YANIK ÜLKE BAĞLARI VE ŞARAPEVİ, VİLLA ESTET OTELİ VE LOKANTA ESTET

 

 

Yıllardır ziyaret etmek istediğimiz Yanık Ülke, bağlarla çevrili tepeler üzerinde kurulu bir masal şatosunu andıran bir bağ ve şarap evi, otel ve restoran. Uçsuz bucaksız manzaraları, kuş seslerinin, kırlangıçların, yasemin aromalarının eşlik ettiği nefis doğası, ve tabi ki harika şarapları, eşlikçi lezzetleri, görkemli mahzeni ve şaraphanesi ile bizi büyüledi Yanık Ülke.

Öncelikle Yanık Ülke ismi nereden geliyor, onu bir anlatayım. Burası, genç volkanları sebebi ile iki bin yıldır aktif bir doğa oluşumu olan Kula jeopark sahası içindeki tepelerde yer alıyor.

İÖ 63-İS 24 yılları arasında yaşamış, antik dönemin büyük coğrafyacısı Strabon’un ansiklopedik şaheseri olan ‘Coğrafya’ isimli kitabında, Kula’yı kömür karası bazalt taşlarından dolayı “Katakekaumene” yani “Yanık Ülke” olarak adlandırmış. Strabon Coğrafya kitabında bölgenin 2000 yıl önce nasıl sadece bağlarla kaplı olduğunu şöyle anlatıyor: “….bu sahayı geçtikten sonra Katakekaumene diyarına varılır. Bu memlekette, en kaliteli şaraplardan hiç bir eksiği olmayan “katakekaumenit” şarapların üretildiği asmalardan başka tek bir ağaç bile yoktur,”  ve bu bağlardan elde edilen şarapların o günün Falarnea ve de Aminea gibi tanınmış İtalyan şaraplarından hiç de aşağı kalitede olmadığını söyler. Aynı kitabın 153.sayfasında ise “….Katakekaumene ülkesi hem zevk vermek hem de tıbbi amaç için kullanılan çok iyi cins şarap elde ederler ” olarak bahseder.

MÖ 70 – MS 15 yılları arasında yaşamış Roma’lı mimar ve mühendis Vitrivius ise meyvelerin değişik tatlarının yetiştikleri toprakların yapısına bağlı olduğu varsayımını ileri sürerken örnek olarak Katakekaumene şarabını belirtir.

MÖ 24 – MS 79  yılları arasında yaşamış Roma’lı doğa bilimci, yazar, denizci Plinius ise İtalyan yarımdası şaraplarının dışındaki yabancı şaraplar arasında Katakekaumenites’i anmaya değer olarak sayar.

İşte tüm bu kaynaklar, antik dönemin ünlü ve makbul şaraplarının bu topraklardaki bağlarda yetiştirilen üzümlerden elde edildiğinin kanıtı.

Tarihte bereketli bağları ve efsaneleşmiş şarapları ile anılan bu bölgenin coğrafyası ve teruarı gerçekten şaraplık üzüm yetiştirmek için ideal.

Çünkü, deniz seviyesinden 924 metre yükseklikteki Divlit Yanardağı yamaçlarının lav taşları  üzerindeki bağlar, toprak kalitesi ve iklim etkisi ile çok verimli hale geliyor.

Volkanik karakterli, hafif ve orta alkali, tuzsuz, killi-tınlı Toprak, organik madde ve besin elementleri açısından çok zengin karakterde. Orta seviye su tutma kapasitesinde olduğu için asmalar çok güzel su çekebiliyor.  Böylece yörede dengeli ve kaliteli üzümler oluşuyor.

Yakın tarihe kadar kara üzüm denilen üzüm ile yer bağları şeklinde yetiştirilen ve sabanla sürülüp, elle toplanan üzümler, teknoloji geliştikçe cazibesini kaybetmiş. Çünkü dimdik eğimli volkanik arazilerde ve kayalık topraklarda traktörlerler çalışamamış ve aşırı el emeği, alın teri gerektiren sürme işlemi bağcıları zorladığı için civardaki bağlar bir bir terk edilmiş.

Taa ki toprağa, bağlara ve şaraba tutkun Manisa’lı iş insanı İsmail Akçura civardaki tarihi bağlara ev sahipliği yapan eğimli arazileri bir bir toplayıp, bölgenin ünlü bağcılık ve şarapçılığını yeniden hayata döndürene kadar.

Ardından 2006-2008 yılları arasında şaraphaneyi inşa ediyor ve 2009 yılında ilk şarap üretiliyor. Hem de Strabon’un yörenin siyah volkanik topraklarını tarif ettiği Yanık Ülke ismiyle.

Yanık Ülke’yi kendisine isim alan şaraphane, aslında bir yandan çok orijinal bir isimle ilgi uyandırırken, diğer yandan bölgenin şarapçılık tarihindeki önemini yaşatarak, bir saygı duruşu sergiliyor.

Bugün 2000 dönüme yayılmış bağlarında yetiştirilen 16 çeşit üzümden yılda yaklaşık 650 ton yani 900.000 şişe şarap üretiliyor.

Yanık Ülke’nin bulunduğu tepe sadece şarap üretim tesisine değil, kurucusu İsmail Bey ve oğlu Oğuz Akçura’nın değerli vizyonu ile Villa Estet bağ oteline, Lokanta Estet restoran ve tadım alana ve de Sensus şarap butiğine ev sahipliği yapıyor.  Bu sayede bağlarla, şarapçılıkla, doğayla, unutulmaz gün batımı manzaralarıyla hemhal olmuş nefis bir konaklama ve gastronomi deneyimi yaşıyorsunuz.

Bize bağları, mahzeni, şaraphaneyi gezdiren otel müdürü Kula’lı Yunus Bey, 2008 yılından beri aile ile birlikte Yanık Ülke’de. Bu da ailenin  yerel bağlara, kültüre verdiği saygıyı ve önemi gösteriyor.  Yunus Bey farklı üzümlerin ekili olduğu bağların her bir köşesine, yapılan şarap üretimine, fermentasyon, dinlendirme, saklama, şişeleme süreçlerine, ve de 30 çeşit farklı şarabın karakter özelliklerine, ayrıca restoran ve otelin de tüm servis akışına kadar hakim, bilgili ve yaptığı işi çok severek, tutkuyla yapan, gurur duyarak anlatan ve paylaşan birisi.

 

Biz Yanık Ülke’de muhteşem bir gün batımına nazır bir şarap tadımı yaptık, nefis bir akşam yemeği yedik, ferah, zevkli ve rahat odamızda bebekler gibi uyuduk, bağların arasındaki inişli çıkışlı patikalarda enfes manzaralara nazır bir saatlik sabah yürüyüşü yaptık, ardından yerel ve doğal lezzetler ile hazırlanmış kahvaltımızın tadına vardık, şaraphaneyi, mahzeni gezip, şarap butiğinde şarapları inceledik. Misafirperverliği, güleryüzü, işine olan sevgi ve bilgisi ile sarıp sarmalayarak ağırlayan ekip sayesinde yaşadığımız tüm deneyimler hafızalarımıza mutlu anılar olarak kazındı.

Yanık Ülke’ye ziyarete gitmişken hemen yakınındaki Kula tarihi evleri, Kula Peribacaları, Taşyaran Vadisini ve de yol üzerinde Sardes Antik Kentini de gezerek kendimize şahane bir tarih, doğa, gastronomi yolculuğu yaşatmış olduk.

Işte bu sebeple, bağların ve gün batımının muhteşem manzaralarının tadını çıkarmak, bağların hemen yanı başındaki mahzeni gezmek, şarap tadımı yapmak, Lokanta Estet’te keyifle yemek yemek, Villa Estet’te huzurla konaklamak, ve de civardaki doğal ve tarihi güzellikleri keşfedebilmek isteyenlere Yanık Ülke’yi gönülden tavsiye ediyorum.

İster günübirlik tadım için gidin isterseniz de Villa Estet Bağ Oteli’nde konaklayarak Yanık Ülke bağlarını, şaraphanesini, mahzenini, doğasını ve civar keşifleri deneyimleyin, mutlu kalacağınıza kefiliz.  


Yanık Ülke Bağları ve Şarapları Hakkında

Yanık Ülke’nin yaklaşık 2000 dönümlük arazisinde 1500 dönüm ekili bağları bulunuyor.

Ve coğrafyası sebebiyle Yanık Ülke’ye has özel bir durum söz konusu. Divlit Yanardağı’nın kayalık volkanik yamaçlarında yer alan Yanık Ülke Bağları, aslında teruar olarak İtalya’nın Sicilya adasının Etna Yanardağı Bölgesi teruarı ile çok benzer.

Hatta bu sebeple Güney İtalya’ya has Nerello Mascaelse, Cataratto ve Nerello Cappuccio gibi üzüm çeşitleri sadece Türkiye’de burada yetişiyor.

Yanık Ülke’nin iki farklı bölgede bağları var, ilki Yanık Ülke’nin üzerinde bulunduğu bölgede, diğeri de yarım saat uzaklıktaki biraz daha alçak bir platoda yer alan Gürle bağları.  

Bağlarda; yerli beyaz üzüm Narince, yerli kırmızı üzüm Boğazkere ve Öküzgözü’nün yanı sıra yabancı Chardonnay, Viognier, Muscat, Gewürztraminer, Cataratto  beyaz üzümleri ve Syrah, Pinot Noir, Merlot, Cabernet Sauvıgnon, Cabernet Franc, Petit Verdot ve Türkiye de sadece bu topraklarda yetişen Nerello Mascalese ile Nerello Cappuccio  kırmızı üzümleri ile birlikte 16 ayrı çeşit üzüm yetiştiriliyor

Tüm üzümler karakterlerine en uygun dikim aralıkları ile dikilerek yüksek kalitede mahsul vermesi sağlanmış. Beyaz üzüm çeşitleri için doğu-batı yönünde dikimler yapılarak istenilen serinlik, gelişim ve denge için ideal konumlama uygulanmış. 

Tek kollu guyot budama sistemi uygulanan bağlarda hasat üzüm çeşidine göre Ağustos sonu başlayıp Kasım ayına kadar sürüyor.

   

Şarap yapım süreci ve Şaraphane

Bağlarda üzümler hasat edildikten sonra seyahat etmeden, doğrudan şaraphaneye alındıkları için (Şato usulü)  üzümlerin karakterleri ve de aromatik özellikleri en iyi şekilde korunmuş oluyor. 

Danışmanlar eşliğinde, özenli yetiştirme ve hasat sürecine, yine özenli gravite prensibi ile şarap yapım süreci eşlik ediyor.

Uluslararası standartlarda kurulmuş şaraphanede ısı kontrollü çelik fermantasyon ve saklama tankları ile fermentasyon sonrası dinlendirme için Radoux, Mercury, Sylvain, Nadalie marka Amerikan ve Fransız meşe fıçılar kullanılıyor. 

Mahzen: Mahzenin tamamı Kapadokya bölgesinden getirtilen özel taşlarla yapılmış. Gözenekli yapısı sayesinde doğal bir yalıtım malzemesi olan bu taşlar, içinde dinlenen şaraplar için gerekli olan ideal ısı ve nem oranını muhafaza ediyor. Ve bu taşlar sayesinde başka bir iklimlendirme sistemine ihtiyaç duyulmuyor.

Mahzen de ayrıca bir şarap kütüphanesi de yer alıyor. Geçmişten bugüne yapılan bütün Yanık Ülke şaraplarının örneklerini saklayan bu bölüm bir yandan Yanık Ülke hafızası görevi görüyor, bir yandan da zaman geçtikçe şarapların yıllandırılma kapasitelerini test etmek için harika bir fırsat sunuyor.

Mahzen içinde yer alan 2 adet tadım odası Kapadokya’nın mağara odalarını andıran serin ve orijinal atmosferinde, 20-50 kişi arası tadım etkinlikleri düzenlemek için harika.

 

Şaraplar

Yanık Ülke’de 16 farklı üzüm çeşidinden 30 farklı şarap üretiliyor. Bizim tattığımız kırmızıları biraz anlatayım:

  • Nerello Mascano: % 14 alkollü ancak tanensiz, yumuşak içimli, kırmızı meyve aromalı, çok hafif, özgün lezzette bir şaraptı. Salatalar ve mezeler ile içmek için ideal ferah bir kırmızı şarap
  • Mahzen Merot: Orta tanenli, orta gövdeli, kırmızı meyve aromali, hafif mayhoş, dengeli, yumuşak içimli, orta kuvvetli güzel bir kırmızı.
  • Mahzen Pinot Noir: Toprak hissini aldığımız Pinot Noir, Türkiye’de içtiğimiz örneklerine göre daha gövdeli, tanenli, alkolü yüksek, ancak bir yandan da diri bir şarap. 6 ay meşe fıçıda bekletilen bu şarap kekremsi tadıyla teruarın özelliklerini kendisine geçirmiş başarılı ve dengeli bir kırmızı.
  • Mahzen Öküzgözü de bizi şaşırtan güzel bir kırmızı oldu. Orta-üst gövdeli, baharatlı, yoğun ve kuvvetli bir kırmızı.
  • Mahzen Cabarnet Sauvignon: gövdeli, tanenli, yoğun bir kırmızı olan bu şarap sevdiğim bir Ynaık Ülke şarabı idi eskiden de. Kırmızı meyve, biber ve baharat aromalı, alkol, tat ve gövde yoğunluğuna rağmen dengeli, yıllandırılabililir güzel bir kırmızı.
  • Miratus Oak Blend: Cabernet Franc, Petit Verdot, Boğazkere, ve Shiraz üzümlerinin 4’lü kupajı olan Miratus içind yer alan  her üzüm kendi karakterine uygun olacak sürelerde ayrı ayrı meşe fıçılarda yıllandırılıp sonradan blend haline getirilip yeniden yıllandırılıyor. Toplamda iki ila üç yıl meşe fıçılarda geçiren bu şarapta meşe kokusunu çok net alıyorsunuz. Vanilya, karabiber, baharat gibi meyve aromaları hissettiğiniz şarap meşesi biraz fazla olsa da dengeli ve kuvvetli bir şarap

Yanık Ülke’nin Bordeaux blendi olan Cabernet Sauvignon, Merlot, Petit Verdot, ve Cabernet Franc kupajı Serendipity’yi, Cabernet Franc, Petit Verdot ve Pinot Noir üzümlerden yapılan Grand Reserve’ini ve de Shiraz Reserve’ini merak ediyor ve hevesle tatmayı bekliyorum.

Şarap Tadım: Yanık Ülke’de Lokanta Estet’te 3 veya 5 şarap seçkisinden oluşan ücretli tadımlar yapabiliyorsunuz.

Lokanta Estet

Tepenin yamacında, bağlara ve ovaları seyreden bir konumda, güllerle bezenmiş bir bahçenin içinde gün batımına nazır akşam yemeği gerçekten büyüleyici bir deneyim.

Menüde Burscetta, Caprese, peynir tabağı, salata gibi başlangıçlar, ev yapımı taze makarnalar, bahçesindeki taş fırında pişen nefis pizzalar, yine bahçedeki barbeküde pişen tavuk külbastı, kuzu gerdan güveç, ızgara antrikot gibi ana yemekler ve Kula’ya özgü güveçte dondurmalı Kula Helvası tatlısı gibi lezzetler yer alıyor.

Servis edilen ev yapımı ekmekler, reçeller, pekmezler ve de makarna çeşitleri Lokanta Estet’in mutfak ekibi tarafından organik mahsüller ile hazırlanıyor.

Kadeh olarak Yanık Ülke’nin çoğu şarabını tadabildiğiniz gibi, 3lü veya 5li tadım setlerini alabiliyorsunuz.

Biz Estet Pizza’ya bayıldık. Eşlikçi şaraplar için tadım notlarımı zaten yukarıda yazdım.

Organik, doğal ve yerel tazecik mahsuller ile hazırlanan kahvaltıları ve kahvaltıda rica ettiğimiz otlu peynirli omleti de gerçekten damaklara şenlik.

VİLLA ESTET BAĞ OTELİ 

Yanık Ülke bağları arasında yer alan Villa Estet, aslında Anemon otelleri zincirinin bir üyesi.

Anemon otelleri de, Manisa’lı Akçura ailesinden 3 kardeşin, ilk olarak Manisa’da yöreye değer katmak için başlattığı bir girişim.  

Tamamen yerli ve yöresel olana sahip çıkan ve destekleyen bir misyon üstlenen Anemon’un bugün Türkiye’nin 20 şehrinde 26 oteli var.

Ağırlama ve hizmet anlayışı, Anadolu’nun misafirperverliğini, sıcakkanlığını, geniş gönüllülüğünü, yöresel kültürünü ve mutfağını en iyi şekilde misafirlerine deneyiletmek.

Ancak bunu yaparken modern bir gezginin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak teknolojiyi, rahat ve ferah  tasarımlo ortamlar ile harmanlayarak sunuyor.

Yani geçmişin kültürünü geleceğe taşımak için doğru bir sentez yaratmış Anemon.

Anemon ismini de yine yörenin meşhur Manisa Lalesinden alıyor. Anemon çiçeğinin çok dokunaklı bir hikayesi de var: Suriye Kral Theias (ya da Kıbrıs Kralı Kinyras )ın, Myrrha ya da Smyrna adında bir kızı varmış . Tanrıça Aphrodite’nin lanetine uğrayan bu kız korkunç bir günah işlemiş. Bu korkunç günahı temizlemek isteyen baba kızını öldürmek amacıyla kılıcını çekerek üzerine yürümüş. Myrrha’ya acıyan tanrılar onu babasının elinden kurtarmak için bir mersin ağacına çevirmişler. Yaklaşık on ay sonra ağacın kabuğu çatlamış ve gövdesinden dünya güzeli bir bebek çıkmış. Çocuğun güzelliğine vurulan Aphrodite, büyüsün diye onu yeraltı tanrıçası Persephone’ye vermiş. Ama Persephone de çocuğa tutulmuş ve onu Aphrodite’ye geri vermeye yanaşmamış. Tanrılar arasında çıkan kavgaya yargıçlık eden Zeus, Adonis’in yılın dört ayı Persephone ve dört ayını Aphrodite’nin yanında, kalan zamanında istediği yerde geçirmesine karar vermiş. Adonis sekiz ay Aphrodite’nin yanında kalmayı seçince, tanrıçanın güzel delikanlıya olan aşkını kıskanan diğer tanrılar (Ares ya da Artemis ) Adonis’in üzerine bir yaban domuzu salmışlar. Kasığından yaralanan Adonis kanaya kanaya can vermiş. Toprağı sulayan kanından Anemon (Manisa Lalesi) denilen bahar çiçekleri bitmiş. O günden bu güne Manisa dağının eteklerinden bu laleler rengarenk açarlar.

Villa Estet de bir Anemon üyesi. Ancak Anemon’ların geleneksel tarzının biraz daha modernize edilmiş versiyonu.

Yanık Ülke bağları ve şaraphanesinin yer aldığı tepenin üzerinde inşa edilmiş otelde, modern ve rahat mobilyalarla döşenmiş geniş ve ferah odanızda manzaralara nazır dinlenebiliyor, sessizlik içinde huzurla uyuyup, kuş sesleri ile uyanıyorsunuz.

Ve ne büyük şans ki, gördüğünüz ilk güzellik, bağlardan gelen sabah esintisi ile yamaçlar boyunca göz alabildiğine uzanan asmalar.

Yanık Ülke bağları arasında nefis bir yürüyüş yapıp ardından bağlara nazır havuzda serinleyip güneşlenebiliyorsunuz.

Odanızın önündeki verandada ister sabah kahvesi ister akşamüzeri şarabı eşliğinde oturup manzaraları içinize çekerek kitabınızı okuyabiliyorsunuz.

Yanık Ülke Bağları’nın bağlarına hâkim konumu ile 16 odası olan Villa Estet’in her bir odası, bir üzüm cinsi ile isimlendirilmiş: Merlot, Boğazkere, Cabernet Sauvignon, Petit Verdot, Öküzgözü, Chardonnay.

Mimarisi, dekoru, atmosferi ile hem ortak alanlarında hem de odalarında ferah bir ortamı olan Villa Estet’te biz çok rahat ettik.

Geniş odamızda rahat koltuklarımızda kendimizi evde gibi hissettik.

Koridorlarda, salonda ve bahçede dolaşırken şarap ve zeytincilik kültürüne ait tarihi objeler ve antikalar da hoş dokunuşlar katıyor Villa Estet’e.

Ancak Villa Estet ‘sanat oteliyim’, ‘en lüks otelim’ gibi aşırı iddiası olan, resmi ve soğuk bir karaktere sahip değil.

Aksine doğayla harmanlanmış, ayakları yere basan, Anadolu kültüründe özümüzde olduğumuz gibi samimi, içten ve doğal.

Yanık Ülke’nin insana kendisini rahat hissettiren doğal atmosferi ve de sıcak hizmet anlayışını biz çok sevdik.

Manzaraları, rahatlığı, hoşluğu, atmosferi ve servisi düşünülünce fiyat kalite olarak da çok uygun bir konaklama durağı Villa Estet.

Odalarda mini barda yer alan Kula maden suyu, gazlı içecekler ve sular konaklamaya dahil.

Otele girerken şaşırmayın, Türk bayrağının yanında Sri Lanka bayrağı göreceksiniz, otelin sahibi Oğuz Bey aynı zamanda Sri Lanka konsolosluğu temsilcisiymiş.

 

Zeynep Atılgan Boneval

Dilerseniz diğer İç Ege Keşiflerimizi de okuyabilirsiniz.

İç Ege bölgesinde yepyeni keşifler yaptık 5 gün boyunca. Muhteşem antik kentler, kalıntılar ve de doğa harikaları gördük, şahane bağ evleri ziyaret ettik, nefis şaraplar içtik.

Denizden karaya içeri girildiği için insan sıcaklık ve kuraklıktan çekiniyor. Ancak içerilere girdikçe yükselen bir platoda ilerlediğiniz için yayla etkisi ile hava ferahlıyor ve serinliyor. 

Ayrıca yüksek platolar yağmur aldığı ve dereler ile beslendiği için doğa ve  toprak çok verimli. Yolculuğumuzun tamamı yemyeşil bağlar, zeytinler, kirazlar, meyve ağaçları ve mısırları seyrederek geçti. Alçalıp yükselen dağlardan taraça taraça inen tüm topraklar taa tepelere kadar bağ, bahçe, ağaçlık, ekinlik. Üçgen yükselen dağlara, rastgele bir patchwork gibi yamanmış dikdörtgen tarlaların görüntüsü adeta bir Cezanne tablosu gibi. Meğer ne cevherler varmış bu rotada…

İç Ege Bölgesi keşiflerimizi, birkaç farklı haftasonu gezisi olarak 3 farklı rota altında derledim. Arzu edenler tabi ki bizim gibi hepsini birleştirebilir: