebi ile her yürüyüş ortasında anlık olarak yürüyüşçü trafiğini gösteren bir aplikasyon geliştirildi
Tayland’ın Maya Koyu ve Borakay Adası turist yoğunluğundan zarar gördükleri için eko-sisteminin yenilenebilmesi için bu bölgeler tamamen turizme kapatıldı.
Artık kalabalıkların içinde eriyip yok olmak yerine, gerçekten sürdürülebilirliğe değer veren özgün rotalara özgün yolculuklar çok daha makbul.
Booking.com’un kullanıcıları arasında yaptığı 2019 tarihli araştırmaya göre dünya çapında seyahat edenlerin %60’ı artık kalabalık yerlere gitmek istemiyor, hatta daha az bilinir yerlere gitmeyi tercih ediyor:
popüler destinasyonlardan, kalabalıklardan uzaklaşmak,
kendi merak ve tutkularımızın peşinde, küçük şehirler, kasabalar, kırsal alanlar, tarımla iç içe gastronomi duraklarında, kendi yol hikayelerimizi ve maceralarımızı yaşayacağımız, yeni beceriler geliştireceğimiz ve yeni şeyler öğreneceğimiz deneyimler yaşamak
yüksek sezon dışında seyahat etmek
çok daha tercih edilen yolculuk biçimleri haline gelecek önümüzdeki yıllarda.
DÜNYADAN SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM ÖRNEĞİ ÜLKELER, ŞEHİRLER VE BELDELER
1)Bhutan son 30 yıldır turizme bütünsel bir bakış açısı ile yaklaşan tek ülke. Turizm, doğa, çevre, doğal kaynaklar, fiziksel altyapı, teknoloji, ekonomi, sosyal ve kültürel yapının sürekli etkileşim içinde olduğu dinamik ve bütünsel bir ekosistemin parçası olarak görerek ele alıyor. Ve ülkenin birbirini sürekli etkileyen ve iç içe geçmiş bu tüm ekosistem parçalarını sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde geliştirebilmek için de turizmde kontrollü büyüme prensipleri uyguluyor.
Bhutan bu güne kadar gördüğüm ülkeler arasında, halkının mutluluğunu her şeyden üstün tutan tek ülke.
Krallıkken de demokrasiye geçtikten sonra da ana politikaları hep:
ülkenin doğal ve kültürel mirasının korunması,
doğal kaynaklarıyla kendine yetmesi,
çevre ve hava kirliliğine yol açabilecek her şeyin engellenmesi,
kontrollü bir turizm
olmuş.
‘Yüksek değerde, düşük etkili’ turizm modelini benimsemiş Bhutan dünyadaki ilk ülke:
ülkeye giren turist sayısının kısıtlanması, kitlesel turizme izin verilmemesi,
tüm turizm hizmetlerini yüksek bütçe ile sunulması,
yabancı yatırımlarını kısıtlanması ve kar amacı ile doğanın ve kültürün sömürüsüne izin verilmemesi,
turizm gelirlerinin ülkenin altyapısı, kaynakları, kültürü ve sosyal hizmetlerini desteklemek için kullanılması
şeklinde sürdürülebilir bir turizm uygulamaları 30 yıldan uzun bir süredir uygulanıyor.
Anayasasında vatandaşların mutluluğu arama hakkı ve hükümetin de bu mutluluğu sağlama görevi maddesi olan dünyadaki tek ülke!
Mutluluk Endeksi: Bhutan halkın refah seviyesini gelir ile değil, mutluluk endeksi ile ölçümlüyor.
Mutluluğu nasıl mı ölçüyorlar?:
4 ana endeks belirlemişler: ekonomi, kültür, çevre ve yönetimden memnuniyet.
Bunların da 9 alt kategorisi var: bireysel mutluluk, ekoloji, sağlık, eğitim, kültür, yaşam standartları, zaman kullanımı, toplumsal canlılık ve iyi yönetişim.
Tüm bu kategorilerinde de, hastane çeşitliliği, doktor erişimi, ibadete ve sosyalleşmeye kalan zaman, taleplerinin devlet mercilerine ulaşması ve cevap alabilmeleri gibi net kriterleri var.
Her sene tüm bu kriterlere göre halkın mutluluğu ve memnuniyeti ölçülüyor. Ve ona göre iyileştirmeler yapılıyor.
Bu küçücük, zamanda asılı kalmış, el değmemiş ülke, modern ve gelişmiş diye düşündüğümüz birçok ülkeden çok daha medeni bir yönetim ve refah anlayışları sergiliyor.
Gerçekten de Bhutan, halkının mutluluğunu sağlamak ve korumak konusunda dünya üzerinde en büyük çabayı sarf eden ülke.
Mutluluğun Gayri Safi Milli Hasıla’nın ötesinde, çok daha geniş bir kapsamda ele alınması gerektiğini düşünen ülkelerin sayısı artıyor:
Yeni Zelanda, geliştirdiği Yaşam Standartları Sistemi ölçümleme çalışması için önce Yeni Zelanda halkına, günlük yaşantılarında ve gelecekte iyi bir hayat tanımını belirleyen kriterleri sordu: Kültürel Aidiyet, Sivil Katılım, Çevre, Sağlık, Barınma, Konut, Gelir & Tüketim, İş & Maaş, Bilgi & Yetiler, Zaman Kullanımı, Güvenlik, Sosyalleşebilme, Huzur & Mutluluk.
Bu 12 kriterin hepsine yatırım yapmak üzere, ülkenin varlık ve kaynaklarını yöneten Hazine tarafından 4 Kapital oluşturuldu: Doğa, İnsan, Sosyal, Finansal ve Fiziksel Kapital. Her sene aralarında yalnızlık, devlet kurumlarına güven, su kalitesi gibi kriterlerin yer aldığı 61 kriter üzerinden ölçümleme yapılarak kaynakların nereye aktarılacağı kararlaştırılıyor. Mesela, 2019 Mayıs’ta oluşturulan Refah Bütçesi ile Māori ve Pacific yerel kabilelerinin desteklenmesi, düşük karbon ayak izli, sürdürülebilir ekonomiyi ve turizmi destekleme, Gençlerde Ruhsal Sağlığı, Çocukların Güvenliği ve Mutluluğu, sosyal, ekonomik ve teknolojik olarak yapıcı bir ulusa dönüşme konularına kaynaklar ayırdı.
2)Kosta Rika turizm için benzer bir sistem uyguluyor: Sosyal Gelişim Endeksi.
Kullandığı tüm enerjinin neredeyse tamamnını yenilenebilir enerji kaynaklarından elde eden yegane büyük ülke olan Kosta Rika’nın uyguladığı Sosyal Gelişim Endeksi, turizm endüstrisinin yerel topluluklar üzerindeki etkilerini ölçümlemek ve yatırım kararlarını almak için kullanılıyor. Bu sistem, büyük kazanç sağlama potansiyeli olan ancak yerel toplulukların yaşamına veya doğaya, kaynaklara, biyolojik çeşitliliğe zarar verebilecek projelerin uygulanmamasını sağlıyor.
Kosta Rika ayrıca karbon salınımını ‘0’lamak için en büyük çabayı sarf eden ülke:
Ülkede kullanılan tüm enerjinin %98’si yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanıyor
Doğa harikası bu ülkenin yüzölçümünün %25’i biyoçeşitlilik koruma bölgesi ilan edildi.
3)Hollanda’nın Amsterdam kentinde, Covid-19 sonrası şehrin yeniden nasıl dünyayla ve hayatla buluşacağı ‘Donut Ekonomisi Deneyimi’ ile şekilleniyor.
Donut Ekonomisi Nedir?
“Gezegenin sınırlı kaynaklarını zorlamadan insanın temel ihtiyaçlarını karşılamak mümkün mü?” İngiliz iktisatçı Kate Raworth’un ortaya attığı “donut ekonomisi” tam da bu soruya yanıt arıyor. İnsan için en güvenli, adil ve sürdürülebilir alanın bu model içerisinde gerçekleşebileceğini vurguluyor. Peki ama nasıl? Donut ekonomisi gerçekte nedir? Hangi amaçla ortaya çıktı? Nerede uygulanıyor? Gelin şimdi bu soruların yanıtlarına birlikte göz atalım.
Donut ekonomisi ne anlama geliyor?
Donut ekonomisi dünyanın kaynaklarına saygılı ve refahın adil paylaşımına dayanan yenilikçi bir ekonomi modeli. Adını ise yuvarlak, kabarık, ortası delik olan donut adındaki tatlı çöreklerden alıyor. Türkçeye simit ekonomisi olarak da çevrilen bu model, insanın yaşamsal ihtiyaçları ile ekolojik sınırları temsil eden iki ayrı çeperden oluşuyor. Bu iki çeperi bir araya getiren şeklinin donuta benzetilmesinden dolayı da bu şekilde adlandırılıyor.
Gelelim modelin anlamına. Dairenin iç çeperindeki toplumsal tabanda insanın temel ihtiyaçları bulunuyor. Bunlar: İçme suyu, gıda, sağlık, eğitim, çalışma geliri, adalet ve barış, politik katılım, sosyal eşitlik, cinsiyet eşitliği, enerji, barınma ve ağlar. Ekolojik tavan olarak adlandırılan dış çeperde ise 9 gereklilik yer alıyor. Bunlar: iklim değişikliği, okyanus asitlenmesi, kimyasal kirlilik, nitrojen ve fosfor yüklenmesi, tatlı suların çekilmesi, toprağın değişimi, biyoçeşitlilik kaybı, atmosfer kirliliği ve ozon tabakasının incelmesi.
Tıpkı donutun en lezzetli kısmı gibi insanlık için de en iyi yaşamı vadeden bölge işte bu iki çeper arasında kalan bölüm. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) ile uyumlu olan bu bölüm “ekolojik olarak güvenli ve sosyal olarak adil” bir alanı temsil ediyor. Bu görsel yapı, insanın yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmasının ekolojik bir sınırı olduğunu açıkça vurguluyor.

Kapitalizmin içinde başka bir düşünme biçimi
Küreselleşme, nüfus artışı, ekonomik büyüme derken yeni ekonomi modellerine duyulan ihtiyacın artması şaşırtıcı değil. Özellikle Covid-19 salgını ile birlikte artan eşitsizliklerin giderilmesi, ülkelerin hızlı ekonomik toparlanmaya geçmesi için yeni iktisat teorileri üzerine tartışmalar yapılıyor. Tam da bu nedenden dolayı donut ekonomisi üzerine yapılan araştırmalar hız kazandırmış durumda. Kapitalizmin farklı bir boyutu olan bu model eşitsizlikleri azaltırken ve çevresel sürdürülebilirliği garanti altına almanın bir yolu olarak görülüyor.
Raworth, donut ekonomisinin gerçekleştirilmesi için yeni bir düşünme öneriyor. Buna göre dünyayı yeniden canlandırmak ve küresel servetin adaletli bir şekilde dağıtılmasını sağlamak için çeşitli eylem planları ortaya konmalı. İşletmeler, yalnızca şirketi ve hissedarlarını etkileyen finansal faydaya değil, aynı zamanda ürettikleri sosyal ve çevresel değere de odaklanmalılar. Böylece dünyada sosyal etkiye sahip sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme gerçekleşebilir ve insanlığın gelişmesi mümkün olabilir.
Felsefe Doktoru ve IESE Business School İş Etiği Bölümü Müdürü Joan Fontrodona ise BBVA’ya yaptığı açıklamalarda Raworth’un teorisini son derece anlamlı bulduğunu belirtti ve teori hakkında şunları söyledi: “Şirketin başarısında nihai ölçü olarak kâra odaklanan klasik ekonomik modelinde topyekûn bir değişiklik. Çevresel sürdürülebilirlik için sorulacak ilginç soru ise daha az doğal kaynak tüketimi ile daha fazla üretimin nasıl yapılacağı. Bu durum süreçlerde ve ürünlerde yenilik gerektiriyor. Döngüsel ekonomi de buradaki soruyu uygulamaya geçirmenin bir yolu.”
Donut ekonomisini hayata geçirirken uygulanacak bir diğer yöntem eko tasarımın teşvik edilmesi. Eko tasarım çevresel etkiyi azaltan, uzun ömürlü, dayanıklı, kolayca geri dönüştürülebilir malzemelerden yapılmış ürünlerin yaratılmasına dayalı bir konsept. Bu ürünlerin yaygınlaştırılması ise gezegenin ve insanın ortak bir faydada buluşmasına imkân sağlıyor.
Amsterdam modeli
Donut ekonomisini benimseyen ilk kamu kurumu, Amsterdam Belediyesi oldu. Hollanda’nın başkentinde, liderlerin 2030 yılına kadar tamamen döngüsel bir ekonomiye geçmek için uygulamaya aldığı bu model “Dünyanın doğal sınırları içinde herkes için iyi bir yaşam” fikrini hayata geçiriyor. Nasıl mı? Ham maddeleri, diğer bileşenleri ve hatta ürünleri tekrar tekrar kullanan akıllı bir yaklaşımla.
Pandemi sonrası ‘yeni normal’ ile birlikte bölge ekonomisini canlandırmak için aşağıdaki önlemler uygulanıyor:
- Amsterdam sakinleri arasında paylaşım, onarım ve yeniden kullanım kültürü yaygınlaştırılıyor. Geliştirilen uygulamalarla cep telefonu, tablet vb. elektronik cihazlardan başlayarak değerli hammaddeler içeren ürünlerin kullanım ömrünün uzatılması amaçlanıyor. İkinci el eşya firması reBuy tarafından derlenen ‘2020 Cep Telefonu E-Atık Endeksi’ne göre, Hollanda’da 13 milyondan fazla kullanılmış cep telefonu bulunuyor. İspanya’da ise bu sayı 45 milyondan fazla.
- İnşaat sektöründe malzemelerin yeniden kullanımı ile sürdürülebilir ve biyolojik bazlı bileşenlerin satın alınması teşvik ediliyor. Kullanılacak en verimli malzemeler arasında; ahşap, geri dönüştürülmüş kâğıttan elde edilen selüloz lifi, ağaç liflerinden yapılmış yalıtım panelleri, OSB levhaları (yönlendirilmiş yonga levhaları), fırınlanmış kil, mantar veya PVC’ye alternatif termoplastikleri sayabiliriz. Ayrıca belediyeler ihalelerde daha katı şartlar uygulayarak inşaat şirketlerini çevreci yöntemlere yöneltiyor bu sayede sürdürülebilir binaların yaygınlaştırılması hedefleniyor.
- 2030 yılına kadar israf edilen gıdaların yarı yarıya azaltılması hedefleniyor. Öyle ki yalnızca Amsterdam’da her yıl bir kişi 41 kilo gıdayı çöpe gönderiyor. 2021 Birleşmiş Milletler Gıda İsrafı Endeksi Raporu’na göre Türkiye’de kişi başına düşen atık israfı 93 kiloya ulaşmış durumda. Ülkemizde israf edilen yıllık gıda miktarı ise 7,7 milyon tondan fazla. Raporda ayrıca küresel gıda israfının yıllık 931 milyon ton olduğu belirtiliyor. Amsterdam Belediyesi gıda atıklarından en iyi şekilde yararlanmak için pek çok girişime ön ayak oluyor. Örneğin “Porverdorie!” isimli bir start-up atılacak duruma gelmiş sebze ve meyveleri, reçel ve krema paketlerinde kullanıyor.
- Paylaşım platformları oluşturuluyor. Şirketler, mahalle dernekleri ve akademik kurumların paylaşım kültürünü yaygınlaştıracak platformlar, ikinci el mağazalar, çevrimiçi pazarlar ve onarım hizmetlerine katkıda bulunması için anlaşmalar yapılıyor. Hollanda’da OIS adlı bir araştırma enstitüsünün anket sonuçları, Amsterdam sakinlerinin %75’inin çevreyi iyileştirmek için daha az şey satın almayı planladığını gösteriyor.
Özetle Amsterdam’da uygulanmaya başlayan donut ekonomisi, insanlığın gelişimi için yepyeni bir ekonomik modelin kapılarını aralıyor. Çünkü gayet cazip bir teklifi var: “doğanın kaynaklarını zorlamadan insanların ihtiyaçlarını karşılamak”. Üstelik bunu oldukça adil bir paylaşımla yapmayı hedefliyor.
Büyüme ekonomisine çığır açıcı bir alternatif diye tanımlanan bu sistem, halkanın içinde Birleşmiş Milletlerin belirlediği Sürdürülebilir Gelişim Hedefleri’ni kendine baz alan minimum yaşam standartları, halkanın dışına da dünyanın üzerinde çalışması gereken karbon salınımı gibi ekolojik sınırları konuyor.
Ve arada kalan Donut hamuru kısmı insanların yaşayabileceği güvenli ve adaletli alan, yani ekonomik ve üretim faaliyetlerinin, insanların ve dünyanın ana ihtiyaçlarını baltalamadığı yaşam alanı.
Nisan 2020’de Amsterdam’da kabul edilen bu sistem, şehrin tüm kamu politikaları ve kararlarında kerterez alınıyor. Dünyada sürdürülebilirliğe böyle ciddi bir taahhüt veren ilk şehir Amsterdam.,
- Hollanda’da başlayan kıvılcım gelecekte büyüyerek dünyanın geri kalanına yayılmasını umut ediyoruz.
4)Danimarka’nın başkenti Kopenhag dünyaya örnek olacak sürdürülebilir turizm girişimleri yapan başka bir şehir:
Şehrin tam göbeğinde kışın kayak yazın da tırmanış yapılan CopenHill, atıkları on binlerce ev ve işyeri için enerjiye dönüştürecek şekilde tasarlandı.
Şehrin açık alanlarında ve teraslarda organik tarım teşvik ediliyor.
Şehrin otellerinin %70’i ekolojik sertifikalı
5)Izlanda şelaleleri, buzulları, fiyordları, volkanları ve jeotermal havuzları ile doğa harikası olan ülke 2008’deki ekonomik krizden sonra, kitlesel turizmi desteklemek yerine kontrollü ve sürdürülebilir turizm prensiplerini benimsemiş. Plastik kullanımını neredeyse sıfırlamış, elektriğinin tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlıyor ve jeotermal enerjiyi ısınmaya çeviriyor.
6)Nüfusunun %10’u turizm sektöründe çalışan Slovenya, 2019’da Green Destinations tarafından Yeşil Ülke seçildi.
7)Malta, Gozo & Comino adaları, solar panelleri, yağmur toplama üniteleri, atık su dönüştürme merkezleri, elektrikli araç uygulamaları, ekolojik otelleri ve çiftlik evleri ile başka bir sürdürülebilir destinasyon.
8)Meksika’da Yukatan yarım adasında, Maya harabeleri, doğal yeraltı suyu lagünleri, kireçtaşı kaya oluşumları ve kumsallara ev sahipliği yapan Sian Ka’an Biosphere Rezervi, Karayip sahillerindeki en büyük koruma alanı. Zengin biyo-çeşitliliği arasında:
jaguar, puma, leopar ve tapirler gibi memeli canlılar
300’den fazla kuş çeşidi
84 çeşit mercan resifi
276 çeşit kabuklu hayvan
deniz kaplumbağası yuvaları
yer alıyor.
9)Jamaika’daki Blue ve John Crow Dağları Ulusal Parkı, çok zengin bir biyo-çeşitliğe ev sahipliği yapan 26,252 hektarlık tropik bir yağmur ormanı. Korumacı Eko-turizm uygulamaları ile kuş gözlemi, pınarlar, göletler ve şelalelere yürüyüş, Maroon kabileleri ile tanışma, kahve geleneğini öğrenme gibi kültürel ve doğal mirasların korunması sağlanıyor.
10)Seyşellerde Mahe adasındaki Morne Ulusal Parkı, 12 endemik kuşa, birçok bitkiye ve hayvana ev sahipliği yapan, ormanlar arasında panaromik yürüyüş ve tırmanış rotaları sunan, sürdürülebilir turizm prensipleri ile koruma altında, 3,045 hektarlık bir park.
Dünyanın en yeşil 3 şehri
Küresel Destinasyon Sürdürülebilirlik Endeksi, Göteborg, Oslo ve Glasgow’u dünyanın en yeşil şehirleri olarak sıraladı.
Dünyayı daha yeşil ve sürdürülebilir hale getirmek için çaba gösteren şehirler, çevre politikalarıyla öne çıkıyor. Küresel Destinasyon Sürdürülebilirlik Endeksi’nde üst sıralarda yer alan Göteborg, Oslo ve Glasgow gibi şehirlerin, çevresel sürdürülebilirliğe nasıl katkıda bulunduklarına birlikte göz atalım…
Göteborg, İsveç
İsveç’in batısında yer alan Göteborg, uzun yıllardır sürdürülebilirlik konusunda lider. Şehir, 2016’dan 2021’e kadar her yıl bu endekse liderlik etmiş ve Lonely Planet tarafından 2021’de dünyanın en iyi sürdürülebilir şehir konaklaması olarak seçildi. Göteborg’un başarısının arkasında, % 95 oranında yenilenebilir enerjiyle çalışan toplu taşıma sistemi yatıyor. Bu, çoğunlukla elektrikli otobüslerden oluşan bir filo anlamına geliyor. Ayrıca şehirdeki otellerin neredeyse % 90’ı çevre sertifikalı. Göteborg aynı zamanda 2030 yılına kadar iklim açısından nötr hale gelmeyi hedefleyen Avrupa Birliği’nin 100 şehrinden biri. Bu hedef doğrultusunda, şehrin altyapı ve enerji kullanımı sürekli olarak iyileştiriliyor ve karbon emisyonları azaltılıyor.Oslo, Norveç
2019 yılında Avrupa’nın ‘Yeşil Başkenti’ seçilen Oslo, sürdürülebilirlik alanında önemli adımlar atan bir diğer İskandinav şehri. Oslo’nun ulaşım altyapısı, 270 şehir bisikleti istasyonu ve 5.000 elektrikli araç şarj istasyonu ile dikkat çekiyor. Şehir ayrıca elektrikli scooter kullanımını teşvik ediyor ve % 63’ü ormanlık alanlar olmak üzere, şehir alanının büyük bir kısmını yeşil alanlar kaplıyor. Oslo, bu yeşil alanları korumak ve genişletmek için sürekli çalışmalar yaparak, şehir sakinlerine sağlıklı bir yaşam alanı sunmayı amaçlıyor. Bu, Oslo’yu hem yaşanabilir hem de çevresel açıdan çekici kılan bir şehir haline getiriyor.Glasgow, İskoçya
‘Sevgili yeşil alan’ anlamına gelen, Galce ‘Glaschu’ kelimesinden adını alan Glasgow, çevresel mirasını modern sürdürülebilirlik çabalarıyla pekiştiriyor. Glasgow özellikle 2023’te düşük emisyon bölgesi oluşturarak hava kirliliğini azaltma konusunda önemli bir adım attı. Şehir ayrıca elektrikli araçlar için şarj istasyonları kurdu ve enerji tasarruflu akıllı LED sokak lambaları yerleştirdi. Bisiklet kullanımını teşvik etmek amacıyla yeni bisiklet yolları ve kiralama programları da devreye alındı. Glasgow, şehirdeki 90’dan fazla park ile yeşil alan konusunda da zengin. Bu parklar, şehrin genelindeki yaşam kalitesini artırıyor.Diğer şehirlere ilham veriyorlar
Göteborg, Oslo ve Glasgow gibi şehirlerin uyguladığı politika ve projeler, diğer şehirlere de ilham veriyor. Çevre dostu ulaşım seçenekleri, enerji verimliliği ve yeşil alanların korunması gibi alanlarda attıkları adımlar, bu şehirleri sadece yaşanabilir kılmakla kalmayıp aynı zamanda gelecek nesillere daha temiz ve sağlıklı bir dünya bırakma konusunda önemli rol oynuyor.
İklim değişikliğine yönelik kentsel çözümler
İklim değişikliğinin neden olduğu olumsuzluklar nedeniyle şehir altyapılarının yetersiz kalması, sürdürülebilir kentsel çözümleri zorunlu hale getirdi.
Son yıllarda, iklim değişikliğinin etkileri şehirlerde daha belirgin hale geldi. Aşırı sıcaklar, ani su baskınları ve deniz seviyesindeki artışlar, şehir altyapılarının yetersiz kalmasına neden oldu. Dünya nüfusunun yüzde 56’sının kentsel alanlarda yaşadığı düşünüldüğünde, şehirlerimizi yeniden düşünmek ve sürdürülebilir kentsel çözümler geliştirmek zorunlu hale geldi. İşte iklim değişikliğine karşı şehirlerde uygulanabilecek beş yenilikçi çözüm…
1. Hamburg’un alg enerjili binası
Hamburg, Almanya’da bulunan Bio Intelligent Quotient (B.I.Q.) apartman binası, dünyanın ilk alg enerjili binası olarak dikkat çekiyor. Bu bina, alg biyokütlesi ve güneş termal ısısından yenilenebilir enerji üretiyor. Fotobiyoreaktörlerden elde edilen fazla ısı, binanın sıcak su ve ısıtma sistemlerinde kullanılabiliyor veya daha sonra kullanmak üzere depolanabiliyor. Alglerin karbondioksiti absorbe etme, atık suyu geri dönüştürme ve oksijen salımı yapma potansiyeli, onları diğer yenilenebilir kaynaklardan daha verimli kılıyor. Bu proje, gelecekte yeşil şehirler için umut verici bir örnek teşkil ediyor.2. Yeşil tramvay hatları
Avrupa’nın birçok şehrinde yaygın olarak görülen yeşil tramvay hatları, Bordeaux, Frankfurt ve Barselona gibi şehirlerde önemli faydalar sağlıyor. Bu hatlardaki bitki örtüsü, yağmur suyunu emerek ani su baskınlarını azaltıyor ve çevredeki alanı soğutuyor. Yeşil tramvay hatları sadece sel riskini azaltmakla kalmıyor aynı zamanda birçok böcek ve omurgasız canlıya yaşam alanı sunuyor. Ayrıca yumuşak yüzeyleri tramvay tekerleklerinin titreşim ve gürültüsünü azaltıyor.3. Paris’te ağaçlandırma
2019’da Paris’te kaydedilen 43°C’lik sıcaklık, şehrin aşırı sıcaklarla başa çıkma yollarını aramasına neden oldu. Fransızlar, başkentlerini serinletmek için 160.000 ağaç dikmeyi planlıyor. Ağaç gölgelerinin sağladığı serinlik, şehir içindeki sıcaklıkları önemli ölçüde azaltarak kentsel ısı adası etkisini hafifletiyor. Ağaçlar, şehir içi sıcaklıkları düşürmenin yanı sıra iklim değişikliğiyle mücadelede de önemli bir rol oynuyor.4. Yunanistan’ın beyaz binaları
Yunan Adaları’nın manzaralarını süsleyen beyaz binalar, estetik amaçlarının ötesinde önemli bir iklim çözümü sunuyor. Beyaz renklerin güneş ışığını yansıtma özelliği, iç mekân sıcaklıklarını dış hava sıcaklığının yaklaşık 4.5°C altında tutuyor. Bu tür teknolojik yenilikler, aşırı ısınmış evlerde yaşayanlara büyük fayda sağlayabilir ve klima kullanımını azaltarak enerji maliyetlerini düşürebilir.5. Binalara doğayı getirme
İklim değişikliğiyle mücadelede doğayı şehirlere entegre etmek kilit rol oynuyor. Amsterdam’ın finans bölgesinde bulunan The Valley, bu yaklaşımın çarpıcı bir örneği. Binanın cephesine entegre edilen 13.000 bitki, ağaç ve çalı, hava kalitesini iyileştiriyor, refahı artırıyor ve yerel soğutma faydaları sağlıyor. Doğanın şehir yaşamına entegrasyonu, şehirlerin değişen iklimde ayakta kalabilmesi için temel tasarım ilkesi olmalı.İklim değişikliğiyle mücadelede şehirlerin alabileceği önlemler hem çevreyi koruma hem de şehirde yaşayanların yaşam kalitesini artırma potansiyeline sahip. Bu yenilikçi çözümler, geleceğin yeşil şehirlerini inşa etmek için umut verici adımlar olarak dikkat çekiyor.
Makalenin orijinalini bu linkten okuyabilirsiniz.
Şehirler iklim krizine nasıl hazırlanmalı?
Doğru şehir planlaması iklim krizinin etkilerini hafifletmek ve şehirleri daha yaşanabilir hale getirmek için kritik öneme sahip.
Hızla artan şehirleşme ve ısı adaları sebebiyle kentlerin dünya ortalamasına göre iki kat daha fazla ısınması bekleniyor. Uzmanlar, şehirlerin iklim krizine karşı daha dayanıklı hale getirilmesi gerektiğini vurguluyor. İklim değişikliğinin tetiklediği aşırı hava olayları, kentsel alanlarda yaşamı tehdit ederken, doğru şehir planlaması bu sorunlara karşı çözüm sunabilir.
Dünya Bankası’nın 2022 verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 56’sı şehirlerde yaşıyor. 2050’ye kadar bu oranın yüzde 70’e ulaşması bekleniyor. Ancak artan nüfus, yetersiz altyapı ve kötü yönetilen şehirleşme, iklim krizine bağlı olarak kentleri daha kırılgan hale getiriyor. Özellikle sera gazı salımları böyle devam ederse, birçok şehir 2100 yılına kadar 4 dereceye kadar ısınabilir.2050’de kıyı şehirleri sular altında kalabilir
Doğru şehir planlamasının yapılmaması halinde, 2050 yılına kadar yüksek nüfuslu birçok kıyı şehri sular altında kalma riskiyle karşı karşıya kalacak. Rio de Janeiro, Sidney ve Kalküta gibi büyük şehirler, bu tehdit altında olan yerler arasında bulunuyor. Ayrıca, her yıl dünya genelinde yaklaşık 1,81 milyar insan, şiddetli sel felaketlerine maruz kalıyor. Bu felaketler, milyonlarca kişinin yaşamını ve geçim kaynağını tehdit ediyor.Yeşil alanların önem kazanıyor
Uluslararası Peyzaj Mimarlığı Federasyonu’nun (IFLA) 60. Dünya Kongresi’nde konuşan peyzaj mimarı James Corner, şehirlerdeki yeşil alanların sadece insanların sosyalleştiği yerler olmadığını, aynı zamanda ekolojik sistemin bir parçası olduğunu vurguladı. Corner, yeşil alanların sıcaklığı yatıştırdığını, selleri önlediğini ve biyoçeşitliliği desteklediğini belirtti.Doğru planlama ve yönetim kritik
Corner, kentlerin gelecekteki iklim koşullarına karşı dirençli hale getirilmesi için doğru planlama ve yönetimin önemini vurguladı. Şehirler, sıcaklık etkilerini azaltacak, su yönetimini iyileştirecek ve biyoçeşitliliğe alan açacak şekilde tasarlanmalı. Aynı zamanda şehirlerin tarıma uygun alanlar sunması da gıda güvenliği açısından kritik bir rol oynayabilir. Corner, yapay zekanın iklim kriziyle mücadelede verilerle çalışmada önemli bir rol oynayabileceğini söyledi. Ancak, şehir tasarımı gibi konularda insan eli ve yaratıcılığının önemine dikkat çekerek, yalnızca yapay zekaya dayalı tasarımın yeterli olmayabileceğini belirtti.
TÜRKİYE’DEN SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM ÖRNEĞİ ŞEHİRLER, BELDELER VE PROJELER
Ormana Köyü
Antalya Toros dağlarında yer alan Ormana Köyü, sedir ağacından inşaa edilmiş 700 yıllık Ormana Düğmeli Evler’i ile doğanın ve tarihin içinde yolculuk yapmanıza imkan tanıyan eşsiz bir sürdürülebilir turizm örneği. Toroslar’ın yükseklerine has sedir ağacı, ve yığma taş ile, harç veya çimento kullanılmadan inşa edilen bu tarihi evleri yaparken ahşap ustaları sedirlerin çıkıntılarını olduğu gibi bıraktığı için ahşap düğme şeklinde bir görüntü oluşmuş evlerin cephelerinde. 200’e yakın tarihi ev koruma altında.
Boğatepe Köyü
Kars’a bağlı Boğatepe köyü, Türkiye’de Gravyer peynirinin ilk üretildiği yer. Kars’tan 50km uzaklıkta, 1 saat mesafede dağlarla çevrili bir 2300 metre yükseklikte bir yaylada yer alan Boğatepe Köyü, oksijen bakımından zengin ve havası tertemiz bir köy. Boğatepe Köyü 1800’lü yılların sonunda kurulmuş, çoğunluğu Malakan ailelerden oluşan 6 köyün yaylasıymış. 1900’lerin başında Rus işgalinde bulunan bölgede Molokanlar, Boğatepe Köyünün bulunduğu yaylada, zavot isimli kooperatif türü ufak mandıra fabrikalar kurmuşlar, ardından işletmenin civarında evler kurulmuş ve burası köy halini almış. Çevre köylerdeki herkes hayvancılık ve el sanatları ile uğraşırken, bu fabrikalar da süt ve süt ürünleri üzerine çalışmış. 1910’da İsviçreli bir peynir üreticisi olan David Moser bu köye geliyor ve geniş otlakları ile yöreye aşık olmuş. Köyde kurdurduğu bir zavotta, tam yağlı inek sütünden gruyere stili peynirin yapımını başlatmış. Halk ismi ile gravyer olarak geçen Kars gravyeri zamanla meşhur olmuş. Yörenin ekolojisinin hayvancılığa ve gravyer peyniri üretimine elverişli olması sebebi ile 1950’lerde 50’ye yakın peynir atölyesi gelişmiş Boğatepe’de. Ancak köyün, 1975 yılından sonra göç vermeye başlaması nedeniyle gravyer üretimi durmuş. 2002 yılında Boğatepe köyüne dönen gravyer ustası İlhan Koçulu sayesinde, katma değeri yüksek olan ve uzmanlık gereken Gravyer peyniri üretimi yeniden canlandırılmış, yörede sağılabilen inek sayısı 4000’e yükselmiş. Boğatepe Köyü’nde eski zavot binasının içi de Zavot Eko Müzesi ismi ile bir peynir müzesine dönüştürülmüş. Artık Kars Gravyeri yörenin kalkınması ve gelişimi için harika bir sürdürülebilir turizm örneği. Ayrıca Boğatepe kümesleri, ahırları, mandırası, fırınları ve dere boyu ile zamanda asılı kalmış harika bir kırsal hazine.
Macahel
Macahel, Karadeniz’in Karçal Dağları’nda yüzyıllar boyunca gizli kalmış ekolojik ve kültürel bir hazine. Macahel’in bugüne kadar korunarak gelebilmesindeki bir faktör, uzun süren kış aylarında aylarca kapanan yolları. Böylece doğal yaşlı ormanları, yemyeşil vadileri, yüksek çayırları insan etkisine fazla maruz kalmamış, geniş doğal ekosistem yelpazesi, biyolojik çeşitliliği ve doğal kaynakları, korunarak günümüze ulaşabilmiş.
Ancak Macahel’in en büyük şansı 20 yıldan uzun bir süredir Tema Vakfının bölgedeki korumacı yaklaşım ve destekleri ile Sürdürülebilir Turizme örnek bir şekilde yavaş ve adım adım gelişmesindeki katkı. Tema vakfının çabaları sonucu, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu işbirliği ile 2005 yılında 25,258 hektar büyüklüğündeki Macahel (Camili) doğal alanı, UNESCO tarafından Biyosfer Rezervi olarak ilan edilerek, Dünya Biyosfer Rezervleri Ağı’na dahil edilen Türkiye’nin ilk biyosfer rezervi olarak diğer doğal güzelliklerimize ilham kaynağı oldu.
Şimdi Camili Biyosfer Rezervi, doğa koruma ve sürdürülebilir kalkınma yaklaşımlarının övgüye değer bir biçimde gerçekleştirildiği örnek alanlardan birisi. Yöre halkı tarafından gerçekleştirilen aile pansiyonculuğu, doğa yürüyüşlerine yönelik rehberlik, arıcılık, bal üretimi, organik tarımsal faaliyetler hem doğaya saygılı ekonomik kalkınma örnekleri hem de biyolojik çeşitlilik ve doğal kaynak değerlerinin korunarak gelişmesini sağlıyor.
CİTTA SLOW ŞEHİRLERİ – SAKİN ŞEHİRLER
Cittaslow, yaşamın, yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşanması felsefesini savunan, insanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, kendine yeten, sürdürülebilir, el sanatlarına, doğasına, ekolojik bütünlüğüne, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan, ama aynı zamanda alt yapı sorunları olmayan, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan, teknolojinin kolaylıklarından yararlanan şehir ve beldelerin hayata geçirilmesi ve sürdürülebilmesi hareketi.
Türkiye’de Ahlat, Akyaka, Eğirdir, Gökçeada, Arapgir, Şavşat gibi Sakin Şehir beldelerimiz yer alırken son Citta Slow zincirine son katılan ilçemiz ise Kemaliye.
Sakin Şehir – Kemaliye: Erzincan’da Fırat nehrinin Karasu kolu üzerinde yer alan Kemaliye, eski adıyla Eğin, sarp kayalık yamaçlarla çevrili, yemyeşil vadileri, özgün mimari dokusu, tarihi eserleri, kültürel değerleri, endemik türler içeren flora ve faunası, Karasu nehri ve doğa harikası coğrafyası ile sürdürülebilir kırsal turizm örneği olarak gelişiyor.
Karadeniz’e Değer Katan Girişim: NATUVA’nın Kokulu Üzümleri
Kadın girişimciler, yöresinde fark yaratmaya devam ediyor. Bu kadınlardan biri de Kübra Yurtsever Kargı. Karadeniz’de yetişen ancak unutulmaya yüz tutmuş kokulu üzümü tüm Türkiye’ye tanıtan Kargı, girişimci ruhuyla bölgedeki diğer kadınlara da örnek oluyor. Kübra Yurtsever Kargı, KAGİDER ve Ekonomist Dergisi iş birliğiyle düzenlediğimiz 16. Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nda, Türkiye’nin Yöresinde Sürdürülebilir Fark Yaratan Kadın Girişimcisi seçildi. NATUVA’nın hikâyesini Kargı anlattı: NATUVA ismi, Nature (Doğa, Yaratılış) ve Uva (Üzüm) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Karadeniz imzası ile bölgede saklı kalan şifa kaynağı ve endemik bir değer olan kokulu üzümü; geleneksel ve yenilikçi lezzetleriyle, birbirinden çeşitli ve temiz içerikli gıda ürünleriyle gün yüzüne çıkartmak, sürdürülebilir bir fayda sağlamak için 2021 Mayıs ayında Trabzon Maçka’da kuruldu. Kurumsal iş hayatımda edindiğim tecrübeleri, sosyal fayda odağında daha yenilikçi ve özgür şekilde geliştirmek istiyordum. Katıldığım bir girişimcilik eğitiminde yaptığım araştırmalar sonucunda iklim krizi ile mücadele, sürdürülebilir tarım ekosisteminin yaşamımızdaki önemi, yerli ve katma değerli üretimde gençlerin eksikliği, sağlıklı ve temiz içerikli gıdalara ulaşmanın zorluğu gibi konulara fayda sağlayacak bir iş fikri yaratmayı hedefledim. “Ne üretebilirim, insanlara, çevreye ve ekosisteme nasıl fayda sağlarım?” diye en yakın çevreme baktığımda eşimin ailesinden, Hediye anneannemizden Ankara’daki evimize gelen ve Karadeniz Teknik Üniversitesinde okurken bölgede saklı kaldığı için hiç tanışmadığım, tattığımda kendine has aromasını çok beğendiğim kokulu üzümü keşfettim. Bu değeri, çeşitli ürünlerle geliştirip markalaştırarak, sürdürülebilir üretimi ile bölge topraklarına ve ekonomisine kazandırmak, Karadeniz yöresi dışındaki insanlarla da tanıştırmak istedim. Süreç boyunca kokulu üzümü araştırdım, çok sağlıklı ve dayanıklı bir meyve olduğunu öğrendim. Marka stratejisini oluşturdum ve Ankara’dan Trabzon’a gelerek bu emeği katma değerli üretime taşıdım. Yolculuğumuzu, üretmek istediğim ürünleri tek tek deneyimleyip çıkarttığım reçeteler ile bölgede kapılarını çaldığım girişimci arkadaşlarımın, üniversite hocalarımızın ve kadın üreticilerimizin sohbetleri ve her fırsatta almaya devam ettiğim eğitimlerle güçlendirdim. KOSGEB İleri Girişimcilik Desteği ve kadın girişimci kredi destekleri ile Trabzon Maçka’daki imalathanemizde kadınlar ve gençlerle birlikte 3. yılımızın sonunda kokulu üzümden 10 çeşitten fazla çok lezzetli ve katkısız ürünler ürettik. Tamamını Türk Gıda Kodeksi’ne uygun olarak ürettiğimiz ürünlerimizi 09 Aralık 2021’den beri www.natuva.com.tr, diğer sanal mağazalarımız ve satış noktalarımızdan, modern ve şık sunumları ile tüm Türkiye’ye ulaştırıyoruz.
Burdur’da Yöresinde Fark Yaratan Bir Girişim: Âtıl Topraklardan Gül Bahçelerine
Burdur’da katma değeri yüksek ürünleri yetiştirerek yıllardır işlenmeyen toprakları tarım arazisine dönüştüren iki kadın girişimci, tarım sektöründe kadınların öne geçmesi için teşviklerde bulunuyor, üretim ve istihdama katkılar sağlıyor.
Türkiye’nin dört bir yanı el değmemiş arazilerle dolu. Bunlardan biri de Burdur’daki Göller Bölgesi… Havasıyla, suyuyla, toprağıyla yüzyıllardır keşfedilmeyi bekleyen Göller Bölgesi, bugün gül ağaçlarıyla çevrili. Nasıl mı? Polyetta adlı fark yaratan bir girişim sayesinde.
Polyetta 2017 yılında Burdur’a bağlı Harmanlı köyünde kuruldu.“Dünyayı bulduğundan daha iyi bırakma” fikriyle, 250 dönümlük âtıl bir araziyi yağlık gül ve lavanta çiftliğine dönüştürdü. Girişimin mimarları ise uzun yıllar profesyonel olarak çalıştıktan sonra bir araya gelen iki kadın girişimci: Kimya Mühendisi Tülay Attaroğlu ve Ekonomist Şerife Derin. Aynı zamanda Ekonomist Dergisi ve KAGİDER iş birliğiyle düzenlediğimiz ‘Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nda ‘İkili Yöresinde Fark Yaratan Kadın Girişimci’ kategorisinin finalistleri…
Tülay Attaroğlu ve Şerife Derin’in Polyetta ile yarattığı farklar saymakla bitmiyor. Öncelikle yüksek katma değerli gül ve lavanta üretimiyle ülke ekonomisine destek oluyorlar. Doğayı kirletmeyen sürdürülebilir tarım yöntemlerini kullanıyorlar. Ayrıca bölgenin en büyük ihracatçısı konumundaki yağ üretim tesisine ev sahipliği yapıyorlar. Yöredeki kadınların üretime kazandırılmasında da çok önemli bir payları var.
Kendi sözleriyle: Polyetta Tarım’ı iki kadın girişimci olarak 2017 yılında, yıllardır işlenmeyen ata topraklarımızı değerlendirme hayalimizin peşinden giderek %100 Türk sermayesi ile kurduk. Çevreye duyarlı, sürdürülebilirliği ilke edinmiş bir firma olarak başladığımız bu yolculukta modern tarım teknolojilerini kullanarak kaliteli ve yüksek verimli ürün elde etmeyi hedefledik. Böylece 200 dönümde kurulu çiftliğimizde Yağlık Gül (Rosa Damascena) ve Lavanta üretimine başladık. Bunun yanında Tıbbi Aromatik Yağ Üretim Tesisimizi de hizmete açarak ürünlerimizin katma değerini yükseltmeyi amaçladık. Şu an merkezi İzmir’de, Üretim sahası ise Burdur’da bulunan Polyetta Tarım ile bölgesel kalkınmaya destek olurken, global pazarlara açılarak ülke ekonomisine katkı sağlamanın gururunu yaşıyoruz. Şimdiye kadar yaptıklarımız ve yapacaklarımızla bölgeye ve girişimcilere örnek olmak istiyoruz.
‘GELECEK TURİZMDE’ PROJELERİ
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Anadolu Efes ortaklığıyla başlayan, “Gelecek Turizmde Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu” hayata geçirilerek, Bursa Misi Köyü İpekböcekçiliği, Çoruh Vadisi Uzundere, Safranbolu Hatırası, Mardin İpekyolu Kadınları, Malatya Aslantepe, Edremit Narkadınlar, Adana Kendi Kelebeğini Keşfet, Şile Ovacık Köyü, Isparta Lavanta Kokulu Köy gibi birçok sürdürülebilir turizm projesi desteklendi.
‘Yerelin Değeri Turizmin Geleceği’ sloganıyla ülkemizde Sürdürülebilir Turizm Alanında desteklenen destinasyonlarımız ve projeler şöyle:
2007-2012 yılları arasında Çoruh Vadisi’nin turizm potansiyeli Doğu Anadolu Turizm Geliştirme Projesi (DATUR) ile 20’den fazla ev pansiyon ve 150 yatak kapasitesi geliştirildi. Çoruh Vadisi’nin bulunduğu Uzundere, 2016 yılında cittaslow ilan edildi.
Bursa’nın 2000 yıllık tarihi Misi köyünde, 15 yıl öncesine kadar yöre halkının en önemli geçim kaynağı olan ancak kaybolmaya yüz tutan tarihi zanaat ipek böcekçiliği, ‘Gel Bir Gün Misili Ol’ projesi ile yeniden canlandırıldı.
Mardin’de 22 yataklı İpekyolu Misafir Evi pansiyon ve kafeteryası kurularak turizm alanında kadın girişimcileri teşvik eden yerel bir model olması hedeflendi.
İzmir-Seferihisar’da kadınların öncülüğünde, Seferihisar’ın Geleneksel Mutfağı Projesi ile yöreye özgü farklı tatların markalaştırılması ve tüm Türkiye’ye tanıtılması ile yöresel mutfak kültürünün bölge turizminin gelişimine katkıda bulunması desteklendi.
Şanlıurfa’da geleneksel taş işçiliğinin gelecek kuşaklara aktarılması ve iş alanlarının artması hedefiyle taş işçiliği atölyesi kuruldu. 6’sı kadın 21 kişi taş işçiliği eğitimi aldı.
Anadolu’daki ilk şehir devleti olan Malatya Arslantepe Höyüğü’nün UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınması için çalışmalar başlatıldı. Arslantepe Höyüğü 5500 yıllık geçmişiyle günümüze ayna tutan bu höyük; içinde kerpiçten bir saray, kral mezarları ve dünyanın en eski kılıçlarına ev sahipliği yapıyor.
200 yıllık ahşap konakları, yüzyıllara meydan okuyan tarihi dokusu ve kültürel değerleri ile 1994 yılında UNESCO tarafından ’Dünya Mirası Listesi’ne giren Safranbolu’da başlatılan proje kapsamında, yerel kültürel mirası yansıtan ve değerlerini taşıyan hediyelik eşyaların yerel esnaf tarafından üretilmesi sağlandı. Esnaf tarafından satılmaya başlanan hediyelik eşyalar, bölgeye gelir getirmeye başladı.
Isparta’nın Kuyucak köyünde lavantadan elde edilen ürün çeşitliliğinin artırılarak turizmin canlandırılması hedeflendi; Lavanta Kokulu Köy projesi sayesinde sezonda bölgeyi 190 bin turist ziyaret etti.
Türkiye’deki 412 kelebek türünün yaklaşık 160’ına ev sahipliği yapan ve ülkemizin 10 önemli kelebek alanı arasında yer alan Adana’nın Saimbeyli ilçesinin ‘Kendi Kelebeğini Keşfet’ Sloganı ile tabiat parkı statüsüne alınması için çalışma başlatıldı. Bu doğrultuda kelebek gözlemciliği ile eko turizmin geliştirilmesi çalışmaları yapıldı. Alan 2018’de tabiat parkı ilan edildi.
Balıkesir, Edremit’te yürütülen Nar Kadın ile Edremit’in Yöresel Tatları projesinde, zeytinyağı ile yapılan yöresel tatları öne çıkarmak, markalaştırmak ve gurme turizmine destek sağlandı. Bu amaçla 40 bölge kadınına girişimcilik desteği verildi.
Denizli’ye bağlı Buldan ilçesinde yer alan ve 1.150 metre yükseklikte bulunan doğa harikası Yayla Gölü’nün biyolojik çeşitliliğinin korunması için ‘Kuşlar Sizi Çağırıyor’ çalışması ile eko turizm potansiyeli canlandırılarak yerel ekonomiye katkı sağlandı.
Birincil geçim kaynağı turizm olan İzmir Foça’da turizmin dört mevsime yayılması, doğadan yana üretim ve işletme modellerinin yaygınlaştırılması hedeflenerek “Dört Mevsim Foça” markası oluşturuldu.
Antalya, Demre’de Hoyran ve Kapaklı köyleri, Türkiye’nin ilk uzun mesafeli yürüyüş rotası olan Likya Yolu güzergâhına kazandırıldı. Bu köylerde yöre halkı turizmden gelir elde etmeye başladı.
Antik yerleşimler, antik taş ocakları, köprüler, kaplıcalar, plajların olduğu Çanakkale’de, dünyaca bilinen mitolojiler şehri Troya’dan Assos’a kadar 120 kilometrelik “Troya Kültür Rotası” oluşturuldu.
Ordu’nun sakin şehir unvanına sahip Perşembe ilçesinde örnek bir pansiyon açıldı, ‘Perşembe’nin ışıklarını kadınlar yakacak’ sloganı ile kadınların hazırladığı yöresel ürünler satışa sunulmaya başlandı. Turizmi canlandırmak için gezi rotaları oluşturuldu.
İstanbul’a bağlı Şile’nin Ovacık köyünde eski bir köy okulu restore edilerek tarladan sofraya yöresel lezzetlerin sunulduğu bir deneyim atölyesi tasarlandı. Atölyenin bahçesinde ekolojik üretim ve permakültür uygulamalarının deneyimlenebileceği bir alan oluşturuldu
Kars Peynir Rotası Projesi Boğatepe Köyü ve Kars çevre bölgesinin hem geleneksel peynir yapımı bilgi ve üretim tekniklerinin, hem de unutulmaya yüz tutan yerel değerlerinin, korunması ve gelişmesini destekliyor.
Ayancık’ta Ketenin Yolculuğu Projesi, Sinop’un Ayancık ilçesinin geleneksel bir ürünü olan keten bezi ve keten ipi yapma sanatını canlandırılması ve turizme kazandırılmasını destekliyor.
Aromatik Bitkiler Evi Köyceğiz Projesi, Türkiye’nin sakin şehirlerinden Köyceğiz’in, tıbbi ve aromatik bitkilerden oluşan botanik zenginliğinin tanıtılması yolu ile sürdürülebilir toplum temelli turizm potansiyelinin artırılması hedefleniyor.
Dünyanın En Eski Tapınağı Göbeklitepe’de Taş İşçiliği projesi ile 12 bin yıl öncesine dayanan taş işçiliğinin gelecek kuşaklara aktarılması ve gençlere yeni iş alanlarının oluşturulmasını hedefliyor
Yazının devamı için: SÜRDÜRÜLEBİLİR DÜNYA GEZGİNİ OLMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?: 2) KARBON AYAKİZİ DÜŞÜK, ALTERNATİF ULAŞIM ARAÇLARINI KULLANMAK
Zeynep Atılgan Boneval
İKLİM KRİZİ – SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA – SÜRDÜRÜLEBİLİR SEYAHAT – YAZI SERİSİ
- Herşey Nasıl Başladı – İnsanın İklimi ve Doğayı Tehdit Eden Faaliyerleri Neler?
- Bu Faaliyerler Nasıl Küresel Isınmaya, Ekolojik ve İklim Krizine Yol Açıyor?
- İklim Krizi sebebiyle Dünyamızı, İnsanlığı ve Tüm Canlıları Bekleyen Sorunlar Nedir?
- İklim Krizini Önlemek İçin Neler Yapmamız Gerekiyor? Bugüne Kadar Neler Yapıldı? Glasgow Cop26’da alınan kararlar neler?
- Sürdürülebilir Dünya Ne demek? Bireyler Olarak Sürdürülebilir bir Dünya için neler yapabiliriz?
- Pandemi sırasında insanlar ‘Evde Kal’dığında doğada ne gibi değişimler yaşandı? Pandemi Sonrası Dünya İklim Krizi Bilinci ve Tüketim Alışkanlıkları Değişimi Anketleri Neler Söylüyor?
- Neden Seyahat Ediyoruz ve Pandemi Seyahat Algımızı ve Alışkanlıklarımız nasıl değiştirdi?
- Sürdürülebilir & Sorumlu & Ekolojik Turizm Ne Demek? Biyolojik çeşitliliğin ve Doğanın Değeri Nedir?
- SÜRDÜRÜLEBİLİR DÜNYA GEZGİNİ OLMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?:
- 1)SÜRDÜRÜLEBİLİR DESTİNASYONLARI ZİYARET ETMEK
- 2) KARBON AYAKİZİ DÜŞÜK, ALTERNATİF ULAŞIM ARAÇLARINI KULLANMAK
- 3) KARBON AYAKİZİ DÜŞÜK YEŞİL UÇUŞLAR YAPARAK
- 4) EKOLOJİK, DOĞAYA DUYARLI & ÇEVRE DOSTU KONAKLAMA, RESTORAN VE ACENTALARI TERCİH ETMEK
- 5) YEREL KÜLTÜRE VE DOĞAYA SAYGILI VE DESTEK OLAN TATİLLER YAPMAK
- 6) DOĞAYI & BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUYAN SÜRDÜRÜLEBİLİR TATİLLER YAPMAK
- 7) ATIKLARI SIFIRLAYAN VE DUYARLILIK GÖSTEREN TATİLLER YAPMAK
- 8) GÖNÜLLÜ EKOLOJİK SEYAHATLER ve SOSYAL SORUMLULUK SEYAHATLERİ YAPMAK
- 9) YAVAŞ SEYAHATLER & DOĞA İLE ÖZLEM GİDERECEK SEYAHATLER YAPMAK
- 10)YEREL DENEYİMLER SUNAN DESTİNASTONLARI VE FESTİVALLERİ TERCİH ETMEK
*Yazıdaki bilgilerin kaynakları İKLİM KRİZİ – SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA – SÜRDÜRÜLEBİLİR SEYAHAT giriş yazısının en altında yer alıyor.