CORONA GÜNLÜKLERİ 2 – İZOLASYON GÜNLERİNDE DERİN DÜŞÜNCELER

İZOLASYON GÜNLERİNDE DERİN DÜŞÜNCELER – CORONA GÜNLÜKLERİ – 2 

(29 MART 2020)   

 

Hem Türkiye, hem de tüm dünya Corona virüsü ile savaş verirken, hepimizin evde olduğu bu zorlu dönem, biraz durmak, içe dönmek ve yaşamı sorgulamak için bir fırsat.

Çoğumuz #evdekal günleri başladığından beri bir düzen oturttuk. Hepimizin temizlik becerileri gelişti, birer dezenfektasyon uzmanı olduk adeta.

Elleri nasıl yıkayacağımız, mecbur kaldığımızda sokağa nasıl çıkacağımız, nasıl mesafeli yürüyeceğimiz, alışverişi nasıl yapacağımız, neyi nerede ne kadar bekleteceğimiz ve nasıl yıkayacağımız konusunda metodlar geliştirdik. Öyle ki ellerimiz kurudu ve çatladı, hatta çamaşır suyu kokusunu sever hale geldik.

Her yerden yağan online bilgi, araştırma ve verileri takip edip analiz ede ede birer istatistikçiye dönüştük. Arada aklımız komplo teorilerine bile kaydı zaman zaman.

Hepimiz okuyup, izleyip, dinleye dinleye, temel biyoloji bilgileri geliştirdik ve birer bağışıklık sistemi uzmanı olduk. Hepimiz C Vitamininden çinkosuna, K vitaminli D vitamininden Beta Glukanına bomba karışımlar içer hale geldik.

Mecburen yemek yapar hale geldik (tüpü 10 yıllık ben bile mutfaktan çıkmıyorum).

Bu iş böyle giderse çok kilo alacağız dedik, birer beslenme uzmanına dönüştük. Tüm vücut egzersizi, yoga, kardiyo derken kendi spor eğitmenimiz olduk.

Kendi kuaförümüz ve manikürcümüz olduk.

Seyretmeyi bekleyen filmleri izledik, raflarda bekleyen kitapları okuduk.

Evde kaliteli zaman geçirelim diye kapılarını dijital olarak açan müzeler, konserler, baleler, belgeseller derken, belki de uzun zamandır bu kadar sanatla iç içe olmamıştık.

Ailemizden ve sevdiklerimizden uzak olduğumuz için uygulamalar sayesinde görüntülü konuşma uzmanına dönüştü anneler ve dedeler, eş dost ile dijital ev partileri başladı.

Bir kısmımız altında şort üstünde gömlek ile ekran karşısında evden çalışıyor, bir kısmımız gün aşırı işine gidiyor, bir kısmımızın işleri tamamen durdu. 

Evden çalışanlarımız, işe gittikleri zamandan çok daha yoğunuz: hem kriz yönetmekten hem de arka arkaya toplantı yapmaktan (nasıl olsa başka toplantı için bir lokasyondan diğerine gitmek için zaman kaybı yok, o zaman toplantılar arasında S vermeye de gerek yok). Kimilerimizin yerimizden kalkacak, yemek yiyecek, mola alacak vaktimiz yok. 

Ancak bir şekilde hayat devam ediyor.

Ve aslında hepimiz gün içerisinde dalga dalga gelen ‘kaygı krizleri’ yaşıyoruz, geceleri de duyduğumuz vaka sayıları ile yatarken bir hüzün kaplıyor içimizi. 

En azından benim öyle oluyor. Hayatını yitiren insanlar ve tüm insanlık adına derin bir hüzün.

 

Bir arkadaşımın gönderdiği makale sayesinde bu hüznü iyice anlamlandırabildim. Ölüm ve keder uzmanı terapist David Kessler, tüm dünyanın yaşadığı bu süreci bir yas süreci olarak tanımlamış.

Ve 3 çeşit yas içinde olduğumuzu söylemiş: 1) değişen düzenimiz ve alışkanlıklarımızdan kaybettiklerimiz için yas, 2) dünyada gerçekleşen yüzlerce ölüm, 3) gelecekte kaybedebileceğimiz yakınlarımızın beklentisi ve kaygısının yası.

 

Ve dünyada herkesin yas süreçlerinin 5 aşamasından geçtiğini anlatmış:  

En başta inkar: ‘Bu virus bana beni etkilemez’,

sonra öfke: ‘Beni evde oturmaya mecbur bırakıyorsun ve bütün hayatımı elimden alıyorsun’,

3.cüsü pazarlık: ‘Tamam 2 hafta evde oturacağım ve sosyal mesafemi koruyacağım, ve herşey daha iyi olacak, değil mi?’, 

Sonra üzüntü: ‘Bu ne zaman bitecek bilmiyorum?’,

Ve sonunda kabulleniş: ‘Yaşanan bu, durum bu, nasıl ilerleyeceğimi çözmem ve o şekilde hayatıma devam etmem gerek’

Ve insanın psikolojik sağlığı ve gücünün ancak kabül aşamasında yerine geldiğini ve ancak tam olarak bu şekilde yeni gerçekliğe adapte olabildiğini aktarmış: ‘Ellerimi yıkarım, güvenli mesafemi korurum, online çalışmayı öğrenirim.

Ve son olarak yeni bir aşama eklemiş: ANLAM… 6. Aşama tüm bu yaşananlarda bir anlam bulmak olabilir demiş.

 

İşte tam burada yakaladı beni makale. Çünkü Corona günleri boyunca günlüğüme yazdıklarımda ve de 2 hafta önce burada paylaştığım Corona Günlükleri – 1 yazımda, hep bu sürecin anlamlı bir bütüne hizmet edebileceğini hissettiğimi yazmıştım. Belki bütün dünya ve insanlık, belki de kimilerimiz için.  

 

Neredeyse 3. Dünya Savaşı yaşadığımız şu dönemden – bu sefere ülkelerin biribiri ile değil bir virüse karşı verdiği bir savaş –  sağlıklı bir şekilde çıkabilmek için her birimiz fiziksel önlemlerimizi alıyoruz elbet.  

Ancak bir yandan da hem aklen ve ruhen sağlam kalabilmek hem de bu süreci yeni bir yaşam anlayışı için dönüşerek çıkabilmek mümkün değil mi?

  

Hepimiz görmedik mi ufacık alanların aslında bize yetebildiğini,

sofrada birlikte yenen sıcak yemeğin değerini,

sarılamadığımız ailemize ve dostlarımıza karşı hakiki bir özen ve ilgi geliştirdiğimizi, görüntülü konuşmalar yaparken çok daha samimi ve konuşkan sohbetlerler yapabildiğimizi,

sokakta ve doğada yürüyebilmenin kıymetini,

daha önce üşendiğimiz veya azımsadığımız bir sürü işi belki bir terapi olabilir diye büyük bir şevk ile yapabildiğimizi,

dolaptaki kıyafetlerin, çantaların aslında pek de bir işlevi ve önemi olmadığını,

yaptığımız bir sürü alışverişin aslında sıkıntıdan ve gereksiz olduğunu,

imaj denilen şeyin bir balon olduğunu,

ve hepimizin az ve özle yaşayabildiğini ve yetinebileceğini,

aslında insanın en büyük gücünün ‘evinde’ kendi kendine yetebilmek olduğunu.

 

Dört bir yandan kuşatıldığımız sosyal medya paylaşımları, internet haberleri, whatsup mesajları arasından aradığımızın dürüst, samimi ve insancıl mesajlar olduğunu anladık.

İster kişi olsun, ister bilir kişi, ister marka, ister kurum olsun ‘GERÇEK’leri istiyoruz,

Bilgi olsun, duygu olsun, düşünce olsun, davranış olsun hakiki olsun istiyoruz. Fırsatçı, sahte ve açgözlü yaklaşımlar yerine açık, net, samimi ve gerçek paylaşımlar istediğimizi anladık.

 

Ne kadar süreceğini bilmediğimiz, ve aslında bilim adamlarının bile tam olarak herşeyi bilmediğine, ancak zamanla öğrenebileceğine şahit olduğumuz bir yolculuk yaşıyoruz.

Sonuçta hepimiz kimsenin diğerinden ayrı ve üstün olmadığımızı gördük.

Sınırların sadece kafamızda olduğunu gördük.

Her birimizin birbirimize, doğaya ve dünyaya sahip çıkmamız gerektiğini gördük.

 

O zaman biz de bu süreçte kendi anlamlarımızı sorgulayıp yaratabilir miyiz?

 

Kendi adıma bunca zaman gerçek ve önemli diye düşündüğüm şeyleri sorguluyorum? gerçek ne diyorum? gerçekte ve en derinde neyin benim için değerli olduğunu anlamaya çalışıyorum epey?

gelecekte ilişkilerimi %100 dürüst, hakiki ve samimi nasıl yaşayabileceğimi?

kendimi nasıl zaman zaman katı ve yargılayıcı bir bakış açısından, esnek ve değişime ayak uydurabilir hale getirebileceğimi?

gereksiz şeyleri istiflemeyen, eşyanın ve metanın bağımlısı olmayan, tamamen az ile yetinebilen bir insane nasıl dönüşebileceğimi?

Tüm bu soruların cevaplarını hayatımın geriye kalanında nasıl yaşama geçirebilirim diye düşünüyorum?

Hayatımı önce kendim için daha anlamlı ve değerli kılmak için neler yapabileceğimi?

Sonra insanlığa, doğaya, ve dünyaya nasıl bir faydam ve katkım olabileceğini?

İşte böyle deli düşünceler ile doluyum.

Bu sürecin teşvik edeceği farklı bakış açıları, tetikleyecekleri duyguları, harekete geçireceği bilinci, uyandıracağı ufukları keşfetmek üzere açtım kendimi.

Bakalım, hayırlısı…

Zeynep Atılgan Boneval

 

 

İZOLASYON GÜNLERİNDE DERİN DÜŞÜNCELER

CORONA GÜNLÜKLERİ 1 – (12 MART 2020)  https://www.yolculukterapisi.com/coronagunlukleri1/

CORONA GÜNLÜKLERİ 2 -(29 MART 2020)  https://www.yolculukterapisi.com/coronagunlukleri2/

CORONA GÜNLÜKLERİ 3 – (15 NİSAN 2020)  https://www.yolculukterapisi.com/coronagunlukleri3/

CORONA GÜNLÜKLERİ 4 –  (27 NİSAN 2020)  https://www.yolculukterapisi.com/coronagunlukleri4/