İklim krizi, şehirleşme, yeşil alanların yok edilmesi, tarım alanlarının uygunsuz kullanımı, kimyasallar ve zehirli atıkların topağa, suya, denizlere, havaya karışması, artık çevre güvenliğinin yanı sıra hem insani güvenliği hem de ekolojik sistemin ve canlıların yaşamını tehdit eder hale geldi.
İKLİM KRİZİNİN GEZEGENİMİZ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
1) Doğal Felaketler
İnsanların ölümüne yol açan sel, kasırga, sıcak hava dalgası, don ve tufanların sayısı ciddi bir artışta.
- 2018’de Tüm dünyada küresel ısınma kaynaklı sel, yangın, kasırga ve kuraklıktan etkilenen insan sayısı 39 milyon*
- 2016’da Küresel ısınma yüzünden denizlerdeki buzda erime, 4.14 milyon kilometre kare eksilmeye neden oldu
- Deniz seviyesi 1880’den beri 20 cm yükseldi, 2100 yılına kadar 50-122cm daha yükselmesi bekleniyor
- 2050’de tüm dünyada 141 ülkenin iklim krizinden etkileneceği tahmin ediliyor. En fazla etkilenecek ülkeler ise Afrika, Orta Doğu, Güney Asya ülkeleri
2020 yılından beri dünya çapında küresel iklim dengesinin bozulmasından kaynaklı 10 büyük iklim olayı yaşandı:
- Asya’da yaşanan 6 felaketin maddi zararı 40 milyar doları aştı.
- ABD’yi etkileyen kasırga ve orman yangınları 60 milyar dolar zarara neden oldu.
- Muson yağmurları ve seller arttı, Afrika’da çekirge istilası yaşandı, Avusturalya’da ve dünyanın birçok yerinde büyük tahribat veren yangın oldu.
Orman Yangınları
- 2019- 2020 yıllarında 240 gün süren Avustralya orman yangınları sonucu 8 milyon hektar ağaçlık alan yok oldu ve 1,1 milyardan fazla hayvanın öldü
- 2021 yılında İtalya, Yunanistan, Arnavutluk, İspanya, Fransa, Romanya ve Rusya’da orman yangınlarının sayısı arttı
- 2021 yılında Türkiye’de de 35 ilde 129 yangında Manavgat, Marmaris, Bodrum başta olmak üzere binlerce hektar orman yok oldu ve yerleşim yerleri yangınlardan etkilendi
Maddi zararların ötesinde, bu olaylardan etkilenen ve hayatını kaybeden canlı türlerinin sayısı çok fazla.
Felaketler insanların can ve yaşam güvenliğini tehdit altına alırken, dünyada yoksulluğu, açlığı, eşitsizliği arttırıyor.
2) Biyosfer Bütünlüğünün Kaybedilmesi – Biyolojik çeşitliliğin Azalması ve Yok Oluşu – Bu Sınır Aşıldı
Biyo-çeşitlilik; mikroorganizma, bitkiler, hayvanlar ve mercan resifleri gibi dünya kara ve deniz canlı varlık çeşitliliğini tanımlayan, ormanlar, yağmur ormanları, çöller gibi ekosistemleri kapsayan sistem.
Biyo-çeşitlilik, besin maddelerinin geri dönüşümünü ve depolanmasını, iklimin dengelenmesini, su kaynaklarının korunmasını ve ekolojinin dengede kalmasını sağlıyor.
Hızla artan dünya nüfusu sonucu, şehirleşme, yeşil alanların yok edilmesi, tarım alanlarının uygunsuz kullanımı, fosil yakıtların kullanımı, karbondioksit salımı, asit kirliliği, kuraklık arttıkça, canlıların neslinin tükenmesi tehdidi artıyor:
- Dünya üzerindeki 8 milyon bitki ve hayvan türünün 1 milyonun şu anda nesli tükenmek üzere
- Denizlerdeki asit oranının artması, deniz altı canlılarının azalmasına sebep oluyor. Son 5 yılda sıcaklık sebebi ile Avusturalya’daki Great Barrier mercanlarının yarısı öldü
- Yağmur ormanlarının zayıflaması, hem karbondioksit emme kapasitelerini kaybetmesine hem de ev sahipliği yaptığı canlıların yok olmasına sebep oluyor
- İnsanlığın devamını sağlayacak besinleri kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyayız: 1990’larda ekinlerin en iyi polen ve tohum taşıyıcısı olan kısa tüylü yaban arısının İngiltere’de nesli tükendi
- Ve tüm bunlar daha fazla küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine neden oluyor.
3) Karada, Sularda ve Havada Kimyasal Kirlilik: Katı Atıklar ve Gazlar
a)Atıklar: Doğaya ait olmayan plastik, sentetik, ağır metal, radyo aktif maddeler, uzun ömürlü endüstriyel cisimler, tarım ilaçları ve böcek ilaçları gibi insanoğlunun ürettiği toksik maddeler ve atıklar, ve bu atıkların yakılması gibi uygulamalar, doğada kimyasal kirlilik yaratıyor ve karbon salımını arttırıyor.
Bu kimyasalların deniz, akarsu, göllere ulaşması:
- bu bölgelerde yaşayan canlıların yok olmasına,
- hastalıkların artmasına,
- memelilerde doğurganlığın düşmesine,
- genetik hasarların oluşmasına,
- kuşların nüfusunun azalmasına
- ekosistem dengesinin bozulmasına yol açıyor.
b)Atmosferde Aerosol Yüklemesi: Aerosoller, havadaki katı ve sıvının oluşturduğu karışımlar. Ancak insanın yaydığı zehirli ve kirli gazlar damlacık ve parçacıklara yoğunlaştıkça ve endüstri alanlarında üretilen duman ve toz havaya karıştıkça atmosferdeki aerosoller yükü çok artıyor.
Aerosoller hidrolojik (su – buharlaşma – bulut –yağmur – su ) döngüyü, bulut oluşumunu, atmosferik hava sirkülasyonunu, Güneş’ten gelen ışınların yansımasını ve atmosfer tarafından tutulmasını doğrudan etkiliyor.
Atmosferde artan toz ve aerosoller çoğu yaşamı güçleştiriyor:
- Yüksek hava kirliliğinin yaşandığı bölgelerde ve sanayi bölgelerindeki aerosol yüklemesi, musonların şiddetinin artmasına, güneşin radyasyonunun aşırı emilimine yol açıyor.
- Ayrıca aerosol yüklemesi canlı organizmaların yaşamını tehdit altına alıyor. Hava kirliliğinin yoğun olan bölgelerde senede 800,000 kişi zehirli hava solumaktan hayatını kaybediyor.
c)Ozon Tabakasının İncelmesi: Atmosferdeki stratosferik ozon tabakası, güneşin ultraviyole radyasyonunu filtreliyor. Klorofloro karbon kimyasal gazları kullanımı yüzünden ozon tabakanın incelmesi veya delinmesi:
- Güneş ışınlarının yer seviyesine ulaşması, ve insanlarda cilt kanserinin artması, kara ve deniz biyolojik sistemlerine zarar verme tehlikesi anlamına geliyor.
- Bu zamana kadar Ozon deliği Antarktika üzerinde oluştu.
- Montreal Protokolünün bir sonucu olarak alınan önlemler sayesinde, bu sınırın içinde kalmamız sağlanacak gibi gözüküyor.
4) Arazi Yönetimi, Toprak Kullanımı ve Ormansızlaşma/Sınır Aşıldı!
Dünya toprakları, insan kullanımı için ya tarım arazilerine ya da yaşam alanlarına dönüştürülüyor.
İnsanın ve canlıların yaşamını ekolojik dengede tutan sulak alanlar, otlak alanlar, ormanlar, yeşil alanlar imha ediliyor:
- Yağmur ormanlarının zayıflamasına ve böylece dünyanın doğal karbondioksit emme kapasitesinin düşmesine yol açıyor
- Karbon, azot ve fosfor gibi elementlerin doğal biyo-jeo-kimyasal döngüsünü bozuyoruz
- Tarım suyun varlığına bağımlı daha az verimli alanlara doğru yayıldıkça, hem su tüketimi artıyor, hem de doğal su oluşumu azalıyor ve su kaynaklarını kaybediyoruz
- Ayrıca tarımda kullanılan gübrenin içeriğindeki azot ve fosfor, tatlı ve tuzlu su kaynaklarında geri dönülemez bir hasar yaratıyor
- Ve de tarımsal kaynaklarda kullanılan kimyasal ilaçlar, ve de fabrikalardan doğaya karışan zehirli atıklar, hem topraklardaki habitatların bozulmasına ve yok olmasına hem de temiz suyun kirlenmesine yol açıyor
5) Tatlı-Temiz Su Kaynaklarında Azalma /Sınır Aşıldı!
Dünyadaki yaşamın kan dolaşımını sağlayan şey tatlı/temiz su.
Dünya’daki suyun sadece %3’ü, buzullar, yer altı ve yüzey sularından gelen tatlı su.
Kar ve buz erimesi, yağış miktarının azalması, artan sıcaklıklar ve yükselen deniz seviyeleri gibi çeşitli unsurlar, su kaynaklarının niteliğini ve niceliğini negatif yönde etkiliyor, ve iklim kriziyle artan kuraklık yüzünden zaten milyonlarca insanın ulaşamadığı temiz suya erişim daha da zorlaşıyor.
Yakın gelecekte temiz su kaynaklarındaki azalma, ekosistemde bulunan bütün canlıların hayatının sürdürülebilmesi için doğrudan bir tehdit:
- Normalde insanın yaşamını devam ettirebilmesi için kişi başına günlük 3,000 litre tatlı suya ihtiyacı var. Bunun 50 litresi hijyen ve içme suyu. Gelişmiş ülkelerde günlük olarak bu oran çamaşır ve bulaşık gibi evde kullanım için 100 litre daha fazla, endüstri için de 150 litre daha fazla. Kalan miktar bize besin sağlayacak hayvanların ve mahsullerin yetişebilmesi için gerekli.
- Ancak artan nüfusla birlikte kişi başına düşen temiz su azalıyor
- 2010 yılında Birleşmiş Milletler “Su, insan hakkıdır, Su; erişilebilir, güvenli, yeterli olmalıdır” şeklinde bir uyarıda bulunmuştu.
- Şu anda dünya nüfusunun %40’ı temiz su kıtlığı çekiyor.
- 2050’de yarım milyar insanın susuz kalacağı tahmin ediliyor.
- Artan su talebi ve kuraklık koşulları nedeniyle Akdeniz Bölgesi’ndeki yer altı su rezervlerinin 2060’da tükenme tehlikesi var.
6) Canlıların ihtiyacı olan besinlerin: Azot Ve Fosfor’un korunması ve sürdürülebilirliği / Sınır Aşıldı!
Bitkilerin büyüyüp gelişmesi için nitrojen ve fosfora ihtiyaçları var.
Ancak insanın artan tarım ve endüstri faaliyetleri, doğal biyo-jeo-kimyasal döngüyü radikal olarak değiştirdi.
Tarım alanları arttıkça, tarımda kullanılan gübre de artıyor ve gübrenin içeriğindeki azot ve fosfor, tatlı ve tuzlu su kaynaklarında geri dönülemez bir hasar yaratıyor:
- İnsan üretiminden kaynaklanan azot ve fosforun fazlalığı, havanın nitrojen yüklenerek kirlenmesine neden oluyor.
- Yağmur yağdıkça, denizler çok daha fazla azot ve fosfora maruz kalıyor.
- Azot ve fosfor, balık, kabuklu deniz hayvanları ve suda yaşayan daha küçük organizmaların oksijenini azaltan yosun ve su bitkilerinin sayısını arttırıp, deniz altı yaşamını tehdit ediyor.
- Amerika nehirlerinde nakliye edilen gübreler yüzünden Meksika Körfezinde karidesler yok oldu.
7) Tarımın Verimsizleşmesi – Artan Gıda Fiyatları – Açlık Krizi – Sınırdayız!
İnsanın yaşamı ve gıda tarımı için ideal olan ortalama sıcaklık aralığı 6°C – 28°C.
Şu anda dünya nüfusunun %30’u ve tarım alanlarının %13’ü, 29°C’nin üzerindeki aşırı sıcaklığa ve yılda 20 günden fazla aşırı rutubete maruz kalıyor.
Deniz seviyelerinin yükselmesiyle birlikte artan sıcak hava dalgaları, ısınan hava ile artan kuraklık ve sellerin şiddetinde ve sıklığında artış, gıda üretimi ve gıda güvenliğini büyük tehdit altında bırakıyor:
- Dünyanın sıcaklığındaki her derece artışı, gıda tarım mahsullerinde %. 15 – 20’Iik düşüşe yol açıyor.
- Son 2 senede Türkiye’de ekstrem hava koşulları, senelik mahsulün %20 – 40 oranında azalmasına sebep oldu.
- 2100’deki sıcaklık artışı tahmini 5 derece yani dünya nüfusu 2 katına çıkmışken tarımsal gıdada % 65-80 azalma olacak.
- Şu anda mahsul kaybı yaşanmayan mısırın ürün kıtlığı riskinin 2050’de %86’ya ulaşması bekleniyor.
- Gıda üretimi azalıp talebi arttıkça fiyatlar yükseliyor. Günümüze kadar küresel ısınma sebebi ile gıda fiyatları son 10 yılda % 20 arttı. Türkiye’de bu oran 2021-2022 arası %100 arttı.
- Küresel ısıtma bu şekilde devam ederse 2050’ye kadar 183 milyon insanın şiddetli açlık, 1 milyar insanın ise açlık çekeceği tahmin ediliyor.
8) Okyanus Kimyasının Değişmesi ve Artan Asit Oranı – Deniz ve Okyanuslarda Canlı Yaşamının Yitirilmesi – Sınırdayız!
Atmosferdeki karbondioksit miktarı arttıkça denizlerin asit oranının da artması gezegenimizin sınırlarından bir diğeri.
Okyanuslar atmosferde oluşan sera gazlarının üçte birinden fazlasını soğurup, dünyanın daha çabuk ısınmasını engelliyor.
Ancak insanlığın kitlesel karbondioksit salımı, deniz yaşamını tehdit ediyor. Çünkü karbondioksit su ile reaksiyona girdiğinde karbonik asit oluşturuyor. Her karbonik asit molekülü iki hidrojen iyonunu serbest bırakıyor, hidrojen iyonları ise suyun asitliğini arttırıyor.
Endüstri devrimi öncesine göre şu anda okyanuslardaki asit oranı %30 daha fazla.
Okyanus ve denizlerde asit oranının artmasına ve deniz altı canlılarının, mercanların, planktonların yok olmasına ve su ürünleri yetiştiriciliği, balıkçılıkta kayıplara sebep oluyor:
- Mercanlar, kalsiyum karbonat bazlı kabukları ve dış iskeletleri olan deniz canlıları, okyanusta artan asit ile reaksiyona girerek, kabuk ve iskeletleri erimeye başlıyor ve denizde ki canlı çeşitliliği azalıyor.
- Okyanuslarda yaşayan planktonlar dünyadaki canlı kütlesinin yarısını oluşturuyor ve denizlerdeki yaşamın ilk basamağı. Bu basamak olmazsa bunlarla beslenen diğer balıklar da olmaz. Bu planktonların yaşaması ise denizlerin ne kadar asitli olduğuna bağlı.
- Son 5 yılda sıcaklık sebebi ile Avusturalya’daki ‘Great Barrier’ Mercanlarının yarısı öldü
- Su sıcaklıklarındaki artış ile Akdeniz balık türlerinin yaklaşık %10’u yok oluyor.
- 2060’a kadar Doğu Akdeniz’de ekonomik değeri yüksek deniz türlerinin %20’den fazlasının nesli tükenme tehlikesi altında. Ve yüzyılın sonuna kadar sıcaklık artışının yüksek seviyede gerçekleşmesi durumunda %60’a kadar yükselme olasılığı var.
9) İnsan Yaşamının Devamı Tehlike Altında – Sınırdayız!
İklim krizinin, aşırı hava olaylarının, artan yağmur, nem oranı ve sıcak hava dalgalarının sonucu olarak hastalıklar, sağlık sorunları ve erken ölümlerde önemli artışlar yaşanıyor.
- Şu anda dünyadaki her üç kişiden biri ölümcül sıcaklık stresine maruz kalıyor.
- Hava sıcaklığındaki 1°C artış yani sadece küresel ısınma sebebi ile her sene dünyada 400,000 kişi hayatını kaybediyor.
- Orman yangınlarında dumanlara maruz kalan insanlar kalp ve solunum sorunları yaşamanın yanı sıra büyük travmalar da yaşıyor.
- İklim değişikliği sadece insanları öldürmek ve fiziksel olarak zarar vermekle değil, zihinsel olarak da insanlığı etkiliyor.
- Isınan hava ve artan nem oranı yüzünden insanlarda görülen dang humması, bütün yetiştirilen tarım mahsulleri ve bitkilerde küflenme, mantar gibi hastalıklar artacak, hayvancılığın ve yaban hayatın yıkıma uğraması bekleniyor.
- Eğer şimdi karbon salınımı için en üst düzeyde önlem alınmaz ise, bu yüzyılın sonuna – yani 2100’e kadar – dünya nüfusunun %50 ila %75’inin ekstrem sıcaklığa maruz kalacağı tahmin ediliyor.
- 50 yıl içinde dünyanın nüfusunun 1/3’üne ev sahipliği yapan yaşam alanları Sahra çölü kadar sıcak olacak. En olumlu tablo da bile 1.2 milyar kişi yaşam güçlüğü çekecek.
- Bu vakaların 2050’ye kadar Avrupa genelinde iki katından fazla artacağı ve de vakaların birçoğunun Güney Avrupa’da gerçekleşeceği tahmin ediliyor.
- Emisyonların önemli ölçüde azaltılması durumunda bile Avrupa’da aşırı sıcaklar sonucu gerçekleşen ölüm sayısının 2050’de 30 bine yükselmesi öngörülüyor.
- Türkiye, aşırı hava olaylarına karşı Avrupa’nın en kırılgan ülkelerinden birisi.
- Şu anda yıllık sel tehlikesi içinde olan insan sayısı yarım milyon.
- 2050’ye kıyılarda yaşayanların bir milyar kişinin şiddetli sel baskınlarından zarar göreceği tahmin ediliyor.
- Bu olasılık, deniz seviyesinde 15 santimetrelik bir ilave artışla %20, 75 santimetrelik bir artış ise %50 oranında artıyor.
- Türkiye’de yaklaşık 460 bin kişi kıyı taşkınlarına maruz kalabilecek bölgelerde yaşıyor. Emisyonların artması durumunda bu sayı yüzyılın sonuna kadar yaklaşık iki kat daha artacak.
- Türkiye’den, Efes ve İstanbul’un tarihi bölgeleri de dahil olmak üzere birçok UNESCO kültürel miras alanı deniz seviyesinin yükselmesi tehdidiyle karşı karşıya. 2070’te Beyşehir Gölü gibi birçok gölümüz ise, tamamen kuruma tehdidiyle karşı karşıya.
10) Eşitsizlik Artıyor!
Fırtına, kuraklık veya sel gibi felaketler gelişmemiş ve fakir ülkelerde artıyor ve bu savunmasız bölgelerde insanların doğal felaket sebebi ile ölüm oranı gelişmiş ülkelere göre 15 kat daha fazla. Yani iklim krizine neredeyse hiçbir katkısı olmayan yoksul bölgeler çok daha fazla hastalanıyor, ölüyor, travma yaşıyor.
- Yoksul ülkelerde geçimini tarım yaparak sağlayanlar ve kıyı kesimlerde yaşayan topluluklar, küçük ada ülkeleri ve az gelişmiş ülkelerde iklim değişikliği çok daha fazla tehdit oluşturuyor. Şiddetli kuraklık, seller ve fırtınalar hem yaşam alanlarına önemli ölçüde zarar vermekte hem de tarımsal üretimi neredeyse tamamen engelliyor.
- Ayrıca bu bölgelerdeki aşırı sıcak hava dalgaları, okyanusun ısınması ve sera gazı emisyonlarının bir sonucu olarak okyanusların asitlenmesi ise su ürünleri yetiştiriciliği ve balıkçılıkta ürün kayıplarına neden oluyor.
- Ve tüm bu gıda ve su güvensizliği hem bu bölgeleri iyice fakirleştiriyor hem de yetersiz beslenmeyi arttırarak, gıda, su ve vektörlerle bulaşan hastalıkların arttırarak, insan sağlığını ve sağlıklı yaşam hakkını tehdit ediyor.
- Küresel iklim değişikliği tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’yi de önemli ölçüde tehdit ediyor. Akdeniz Havzası’nda gerçekleşecek olan 2°C’lik artış Türkiye’yi sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklık ve buna bağlı olarak biyo-çeşitliliğin azalması gibi sonuçlar sonrası turizm gelirlerinde azalma ve tarımsal kayıplar gibi senaryolar ile yüzleşmek zorunda bırakacak, fakirlik, açlık ve eşitsizlik daha çok artacak.
İklim değişikliğinin önüne geçilmediği takdirde yoksul bölgelerde en temel insan hakları olan barınma, beslenme, su, sağlık, güvenlik ve temizlik gibi insani ihtiyaçlar karşılanamayacak.
11) Çatışmalar ve Savaşlar Artıyor!
Küresel ısınmanın, savaşların sayısını arttırma tehlikesi büyük.
Son yıllarda dünyada artan nüfus, petrol ve enerji kaynaklarını, temiz suyu, temiz havayı, yani doğayı hızla tüketirken, enerji kıtlığı sonucu kargaşalar ve savaşlar çok arttı.
Tüm bu çatışmalar yüzünden zorunlu göç sayısı da artıyor.
- 2050 yılında doğal felaketler, su ve gıda kıtlığı sebebiyle 31 ülkede yaşayan 1.2 milyar kişi ekolojik tehditlere dayanıklı olamayacağı için yer değiştirmek zorunda kalacak.
- 2100’de sahillerde yaşayan 2 milyar insan evlerini terk ederek kara içlerine doğru göç etmek zorunda kalacak.
- Dünya nüfusunun 5’t birini kapsayacak bu mülteci krizi, tüm dünya daha az gıdaya daha az suya ve artan sıcaklıkla gelen asabiyete sahipken yaşanacak.
- Hava sıcaklığındaki her yarım derece artış, silahlı çatışma riskini % 10 – 20 oranında arttırıyor. Bölgesel iklim etkileri dünya güvenliğini tehlike altına alıyor.
Özetle iklim değişikliğinin getirdiği felaketler nedeniyle bizden sonraki nesillerin yaşam mücadelesi vermemesi için artık hem bireylerin, hem şirketlerin, hem de devletlerin alması gereken büyük kararlar ve uygulaması gereken aksiyonlar var. Aksi taktirde hızlı bir sona doğru freni patlamış olarak ilerleme yolundayız.
İklim değişikliği ile tam mücadele ve enerji dönüşümü, tüm dünyadaki canlıların yaşamının sürdürülebilmesi için bugünden başlanması gereken tek çözüm.
Zeynep Atılgan Boneval
İKLİM KRİZİ – SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA – SÜRDÜRÜLEBİLİR SEYAHAT – YAZI SERİSİ
- Herşey Nasıl Başladı – İnsanın İklimi ve Doğayı Tehdit Eden Faaliyerleri Neler?
- Bu Faaliyerler Nasıl Küresel Isınmaya, Ekolojik ve İklim Krizine Yol Açıyor?
- İklim Krizi sebebiyle Dünyamızı, İnsanlığı ve Tüm Canlıları Bekleyen Sorunlar Nedir?
- İklim Krizini Önlemek İçin Neler Yapmamız Gerekiyor? Bugüne Kadar Neler Yapıldı? Glasgow Cop26’da alınan kararlar neler?
- Sürdürülebilir Dünya Ne demek? Bireyler Olarak Sürdürülebilir bir Dünya için neler yapabiliriz?
- Pandemi sırasında insanlar ‘Evde Kal’dığında doğada ne gibi değişimler yaşandı? Pandemi Sonrası Dünya İklim Krizi Bilinci ve Tüketim Alışkanlıkları Değişimi Anketleri Neler Söylüyor?
- Neden Seyahat Ediyoruz ve Pandemi Seyahat Algımızı ve Alışkanlıklarımız nasıl değiştirdi?
- Sürdürülebilir & Sorumlu & Ekolojik Turizm Ne Demek? Biyolojik çeşitliliğin ve Doğanın Değeri Nedir?
- SÜRDÜRÜLEBİLİR DÜNYA GEZGİNİ OLMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?:
- 1)SÜRDÜRÜLEBİLİR DESTİNASYONLARI ZİYARET ETMEK
- 2) KARBON AYAKİZİ DÜŞÜK, ALTERNATİF ULAŞIM ARAÇLARINI KULLANMAK
- 3) KARBON AYAKİZİ DÜŞÜK YEŞİL UÇUŞLAR YAPARAK
- 4) EKOLOJİK, DOĞAYA DUYARLI & ÇEVRE DOSTU KONAKLAMA, RESTORAN VE ACENTALARI TERCİH ETMEK
- 5) YEREL KÜLTÜRE VE DOĞAYA SAYGILI VE DESTEK OLAN TATİLLER YAPMAK
- 6) DOĞAYI & BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUYAN SÜRDÜRÜLEBİLİR TATİLLER YAPMAK
- 7) ATIKLARI SIFIRLAYAN VE DUYARLILIK GÖSTEREN TATİLLER YAPMAK
- 8) GÖNÜLLÜ EKOLOJİK SEYAHATLER ve SOSYAL SORUMLULUK SEYAHATLERİ YAPMAK
- 9) YAVAŞ SEYAHATLER & DOĞA İLE ÖZLEM GİDERECEK SEYAHATLER YAPMAK
- 10)YEREL DENEYİMLER SUNAN DESTİNASTONLARI VE FESTİVALLERİ TERCİH ETMEK
*Yazıdaki bilgilerin kaynakları İKLİM KRİZİ – SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA – SÜRDÜRÜLEBİLİR SEYAHAT giriş yazısının en altında yer alıyor.