Binlerce yıl önce bölgeye ilk yerleşen insanlar, doğanın marifetine uyum sağlamış ve tüflerin kolay kazılabilen yüzeylerini oyarak, mağara evler, sığınaklar, kiliseler, manastırlar, yeraltı kentleri yaratmış kendisine. Ve zaten adeta uzayda bir yer görünümü taşıyan Kapadokya’nın katmanlarına daha da gizemli ve mistik bir atmosfer eklenmiş. Eşi benzeri bulunmayan bu diyarlarda, doğanın ve insanoğlunun olağanüstü macerasına şahit oluyorsunuz. Aslında Kapadokya’nın her beldesi kendi özgü doğal yapısı ve gizemli köşeleriyle gezginlere gerçeküstü bir keşif ve macera yolculuğu sunuyor.
ÜRGÜP
Kapadokya’nın kalbi olan Ürgüp, mağara evleri restorasyonlar ile butik otellere dönüştürme projeleri ile, yörenin dünya çapında ünlenmesine ilk vesile olan kasaba. Ayrıca Selçuklu Dönemin’in önemli bir yerleşkesi. O dönemde ismi Başhisar olan yöre, önemli Selçuklu ve Osmanlı eserlerine ev sahipliği yapıyor: Altı Kapılı Türbe, Kılıçarslan Türbesi, Cami-i Kebir, Tahsin Ağa Kütüphanesi, Taşkınpaşa köyündeki TaşKIN Paşa Medrese, Cami ve Türbesi. 1950 yılında Kapadokya’ya gelmiş ve bu coğrafya için “Anlaşılmaz oyuncaklarla dolu bir yayla gibi” tanımlamasını yapmış olan Yorgo Seferis, Ürgüp için “Köyün tepesinde büyük bir kaya; her yanıdelik deşik, boş bir arıkovanına benziyor”demiş. Şİmdilerde biraz fazla yapılaşmanın olduğu Ürgüp, akşam yemekleri için güzel restoranlara, alışveriş için antikacılar ve kuruyemişçilere ev sahipliği yapıyor. Ürgüp civarındaki Pancarlık Vadisi ve Üzengi Vadisi doğa yürüyüşleri için güzel seçenekler sunuyor.
UÇHİSAR
Yörenin en yüksek köyü Uçhisar, bölgenin en güzeli. Güvercinlik vadisine nazır köyün evlerinin birçoğu restore edilerek otel veya ev olarak yeniden hayat bulmuş. Köyün en tepe noktasında yer alan dev peribacası oluşumu ise Uçhisar Kalesi. Zamanında Arap saldırılarından korunmak için, bu kalenin içinde yüzlerce insan yaşamış ve kalenin içine birçok dehliz tünel kazılmış. Zirvesinde ise Bizans dönemine ait birçok kaya mezar bulunuyor. Şimdi ise harika bir manzara noktası. Tepeye çıktığınızda Güvercinlik ve Göreme Vadileri, ufukta da Erciyes Dağı tüm görkemi gözlerinizin önüne seriliyor.
ORTAHİSAR
Başhisar (Ürgüp) ve Uçhisar arasında yer alan, kalesi stratejik önem taşımış eski bir yerleşke. Ortahisar yamaçlarına oyulan soğuk hava depoları yörenin patates, elmalarını saklar. Sarıca, Cambazlı ve Tavşanlı Kiliseleri ve Hallaç Dere Manastırı görülmeye değer. Ortahisar’ın antikacıları da meşhur.
AVANOS: KIZILIRMAK KENARINDA ÇÖMLEK ATÖLYESİ
Kızılırmak kıyısındaki Avanos, Hititler’den süregelen çanak-çömlek atölyeleri ile meşhur. Bölgenin çömlek atölyeleri Türkiye’nin dört bir yanında kullanılan çömlekleri üretiyor. Binlerce yıllık bu sanatın köyün ruhuna nasıl derinden nüfuz olduğunu kapı önlerinde dizi dizi sıralanmış boy boy çömlekler, kaseler, testiler, çanaklar ve küpleri görünce anlıyorsunuz. Bol yokuşlu köyün avlulu taş evlerinin çoğu seramik atölyesine dönüştürülmüş. Dilediğinizin kapısından girip çömlek çarkının başına oturup. Kızılırmak’tan gelen kırmızı toprağı avuçlarınızda hissederek, kendi testinizi, vazonuzu veya kandilinizi yapabiliyorsunuz. En meşhur atölyeler Gülay Seramik, Chez Galip ve Chez Ali (Kapadokya’daki ilk cevheri keşfedenler Fransızlar olmuş ve bundan 40 yıl önce bölgeye birçok Fransız gelmiş, daha bölgede hiçbir otel yokken ClubMed Fransız turistleri getirip gezdirmeye başlamış. Bu sebeple birçok otel, dükkan, restoran ismi Fransızca etkileri taşıyor). Adeta bir seramik müzesine ev sahipliği yapan Gülay Seramik bu atölyeler arasında en profesyöneli.
Avanos ayrıca bahar ve yazları gondollar ile kazlar ve ördekler arasında nehir gezisi yapabileceğiniz çok şirin bir ırmak kasabası. Kara ikliminin hüküm sürdüğü bu çorak topraklarda suyun sesini duymak büyük bir lütuf ve kendinizi bir sahil kasabasında hissediyorsunuz hemen. Zaten Avanos halkı da sayfiye yeri rahatlığında ırmak boyunca çekirdek çıtlatıyor. Avanos’un Asma köprüsünün de çok fotojenik bir görüntüsü var, görmeden dönmeyin.
ESKİ RUM ŞEHRİ: MUSTAFAPAŞA (SİNASOS)
1.yüzyılın başlarına kadar Ortadoks Rumların yaşadığı kasaba zengin taş işçiliği ile bezenmiş tarihi Rum konaklarıyla meşhur. Eski ismi Rumca ‘Güneşin Şehri’ anlamına gelen Sinasos 600 Rum hanesine ev sahipliği yapıyormuş. Ayrıca kasabada, Constantinople’da yaşayan zengin Rum tacirlerin yazlık evleri olan, geniş avlulu büyük konaklar da yer alıyormuş. Ancak mübadele sonrası boşalan evler ve azalan nüfus ile köy statüsüne alınmış. Hala ayakta duran taş konakların ön cepheleri, kapı ve pencere çerçevelerinde Rum taş ustalığını hayranlıkla izleyebiliyorsunuz. Ayrıca Karakisle’nin krem renkli taşından yapılma bu evlerin turkuaz, yeşil, mavi ve gri renkli tarihi ahşap kapıları da çok güzel. Topakoğlu Konağı, Asmalı Konak, Aya Nikola Kilisesi, Aziz Bazil Kilisesi, Eleni Kilisesi ve de Osmanlı döneminde inşaa edilen çok güzel taş ve ağaç işçiliğine sahip kervansaray görülmeye değer. Aya Nikola Manastırı 1729’da Kapadokya’nın kendine özgü mantar şeklindeki kaya oluşumlarından birisinin içine inşaa edilmiş. Kayaya işlenmiş ön cephesi, içeride kayalık duvarlarındaki kobalt mavi rölyef ve freskoları geçen senelerde restorasyondan geçmiş. Hala kilise olarak hizmet veren Aya Nikola’da özellikle Melek Serafin tasviri, üzüm rölyefleri ve de Yunanistan’dan getirilmiş gösterişli ikonaları gerçekten çok güzel. Bu hala yaşayan kaya kilisede bir Pazar ayinine denk gelebilirseniz, yıllar önce Hristiyanların neden Kapadokya vadilerini kutsal kabul ettiğini anlayabilirsiniz. Aya Elena ve Konstantin Kilisesinin volkanik kireç taşından işlenmiş ön cephesi ise Mustafapaşa’nın meydanını selamlıyor. Bu kilise keman virtüözü Ellen Jewett sayesinde 2012’de kapılarını ziyaretçilere açtı ve her sene Klasik Keyifler isimli klasik müzik festivaline ev sahipliği yapıyor. Ayrıca S şeklindeki boğazı ile Mustafapaşa’ya açılan Saklı Vadi de muhteşem akustiği ile festival sırasında klasik müzik konserlerine evsahipliği yapıyor. Aslında Mustafapaşa’da kayalara kurulmuş freskli daha çok kilise var; ancak güvenlik dolayısı ile çoğu kilitli tutuluyor. Mustafapaşa’ya kadar gitmişken eğer meraklıysanız Sinan Önengüt’ün gitar atölyesine uğrayabilirsiniz. Kiliseler ve konakları ile Mustafapaşa’nın mistik ve huzurlu atmosferini mutlaka deneyimlemenizi tavsiye ediyoruz.
CEMİL KÖYÜ, SOBESSOS, KEŞLİK VE GÜMÜŞLER MANASTIRI, SOĞANLI
Kapadokya’nın doğusunda biraz uzak ve sapa kalan, bu sebeple de çok az bilinen ve ziyaret edilen Cemil Köyü, bölgenin en büyük kilisesine ev sahipliği yapıyor. Farklı bir taş olan Cemiltaş’tan yapılan orjinal köy evleri sayesinde hiç bozulmamış bir Anadolu köy yaşantısına şahit olabiliyorsunuz burada.
Cemil Köy’ün biraz doğusunda yer alan Keşlik Manastırı bölgenin en erken manastır yerleşkesi. İki kilise, şırahane, mahzen, aş odası, mezarlar ve 15 adet peribacası mağara evleri yer alıyor. 13.yy’dan kalma Rum Ortodoks kilisesi St Michael’de nispeten iyi kornmuş freskler kutsal bahar ayazma’yı resmediyor. Kayalara oyulmuş taş masa ve sandalyeleri ile Aş Evi büyüleyici. Şırahane’deki üzüm sıkma yeri şarap yapımındaki eski teknikleri görmek için ideal. 8 veya 9. Yüzyıla dayanan St Stephanos’un hayranlık verici ikona duvar resimleri ise neredeyse hiç bozulmamış.
Biraz daha doğuda, Şahinefendi köyü yakınlarında hala kazıları devam edein Sobesos Antik Şehri yer alıyor. Soğanlı’ya kadar uzanan alana yayılmış Roma dönemine ait bu antik şehir; harika mozaikler ile bezenmiş idarı binaları, toplantı salonları ve banyoları ile, çok gelişmiş bir yerleşkenin habercisi.
Biraz daha doğuda yer alan Soğanlı ise bölgenin üç önemli vadisisinden birisine ev sahipliği yapıyor. Yüzlerce peri bacası kilisenin yer aldığı vadi Kapadokya’nın az bilinen ve keşfedilmeyi bekleyen bölgelerinden birisi. Soğanlı köyü ise el yapımı bez bebekleri ile meşhur. Aile kadınlarının bir geleneği haline gelen bu bez bebekler gelinden, yün eğrene, testi taşıyandan, çocuk büyütene farklı tasvirler içeriyor.
Kayseri yoluna doğru, Gümüşler kasabası yakınlarında yer alan yer alan Gümüşler Manastırı ise çok iyi korunmuş muhteşem renkteki freskleri ile ünlü. 10. yy’a dayanan Gümüşler Kapadokya’nın en büyük manastırlardan birisi. Manastır apsisinin solundaki nişte yer alan ‘Gülümseyen Meryem ve Bebek İsa’ tasviri Anadolu’daki tek gülümseyen Meryem freski olarak biliniyor.
YOLCULUK TERAPİSİ KAPADOKYA YAZILARI:
- KAPADOKYA İZLENİMLERİ: yolculukterapisi.com/kapadokya-izlenimleri/
- KAPADOKYA ROTALARI: yolculukterapisi.com/kapadokya-rotalari/
- KAPADOKYA KASABA VE KÖYLERİ: yolculukterapisi.com/kapadokya-kasabalari-koyleri/
- KAPADOKYA AKTİVİTELERİ: yolculukterapisi.com/kapadokya-aktiviteleri/
- KAPADOKYA’NIN MASAL EV OTELLERİ: yolculukterapisi.com/kapadokya-otelleri/
- KAPADOKYA’DA BİR SANAT ENSTELASYONU: ARGOS OTEL: yolculukterapisi.com/kapadokya-argos-otel/
- KAPADOKYA’DA FRANSIZ TÜRK BULUŞMASI: MAISONS DE CAPPADOCE OTEL: yolculukterapisi.com/kapadokya-maisons-de-cappadoce/
- KAPADOKYA RESTORANLARI & ALIŞVERİŞ ADRESLERİ: yolculukterapisi.com/kapadokya-restoranlar-alisveris/
NE ZAMAN GİDİLİR?
Aslında Kapadokya 4 mevsim boyunca sizi farklı sürprizlerle karşılayan cömertlikte bir yer. Ancak uzun yürüyüşler ve balon gezileri için ilkbahar ve sonbahar en güzel zamanlar. İleriki ziyaretlerinizde kışın karlar ile kaplanan Kapadokya’nın büyülü ve romantik atmosferini yaşamanızı tavsiye ederim. Temmuz – Ağustos’ta aşırı sıcaklar zamanı yürüyüşler pek mümkün olamıyor.
Zeynep Atılgan Boneval