İki kez ‘Avrupa Kültür Başşehri’ ünvanına layık görülmüş Lüksemburg, yemyeşil ağaçları, rengarenk çiçekleri, nehirleri, köprüleri, tarihi sur ve kalıntıları ile romantik bir hafta sonu kaçamağı destinasyonu.
Avrupa’nın kalbinde yer alan huzur ve refah içinde yaşayan bu ufacık ülke, adeta farklı milletlerin, kültürlerin, mimari akımların ve lisanların erime potası.
UNESCO koruması altındaki kale surları içindeki eski şehir bölgesi, küçücük bir alanı kaplamasına rağmen içerisinde yer alan 7 müzesi ile ülkenin refah ve medeniyetini çok güzel gözler önüne seriyor. Surların etrafında yer alan yemyeşil ormanlar ve şehri kaplayan dev ağaçlar, parklar ise şehre bir peri masalı görüntüsü veriyor. Bir başkentten çok doğanın ortasında gizli kalmış bir tılsımlı kırsal kasaba hissiyatı yaşatıyor size.
Aslında Lüxemburg çok eskiden beri böyle romantik bir mimariye sahip değilmiş. Yüzyıllar boyunca İspanyol, Fransız, Avusturya ve Prusya imparatorluklarının akınlarına karşı şehri korumuş surlar yüzünden şehrin tüm silüeti askeri bir çehreye sahipmiş. Hatta Victor Hugo’nun Lüxemburg’da sürgünde yaşadığı dönemde mürekkep ile çizdiği eskize bakılınca pitoresk bir görünüm yerine karargah hissiyatı uyanıyor insanın içinde.
Ancak 1867’de Prusyalılar ülkeyi terk ettip, Lüxemburg bağımsızlığını kazandıktan sonra, yönetim şehri askeri ruhtan arındırmak için Fransız peyzaj mimarı Édouard André’yi davet edip, yemyeşil parklar ve bahçeler yaptırmış. Şimdi şehirde dolaşırken ve uzaktan baktığınızda yemyeşil dev ağaçlar arasında kaybolmuş taş mimaride sivri kuleli şatolara benzer binalar görüyorsunuz. Şehrin güneyinde uslu uslu akan Pétrusse ve Alzette nehirleri ise şehre suyun büyüsünü taşıyor.
TARİHİ ŞEHİR ROTALARI
- Adeta bir masal sahnesini andıran UNESCO Dünya Mirasları olarak koruma altındaki Eski Şehir bölgesi yürüyerek 1 günde keşfedilebilecek büyüklükte.
- Keşiflerinize, Rönesans binaları ve Neo- Gotik sarayları ile eklektik bir mimari karma sergileyen Place d’Armes meydanından başlayabilirsiniz.
- Ardından şehrin yıldızı olan Grand Ducal Sarayı’na ilerleyin. Hala Lüxemburg Dükünün resmi ofisi olan sarayın sol kanadı 16. Yüzyıldan kalma kuleleri geometrik soyut süslemeleri ile İspanyol ve Hollandalıların izini taşıyor. Daha ileri tarihlerde Neo-Gotik ve Neo-Klasik stilde inşaa edilen sağ kanadı ise ülkenin 60 kişilik Parlamento’suna ev sahipliği yapıyor.
- Birkaç tarihi binayı kaplayan Lüksemburg Şehir Tarih Müzesi’nin muazzam vitray cam cephesini görmenizi tavsiye ederiz. Müzede tarihi ve askeri eşya ve belgeler yer alıyor.
- Biraz ileride yer alan Lüksemburg Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi ise, Roma İmparatorluğunun en önemli ticaret yolu olan Paris-Trier ve Metz-Aachen üzerinde yer alan Lüxemburg’un prehistorya’dan günümüze gelişimini gözler önüne sergiliyor. Picasso’nun 19. Yüzyılda resmettiği Lüxemburg tablosu görülmeye değer. Müze çevresinde yer alan büklüm büklüm sokaklar, Arnavut kaldırımları, kuleleri ve Barok evleri ile tam bir Ortaçağ atmosferi taşıyor.
- Rue Sigefroi sokağını takip ederseniz ‘Avrupa’nın en güzel balkonu‘ şöhretine sahip Chemin de la Corniche’e ulaşacaksınız. Gerçekten de bu gözlem terasında, kayalıkları, kale ve sur kalıntıları, taraça taraça bahçeleri, Neumünster manastırı ile nefes kesici bir vadi manzarası var.
- Alzette nehrinin kıyısında yer alan 16. yüzyıldan kalma Neumünster Manastırı ise, Fransız Devriminden sonra bir yetimhane, ardından askeri bir hastane ve sonra da hapishane olarak kullanıldıktan 1984’de büyük bir restorasyondan geçerek, resim ve fotoğraf sergilerine, film gösterimlerine, konserlere ev sahipliği yapan bir Kültür Merkezine dönüştürülmüş. Her Pazar sabahı lokaller canlı caz eşliğinde buraya kahvaltıya buluşuyor. Bizce kaçırılmaması gereken bir deneyim.
- ŞEHRİN MODERN YÜZÜ
- Mudam Çağdaş Sanat Müzesi hem ülke hem de dünya çapında çağdaş resim, enstelasyon, tasarım, müzik ve performans sanatçılarının geniş bir koleksiyonunu sunuyor.
- Casino Lüxembourg içinde yer alan Forum d’Art Contemporain sanat merkezi sürekli değişen çağdaş sanat sergileri, performans ve atölyeleri ile yeni yetenekleri keşfetmek için doğru adres.
- Büyüleyici bir park içinde yer alan Villa Vauban müzesi Hollandalı sanatçıların altın çağı sayılan 17. Yüzyıl eserlerini ve Fransız sanatçıların 19. Yüzyıl eserlerini sergiliyor.
- Eski şehirden 1 saat sürüş mesafesinde Clervaux kasabasında yer alan kale içindeki dünya fotoğraf tarihine adanmış sergi alanında ise muhteşem bir fotoğraf koleksiyonu sabit olarak sergileniyor. Family of Man isimli UNESCO Dünya Hatırası olarak koruma altına alınmış sergide dünyanın 68 ülkesinden, 273 farklı sanatçının 503 adet fotoğraf yer alıyor.
GASTRONOMİ ÖNERİLERİ
- Nefis kahveleri, salata, sandviç ve hafif lezzetleri ile Bloom, brunch ve öğle yemeği için şehrin en güzel kafesi.
- Lokaller arasında başka bir gözde kafe ise, şehrin görkemli tiyatrosu Theatre des Capucins’nin avlusuna saklanmış Art Café.
- Vejeteryan ve veganlar için Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi içinde yer alan Green Art Café organik lezzetleri ile en doğru adres.
- Aynı anda bir ‘vintage’ butiği ve kafe olan Kaale Kaffi ise özgün atmosferi ile şehrin modern yüzünü görmek isteyenler için ideal bir adres.
- İtalyan anneanne mutfağı lezzetleri, ev yapımı makarnaları ve aile lokantası atmosferi ile Al Bacio akşam yemeği için çok keyifli bir adres.
- Eğer canınız muhteşem tartar, ciğer ve et lezzetleri tatmak istiyorsa, küçük şirin bir Fransız bistrosu olan L’Adresse doğru adres.
- Eğer tam bir gastronomi deneyimi istiyorsanız, o zaman doğru adres ‘Gourmand Menü’sü ile Clairefontaine.
- Michelin yıldızlı başka bir gurme adres ise Ma Langue Sourit.
- Sıcak bahar ve yaz günlerinde panaromik terasında nefis manzaralara nazır Fransız ve Lüxemburg lezzetlerini tatmak için Le Sud adresiniz.
- Nefis guacamole’li hamburgerleri ile meşhur olan Mamacita ise, rahat ve samimi ortam arayanlar için ideal bir Meksika restoranı.
- Şehrin en gözde kokteyl adresi ise art-deco tasarımı ile Paname Bar. Orijinal isimli enfes kokteylleri arasında en güzeli köpüklü şarap, zencefil, taze ahududu ve fesleğen ile hazırlanan ‘Anne Ben Bu Akşam Eve Gelmiyorum’.
- Diğer gözde barlar ise The Office, Oscar’s Bar, Max + Moritz, Liquid ve Buvette.
ALIŞVERİŞ ROTALARI
Lüxemburg’un eski şehir merkezi, trafiğe kapalı yaya yolları ile açık havada yürüyerek alışveriş yapmak için ideal bir rota.
- Özellikle Curé, Capucins, Grand ve Beaumont caddeleri alışveriş severler için uluslararası ve lokal markaların mağaza ve butikleri ile en renkli caddeler.
- Lokal tasarımcıların orijinal giyim ve aksesuarlarını sergileyen Weydert uğramanızı tavsiye ettiğimiz bir adres.
- Ayrıca Gare tren istasyonunda yer alan Lucien Schweitzer konsept mağazası özgün mobilya, ev tasarım ve giyim seçkisi ile kesinlikle ziyareti hak eden başka bir hazine.
KONAKLAMA ÖNERİLERİ
- Şehrin tarihi binalardan dönüştürülen en keyifli butik otelleri l’Hôtel de l’Abbaye, Le Place d’Armes, Maho Rive Droite ve La Pipistrelle.
- Sanat ve tasarım oteli tercih edenler için Hotel Simoncini doğru adres.
- Merkezi, köklü ve büyük otel severler için Hotel Le Chatelet ve Hotel Carlton güzel seçenekler.
- Uygun fiyatlı alternatifler ise Hotel Empire ve Golden Tulip Central Molitor
Zeynep Atılgan Boneval