İklim Krizini Önlemek İçin Neler Yapmamız Gerekiyor? Bugüne Kadar Neler Yapıldı? Cop26 ve 27’de alınan kararlar neler?

İklim Krizini Önlemek İçin Neler Yapmamız Gerekiyor?

Bir önceki İklim Krizi sebebiyle Dünyamızı, İnsanlığı ve Tüm Canlıları Bekleyen Sorunlar Nedir?  yazımda fosil yakıt bağımlılığımızın, hasar veren toprak ve su kullanımımızın, yanlış tarım ve hayvancılık uygulamalarımızın, atık üreten savurgan tüketimimizin yol açtığı karbon salınımı, küresel ısınma, kirlilik sonucunda, dünyada yaşanılan biyo-çeşitlilik kaybı, tufan, sel, kuraklık, yangın gibi doğal felaketler, susuzluk, açlık ve yoksulluk gibi krizleri özetlemeye çalıştım.

Tüm bilimsel veriler ve araştırmalar doğa ile ilişkimizi yeni bir dengeye oturmamız gerekliliğini apaçık gözler önüne seriyor.

Önümüzdeki on yıl aslında dünyanın sağlığı için kritik, ve devletler karbon emisyonunun her sene yarıya düşürülerek azaltılıp 2050’de sonlandırılmasına dair ciddi önlem ve yaptırımlar uygulamaz ise yaşanılabilir dünya hedefini yakalamak mümkün olamayacak. 

İnsanları gelecekte daha güvenli bir dünya taşımanın önemine değinen çevre hareketleri ve aktivistler, dünya çapında acil eylem planları talep ediyor.

BM İklim Zirvesi başta olmak üzere, birçok örgüt ve birey, devletleri acil önlem almaya davet ederken, çevre sorunlarına kendi güçleri çerçevesinde engel olma çabasındalar.

Bu çabaların karşılık bulamaması durumunda küresel salgın hastalıklar da hayatımızın bir parçası olacak.

 

 

Peki dünyada yaşamın devam edebilmesi için neler yapılması gerekiyor?

  • Enerji verimliliğinin geliştirilmesi:
    • Dünyadaki enerji tüketiminin %20si enerji verimliliği önlemleri ile tasarruf edilebilir. Dünyanın tüm aydınlatması tasarruflu ampulle sağlanırsa 120 milyar dolar tasarruf sağlanacak
    • WWF (World Wide Fund for Nature) tarafından yayınlanan Enerji Raporu’na göre 2050 yılında küresel enerji talebi, küresel üretim projeksiyonlarında herhangi bir azalma olmaksızın 2005 yılına göre %15 düşürülebilir ve 2050 yılında küresel enerji talebinin neredeyse tümü yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanabilir.
  • Yeşil enerjiye geçiş ile karbon salınımının sıfırlanması, doğal kaynakların korunması, HES’ler, bilinçsiz ve kontrolsüz maden aramalarının ve nükleer santrallerin durdurulması
  • Yenilenebilir enerjiler ile kaynakları tüketmeden döngüsel ekonomiler yaratmak,
  • Atmosfere salınan tüm zararlı gazların önlenmesi,
  • Tarımda kullanılan aşırı gübre ve tarım ilaçlarının kullanımının azaltılarak toprağa, tatlı su kaynaklarına, denizlere ve de doğadaki canlılara verdiği zararın azaltılması,
  • Alternatif ve verimli tarım, hayvancılık ve balıkçılık önlemleri ve projeleri  geliştirilmesi:
    • Kompost uygulamaları ile toprağın hem verimliliğini hem de karbon tutma ve oksijen üretme kapasitesini arttırılması,
    • Tarımda su kullanımının azaltılarak etkinleştirilmesi,
  • Daha az et üretip yiyerek, hayvan çiftliklerinde yetiştirilen hayvanların yüksek karbon salınımının azaltılması,
  • Teknoloji, Giyim, Gıda, Endüstriyel malzeme gibi tüm sektörlerde geri dönüşüm, yeniden ve yenileyici kullanımın arttırılması.
  • Ağaçlandırma ve orman alanlarını arttırarak toprak erozyonları önlenmesi ve atmosferden karbondioksitin temizleme kapasitesinin arttırılması,
  • Şehirlerde bölgelerin doğasını değiştiren inşaat projelerinin durdurulması, hava kirliliğinin önlenmesi, parkların ve yeşil alanların korunması,
  • Geleneksel toplumların ve etnik kabilelerin dünya yüzünden silinmesinin engellenmesi için bu bölgelerde özel koruma önlemleri alınması,
  • İklim, çevre ve enerji koşullarına göre yeni vergiler, teşvikler, yaptırımlar ve engeller yani yeni yasal düzenlemeler geliştirilmesi.

 

Son iki yıldır tüm dünyayı etkisi altına alan, Covid-19 küresel salgını, sağlık sorunları ve ölümler başta olmak üzere, ekonomik ve sosyal sorunlara neden oldu. Ve durumun aciliyetini daha çok anladık.

 

 

İklim krizine karşı yenilikçi icatlar ve çözümler

  • Bilim ve teknoloji, iklim krizine karşı yenilikçi çözümlerle sürdürülebilir bir gelecek sunuyor.

    Bilim insanları, mühendisler ve girişimciler, iklim değişikliğiyle mücadelede çığır açan çözümler geliştirerek sürdürülebilir bir gelecek inşa etmeye çalışıyor. İşte karbon emisyonlarını azaltmaktan ekosistemleri korumaya kadar farklı alanlarda umut vadeden yenilikçi çözümlerden birkaçı…

    Yapay zekâ destekli enerji yönetimi
    Yapay zekâ, enerji tüketimini optimize etmek ve gereksiz enerji kullanımını önlemek için kullanılıyor. Akıllı şebekeler, elektrik talebini analiz ederek enerji üretimini en verimli şekilde yönlendirebiliyor. Bu sistemler, yenilenebilir enerji kaynaklarını daha etkili kullanarak fosil yakıt bağımlılığını azaltmaya yardımcı oluyor. Ayrıca fabrikalar ve büyük işletmeler, enerji tasarrufu sağlamak için yapay zekâ tabanlı otomasyon sistemleri kullanıyor.

    Doğada çözünebilen biyoplastikler
    Plastik atıklar, çevreyi en fazla kirleten unsurlardan biri olmaya devam ediyor. Geleneksel plastikler yerine biyolojik olarak parçalanabilen ve doğada hızla çözünebilen malzemeler geliştiriliyor. Mısır nişastası, algler ve tarımsal atıklar gibi doğal hammaddelerden üretilen biyoplastikler, denizlerde ve toprakta zararlı kalıntılar bırakmadan doğaya karışabiliyor.

    Karbon yakalama ve depolama teknolojileri
    Fosil yakıt kullanımı sonucunda atmosfere salınan karbon emisyonlarını azaltmanın en etkili yollarından biri, karbon yakalama ve depolama teknolojileri. Yeni geliştirilen sistemler, fabrikalardan ve enerji santrallerinden çıkan karbonu filtreleyerek yeraltı rezervuarlarında veya okyanus tabanında güvenli bir şekilde saklayabiliyor. Ayrıca bazı yenilikçi yöntemler, yakalanan karbonu inşaat malzemelerine veya sentetik yakıtlara dönüştürerek geri kazanmaya yönelik çözümler sunuyor.

    Okyanus bazlı karbon emilimi
    Okyanuslar, atmosferdeki karbonun büyük bir kısmını emerek iklimin dengelenmesine yardımcı oluyor. Ancak aşırı karbon emilimi nedeniyle okyanusların asitlenmesi biyolojik çeşitliliği tehdit ediyor. Bilim insanları, okyanus tabanına mineral bazlı bileşikler ekleyerek karbonun güvenli bir şekilde tutulmasını sağlayan yöntemler geliştiriyor. Bu süreç hem karbon emilimini artırıyor hem de okyanusların asit seviyesini dengeleyerek deniz yaşamını koruyor.

    Dikey tarım ve yapay ışık teknolojileri
    Tarım sektörü, iklim değişikliğine neden olan büyük karbon salımlarından sorumlu. Dikey tarım sistemleri, geleneksel tarıma kıyasla çok daha az su ve toprak kullanarak üretim yapmayı mümkün kılıyor. Kapalı alanlarda ve şehir merkezlerinde kurulabilen bu sistemler, yıl boyunca verimli üretim sağlarken tarımsal atıkları da en aza indiriyor. Yapay ışık teknolojileri sayesinde bitkiler, gün ışığına ihtiyaç duymadan büyüyebiliyor ve bu da sürdürülebilir gıda üretimi için önemli bir alternatif oluşturuyor.

    Güneş enerjisiyle çalışan su arıtma sistemleri
    İklim değişikliği, dünya genelinde temiz su kaynaklarını tehdit ediyor. Güneş enerjisiyle çalışan su arıtma sistemleri, deniz suyunu veya kirli suyu içme suyuna dönüştürerek temiz suya erişimi artırıyor. Bu sistemler, özellikle su kıtlığı yaşayan bölgelerde düşük maliyetli ve çevre dostu bir çözüm sunarak su krizine karşı etkili bir mücadele yöntemi haline geliyor.

    Biyolojik gübreler ve yenilikçi tarım uygulamaları
    Geleneksel kimyasal gübreler, toprak kirliliğine ve su kaynaklarının kirlenmesine neden oluyor. Yeni geliştirilen biyolojik gübreler, bitkilerin besin ihtiyaçlarını doğal yollarla karşılamaya yönelik çözümler sunuyor. Mikroorganizmalar ve organik atıklardan üretilen bu gübreler tarımsal verimi artırırken toprak sağlığını koruyor. Ayrıca hassas tarım teknikleriyle uydu görüntüleme ve yapay zekâ analizleri kullanılarak su ve gübre tüketimi optimize edilebiliyor.

    Rüzgâr enerjisi için hafif ve dayanıklı türbinler
    Rüzgâr enerjisi, yenilenebilir enerji kaynakları arasında en hızlı büyüyen alanlardan biri. Yeni nesil rüzgâr türbinleri, daha hafif ve dayanıklı malzemelerden üretilerek enerji üretiminde verimliliği artırıyor. Özellikle yüzer rüzgâr türbinleri, açık denizlerde kurulabiliyor ve daha istikrarlı rüzgâr akımlarından faydalanarak sürekli enerji üretebiliyor.

    Elektrikli ulaşım ve geri dönüştürülebilir bataryalar
    Elektrikli araçlar, fosil yakıt kullanımını azaltmada büyük bir rol oynuyor. Ancak batarya üretimi, çevreye zarar veren unsurlar içerebiliyor. Yeni nesil bataryalar, geri dönüştürülebilir malzemelerden üretilerek hem daha uzun ömürlü hem de çevre dostu hale getiriliyor. Lityum-iyon bataryalara alternatif olarak geliştirilen sodyum bazlı bataryalar, daha az nadir metal kullanımı gerektirdiğinden sürdürülebilir enerji depolama sistemleri için umut veriyor.

Dünyayı inovatif fikirler ve paylaşım ekonomisi kurtaracak

  • İsviçre’de sokağa yerleştirilen buzdolaplarından sadece biri ile yılda üç tondan fazla gıda israfının önüne geçildi

    İsviçre’nin Cenevre kentinde hayata geçirilen Free-Go isimli proje kapsamında restoranlarda ve evlerde kalan fazla gıdalar şehrin çeşitli noktalarına yerleştirilen dört buzdolabı aracılığıyla ihtiyaç sahipleriyle buluşturulurken, dolaplardan sadece biriyle yılda üç tondan fazla gıda israfının önüne geçildi. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) 2021’de yayımladığı Gıda İsrafı Endeksi Raporu’na göre; dünyada her yıl ortalama 981 milyon ton gıda çöpe gidiyor. Bu rakam, dünyadaki tüm tüketicilerin erişebildiği toplam gıdanın yüzde 17’sine denk geliyor.

    Yıllık kişi başı 100 kilogram gıda atığı çıkıyor
    İsviçre’nin Cenevre kentinde hayata geçirilen Free-Go, gıda israfının önüne geçmek için geliştirilen projelerden biri. Girişim kapsamında bireyler ve restoranlar ellerinde bulundurdukları ihtiyaç fazlası gıdaları, şehrin çeşitli noktalarına yerleştirilen buzdolaplarına koyuyor. İhtiyacı olan kişiler de herhangi bir ücret ödemeden dolaplara yerleştirilen ürünleri alabiliyor. Free-Go Proje Direktörü Marine Delevaux, Eco-Citoyen isimli kâr amacı gütmeyen organizasyon tarafından yürütülen girişimin detaylarını anlatırken, İsviçre’de resmi rakamlara göre her yıl 2.8 milyon ton gıdanın israf edildiğini söyledi. Bu boyuttaki bir israfın, projeyi başlatma noktasında yönlendirici olduğunu dile getiren Delevaux, “İsviçre’deki gıda atıklarının yüzde 40’ı evlerden geliyor. Bu da yıllık kişi başı 100 kilogram gıda atığının çıktığı anlamına geliyor. Öte yandan bu atıkların yüzde 80’nin önüne geçilebileceğini biliyoruz. Projenin ana mesajı, Free-Go buzdolaplarını kullanmanın bir vatandaşlık görevi olduğunu göstermek ve kişinin sosyal statüsü ne olursa olsun gıda israfından kaçınması gerektiğini anlatmak” dedi.

    İhtiyaç sahiplerinin çok olduğu yerlere kondu
    Geçen yılın yaz mevsiminde hayata geçirilen proje kapsamında Cenevre’nin çeşitli yerlerinde dört buzdolabı koyduklarını anlatan Marine Delevaux, buzdolaplarını sokaklara rastgele koymadıklarını, insanların kolay bir şekilde ulaşabilecekleri ve sosyalleştikleri bölgeleri seçtiklerini vurguladı. Bunun için yerel yöneticilerle de iş birliği yaptıklarını bildiren Delevaux, noktaları belirlerken ihtiyaç sahibi kişilerin daha çok yaşadığı yerleri seçmeye özen gösterdiklerinin altını çizdi. Delevaux, buzdolaplarındaki yiyeceklerin bir kısmının kendi ekipleri tarafından anlaşmalı oldukları restoran ve dükkânlardan alınıp dolaplara yerleştirildiğini, bir kısmının ise vatandaşlar tarafından konulduğunu belirtti.

    Tüketim kurallarına uygun kuru gıdalar bırakılabiliyor
    Dolaplara bırakılan ürünler ve bu ürünlerin yerleştirilmesiyle ilgili kurallar belirlediklerinden bahseden Marine Delevaux, bu kuralları şöyle sıraladı: “Vatandaşlar sebze ve meyve, ekmek ve son kullanma talimatları İsviçre’nin tüketim kurallarına uygun olan kuru gıda ürünlerini bırakabiliyorlar. Öte yandan et ve benzeri gıdaların, paketi açılmış ürünlerin bırakılması yasak. Çünkü son kullanım durumlarını bilemiyoruz. Bu tarz ürünleri sadece restoranlardan alıyoruz. Restoranlarla bu konu üzerine yasal bir anlaşmamız var. Evde yapılmış yemekleri de alerjen içeriğe sahip olabilme ihtimalleri nedeniyle kabul etmiyoruz. İsviçre yasalarına göre, bu gibi dağıtımların yapılabilmesi için gıdaların içeriklerinin ve alerjiye yol açma ihtimallerine karşı gerekli uyarıların erişilebilir olması gerek. Ayrıca alkol içeren ürünleri de kabul etmiyoruz.” Buzdolaplarının temizliğinden ve ürünlerin son kullanma tarihleri ile tüketim durumlarının kontrolünden kendi ekiplerinin sorumlu olduğunu kaydeden Delevaux, takip edilen kuralların ve restoranlarla yapılan anlaşmaların İsviçre’nin gıda tüketim ve dağıtım güvenliğini sağlamak için koyduğu yasalara göre oluşturulduğu bilgisini verdi.

    “Rakamlar bizi de şaşırttı”
    Buzdolaplarına en çok sebze ve ekmek konulduğunu, vatandaşların projeye ilgisinin yoğun olduğunu dile getiren Marine Delevaux şöyle devam etti: “Kullanıcılar, şehrin diğer yerlerine yeni Free-Go buzdolapları konulması için sık sık talepte bulunuyor. Sabah çalışma arkadaşlarımız restoranlardan temin ettikleri gıdaları bıraktıklarında birkaç saat içerisinde buzdolabı boşalıyor. Sadece bir buzdolabı sayesinde bir yıl içinde üç tondan fazla gıda israfının önüne geçtik. Diğer dolaplar da henüz yerleştireli bir yıl olmadığı halde aynı rakamı yakalamak üzere. Rakamlar bizi de şaşırttı. Buzdolapları aslında o kadar büyük değil ama sirkülasyon çok yoğun.”

    “Ciddi bir gıda, kaynak ve enerji israfı mevcut”
    Daha fazla gıdayı çöpe gitmekten kurtarmak için buzdolaplarının sayısını önümüzdeki bir yıl içinde sekize çıkarmayı planladıklarına dikkat çeken Marin Delevaux sözlerini şöyle tamamladı: “Global perspektiften bakarsanız da ciddi bir gıda, kaynak ve enerji israfı mevcut. Bu israfın bir de finansal yükü var. Çünkü kaynaklarımızı bir kenara atıp duruyoruz. Özelikle yemek için gıda bulamayan birçok insan varken bizim, elimizdekileri israf etmemiz çok acı. Bu yüzden, gıda israfının önüne geçmeye, toplumsal dayanışmaya katkı sağlamaya, hem gıda bulamayan hem de fazla gıdasını ne yapacağını bilemeyen insanlara yardım etmeye çalışıyoruz.”

DÜNYADAKİ ÜLKELER VE ŞİRKETLERDEN FARKLI ÇÖZÜM ÖRNEKLERİ  

Dünyaca ünlü doğa sporları giyim markası Patagonia’nın kurucusu ve sahibi Yvon Chouinard, 3 milyar dolar değerindeki şirketini ve markasını dünyaya bağışladığını açıkladı. ‘Dilerim ki bu hareketimiz, kapitalist düzene yeni bir dönüşüm fırsatı sunar, ve küçük azınlık zümrenin zengin olduğu ve çoğunluğun fakir olduğu düzen değişir. Şirketimizin tüm varlığını dünyayı kurtarmak ve korumak için aktif çalışan insanlara veriyoruz’ sözleri ile kendisi, eşi ve iki çocuğuna ait  3 milyar dolar değerindeki Patagonia şirket hisselerinin tümünü, iklim krizine çare bulmak ve dünyanın gelişmemiş topraklarını korumak misyonlarını üstlenen kar amacı gütmeyen çevreci vakıf, sosyal sorunluluk organizasyonu ve fonlara bağışladı. Patagonia şirketinin bundan sonra elde edeceği tüm kar da iklim değişimi ile mücadele için harcanacak, yani Patagonia kendisini kuranlar için değil, dünyayı kurtarmak ve korumak için çalışacak artık. İklim krizine karşı uzun yıllardır mücadele veren 83 yaşındaki aktivist Yvon Chouinard, bu kararını; ‘dünya bizim tek ve biricik hissedarımız ve paydaşımız’ sözleriyle duyurdu.

Marks & Spencer ’Plan A “Çünkü Plan B Yok!’: iklim değişikliğiyle mücadele + atıkların azaltılması + organik tarım, GDO’suz ürünler gibi sürdürülebilir hammadde kullanma + adil ticaret + müşteri sağlığı öncelikli programlar

Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı:’ çevresel ayak izini yarı yarıya azaltmak +  dünyada 1 milyardan fazla insanın sağlık ve refahını geliştirmek için yardım etmek + ürünlerinin yarısında kullanılan tarımsal hammaddelerin tamamını sürdürülebilir şekilde tedarik etmek

Hollanda’da “yeşil asfalt” uygulaması  = Geri dönüşümlü şişeler, tek kullanımlık plastikler ve eski araba lastikleri kullanılarak hazırlanan plastik bloklar, bisiklet yolları için asfalt olarak kullanılmak üzere geliştiriliyor.

3D yazıcılarla üretilen köprüler: Madrid’de yaya köprüsü, Hollanda’da bisikletçi köprüsü, Çin’de hafif taşıtlar için köprü = daha az inşaat malzemesi, daha az atık ve daha az emek anlamına gelen bu teknoloji, ekonomik ve doğa dostu.

ABD, Çin, Hollanda, Fransa’da kara yolu yüzeyine gömülen güneş enerjisi panelleri = hem elektrikli arabaları hareket halindeyken şarj edebilmeyi hem de karanlıkta parlayarak araba kullanmayı daha güvenli bir hale getirmeyi planlıyor = hem tasarruf edilebilecek hem de fosil enerji kullanımı azalacak.

Sürdürülebilir, enerji etkin inşaat malzemeleri olarak Sıfır-Karbon Çimento, (Patates) Sunta, Mantar Yalıtım, Hafızalı Çelik, Çapraz Lamine Ahşap

 

Küresel ısınma sorununa boya çözümü

  • Bilim insanlarına göre, küresel ısınmayı durdurmak için Dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 2’sinin beyaza boyanması gerekiyor.

    Son yıllarda etkileri oldukça artan ve dünya genelinde önemli sorunlar yaratarak karşımıza çıkan küresel ısınma için bir profesörden ilginç bir çözüm geldi. Bu çözüme göre dünyanın bir kısmı boyanacak. Bu kişinin çözümüne geçmeden önce biraz geçmişe gitmemiz gerekiyor. 2021 yılında ABD’nin Purdue Üniversitesi’ndeki bir araştırmacı, dünyanın en beyaz boyasını geliştirdi. Işığın yüzde 98’ini yansıtabildiği söylenen bu boya, o dönemlerde bilim dünyasının dikkatini çekmeyi başardı.

    Bina içindeki sıcaklığı düşürecek
    Hatta pek çok araştırmacı, bu boya bir binaya uygulandığında bina içerisindeki sıcaklığın düşeceğini ve böylelikle klima ihtiyacının ortadan kalkacağını bile söyledi. Bugün ise temiz enerji ile ilgili araştırmalar yapan Kaliforniya Üniversitesi’nde Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Profesörü Jeremy Munday’ın küresel ısınma için verdiği bir fikir, dikkatleri çekti. Munday, Purdue Üniversitesi’nde duyurulan o boya dünya yüzeyinin yüzde 1 ila 2’sine uygulanırsa, dünyaya vuran güneş ışığını daha fazla yansıtarak gezegenin yüzeyine ulaşan ısı miktarının azaltılabileceğini ve bunun da küresel ısınma sorununa bir çözüm olabileceğini öne sürdü.

    Amerika’nın tamamı boyanabilir
    Jeremy Munday ayrıca New York Times’a verdiği bir röportajda uzaya geri yansıtılan ışığın çok fazla zarar vermeyeceğini de belirtti. Bunu, “Bu, bir bardak suyu okyanusa dökmek” şeklinde açıkladı. Dünyanın toplam yüzölçümü yaklaşık 197 milyon mil kare olup, çoğunluğu su alanlarından oluşuyor. Yüzde 1-2’sini kaplamak için gereken alan ise 2-4 milyon mil kare seviyesinde. Bu alanın büyüklüğünü daha iyi anlamak için, Amerika Birleşik Devletleri’nin toplam kara alanının 3.5 milyon mil kareden biraz daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Jeremy Munday’in önerdiği yönteme göre, ABD’nin tamamını beyaz boya ile kaplamak gerekebilir.

8 maddede yapay zekânın çevresel faydaları

  • Yapay zekâ, enerji verimliliği, biyoçeşitlilik koruması, sürdürülebilir tarım ve su kaynaklarının etkin yönetimi gibi çevresel sorunların çözümünde önemli bir rol oynayabilir.

    Yapay zekâ, günümüzün en etkileyici teknolojik ilerlemelerinden biri olarak, çeşitli sektörlerde devrim yaratma potansiyeline sahip. Bu ilerlemenin en umut verici uygulama alanlarından ikisi ise çevre koruma ve sürdürülebilirlik. Enerji tüketiminin azaltılmasından sürdürülebilir tarım uygulamalarına, su kaynaklarının daha etkin yönetiminden atık yönetimi süreçlerinin iyileştirilmesine kadar yapay zekâ, çevresel zorlukların üstesinden gelmede yenilikçi çözümler sunabilir.

    Doğal afet yönetiminden tarıma pek çok kazanım sağlanabilir
    1. Enerji verimliliğinin artırılması:
    • Binalar, fabrikalar ve enerji sistemlerinde enerji tüketimini optimize edilmesi.
    • Akıllı şebeke teknolojileri ile yenilenebilir enerji kaynaklarının daha verimli kullanılması.

    2. Sürdürülebilir tarım:
    • Tarım alanlarının uzaktan izlenmesi ve analiz edilmesiyle su, gübre ve pestisit kullanımının optimize edilmesi.
    • Hasat zamanının ve yöntemlerinin iyileştirilmesi ile verimliliğin artırılması.

    3. Su kaynaklarının yönetimi:
    • Su kalitesi ve tüketimi verilerini analiz ederek kirliliği azaltma ve su yönetimi stratejilerinin geliştirilmesi.
    • Sızıntıları ve kayıpları tespit ederek su kaynaklarının daha etkin kullanımını sağlama.

    4. Atık yönetimi:
    • Atıkların sınıflandırılması ve geri dönüşüm süreçlerinin otomatize edilmesi.
    • Atık miktarının azaltılması ve geri dönüşüm oranlarının artırılması için stratejiler geliştirilmesi.

    5. Doğal afet yönetimi ve risk azaltma:
    • Afet risklerinin önceden tahmin edilmesi ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi.
    • Afet sonrası hasarın hızlı bir şekilde değerlendirilmesi ve yardım kaynaklarının etkin dağıtımı.

    6. Biyoçeşitliliğin korunması:
    • Nesli tükenmekte olan türlerin izlenmesi ve habitat kaybının analizi.
    • Koruma stratejilerinin planlanması ve uygulanmasında veriye dayalı kararlar alınması.

    7. Hava kalitesi izleme ve iyileştirme:
    • Hava kirliliği kaynaklarının belirlenmesi ve kirliliğin azaltılması için önlemlerin geliştirilmesi.
    • Hava kalitesi verilerinin gerçek zamanlı izlenmesi ve analizi.

    8. Karbon ayak izlerinin azaltılması:
    • İşletmelerin ve ürünlerin karbon ayak izlerinin hesaplanması ve azaltılması yollarının belirlenmesi.
    • Karbon emisyonlarını azaltma stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması.

Yapay zekâ şehirleri dönüştürebilir

  • Yapay zekâ akıllı şehircilikte neleri değiştirebilir? Gelin birlikte göz atalım…

    Trafik ve ulaşım optimizasyonu
    Yapay zekâ, trafik yönetimi ve ulaşım sistemlerinin optimize edilmesinde büyük bir rol oynayabilir. Sensörler ve veri analitiği ile entegre edilen yapay zekâ, trafik akışını gerçek zamanlı olarak izleyebilir ve trafik sıkışıklıklarını önlemek için alternatif rotalar önerebilir. Böylece şehir içi ulaşımı daha hızlı, verimli ve çevre dostu hale gelebilir.

    Enerji verimliliği
    Akıllı şehirler, enerji kullanımını optimize etme potansiyeline sahip ve burada yapay zekâ devreye girer. Yapay zekâ, enerji tüketim modellerini analiz ederek şehirlerin daha sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönlendirilmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, enerji taleplerini öngörebilir ve enerji israfını en aza indirmek için akıllı grid sistemlerini yönetebilir.

    Çevresel izleme ve yönetim
    Yapay zekâ, çevresel parametreleri izleyerek şehirlerin çevresel etkilerini değerlendirebilir. Hava kalitesi, su tüketimi, atık yönetimi gibi faktörler yapa zekâ tarafından analiz edilerek çevresel sürdürülebilirliği artırmak adına stratejiler geliştirilebilir.

    Güvenlik ve kamu düzeni
    Akıllı kameralar, sensörler ve yapay zekâ entegrasyonu ile şehirlerde güvenlik daha etkili bir şekilde sağlanabilir. Yapay zekâ, anormallikleri tespit edebilir, acil durumları algılayabilir ve hızlı bir müdahale için ilgili birimlere bilgi iletebilir.

    Akıllı bina yönetimi
    Yapay zekâ destekli akıllı bina yönetimi, enerji verimliliği, güvenlik ve konforu optimize eder. Yapay zekâ, binaların kullanım alışkanlıklarını analiz ederek, ısıtma-soğutma sistemlerini, aydınlatma sistemlerini ve diğer bina sistemlerini otomatik olarak yönetebilir.

    Sağlık hizmetleri
    Yapay zekâ, şehirdeki sağlık hizmetlerini iyileştirebilir. Hastalık salgınlarını önceden tespit edebilir, sağlık trendlerini analiz edebilir ve sağlık hizmetlerini daha etkili bir şekilde yönetebilir.

    Yapay zekâ teknolojisi şehirlerin daha yaşanabilir, sürdürülebilir ve verimli hale gelmesine katkıda bulunabilir. Gelecekte, yapay zekâ ile entegre edilmiş akıllı şehirler, modern yaşamın gereksinimlerini karşılamak için önemli bir rol oynayacak.

 
 
 

BUGÜNE KADAR DÜNYADAKİ ÇEVRE HAREKETLERİ

Bu süreçte yeni eylem biçimleriyle iklim krizine odaklanan çevre hareketleri küresel bir nitelik kazandı. Uluslar arası örgütlenme sağlayan ve yerellerde olduğu kadar küresel sorunlara da değinen küresel çevre hareketleri:

  • Çevrecilik Hareketi: amacı egemen güçlerin insanlar için hayati önem taşıyan çevreye verdikleri zararı ortaya çıkarmak ve önlemek olan çevre hareketi
  • Ekoloji Hareketi: amacı insanın da bir parçası olduğunu ekosistemi korumaktır ve doğanın bir bütün olarak metalaştırılmasını engellemek olan çevre hareketi

başladı.

Bu toplumsal “yeşil hareketler”, iklim değişimi ve krizi, buzulların erimesi, küresel ısınma, dünyanın kirletilmesi, nükleer atıklar, zehirli ve kanserojen etkiye sahip atıklar, hayvanların ve doğanın tahrip edilmesi, gibi insan kaynaklı sorunların odaklanmışlardır çözümüne yönelen ekolojik yönelimler.

Küresel çevre hareketlerinin hepsi, çağımızın temel sorunu olan ikim krizine odaklanırken, iklimin tüm canlılar için önemini vurgulayarak, buzulların, okyanusların, deniz ve ormanların zarar görmesini engellemeye çalışıyor:

  • Sürdürülebilirlik için uluslar arası ekoloji- savaşçıları Greenpeace: 1970’lerden bugüne 40 ofisi, 101 ülkede 3 milyondan fazla destekçiye ulaştı. 1971 yılında ABD’nin Alaska’nın doğusunda atom bombası denemelerine, Fransa’nın nükleer denemelerine, Sovyetler ve Japonya’da ticari balina avcılığına, Norveç’te yavru fok katliamına karşı çıkmayı başardı.
  • 1980’lerden itibaren, derin ekoloji ve sürdürülebilir alternatif kültüre odaklanan ve ekolojik direniş hareketleri organize eden Earth First!, çevrecilik farkındalığını genişletti
  • 1997’de küresel ısınmaya karşı atmosferdeki sera gazının düşürülmesinin amaçlayan Kyoto Protokolü uluslar arası devletler tarafından imzalandı
  • Almanya’da Yeşil Politika ideolojisi ile kurulan Yeşiller Partisi – Die Grünen’nin, siyasal alanda hükümet politikaları üzerinde etkili olması çevre duyarlılığını politikaya taşıdı
  • Daha sonra Yeryüzü Dostları (Friends of the Earth-FoE), Grup Ten, Not in my Back Yard, WWF gibi doğanın korunması için güçlü çevre hareketleri gelişti
  • 2018’de Greta Thunberg iklim için okul eylemi olan Fridays For Future küresel ilgi gördü
  • Küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla, 2019’da Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi’ne katılmak üzere güneş enerjili yelkenlisi ile İngiltere’den New York’a 15 günde ulaşan İsveçli çevreci aktivist Greta Thunberg, seyahat sözlüğüne ‘Uçuş Utancı’ kavramını ekledi.
  • İngiltere’de 2022’de genç aktivistlerin başlattığı Just Stop Oil hareketi,  yüzlerce destekçi ile benzin tüketimi üzerind etki yaratmaya çalışıyor.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli –  IPCC Çalışma Grubu II Raporu’nun Politika Yapıcılar için Özeti olan “İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık” Şubat 2022’de yayınlanan özeti; ‘Dünyanın kaynaklarının yağmacısı olmak yerine muhafızı olmanın’ aciliyetini gözler önüne serdi.  Durum gerçekten ciddi! 

 

İklim Krizine Çözüm Bulmak için Uluslararası PLatformda Bugüne Kadar Neler Yapıldı? 

Endüstri devrimiyle başlayarak, günümüze kadar çığ gibi büyüyerek gelen, sadece karlılığa ve ekonomik faydaya dayalı üretim – tüketim süreçlerinin, çevresel ve toplumsal zararlar vereceğine dair bilimsel araştırmalar, dünyamızın karşı karşıya bulunduğu sorunlara dair  çözüm stratejileri geliştirme arayışları 1970’li yıllardan itibaren dünya ülkelerinin ve Birleşmiş Milletlerin gündemine girdi.

O zamandan bu güne kadar İklim Krizi konusunda dünyada bugüne kadar çok rapor hazırlandı, birçok buluşma, zirve ve anlaşma yapıldı ve birçok kararlar alındı.  Aşağıda bunlardan en önemlilerine, tarih sırasına göre özetleyecek şekilde kısaca yer verdim. (Daha detaylı bilgileri Kaynaklar bölümündeki yazılarda bulabilirsiniz):    

  • Kalkınmanın doğa üzerinde gerçekleştirdiği tahribata dair veriler ve ekonomik ve doğal çevrenin karşılıklı bağımlılığının kalkınma politikalarında ele alınmasının gerektiğine ilişkin ilk kapsamlı uyarı, 1972 yılında Roma Kulübü’nün ‘Büyümenin Sınırları’ adlı raporunda yer aldı. Bu raporda yanıt aranan soru şuydu: “Hızlı nüfus artışı, gıda üretim şekli, sanayileşme hızı, çevre kirlenmesi ve yenilenemez doğal kaynakların tükenme hızı sorunları bugünkü seyrinde ilerlerse önümüzdeki yüzyıl içinde ekonomimizi nasıl bir gelecek bekliyor?”
  • Bu raporun ardından 1972’de Stockholm’de düzenlenen, “Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansı”  ise, dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan çevre kirliliği veya iklim tehdidinin artık sadece o ülke için değil tüm dünya için bir tehdit haline geldiğine, ve sürdürülebilir kalkınma kavramına çevre ve kalkınma ilişkisi çerçevesinde evrensel boyutta ilk yer veren buluşma idi. Konferansta, sosyo-ekonomik yapıları ve gelişme düzeyleri farklı olan birçok ülke, “çevre” konusunda ilk defa bir araya geldi. Gelişmiş ülkelerde sanayileşmenin ortaya çıkardığı çevresel problemler ve bu problemlerin kalkınma üzerindeki etkileri, gelişmekte olan ülkelerin durumları ve bu sorunlara çözümler tartışıldı. Konferans sonunda, BM İnsan Çevresi Bildirisi kabul edildi ve bu konferanstan sonra da Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) kuruldu.
  •  Ardından 1976’da “BM İnsan Yerleşim Konferansı – Habitat I” gerçekleştirildi, 1980’de BM Çevre Programı tarafından “Dünya Koruma Stratejisi” yayınlandı., 1983 yılında “Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu” kuruldu.  Ve 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından, küresel sorunları sürdürülebilirlik kavramı ile ortaya koyan ‘Ortak Geleceğimiz – Brundtland Raporu’ hazırlandı.
  • 1987’de hazırlanan BM Montreal Protokolü, şimdiye kadar tüm BM üyelerinin tümü tarafından kabul edilip imzalanan tek protokol. Ancak, ozon tabakasındaki tahribatı durdurmak için klorofloro karbon kimyasal gazlarını kullanmaya son vermek amaçlı protokol önlemleri tam uygulanmadığı için, güney yarımküredeki hasar tamamen durdurulamadı, belirli bir sınır içerisinde kalmasını sağladı.
  • Sürdürülebilirlik kavramı bugüne kadar yalnızca çevre ve çevre problemleri çerçevesinde ele alınırken, yalnızca çevreyle sınırlı kalmadan, ekonomi, adalet ve toplum gibi kavramları da kapsayıcı bir şekilde ilk tartışma, 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde, Rio Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansında gerçekleşiyor. Bu konferans sonunda katılımcıların gönüllü bir şekilde uygulaması öngörülen Gündem 21 isimli bir eylem planı açıklandı, BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi – UNCDB ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği ve Çevre Sözleşmesi – UNFCCC ortaya çıktı.
  • 1995 yılında Mısır’da Kahire’de BM tarafından, nüfus ve sürdürülebilir kalkınma arasındaki ilişkiyi uluslar arası boyutta ele alan, “Nüfus ve Kalkınma Konferansı” düzenlendi. 1996’da İstanbul’da gerçekleştirilen “BM İnsan Yerleşimleri Konferansı – Habitat II”de ise sürdürülebilirlik kavramı ve insan yerleşimleri arasındaki ilişkiye dikkat çekildi.
  • Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ortaya konan Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslar arası ilk çerçeve. 1997’de imzalanıyor.  Protokolü imzalayan ülkeler atmosferde karbon ve sera salımını 1990 yılındaki düzeylere düşürmeyi taahhüt ederken, bunu yapamıyorlarsa karbon ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz veriyor. Ancak protokol 2005’te yürürlüğe girebiliyor. Çünkü, protokolün yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkelerin 1990’daki atmosfere saldıkları karbon miktarının yeryüzündeki toplam emisyonun %55’ini bulması gerekmekteydi ve bu orana ancak 8 yılın sonunda Rusya’nın katılımıyla ulaşılabildi. Kyoto Protokolü’nün eksikleri ise şöyle: BM ülkeleri arasından tam katılım sağlanamadı, katılanlardan da sınırlı sayıda ülke sera gazı azaltma yükümlülüğü altına girdi. Protokol’de iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum ve maliyet konuları yer almıyordu, denetim altına alınacak sektörler çok sınırlı idi, ilk yükümlülük dönemi için çok kısa bir zaman aralığı belirlenmişti, ve Protokol’ün ülke meclisleri tarafından onaylanması çok yavaş gerçekleşmişti. Yine de Kyoto Protokolü bir başlangıç olması açısından önemli.
  • Sürdürülebilir kalkınmaya dair tartışmaların derinleştiği bir sonraki  kilometre taşı ise 2000 yılında New York’ta gerçekleştirilen “BM Milenyum Zirvesi”. Bu zirve sonrasında 8 maddeden oluşan Binyıl Kalkınma Hedefleri yayınlanıyor. Binyıl Kalkınma Hedefleri (BKH) yeni bir başlangıç olsa, özel sektörün etkisine yer verilmemesi, yoksulluğun gayrisafi milli hasıla temel alınarak hesaplanması gibi hedeflerde kullanılan kavram ve ölçüm eksiklikleri, yoksulluğun ana nedenlerinin ve toplumsal cinsiyet eşitliği ve kalkınma arasındaki ilişkinin detaylı bir şekilde ele alınmaması, yalnızca gelişmekte olan ülkeleri kapsaması gibi faktörler sebebi ile uygulanabilirliğinin düşük olduğu zaman içerisinde görüldü.
  • Küresel çevre sorunlarına dair ortak çözüm arayışları için, 2000-2010 arasında Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi,  Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi,  BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi gibi gelişmeler oldu, ancak dünyada çevre sorunları yaşanmaya, küresel iklim krizi büyümeye devam etti.
  • İklim krizi ile mücadeleyi ele alırken 1997-2006 yılları arası Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ı da anmak gerek. Annan, dünya çapında iklim değişikliği, yoksullukla mücadele, AIDS hastalığı gibi sağlık problemleri ile mücadele, krizlerin barışçıl çözümü, dünyanın farklı bölgelerinde adaletin sağlanması gibi konularda büyük çaba sarf etti. Tüm bu çabaları ile 2001 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Annan, UN Global Compact (Küresel İlkeler Sözleşmesi) in de fikir babası ve öncüsü. 31 Ocak 1999 tarihinde Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos toplantısında yaptığı konuşma sırasında Kofi Annan, insan hakları, çalışma, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarında, uluslar arası şirketleri, sivil toplum ve eğitim kuruluşları gibi paydaşları içeren bir kurumsal sosyal sorumluluk girişimi oluşturmayı ve Küresel İlkeler Sözleşmesi hazırlamayı öneriyor. 26 Temmuz 2000 tarihinde Birleşmiş Milletler merkezinde yine Kofi Annan liderliğinde başlatılan Global Compact (BM Küresel İlkeler Sözleşmesi), bugün 170’den fazla ülkedeki 8 bine yakın şirket, 5 bine yakın sivil toplum kuruluşu ve eğitim kurumu tarafından imzalanmış olan, dünyadaki en yaygın gönüllü sorumluluk projesi. İnsan hakları, çalışma , çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarında 10 ilkeye dayalı bir çerçevesi olan BM Küresel İlkeler Sözleşmesi, ağında bulunan kurumların ilkelere dayalı şekilde kurumsal sürdürülebilirlik konusunda gelişebilmesine destek oluyor.
  • 2009 Aralık’ta, küresel ısınma ve sera gazı salınım oranlarını azaltma amacıyla 192 ülkenin katılımıyla, COP 15 adıyla bilinen, Kopenhag Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında düzenlenen on beşinci, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesinin ardından düzenlenen beşinci konferans oldu. Konferans sonunda Kopenhag Mutabakatı, üzerinde uzlaşı sağlanamadığı için oy birliği olmadan kabul edilmiş sayıldı. Anlaşmanın ülkelerce yasal bir bağlayıcılığı olmaması, ülkelerin karbon gazı salınımlarını azaltmalarına dair bir karar içermemesi, ve ülkelerin karbon gazı salınımlarını kota uygulamasıyla sınırlandırmayı sağlayacak olan karbon piyasası ile ilgili ayrıntılı bir açıklama yer vermemesi sebebi ile başarısız sonuçlandı.
  • Paris İklim Anlaşması Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan, 2016 yılında yürürlüğe giren bir anlaşma. Amacı sera gazı salımının küresel seviyede azaltılması için her türlü önlemin en kısa sürede devreye alınması, küresel sıcaklık artışının 2 derecenin altında kalmasının sağlanması olan Paris İklim Anlaşması, 197 ülke tarafından imzalandı. Ancak Paris Anlaşması’na dahil olan ülkeler iklim krizi ile mücadelede kömürden çıkışı ve emisyon azaltma politikalarında net bir kararlılık sergilemedi.
  • 2012’de Rio’da gerçekleştirilen BM zirvesinde, Binyıl Kalkınma Hedefleri tartışmaya açılıyor, BM, 2015 – 2030 arası geçerli olacak Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini bu sefer daha kapsamlı ve uygulanabilir belirleyebilmek için hem az gelişmiş ülkelere, hem de özel sektöre danışıyor. UN Global Compact ile işbirliğine gidiyor. Bu sefer toplumsal cinsiyet eşitliği, sürdürülebilir kentler, ayrımcılıkla mücadele, insan hakları, yoksulluk, adalet gibi konularda ekonomik göstergelerle birlikte hedefler belirlenmesi için çaba sarf ediliyor. Ve Ocak 2016’da Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından 2030 sonuna kadar ulaşılması amaçlanan hedefleri içeren bir evrensel eylem çağrısı olan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) (diğer bir deyişle Binyıl Kalkınma Hedefleri – Küresel Amaçlar) yürürlüğe giriyor. Tüm dünyada açlık ve yoksulluğa son vermek, iklim değişikliği ile mücadele etmek, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, nitelikli eğitimi, sorumlu üretim ve tüketimi yaygınlaştırmak gibi 17 ana başlıktan oluşan sosyal, kültürel ve ekolojik meselelerin çözümüne odaklanan hedefleri şu şekilde özetleyebiliriz:
  1. Yoksulluğa Son
  2. Açlığa Son
  3. Sağlık ve Kaliteli Yaşam
  4. Nitelikli Eğitim
  5. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
  6. Temiz Su ve Sanitasyon
  7. Erişilebilir ve Temiz Enerji
  8. İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme
  9. Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı
  10. Eşitsizliklerin Azaltılması
  11. Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar
  12. Sorumlu Üretim ve Tüketim
  13. İklim Eylemi
  14. Sudaki Yaşam
  15. Karasal Yaşam
  16. Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar
  17. Amaçlar için Ortaklıklar

 

2021’de Glasgow’da gerçekleşen Cop26

Küresel ısınmaya yönelik hükümetler arası ilk çevre sözleşmesi olan UNFCC’nin yürürlüğe girdiği 21 Mart 1994 tarihinden beri COP (Conference of the Parties- Taraflar Konferansı) zirveleri düzenleniyor.

2021 Kasım ayında 197 ülkenin katılımıyla Glasgow’da düzenlenen 26. Zirvede (Cop26 ), ilk kez bir uluslar arası anlaşmada kömür kullanımını sınırlama sözü verilmesi gibi önemli kararlar alındı. Ancak bu sözlerin uygulanması mümkün mü zaman gösterecek.

COP26’de alınan kararlar uygulanırsa neler olacak?:

  • Dünya atmosferindeki ısınmanın 2030’da 1,5 derece ile kısıtlı kalması hedefine daha yakın olmak için, taraf ülkeler önümüzdeki sene emisyon azaltma planlarını yenilemek üzere tekrar bir araya gelmeye bu süreçte de gelişmekte olan ülkelere mali yardımlar sağlama kararı alındı.
  • Rüzgâr, güneş enerjisi gibi yenilenebilir, yeşil ve temiz enerji kaynakları yaygınlaşacak kömür, fosil yakıt ve nükleer enerjinin hacmi düşecek. İlk kez bir uluslar arası anlaşmada kömür kullanımını aşamalı olarak azaltılması ve sınırlaması sözü verildi.
  • Güneş panelleri olan, ısı pompaları ile donatılmış, çimento ve betona kıyasla daha düşük karbonlu malzemelerle inşa edilmiş çevre dostu yeşil evler yaygınlaşacak. Eski evler de aşırı iklim olaylarına karşı, güneş ışığını yansıtan ve aşırı ısınmayı önleyen serin çatılar, kasırgalara karşı dayanıklılık sağlayan kepenkler, gibi önlemlerle dayanıklı hale gelecek.
  • COP26’ya katılan ülkelerin ve küresel şirketlerin önemli bir bölümü elektrikli araç kullanımını artırmayı, ve zaman içerisinde taşıma ve nakliyede sıfır karbon emisyonuna sahip otobüs ve kamyonların trafiğe izin verilmesini kabul etti. Benzinli ya da dizel araçlar yerine elektrikli ve hibrid araçlar trafiğin ana unsuru haline gelecek.
  • COP26’ya katılan yaklaşık 200 ülkenin yanı sıra toplam varlığı 130 trilyon doları bulan finans kuruluşları da 2050’ye kadar net sıfır emisyon sözü verdi. menülerimizden işe nasıl gideceğimize kadar pek çok günlük eylemin net sıfır hedefiyle nasıl uyumlu hale getirileceğini belirledi. ısıtmak, ne yiyeceğimizden, nasıl yemek pişireceğimize, evimizi nasıl ısıtacağımızdan, nasıl sıcak su sağlayacağımıza ve kullandığımız araçlara, gaz ve diğer fosil yakıtlardan uzaklaşılacak.
  • Soya, sığır eti, palmiye yağı ve kakao gibi yüksek emisyona neden olan gıdaların üretimi kısıtlanacak.
  • Çevresel ayak izini azaltmak amacıyla, karbon emisyonuna sebep olan, tercih ettiğimiz tekstil ürünlerinden, seyahat araçlarımıza kadar pek çok faaliyetimize, ‘caydırıcı’ karbon ödemeleri getirilecek. Nakliyelerinde temiz enerji kullanan firmalara teşvikler uygulanacak, sıfır emisyonlu gemilerin seyrini kolaylaştıracak ‘yeşil nakliye koridorları’ planlanacak.
  • Ormansızlaşmayı bitirmeyi hedefleyen Glasgow Liderler Orman Bildirgesi’ne 100’den fazla ülke imza attı.
  • 400’ün üzerindeki finans kuruluşu yeşil teknoloji için daha fazla kaynak sağlayacak ve sürdürülebilir ürünler geliştiren şirketlere daha fazla yatırım yapılacak, dolayısı ile bu ürünlerin kullanım oranları artacak.

Ancak COP26’da alınan kararlara rağmen, mevcut koşulların ve uygulamaların 1,5 derece sıcaklık artışı hedefine ulaşmaya yetmeyeceği şimdiden biliniyor.

Taraf ülkeler emisyon planlarını tekrar gözden geçirmek üzere 2022’de Mısır’da gerçekleşecek COP27’de bir araya gelecek.

Umudumuz artık devletlerin, finans kurumlarının, üreticilerin ve hizmet sağlayıcıların, iklime ve sürdürülebilirliğe zarar veren her türlü karar ve eylemi kısıtlamakla yükümlü olduğunun bilincine varması ve gerçek aksiyonlar alması.

 

2023’de Şarm el Şeyh’de Gerçekleşen COP 27  

2023’teki COP 27 Mısır’ın Şarm el Şeyh şehrinde 6-18 Kasım tarihleri arasında gerçekleşti.

COP27’de, Rusya – Ukrayna savaşına bağlı olarak yaşanan enerji krizi sebebiyle, COP26’da belirlenen hedeflerin karşılanamadığı ortaya çıktıne yazık ki. 2022’de Glasgow’da düzenlenen COP26 Zirvesi‘nde 40 ülke ve 150 kuruluş anlaşmaya vararak, 2030 yılından itibaren kömürü aşamalı olarak bırakma ve kömürle çalışan yeni elektrik santrallerinin kurulmasının desteklenmemesi taahhüdünde bulunmuştu. Anlaşmanın, dünya çapında yıllık tahminen 17,8 milyar dolarlık kamu desteğini fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçişe kaydırması bekleniyordu. Ancak bu seneki zirveden Fosil Yakıtlardan Çıkış’ taahhüdü çıkamadı. Özellikle gelişmekte olan ve savunmasız ülkeler için bu hedeflere ulaşılması için adımlar atılması hayati öneme sahip. Doğu Afrika’da 20 milyon insan iklim krizi bağlantılı kuraklık sebebiyle gıda güvensizliği ile karşı karşıya, Pakistan’da yaşanan sel felaketlerinde 33 milyon kişi evsiz kaldı ve benzer şekilde Nijerya’da seller ve Tuvalu Adasında kuraklık milyonlarca insanın hayatını  etkiliyor.

 “Varlıklı” ülkelerden gelişmekte olan “kırılgan” ülkelere, iklim değişikliğinin sebep olduğu ekonomik kayıpların hafifletilmesi için para aktarılması taahhüdünü içeren ‘Kayıp ve Hasar Mekanizması’ COP27’nin en önemli adımı oldu. Ayrıca kayıp ve hasarın önlenmesi çalışmalarının yürütülmesinde teknik yardım sağlanması için COP25’te kurulan Santiago Ağının kullanılması da kabul edildi. Konferansta, yeni finansman düzenlemelerinin ve fonun nasıl faaliyete geçirileceğine ilişkin tavsiyelerde bulunması için bir Geçiş Komitesi’nin kurulması kabul edildi. Geçiş Komitesi’nin ilk toplantısının Mart 2023’ten önce yapılması bekleniyor. Ancak fonun nasıl işleyeceğine yönelik tartışmalar ve belirsizlikler mevcut. Varlıklı ve kırılgan ülke ayrımlarının yapılmasında hangi kriterlerin belirleyici olacağı henüz kararlaştırılmadı. Fonun nasıl işleyeceğine yönelik detayların gelecek yıl Dubai’de düzenlenecek COP28’de belirlenmesi bekleniyor.

Ormanlar ve biyoçeşitliliğin korunması, COP tarihinde ilk kez sonuç metninde yer aldı ve liderler iklim değişikliği ile mücadelenin bitki ve hayvanların yaşamına olumsuz etki etmeden yapılması gerektiği konusunda anlaştı.

COP 27’de alınan kararlar 5 ana başlıkta toplandı:

  1. Azaltma:COP26’da ülkelerin sunduğu ulusal katkı planlarına göre küresel sıcaklık 2℃’yi aşmaması istenirken (1,5℃ ile sınırlandırılması isteniyordu) tahmini olarak yüzyıl sonuna kadar 2,5℃ yi aşacağını gösteriyordu. Hedeflenen sınırın sağlanamaması COP27’de güvenilir, gerçekçi ve güçlü uzun vadeli stratejileri oluşturma gerekliliğini gözler önüne serdi. Bu amaçtaki ilk adım karbon salınımdaki açığın kapatılması olarak gösterildi.
  2. Uyum:COP26’da bu amaç doğrultusunda atılmış iki adım bulunmakta; gelişmiş ülkelerin adaptasyon kısmına ayrılan finansmanın en az iki kat arttırmaları ve Küresel Uyum Hedefi (Global Goal on Adaptation, GGA) kapsamında iki yıllık bir çalışma sürecinin başlatılması. COP27’de gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine maruziyeti azaltmak ve uyum sağlamak için hedef kapsamı, veriler vb. gibi program içeriğinde somut bir şekilde ilerlenmesi gerektiği belirtildi. Buna ek olarak uyum planları için sağlanacak hibenin miktarında daha net bir tahmin elde etmek için Ulusal Uyum Planı (National Adaptation Plan) ve Adaptasyon İletişimleri’nin (Adaptation Communications) de hazırlanması gerektiği belirtildi.
  3. Finansman:COP26’da savunmasız ülkelere destek amaçlı 2020’den 2025 yılına kadar her yıl taahhüt edilen 100 milyar dolarlık hedefe ulaşamaması konferansın güvenilirliğini zedeledi. COP27’de ise 2025 yılına kadar toplam 600 milyar dolar şeklinde yeni bir iklim finansman hedefi konuldu. Bu hedefin büyük bir yüzdesini G7 ülkelerinin sağlaması gerektiği bekleniyor.
  4. Kayıp ve Hasar:İklim krizinin etkileri ve iklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarından hasar gören ülkeler için kayıp ve hasar finansmanının düzenlemesi kararlaştırıldı. Bu finansmanın nasıl düzenleneceği konusunda teknik destek vermeyi amaçlayan ‘Santiago Kayıp ve Hasar Ağı’ aktif hale getirilecek. 
  5. Küresel Envanter: Paris Anlaşması’nda belirtilen hedefleri hayata geçirme konusunda dünyanın ilerleyişini değerlendiren, ve uygulanmasına yönelik çalışmaların takip ve değerlendirme süreci olan Küresel Envanter, azaltma, uyum, uygulama ve destek mekanizmaları konusundaki ilerlemeyi ve buna ek olarak alınan önlemlerin ekonomik ve sosyal çıktıları değerlendirmenin bir parçası olacak. COP27’nin Küresel Envanter bulguları, Teknik Diyalog olarak isimlendirilen görüşmede ortak ilerleyiş anlayışını geliştirmek için uzmanlar, taraftarlar ve taraf olmayan paydaşlar arasında değerlendirilecek. Ve bu görüşme COP28’de Küresel Envanter’in çıktıları alınmadan önce gerçekleştirilecek. Bu görüşmelerin avantajı hem Küresel Envanter sisteminin işleyişini gösterecek hem de iki sene arasındaki değişimin incelenmesi ve karşılaştırılması olacak

COP28’de Onaylanan Kayıp ve Zarar Fonu Nedir?

İklim değişikliğinin yıkıcı etkileri her geçen gün kendini daha fazla gösteriyor. Aşırı hava olayları, seller, kuraklık, büyük orman yangınları, kıtlık… Bu olaylar, dünyanın çeşitli bölgelerinde çok sayıda insanın zarar görmesine ve yerini terk etmesine neden oluyor. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında yürütülen eylem planları 2030 yılını işaret ederken bu süreçte genellikle gelişmekte olan ülkeler ekonomik açıdan desteğe ihtiyaç duyuyor. 28. Taraflar Konferansı yani COP28’de onaylanan Kayıp ve Zarar Fonu da iklim değişikliğinden etkilenen bu ülkelerin desteklenmesini amaçlıyor. Peki Kayıp ve Zarar Fonu tam olarak nedir? İklim değişikliğine karşı nasıl fayda sağlayabilir? Gelin birlikte inceleyelim.

Kayıp ve Zarar Fonu nedir?

Kayıp ve Zarar Fonu, iklim değişikliğinin oluşmasında payı düşük olan ancak krizin etkilerine karşı kırılgan yapıdaki ülkelerin kayıp ve zararlarının karşılanmasını amaçlıyor. İklim felaketlerine maruz kalan gelişmekte olan ülkeler uzun zamandır yüksek karbon emisyonları ile iklim değişikliğine etki eden gelişmiş ülkelerin bu konuda adım atmasını, yani iklim adaletinin sağlanmasını istiyordu. Bunu amaçlayan Kayıp ve Zarar Fonu da uzun yıllardır tartışılıyordu. 2022 yılında düzenlenen COP27’de oluşturulmasına karar verilen fon geçen bir yılın ardından 2023’te Dubai’de gerçekleşen COP28’de onaylanarak hayata geçirildi.

Kayıp ve Zarar Fonu, iklim değişikliğinin oluşmasında payı düşük olan ancak krizin etkilerine karşı kırılgan yapıdaki ülkelerin kayıp ve zararlarının karşılanmasını amaçlıyor.

COP28’in Başkanı Sultan Al-Jaber, ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri’nin fona 100 milyon dolar taahhüt ettiğini bildirdi. İngiltere fona yaklaşık 80 milyon dolar taahhütte bulunurken Almanya da 100 milyon dolarlık bir katkı taahhüt etti. Öte yandan Japonya 17 milyon dolar ve Amerika Birleşik Devletleri de 10 milyon dolarlık katkı taahhüdünde bulundular. İlk etapta Dünya Bankası tarafından yönetilecek olan fonun birkaç yıl içinde milyarlarca dolara ulaşması hedefleniyor.

İklim değişikliğine karşı nasıl fayda sağlayabilir?

Kayıp ve Zarar Fonu, iklim değişikliğinin küresel çapta yaşanan olumsuz etkileriyle başa çıkma amacıyla çeşitli faydalar sağlayabilir. İşte bunlardan bazıları:
Uyum çabalarını finanse etmek
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum sağlama çabaları desteklenerek projeler finanse edilebilir. Sürdürülebilir su kullanımı alanında geliştirilecek projelerle aşırı yağış ve kuraklık gibi tehditlere yönelik önlem alınabilir. Bu sayede tarım, enerji ve içme suyu gibi kritik sektörler ve ihtiyaçlar korunabilir. Öte yandan kentlerin de iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine karşı hazırlıklı olabilmesi adına altyapı yatırımları için destek sağlanabilir. Böylelikle sel riskini azaltma, enerji verimliliğini artırma ve iklim dostu şehir planlaması gibi stratejilerle kentsel alanlar, iklim değişikliğine karşı daha dayanıklı hâle getirilebilir.

Risk azaltma ve sigorta mekanizmalarını geliştirmek
İklim değişikliğinden kaynaklanabilecek riskleri en aza indiremeye yönelik stratejiler desteklenerek gelecekteki zararların önlenmesine odaklanılabilir. Bu noktada sel bariyerleri inşası, erozyon kontrolü ve kıyı bölgelerini güçlendirme gibi altyapı geliştirme çalışmaları önem kazanabilir. Diğer yandan sigorta mekanizmalarının güçlendirilmesine yönelik olarak çiftçilerin, işletmelerin ve toplulukların iklim olaylarının neden olduğu mali kayıplara karşı korunması sağlanabilir. Fonun sağladığı destekle risk azaltma ve sigorta mekanizmalarının geliştirilmesi, toplulukların iklim değişikliğinin olası etkilerine karşı daha hazırlıklı olmalarına yardımcı olabilir.

Afet sonrası hızlı müdahale
İklim değişikliğinin yol açtığı doğal afetler sonrasında, hızlı ve etkili şekilde müdahale etmek kritik öneme sahip. Kayıp ve Zarar Fonu da bunu hedefliyor. Bu bağlamda özellikle su temini, gıda yardımı ve barınma gibi temel ihtiyaçları karşılamak üzere geliştirilen projeler, afet sonrası dönemde toparlanma sürecini hızlandırabilir. Ayrıca acil durum müdahale ekipleri finanse edilerek afet sonrasında toplumların daha etkili bir şekilde desteklenmesi mümkün olabilir.

Sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek
Çeşitli sektörlerde sürdürülebilir kalkınma hedefleri desteklenerek, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik desteklenebilir. Özellikle temiz enerji projelerine sağlanacak finansal destek ile fosil yakıtlardan temiz enerji kaynaklarına geçişi hızlandırılabilir. Bu sayede hem enerji sektöründe çevresel etki azaltılarak iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sağlanabilir hem de enerji verimliliği artırılarak sürdürülebilir kalkınmanın temelleri atılabilir. Ayrıca doğa dostu tarım uygulamaları desteklenerek, tarım sektöründe çevresel sürdürülebilirlik artırılabilir.

Özetle Kayıp ve Zarar Fonu, iklim değişikliğinden olumsuz etkilenen ülkelerin toparlanması ve sürdürülebilirlik yaklaşımı ile yeniden inşasını amaçlıyor. Dünyanın bir yanında meydana gelen iklim olayları, aslında tüm insanlığı yakından etkiliyor.

 

2024’te neler oldu?

  • 2024, karşılaşılan zorluklara rağmen sürdürülebilirlik ve çevre bilinci adına umut verici adımların atıldığı, daha yaşanabilir bir gelecek için ilham veren bir yıl oldu.

    Dünya hızla değişirken, gündemimizde sıklıkla olumsuz haberler yer alıyor. Ancak bu yıl, olumlu gelişmelerin ne kadar büyük bir fark yaratabileceğini bir kez daha gördük. 2024, sürdürülebilirlikten sağlığa, toplumsal adaletten teknolojik inovasyonlara kadar pek çok alanda başarı hikayeleriyle doluydu. İnsanlık, doğanın yenileyici gücü ve kolektif çabalar sayesinde geleceğe dair umutlarını elden bırakmadı.

    AB emisyonları azaldı, Çin’in emisyonları zirveye ulaşmış olabilir
    2024 yılı, küresel ölçekte iklim değişikliğiyle mücadelede umut verici gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. Avrupa Birliği’nde 2023 yılında emisyonlar sekiz oranında azalırken, bu düşüş 1990 seviyelerine göre otuz yediye ulaştı. Bu başarı, kömür santrallerinin kapatılması, yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlanması ve enerji verimliliği projelerinin hayata geçirilmesi sayesinde mümkün oldu. AB ülkeleri, 2030 yılına kadar emisyonları yüzde elli beş oranında azaltmayı hedeflerken, mevcut politikalar bu hedefin biraz gerisinde kalabileceğini gösteriyor. Ancak genel gidişat, doğru yolda ilerlediğimizi ortaya koyuyor.
    Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre, gelişmiş ekonomilerde emisyonlar 2023 yılı itibarıyla son elli yılın en düşük seviyesine indi. Çin’de ise dünyanın en büyük sera gazı salıcısı olarak önemli bir dönüm noktasına yaklaşıldığına dair işaretler var. Uzmanlar, Çin’in karbon emisyonlarının zirveye ulaştığını ve azalma sürecine girebileceğini öngörüyor. Bu durum, Çin’in yenilenebilir enerji projelerine yaptığı devasa yatırımların etkisini açıkça gösteriyor.
    Avrupa ve Çin’in bu olumlu emisyon trendleri, yeşil enerjiye geçişte küresel liderliklerini güçlendirdiğini ortaya koyuyor. Bu adımlar, diğer ülkelerin iklim hedeflerini daha da iddialı hale getirmesi için güçlü bir örnek teşkil ediyor. Emisyonların azalması, çevresel faydaların yanı sıra ekonomik ve toplumsal katkılar sağlayarak daha sürdürülebilir bir geleceğe ışık tutuyor.

    Yenilenebilir enerji, eleştirileri boşa çıkardı
    2024 yılı, yenilenebilir enerjinin gelecekteki enerji sistemlerinde oynayacağı kritik rolü bir kez daha gözler önüne serdi. Geçmişte rüzgar ve güneş enerjisinin maliyetleri ve güvenilirliği konusundaki eleştiriler, bu yılki gelişmelerle büyük ölçüde çürütüldü. Yenilenebilir enerji, fosil yakıtları geride bırakarak dünyanın enerji ihtiyacını karşılamada liderlik etmeye başladı.
    Çin, bu dönüşümde başı çekiyor. Ülke, dünyadaki toplam rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesinin neredeyse yarısını tek başına inşa ederek enerji devriminde öncü bir rol üstleniyor. Bu başarı, Çin’in yenilenebilir enerji yatırımlarına yaptığı büyük ölçekli fonlama ve altyapı geliştirme projelerinin bir sonucu. Ülke ayrıca düşük maliyetli yenilenebilir enerji teknolojilerini daha geniş bir küresel pazar için erişilebilir hale getirerek diğer gelişmekte olan ülkelerin de bu dönüşüme katılmasını teşvik ediyor.
    Avrupa da yenilenebilir enerjide önemli adımlar atmaya devam ediyor. İngiltere, 2024 yılında kömür kullanımını tamamen sona erdiren ilk büyük ekonomi olarak dikkat çekti. Ülke, 2030 yılına kadar elektrik şebekesini tamamen karbon nötr hale getirmeyi hedefliyor.
    Düşen maliyetler ve teknolojideki hızlı ilerlemeler sayesinde, yenilenebilir enerji artık sadece çevresel bir gereklilik değil, aynı zamanda ekonomik bir avantaj olarak da öne çıkıyor. Çeşitli araştırmalar, rüzgâr ve güneş enerjisinin, fosil yakıtlardan daha düşük maliyetlerle enerji üretebildiğini ve enerji bağımsızlığını artırabildiğini kanıtlıyor.

    Yeşil ekonomi şüphecilere rağmen yükseldi
    2024, yeşil ekonominin küresel olarak ekonomik büyümenin güçlü bir motoru olduğunu ortaya koydu. Çin’de düşük karbonlu enerji sektörü, 2023’teki ekonomik büyümenin yüzde kırkını oluştururken, yenilenebilir enerji ve elektrikli araçlar gibi alanlar kalkınmayı destekleyen temel sektörler haline geldi. İngiltere’de, net sıfır ekonomisi yüzde dokuz büyüyerek genel ekonomik büyümenin çok ötesinde bir performans sergiledi.
    Avrupa ve Kuzey Amerika’da yeşil işler giderek daha yüksek maaşlar sunarak çalışanlar için cazip kariyer olanakları yarattı. Uluslararası raporlar, net sıfır ekonomisinin dünya çapında milyonlarca iş imkânı sağladığını ve fosil yakıtlardan uzaklaşmanın ekonomik bir yük yerine, uzun vadeli bir kazanç olduğunu gösterdi.

    Biyoçeşitliliği koruma adımları güçlendi
    2024, biyoçeşitliliği koruma alanında atılan güçlü adımlarla dikkat çekti. Avrupa Birliği’nin doğayı koruma yasası, 2030’a kadar kara ve deniz alanlarının yüzde yirmisini koruma altına almayı hedefleyerek yaban hayatı ve ekosistemlerin korunmasında tarihi bir adım oldu. İngiltere, tüm yeni projelerde yüzde on biyoçeşitlilik kazancı şartı getirerek, doğal habitatların yok edilmesini önlemek ve yerine daha fazlasını koymak için öncü bir politika geliştirdi.
    Küresel ölçekte de sevindirici gelişmeler yaşandı. Çin’deki vahşi panda popülasyonu, son kırk yılda neredeyse iki katına çıkarak koruma çabalarının meyvesini verdi. Ayrıca, 1920’lerden bu yana görülmeyen Sei balinaları, Arjantin sularına geri döndü. Bu dönü hem deniz ekosisteminin iyileştiğine hem de koruma çalışmalarının önemine dikkat çekiyor.

    Elektrikli araçlar hız kazandı
    Elektrikli araçlar (EV), 2024’te küresel ölçekte büyük bir büyüme gösterdi. Kasım ayında dünya genelinde rekor düzeyde elektrikli araç satışı gerçekleşti ve bu, karbon salınımını azaltma çabalarına büyük bir ivme kazandırdı. Norveç, elektrikli araçların fosil yakıtlı araçlardan daha fazla olduğu ilk ülke olarak dikkat çekerken, temiz enerjiye geçişte bir model haline geldi.
    Çin, elektrikli araç pazarında lider konumunu sürdürdü. Küresel satışların büyük bir kısmı Çin’de gerçekleşirken, ülke aynı zamanda batarya teknolojilerinde önemli yeniliklere imza attı. Avrupa’da da EV kayıtları hızla artmaya devam ederken, İngiltere’deki bu yükseliş, “benzin devri sona eriyor” yorumlarına yol açtı.
    Hükümetler, altyapı yatırımlarını artırarak şarj istasyonlarının yaygınlaşmasını sağladı ve elektrikli araçlara yönelik teşvik programlarıyla tüketicilerin ilgisini çekti. Elektrikli araçlar, ulaşım sektörünün karbonsuzlaştırılmasında artık sadece bir alternatif değil, bir norm haline geldi.

    Yaşanabilir şehirler artıyor
    2024, şehir yaşamının daha sürdürülebilir ve yaşanabilir hale geldiği bir yıl oldu. Küresel Yaşanabilirlik Endeksi’ne göre, dünyanın birçok büyük şehrinde yaşam kalitesi önemli ölçüde iyileşti. Viyana, üçüncü kez üst üste dünyanın en yaşanabilir şehri seçilirken, Kopenhag ve Zürih de üst sıralarda yer aldı.
    Paris, bisiklet dostu altyapısına yaptığı büyük yatırımlarla öne çıktı. Şehirde bisiklet şeritlerinin yaygınlaşması, bisiklet kullanımını otomobil kullanımının önüne geçirdi. Londra, ultra düşük emisyon bölgelerini genişleterek çocukların okula yürüyerek veya bisikletle gitme oranını artırdı. Bu gelişmeler, hava kalitesinde ve genel halk sağlığında gözle görülür bir iyileşme sağladı.
    Asya ve Amerika’da da şehirler yaşanabilirlik konusunda önemli adımlar attı. Tokyo, enerji verimli tren sistemlerine yatırım yaparken, New York ve Los Angeles yeşil enerji kullanımını artırdı ve kentsel tarım projelerini destekledi.

    Ozon tabakası beklenenden hızlı iyileşiyor
    2024 yılında yayımlanan Birleşmiş Milletler Çevre Programı raporu, ozon tabakasının iyileşme sürecinde beklenenden daha hızlı ilerleme kaydettiğini ortaya koydu. Montreal Protokolü sayesinde zararlı gazların üretimi ve kullanımı büyük ölçüde azaldı. Analizler, ozon tabakasının bazı bölgelerde 2030’ların başında tamamen iyileşebileceğini gösteriyor.
    Ozon tabakasındaki bu olumlu gelişme, cilt kanseri vakalarının azalması ve tarımsal üretimin korunması gibi konularda da büyük bir etkiye sahip. Bu başarı, küresel iş birliğinin çevresel sorunların çözümündeki gücünü bir kez daha ortaya koydu.

    Gençler iklim değişikliğinin farkında, sürdürülebilir markalara talep artıyor
    2024, genç nesillerin çevresel sorunlara karşı artan duyarlılığını ve bu farkındalığın tüketici tercihlerini nasıl şekillendirdiğini gözler önüne serdi. Dünya genelinde yapılan araştırmalar, gençlerin yüzde 70’inin iklim değişikliğini öncelikli bir kriz olarak gördüğünü ortaya koydu.
    Sürdürülebilir ambalajlar, düşük karbon ayak izi ve adil ticaret uygulamaları, artık genç tüketicilerin seçimlerinde belirleyici rol oynuyor. Bu eğilim, büyük şirketlerin de sürdürülebilirlik odaklı vaatlerini artırmasına yol açtı. 2024 yılında yayımlanan bir rapora göre, sürdürülebilir ürün ve hizmetlere olan talep küresel ölçekte yüzde kırk arttı.
    Gençlerin bu bilinçli tercihi, pazarı dönüştürmekle kalmayıp markaların çevresel sorumluluklarını da yeniden tanımlamalarını sağladı. Bu dönüşüm, sürdürülebilir bir geleceğin yapı taşlarını oluşturuyor.

    2024, çevresel ve sosyal farkındalıkta önemli bir ilerleme yılı oldu. Elektrikli araçlardan ozon tabakasının iyileşmesine, sürdürülebilir şehirlerden gençlerin çevresel duyarlılığına kadar birçok alanda atılan adımlar, küresel iş birliğinin ve bireysel farkındalığın ne kadar etkili olabileceğini gösterdi. Bu gelişmeler, sürdürülebilir bir geleceğe olan inancımızı güçlendiriyor

Kaynak: http://cevreciyiz.com/

 

2025’in en büyük 15 çevresel sorunu

  • Earth.org tarafından yayımlanan bir makaleye göre, dünya 2025 yılında daha önce görülmemiş çevresel zorluklarla karşı karşıya.

    İklim değişikliği kaynaklı afetlerden biyoçeşitlilik kaybına ve plastik kirliliğine kadar çevre sorunları, acil müdahale ve önlem gerektiriyor. İşte 2025’in en büyük 15 çevre sorunu…

    1. Fosil yakıt kaynaklı küresel ısınma
    2024, şimdiye kadarki en sıcak yıl olarak kaydedildi ve sanayi öncesi döneme göre sıcaklık artışı yüzde 1.6’yı geçti. Karbondioksit (CO2), metan ve azot oksit seviyeleri rekor düzeylere ulaştı. Bilim insanları, sera gazı emisyonlarının dünya üzerinde kalıcı ısınmaya yol açacağını vurguluyor.

    2. Fosil yakıtlara bağımlılık
    İklim krizinin ana nedenlerinden biri fosil yakıt kullanımı. Ekonomistler, karbon vergisi gibi politikalarla düşük karbonlu enerji kaynaklarına yatırım yapılması gerektiğini belirtiyor. Ancak fosil yakıt üretiminde vergilerin etkisi halen yetersiz.

    3. Gıda israfı
    Dünya genelinde insan tüketimi için üretilen gıdanın üçte biri israf ediliyor. Yıllık yaklaşık 1.3 milyar ton gıda kaybı, sera gazı emisyonlarının yüzde 25’ine neden oluyor. Gıda israfı küresel çevre sorunlarının üçüncü büyük kaynağı olarak görülüyor.

    4. Biyoçeşitlilik kaybı
    Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) raporlarına göre, memeli, balık, kuş ve sürüngen popülasyonları 1970’ten bu yana ortalama yüzde 68 azaldı. Yasa dışı avcılık ve yaşam alanlarının tarım arazisine dönüşümü biyoçeşitlilik kaybını hızlandırıyor.

    5. Plastik kirliliği
    1950’de yıllık 2 milyon ton plastik üretilirken, 2015 yılında bu rakam 419 milyon tona ulaştı. Her yıl yaklaşık 14 milyon ton plastik okyanuslara karışıyor ve deniz yaşamını tehdit ediyor. 2040 yılına kadar bu miktarın 29 milyon tona çıkacağı tahmin ediliyor.

    6. Ormansızlaşma
    Her saat 300 futbol sahası büyüklüğünde orman alanı yok ediliyor. En fazla ormansızlaşma; Brezilya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Endonezya’da görülüyor. Tarım arazisi açmak için yapılan bu tahribat, küresel karbon yutağını tehlikeye atıyor.

    7. Hava kirliliği
    Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl 7 milyon insan hava kirliliği nedeniyle yaşamını yitiriyor. Özellikle Asya ve Afrika’da altyapı eksiklikleri ve fosil yakıt kullanımına dayalı enerji üretimi, hava kalitesini ciddi şekilde düşürüyor.

    8. Buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi
    Küresel ısınma, özellikle Grönland ve Antarktika’daki buz tabakalarının hızla erimesine yol açıyor. Grönland buz tabakası 2019’da, dakikada bir milyon ton buzul kaybı yaşadı. Deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı şehirlerinde yaşayan yüz milyonlarca insan için tehdit oluşturuyor.

    9. Okyanus asitlenmesi
    Okyanuslar, atmosferdeki karbonun yüzde 30’unu emiyor. Ancak artan karbon salımı, deniz suyu asitlenmesine yol açarak mercan resiflerinin beyazlamasına ve deniz yaşamının zarar görmesine neden oluyor.

    10. Tarım ve gıda üretimi
    Küresel gıda sistemi, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının üçte birinden sorumlu. Tarım arazileri ve hayvancılık, küresel tatlı su kaynaklarının yüzde 75’ini tüketiyor. Sürdürülebilir tarım uygulamalarına geçilmesi kritik öneme sahip.

    11. Toprak bozulumu
    Dünya genelindeki toprakların yüzde 40’ı bozulmuş durumda. Geleneksel tarım yöntemleri, kimyasal gübreler ve aşırı toprak işleme, toprak verimliliğini düşürüyor. Toprak bozulumu, uzun vadede gıda güvenliğini tehdit ediyor.

    12. Su güvenliği sorunu
    Dünyadaki su kaynaklarının sadece yüzde 3’ü tatlı sudan oluşuyor. Bir milyardan fazla insan temiz suya erişimden yoksun. 2025 yılı itibarıyla dünya nüfusunun üçte ikisinin su kıtlığı riskiyle karşı karşıya kalacağı öngörülüyor.

    13. Hızlı moda ve tekstil atığı
    Moda endüstrisi, küresel karbon salımının yüzde 10’una neden oluyor. Yılda yaklaşık 92 milyon ton tekstil atığı ortaya çıkıyor. Atık giysiler, genellikle gelişmekte olan ülkelere gönderilerek çevresel tahribatı artırıyor.

    14. Aşırı balıkçılık
    Küresel ölçekte balıkçılık kaynaklarının yüzde 30’u aşırı avlanma tehdidi altında. Aşırı balıkçılık, su ekosistemlerinde biyolojik çeşitliliğin azalmasına ve kıyı topluluklarının geçim kaynaklarının kaybolmasına yol açıyor.

    15. Kobalt madenciliği
    Elektrikli araç bataryalarında kullanılan kobalt madenciliği, ciddi çevresel sorunlara ve insan hakları ihlallerine neden oluyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki kobalt madenciliği bölgelerinde radyasyon seviyeleri alarm verici düzeyde. Earth.org’un yayımladığı bu kapsamlı analiz, çevresel sorunların küresel ölçekteki etkilerini gözler önüne seriyor. İklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybı gibi sorunlar, ortak eylem ve politika değişiklikleri gerektiriyor.

    Kaynak: Earth.org

Devamı için: Sürdürülebilir Dünya Ne demek? Bireyler Olarak Sürdürülebilir bir Dünya için neler yapabiliriz?

 

 

Zeynep Atılgan Boneval

İKLİM KRİZİ – SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA – SÜRDÜRÜLEBİLİR SEYAHAT – YAZI SERİSİ

*Yazıdaki bilgilerin kaynakları İKLİM KRİZİ – SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA – SÜRDÜRÜLEBİLİR SEYAHAT  giriş yazısının en altında yer alıyor.