Meraklı bir canlı türü olan insanın doğasındaki üretim ve ilerleme isteği, bugüne kadar birçok bilimsel ve teknolojik gelişmelere öncülük etti.
Ancak bu gelişmeler sadece toplumsal ve ekolojik faydalar sağlayan gelişmelere değil, aynı zamanda:
- sanayinin yayılmasına, sera gazı yoğunluğunun artmasına, küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine,
- üretilen zararlı atıklar ile toprak, hava, su kirliliğine,
- küresel savaşlara, nükleer ve kitle imha silahları yapımına da yol açtı.
Isınan havaya bağlı mevsim değişiklikleri ve iklim krizi, gıda üretimini, temiz suyu, insan sağlığını, kıyı yerleşimlerini, ulusal ekonomileri, hem insanın hem de tüm canlı türlerinin – yani doğal hayatın çoğunun hayatta kalmasını tehdit eden boyutlara ulaştı.
Küresel ekolojik krizi yaratan endüstrileşmiş ülkeler, gezegenin tümünü tehdit eden ‘kar odaklı’ üretim ve yaşam biçimlerini sürdürmek adına, tehlikeli atıklarını, kirli, riskli, eski teknolojilerini en yoksul ve savunmasız olan ülkelere aktarıyor.
Tüm dünyayı etkisi altına almaya çalışan neo-liberal kapitalist gelişme modeli sebebiyle, artık şirketlerin insanlardan daha fazla hakları var, birçok ülkeyi satın alabilecek kadar varlıklılar.
Ve ekonomik politikalar, ülkelerin temel kaynaklarını, devlet işletmelerine ait olan kurumları, tüm dünya için hayati öneme sahip olan su, orman, toprak ve araziler ile sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi temel insan haklarının özelleştirilmesini getirdi.
Sadece karlılık hedefleri yüzünden ‘dünyadaki insanların, canlıların, doğanın ve gelecek nesillerin yaşamının’ feda edildiği bir döneme tanık oluyoruz.
İnsanın İklimi ve Doğayı Tehdit Eden Faaliyetleri Neler?
Özellikle Sanayi Devrimi sonrası, gezegenimizin tümünü tehdit eden insan faaliyetleri neler diye bir bakarsak:
1) Aşırı Fosil Yakıt Kullanımı:
Sanayide, teknolojide, ticarette, ulaşımda, lojistikte, ısınmada, enerji üretimi için kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların yoğun biçimdeki kullanımı atmosfere karbon ve sera gazı salımı yaratıyor.
- Dünyada insanın faaliyetleri 50 milyar ton karbon ve sera gazı üretiyor:
- % 57 si sanayide, tarım ve hayvancılıkta, madencilikte, evlerde elektrik ve ısı üretiminden*
- % 16.2 sı hava, kara ve su ulaşımından
- %18.4 si tarım, hayvancılık ve toprak kullanımından
- % 3.2 si kirli su ve katı atık sahalarındaki atıklardan geliyor
Masum zannettiğimiz tüketim örneklerinin etkilerine bir göz atalım:
- Online alışveriş ve eve servisler, 2019’dan 2021’e tüm dünya çapında %30 arttı, dolayısı ile kara, hava ve deniz trafiğindeki teslimat araçlarının sayısı da çok arttı. Elektronik ticaretin 2030’a kadar %78 artacağı tahmin ediliyor. Ve e-ticaretin paketleme, lojistik, kargo ve geri iade süreçlerinin yarattığı karbon ayak izinin 25 milyon metrik ton karbon salımına ulaşması bekleniyor.
- Her yıl 160 milyar adet yeni giysi piyasaya sürülüyor. Yıllık küresel karbon emisyonunun % 10’u giyim ve tekstil endüstrisinden geliyor. Tüketim bu hızla giderse tekstil endüstrisi 2030’da dünya karbon emisyonunun %50’sinden sorumlu olacak. Tekstil üretimi senede 1.2 milyar metrik ton karbon ile en yüksek karbon emisyonu üreten sanayilerden birisi. 2030’da bu sayının 2.1 milyar metrik ton karbon salımına ulaşması bekleniyor. 1 adet jean kotun üretiminde, pamuk ekininden mağaza rafına ulaşana kadar için 3,781 litre su harcanıyor ve 33.4 kilogram karbon emisyonu var. Her sene giyim endüstrisi 93 milyar m3 su tüketiyor. Bu 5 milyon insanın su ihtiyacına eş değer bir rakam. Ayrıca tekstil üretimi için birçok canlı hayvan katlediliyor.
- Dijital veri depolama, kripto para madenciliği ve metaverse gibi yeni teknolojik uygulamalar, karbon ayak izi konusunda çok ciddi bir tehdit. Sadece bitcoin üretimi senede 23 milyon metrik ton karbon salımına sebep oluyor. Kullandığı enerji Tayland’ın senelik enerji tüketimine eşit. Ve simulasyonlar, bitcoin madenciliğinin 2050’de +2 derece ısınmadan sorumlu olacağını gösteriyor. Veri depolama merkezleri de küresel elektrik tüketiminin %3’ünden ve karbon emisyonlarının %2’sinden sorumlu. Ve 2040’da dijital veri depolamanın dünyanın toplam karbon emisyonundaki payının % 14’lere ulaşması bekleniyor
- Normal bir günde dünyada yaklaşık 100 bin uçak uçuyor. 2010 senesinde 2.4 milyar uçak yolcusu varken, 2050’de bu sayının 16 milyara yükselmesi bekleniyor. Uçakların karbon salımındaki payı %3 ve bu oranın 2050 yılında %5’i bulacağı düşünülüyor.
- Türkiye karbon salımında dünyada 15. sırada yer alıyor.
Her yapay zekâ sorgusu küresel ısınmayı tetikliyor mu?
Yapay zekânın sunduğu olanaklar büyüleyici olsa da, bu teknolojinin çevresel etkileri göz ardı edilemeyecek boyutlara ulaşıyor.
Yapay zekâ sistemleri, özellikle büyük dil modelleri ve derin öğrenme algoritmaları, yüksek hesaplama gücü gerektiriyor. Bu da, veri merkezlerinin enerji tüketimini artırıyor. Örneğin, bir ChatGPT sorgusu, geleneksel bir Google aramasından yaklaşık 10 kat daha fazla enerji harcıyor. Veri merkezlerinin bu artan enerji ihtiyacı, küresel elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 1.5’ini oluşturuyor. Bu oran, yapay zekânın daha da yaygınlaşmasıyla artış gösterebiliyor.
Görünmeyen tüketim: Yapay zekânın suya olan açlığı
Yapay zekâ sistemlerinin çalıştığı veri merkezleri, büyük ısı üretiyor ve bu ısıyı kontrol etmek için güçlü soğutma sistemlerine ihtiyaç duyuluyor. Bu sistemlerin çoğu, serinletme işlemini suyla gerçekleştiriyor. Örneğin, ortalama 20 yapay zekâ sorgusu için yaklaşık yarım litre su harcanıyor. Bu rakam, günlük milyonlarca sorgu düşünüldüğünde ciddi bir su tüketimine işaret ediyor. Su tüketimi, özellikle kaynakların sınırlı olduğu, kuraklık riski taşıyan bölgelerde çevresel baskıyı artırıyor. Görünmeyen bu tüketim, dijital teknolojilerin sürdürülebilirliği açısından kritik bir sorun haline gelirken, daha çevre dostu soğutma yöntemlerinin geliştirilmesi bir zorunluluk haline geliyor.Sessiz katkı: Yapay zekânın iklim krizindeki payı
Yapay zekâ sistemlerinin çalıştırılması, büyük ölçüde elektrik enerjisine dayanıyor. Bu enerjinin önemli bir kısmı hâlâ fosil yakıtlarla üretildiğinden, yapay zekânın dolaylı da olsa karbon salımına ciddi etkisi var. Özellikle büyük dil modellerinin eğitimi ve sürekli çalıştırılması, tonlarca karbondioksit salımına yol açabiliyor. Bu durum, yapay zekâyı yalnızca dijital bir araç değil aynı zamanda fiziksel etkileri olan bir sistem haline getiriyor. İklim değişikliğiyle mücadele ederken teknolojiyi bir çözüm aracı olarak görmek elbette mümkün. Ancak bu teknolojilerin çevre üzerindeki etkilerini göz ardı etmek, çözümün bir parçası olmaktan çok, sorunun devamı haline gelmelerine neden olabilir. Karbon ayak izini azaltmak için yenilenebilir enerjiyle çalışan veri merkezleri ve enerji verimli yazılım çözümleri, teknolojiyi daha sürdürülebilir hale getirmenin anahtarı olabilir.Sürdürülebilir çözümler
İşte yapay zekânın çevresel etkilerini azaltmak için alınabilecek önlemler…
Enerji verimliliği: Veri merkezlerinde enerji verimliliğini artırmak için yapay zekâ destekli soğutma sistemleri kullanılabilir. Örneğin, Google’ın DeepMind ekibi, veri merkezlerindeki enerji tüketimini yüzde 40’a kadar düşürmek için yapay zekâ destekli bir optimizasyon sistemi geliştirdi.
Yenilenebilir enerji kullanımı: Veri merkezlerinin enerji ihtiyacını karşılamak için yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, karbon emisyonlarını azaltabilir.
Gereksiz sorgulardan kaçınma: Yapay zekâ sistemlerini kullanırken gereksiz ve çok uzun sorgulardan kaçınmak, enerji tüketimini azaltabilir. Her sorgunun sistemler üzerinde yük oluşturduğu ve bunun mikro düzeyde dahi olsa maliyete yol açtığı vurgulanıyor.Yapay zekâ, hayatımızı kolaylaştıran birçok yenilik sunarken, çevresel etkileri de göz önünde bulundurulmalı. Enerji ve su tüketimi, karbon emisyonları gibi faktörler, bu teknolojinin sürdürülebilirliğini sorgulamamıza neden oluyor. Bu nedenle, yapay zekânın çevre dostu bir şekilde geliştirilmesi ve kullanılması için gerekli adımların atılması büyük önem taşıyor.
- Kaynak: http://cevreciyiz.com/
2)Yanlış Toprak Kullanımı ve Ormansızlaşma:
Nüfus ile gıda ihtiyacı artışı sebebi ile orman, sulak alan, kırlık alanlar ve topraklar tarım arazilerine çevriliyor, ayrıca hayvanların yem üretimini sağlamak için ormanlık araziler yok edilerek soya tarımı yapılıyor, ve yine maden çalışmaları için ormanlar yok ediliyor.
- Ormanlar ve toprakların zayıflaması dünyanın karbon emiliminin azalmasına sebep oluyor.
- Sera gazı emisyonlarının %17’si ormansızlaşmadan kaynaklanmakta.
3)Yanlış Tarım uygulamaları ve Gıda tüketimi:
Tarımda kullanılan gübrenin içeriğindeki azot ve fosfor, kimyasal ilaçlar, ve de fabrikalardan doğaya karışan zehirli atıklar, tatlı ve tuzlu su kaynaklarında geri dönülemez bir hasar yaratıyor.
Ayrıca verimsiz toprakları tarım için kullanmaya çalışmak, tatlı su kaynaklarının tükenmesine yol açıyor:
- Tarımda kullanılan tatlı su dünya kaynaklarının %70’ini tüketiyor.
- Küresel enerjinin %7’si suya ulaşmak için kullanılıyor
- 1 kilo tahıl için 1.200 litre su gerekiyor.
- Bir avokado yetiştirmek için tüketilen su 250-270 litre arası
- Karbon salımında yiyecek endüstrisinin payı %22
- Her yıl 1 trilyon dolar değerinde 3 milyar ton yiyecek ziyan ediliyor. Ve dünyada 2 milyar insan açlık çekerken 2 milyar insan şişmanlık ve ‘obezite’ den yakınıyor. Gıdaların %13.8’si ise tedarik zincirinde ziyan oluyor.
Dünya Gıda Günü’nde çarpıcı gerçekler ve geleceğimiz
Her yıl 16 Ekim’de kutlanan Dünya Gıda Günü, milyonlarca insanın hâlâ açlık çektiği bir dünyada, gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.
Dünya nüfusu 2024 yılı itibarıyla 8 milyarı aştı ve bu sayının 2050’ye kadar 10 milyara ulaşması bekleniyor. Artan nüfus, gıda kaynakları üzerindeki baskıyı artırırken, iklim değişikliği, gıda israfı ve sürdürülebilir olmayan tarım uygulamaları bu krizi daha da derinleştiriyor.
Gıda güvenliği nedir?
Birleşmiş Milletler Gıda Güvenliği Komitesi’ne (CFS) göre, gıda güvenliği, herkesin, her zaman, yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya fiziksel, sosyal ve ekonomik erişiminin olduğu bir durum olarak tanımlanıyor. Ancak günümüz dünyasında, milyonlarca insanın bu temel haktan yoksun olduğu bir gerçek. Her gün yaklaşık 25.000 kişi açlık nedeniyle hayatını kaybediyor ve dünya genelinde 854 milyon insan yetersiz besleniyor. Bu rakamlar sadece sayılardan ibaret değil. Arkasında, toplumsal çöküşler, bireysel trajediler ve gelecekte daha büyük krizlere işaret eden sinyaller yatıyor.Koronavirüs, savaşlar ve gıda krizi
COVID-19 pandemisi ve Ukrayna-Rusya savaşı gibi global olaylar, dünya genelinde gıda güvenliğini ciddi şekilde tehdit etti. Pandeminin ilk yılında açlık çeken insan sayısı 118 milyon arttı ve bu, 2006’dan beri görülen en yüksek artış oldu. Öte yandan, Ukrayna savaşının tarımsal üretimi ve küresel gıda tedarik zincirlerini etkilemesi, gıda fiyatlarını hızla yükseltti.Gıda isyanı: Nüfus artışı ve kaynakların tükenişi
Dünya nüfusunun büyüme hızı yavaşlamış olsa da mevcut büyüme oranı bile gıda kaynakları üzerinde ciddi bir yük oluşturuyor. 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 10 milyara ulaşacağı ön görülüyor. Bu, gıda üretiminde büyük bir artış gerektiriyor. Ancak şu anki tarım sistemi bu ihtiyacı karşılamakta zorlanıyor. Daha da kötüsü, yüksek gelirli ülkelerdeki bireylerin tüketim alışkanlıkları, kaynak açısından yoğun ve çevreye zarar verici gıdalara yönelmiş durumda. Küresel gıda üretim sistemi, çevresel sınırlarımızı zorlayarak doğal kaynakların tükenmesine yol açıyor.Gıda israfı: Çözüm ellerimizde mi?
Dünyada her yıl üretilen gıdanın üçte biri, yani yaklaşık 1.2 milyar ton israf ediliyor. Şok edici bir şekilde, açlıkla mücadele eden dünya bu kadar çok yiyeceği çöpe atıyor. Bugün yüksek gelirli ülkeler, hasat sonrası kayıplarını yüzde 50 oranında azaltabilirse, 63 milyon insanın yetersiz beslenme sorunu çözülebilir. Gıda israfını azaltmak, sadece açlığı gidermekle kalmaz, aynı zamanda küresel gıda güvenliğini artırmanın da en basit yollarından biri olarak öne çıkabilir.İklim değişikliği ve gıda güvenliği
Gıda güvenliği yalnızca nüfus artışı ve israfla değil, aynı zamanda iklim değişikliğiyle de yakından bağlantılı. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, hava kirliliği ve aşırı hava olayları gibi faktörlerle tarımsal üretimi doğrudan etkiliyor. Özellikle kuraklık, sel ve aşırı sıcaklar gibi olaylar, tarım ürünlerinin verimini düşürüyor ve gıda arzını tehdit ediyor. İklim değişikliğine ek olarak, yoğun tarım uygulamaları da ekosistemlere zarar veriyor. Gübre ve pestisit kullanımı, toprak verimliliğini düşürerek tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Son 60 yılda, insan faaliyetleri sonucu tarıma elverişli arazilerin yüzde 35’i tahrip oldu. Bu durum, zaten sınırlı olan gıda üretim kapasitesini daha da daraltıyor.Gıda güvenliği tehlikeye girdiğinde ne olur?
Küresel gıda güvenliği bozulduğunda, ilk ve en büyük etki açlık ve kıtlık olacaktır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde çocuklar, yetersiz beslenme nedeniyle bağışıklık sistemlerinin zayıflaması sonucu çeşitli hastalıklara karşı daha savunmasız hale gelirler. 5.7 milyon çocuk, dünya genelinde açlık nedeniyle ölüm tehlikesiyle karşı karşıya. Ekonomik anlamda ise, gıda kıtlığı üretimi durma noktasına getirip, gıda fiyatlarını yükseltecek, bu da hane gelirlerinde düşüşe, iş kayıplarına ve daha fazla yoksulluğa yol açacaktır. Ayrıca, bu tür krizler sosyal ve siyasi istikrarsızlıklara neden olabilir. Zengin ülkelerin gıda güvenliği için fakir ülkeleri sömürmesi, uluslararası gerilimleri daha da artırabilir.Çözüm: Gıda güvenliğini sağlamak için ne yapılmalı?
Gıda güvenliği krizini aşmanın en önemli yolu, daha sürdürülebilir tarım uygulamaları ve yeni teknolojiler geliştirmektir. Aynı zamanda, daha iyi gıda dağıtım sistemleri kurarak, ihtiyaç duyulan bölgelerdeki açlığı hafifletmek gerekir. Politika seviyesinde ise, gıda fiyatlarının düzenlenmesi, kaynak tahsisinin iyileştirilmesi ve tarım arazilerinin daha verimli kullanımı gibi önlemler alınmalıdır. Avrupa Birliği, Ukrayna savaşından sonra artan gıda fiyatlarıyla mücadele etmek için 1.65 milyar dolarlık bir fon ayırdı. Bu fon, çiftçilere destek olmak ve 4 milyon hektarlık nadas arazisini ekime kazandırmak amacıyla kullanılacak.Uluslararası iş birliği ve güçlü politikalar şart
Dünya Gıda Günü, sadece açlık çeken insanları hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda dünya genelinde gıda güvenliğinin sürdürülebilir hale getirilmesi için acilen harekete geçilmesi gerektiğini de gösteriyor. Küresel gıda sistemini dönüştürmek, herkesin temel gıda ihtiyaçlarını karşılayarak, ekolojik sınırları aşmadan sürdürülebilir bir gelecek yaratmamıza yardımcı olabilir. Gıda israfını azaltmak, daha sürdürülebilir tarım yöntemlerine geçmek ve adil bir gıda dağıtımı sağlamak, geleceğimizin anahtarıdır. Her bireyin rolü büyü ancak uluslararası iş birliği ve güçlü politikalar olmadan kalıcı bir çözüm mümkün değil.Unutmayalım, gıdaya erişim bir ayrıcalık değil, temel bir insan hakkı.
Kaynaklar:
The Economist Global Food Security Index (2022)
Our World in Data
Earth.org
4)Yanlış Hayvancılık Uygulamaları:
- Çok sayıda hayvan yetiştirmeye çalışan üretim çiftliklerinde hayvanların sindirimi atmosferdeki metan gazı salımına neden olurken, gübre üretimi de karbondioksit yayıyor. Ayrıca hayvanların üretim, ulaşım ve dağıtım gibi lojistik süreçlerinde kullanılan fosil yakıt da eklenince, hayvancılık dünyadaki sera gazı emisyonlarının %15’inin kaynağı oluyor.
- Et üretimi için ayrıca çok su tüketiliyor: 500 gram inek eti üretimi için ortalama 7 bin litre su kullanılması gerekiyor. Bu sayı buğday ve pirinç üretimi için kullanılan su miktarının tam 10 katı.
5)Atıklarımız Artıyor
- Dünya çapında üretilen madde atıklarının ayak izi 85.9 milyar ton, ve bu sayı son 10 senede %20 arttı.
- Türkiye’de senede 104,8 milyon ton atık ortaya çıkıyor. Ve kendi ürettiğimiz atık yetmezmiş gibi yurt dışından atıklar Türkiye’ye geliyor.
- Giyim
- Dünyada haftada 11 milyon kıyafet çöpe gidiyor. Senede 13 milyon ton kıyafet atılıyor.
- Giysilerin % 86’sı atık haline geliyor. Ya katı atık sahalarına gönderiliyor ya da yakılıyor.
- Giysi geri dönüşüm oranı çok düşük sadece % 1’i giysi endüstrisinde % 13’ü başka alanlarda kullanılmak için geri dönüştürülebiliyor.
- Atık suyun %20’si giyim endüstrisinden kaynaklanıyor.
- Her sene okyanusa yarım milyar ton giysilerden gelen plastik mikro-fiber atılıyor.
- Gıda
- Dünyada 1,3 milyar ton yiyecek çöpe atılıyor ve dünyada 1 milyar insan açlık sınırında.
- Türkiye’de ise yılda 18.8 milyon ton gıda çöpe gidiyor.
- Üretilen meyve ve sebzenin yüzde 50’si israf oluyor.
- Her gün 4.9 milyon ekmek çöp oluyor.
- Plastik
- Her yıl dünyada 300 milyon ton plastik üretiliyor
- Her yıl 20 milyon tondan fazla plastik denize karışıyor.
- Elektronik
- Kişi başına düşen elektronik atık son 5 yılda %38 artarak 3 kilograma ulaştı ve sadece %20si geri dönüştürülüyor.
6)Diğer Kimyasal Zehirli Gazların Kullanımı Artıyor
- Aerosol: İnsanın kullandığı zehirli ve kirli gazlar, ve endüstri alanlarında üretilen duman ve toz havaya karıştıkça atmosferdeki aerosol yükü artıyor, yüksek hava kirliliğine dayalı ölümler, sanayi bölgelerinde musonların şiddeti, güneşin radyasyonunun zararları artıyor.
- Klorofloro karbon kimyasal gazları ozon tabakasını inceltiyor, güneşin ultraviyole radyasyonunun yer seviyesine ulaşmasına, insanlarda cilt kanserinin artması, kara ve deniz biyolojik sistemlerinin tehlike altına girmesine yol açıyor.
7)Nüfusumuz artıyor
Dünya nüfusunun 2030 yılında 8.3 milyara , 2050 yılına kadar da 9,6 milyara ulaşması tahmin ediliyor. Bugünkü üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı devam ettirirsek artan enerji, su ve gıda kaynakları, artan nüfusun ihtiyacına kesinlikle yetemeyecek ve enerji, su, gıda ve temiz hava kıtlığı yaşanacak.
2030’da:
- su ihtiyacımız %40 artacak: Temiz su kaynaklarının tükenmesi ile su kıtlığı yaşanacak. Dünya çapında su kaynaklarının sadece %3’ü taze su kaynağı ve bunun 3/4ü buzullar içinde saklı. Diğer yer altı ve yer üstü su kaynakları ise hızla tükeniyor.
- gıda ihtiyacı %35 artacak: Eski verimli bölgelerde tarım, avlanma, hayvancılık ve balıkçılığı imkansız hale getiriyor. 2030 yılında küresel gıda talebinde beklenen artış sonucu gıda kıtlığı büyük bir sorun haline gelecek.
- enerji ihtiyacı %50 artacak: Fosil yakıtlar yerine biyo yakıtlar hem çok daha az karbon salımı hem de çok daha fazla enerji üretilmesini sağlıyor. 1 birim Biyoyakıt = 7 birim fosil yakıt enerjisi gücünde. Ancak biyo yakıt için elimizdeki tek kaynak olan toprak ve su, gıda üretimi için acilen gerekiyor. Bu çelişkiler sebebi ile enerji kıtlığı insanlığı bekleyen büyük bir sorun.
- Temiz hava kıtlığı: Yanan kömür, gaz, ve petrol gibi fosil yakıtlarının yarattığı karbon emisyonu dünyada 2030 yılında %16 artış gösterecek.
- Artan nüfus ile enerji, gıda , suyun yanı sıra, barınma, eğitim ve iş ihtiyaçları da artacak.
8)Az gelişmiş ülkeleri sömürü artıyor
Endüstrileşmiş ülkeler, yaşam biçimlerini sürdürmek adına, üretimlerini, tehlikeli atıklarını, kirli, riskli, eski teknolojilerini en yoksul ve savunmasız ülkelere aktarıyor. Ve bu ülkelerde yaptıkları üretimde sosyal güvenlik, sağlık gibi temel insan haklarını göz ardı ederek çocuk işçiler ve sağlıksız koşullarda işçi çalıştırıyorlar.
İnsanın Dünyanın Kaderini Belirlediği Antroposen Çağındayız:
İnsanın sürekli büyüme hırsı sebebi ile gezegenin yaşam destek ünitelerini yok ettiğimiz hız ve haz çağındayız.
Öyle bir hızla iklimi değiştiriyoruz ki, insanın dünyanın eko sisteminin yıkımdan sorumlu olacağı çağdayız:
- 1970 den bu yana canlıların nüfusunun %60’ını kaybettik. Ancak bizim nüfusumuz 1970’de 3.7 milyardan 2022’de 7.9 milyara çıktı. 2030’da 8.5 milyar, 2050’de ise 10 milyara ulaşması bekleniyor.
- 1 milyona yakın canlı türü artık yok. Bunun etkisini şu anda anlayamasak da Einstein’ın sözlerini hatırlayalım: ‘Arı yoksa insan da yok’. (Neden mi? Bitkilerin tohum ve meyve üretebilmeleri ve hem çeşitlilik hem de verim sağlamaları, arıların çiçeklerin tozlaşmasını sağlamasına bağlı. Beslenmenin yüzde 90’ından fazlasını oluşturan 100 bitki türünden 3/4ü, arıların polinasyonu sayesinde elde ediliyor. Arıların yok olması besinlerin yok olması demek)
- Günde 100 milyon varil petrol, Yılda 8 milyar ton kömür tüketiyoruz.
- Plastik kullanımı son 10 yılda 20 katına çıktı. Her yıl dünyada 300 milyon ton plastik üretiliyor. Ve bir plastik şişe ancak 1000 yılda çözünebiliyor.
- 1 elma 85, 1 avokado 250-270, 1 kilo tahıl 1.200, 1 kot pantolon (pamuk ekininden mağaza rafına ulaşana kadar) 3,781 litre su harcanıyor.
- Dünyada 1,3 milyar ton yiyecek çöpe atılıyor ve dünyada 1 milyar insan açlık sınırında.
- Kişi başına düşen elektronik atık son 5 yılda %38 artarak 7.3 kilograma ulaştı
- Dünya çapında üretilen madde atıklarının ayak izi 85.9 milyar ton, ve bu sayı son 10 senede %20 arttı.
- Her yıl 160 milyar adet yeni giysi piyasaya sürülüyor. Satın alınan giyim eşyalarının %40’ı giyilmiyor, %50’si bir kez giyilip atılıyor, üretilip elde kalanlar yakılıyor. Dünyada haftada 11 milyon kıyafet çöpe gidiyor. Senede 13 milyon ton kıyafet atılıyor.
- 1 saatlik uçuş 250 kg kilogram karbon salımına yol açıyor. Normal bir günde dünyada yaklaşık 100 bin uçak uçuyor. Yılda 20 milyon saat uçuş demek.
- 1 Bitcoin ortalama 102.38, karbon salınımına yol açıyor. Ve 2040’da kripto para madenciliği, dijital veri depolama ve meta-verse gibi yeni teknolojik uygulamaların dünyanın toplam karbon emisyonundaki payının % 14 lere ulaşması bekleniyor.
- Elektronik ticaretin paketleme, lojistik, kargo ve geri iade süreçlerinin yarattığı karbon ayak izinin 2030’da 25 milyon metrik ton karbon salımına ulaşması bekleniyor.
- 29 temmuz 2021 dünyanın yıllık kaynağın tüketildiği tarih. 2022’de bu daha erken olacak
- İnsanlığı 2030 yılından sonra çok büyük bir gıda, temiz su, enerji krizleri, temiz hava kıtlığı, barınma, eğitim ve iş kıtlıkları, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik, savaşlar bekliyor,
- 2034 yılında temiz içilebilir su kaynağı kalmayacağı tahmin ediliyor.
Tüm bu krizlerden en çok hasar gören ve kırılgan olanlar kadınlar, çiftçiler, orman köylüleri, gelir seviyesi düşük kesimler, bodrum katlarda yaşayanlar.
Yani hem insan yaşamının devamı tehlike altında hem de tüm dünyadaki canlıların!
Devamı: Bu Faaliyerler Nasıl Küresel Isınmaya, Ekolojik ve İklim Krizine Yol Açıyor?
Zeynep Atılgan Boneval
İKLİM KRİZİ – SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA – SÜRDÜRÜLEBİLİR SEYAHAT – YAZI SERİSİ
- Herşey Nasıl Başladı – İnsanın İklimi ve Doğayı Tehdit Eden Faaliyerleri Neler?
- Bu Faaliyerler Nasıl Küresel Isınmaya, Ekolojik ve İklim Krizine Yol Açıyor?
- İklim Krizi sebebiyle Dünyamızı, İnsanlığı ve Tüm Canlıları Bekleyen Sorunlar Nedir?
- İklim Krizini Önlemek İçin Neler Yapmamız Gerekiyor? Bugüne Kadar Neler Yapıldı? Glasgow Cop26’da alınan kararlar neler?
- Sürdürülebilir Dünya Ne demek? Bireyler Olarak Sürdürülebilir bir Dünya için neler yapabiliriz?
- Pandemi sırasında insanlar ‘Evde Kal’dığında doğada ne gibi değişimler yaşandı? Pandemi Sonrası Dünya İklim Krizi Bilinci ve Tüketim Alışkanlıkları Değişimi Anketleri Neler Söylüyor?
- Neden Seyahat Ediyoruz ve Pandemi Seyahat Algımızı ve Alışkanlıklarımız nasıl değiştirdi?
- Sürdürülebilir & Sorumlu & Ekolojik Turizm Ne Demek? Biyolojik çeşitliliğin ve Doğanın Değeri Nedir?
- SÜRDÜRÜLEBİLİR DÜNYA GEZGİNİ OLMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?:
- 1)SÜRDÜRÜLEBİLİR DESTİNASYONLARI ZİYARET ETMEK
- 2) KARBON AYAKİZİ DÜŞÜK, ALTERNATİF ULAŞIM ARAÇLARINI KULLANMAK
- 3) KARBON AYAKİZİ DÜŞÜK YEŞİL UÇUŞLAR YAPARAK
- 4) EKOLOJİK, DOĞAYA DUYARLI & ÇEVRE DOSTU KONAKLAMA, RESTORAN VE ACENTALARI TERCİH ETMEK
- 5) YEREL KÜLTÜRE VE DOĞAYA SAYGILI VE DESTEK OLAN TATİLLER YAPMAK
- 6) DOĞAYI & BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUYAN SÜRDÜRÜLEBİLİR TATİLLER YAPMAK
- 7) ATIKLARI SIFIRLAYAN VE DUYARLILIK GÖSTEREN TATİLLER YAPMAK
- 8) GÖNÜLLÜ EKOLOJİK SEYAHATLER ve SOSYAL SORUMLULUK SEYAHATLERİ YAPMAK
- 9) YAVAŞ SEYAHATLER & DOĞA İLE ÖZLEM GİDERECEK SEYAHATLER YAPMAK
- 10)YEREL DENEYİMLER SUNAN DESTİNASTONLARI VE FESTİVALLERİ TERCİH ETMEK
*Yazıdaki bilgilerin kaynakları İKLİM KRİZİ – SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA – SÜRDÜRÜLEBİLİR SEYAHAT giriş yazısının en altında yer alıyor.
