Çal Bağ Yolu ve Şarap Evleri, Apollon Tapınağı, Kaklık Mağarası, Clandras Köprüsü, Ulubey Kanyonu – İç Ege Keşifleri 2. Rota

 

Türkiye’nin en yeni önoturizm rotasını keşfetmeye hazır mısınız? 

 

Yeni dediğime bakmayın, Çal ve civarı kökleri binlerce yıl öncesine dayanan bir bağcılık bölgesi. Ve aslında Türkiye’nin en büyük şaraplık üzüm bölgesi.

 

Çal Bağ Yolu boyunca ilerlerken, kiremit renkli verimli toprağı, yollar boyunca dizi dizi sıralanmış bağlarında yemyeşil asma yaprakları, kavakları söğütleri, çamları, ekinlerin sarı başakları size eşlik ediyor, ve manzaranız kızıl, yeşil, sarı renklerin tonlarından oluşan alçalıp yükselen bir patchwork battaniye gibi etrafınızı sarıyor. Bu topraklar belli ki çok bereketli.

 

Çal Bağ Yolunda hepsi birbirinden farklı karakterde, orijinal hikayeleri olan, özgün şarapevleri ile tanışma fırsatı bulduk. Bir yandan da doğal ve tarihi güzellikler deneyimledik. Ve iyi ki buralara gelmişiz dedik.

 

ÇAL BAĞ YOLU

Alaçalıp yükselen yollarda uçsuz bucaksız bir bağ alanı düşünün, tertemiz bir hava, güneşin ışıltısı, hafif bir esinti, kuş sesleri, ve leziz şaraplar.

Çal’ı aslında çok iyi biliyoruz. Ressam İbrahim Çallı’ya ilham ve hayat veren bu plato, Türkiye’deki en özgün üzümlerden birisi olan Çal Karası’nın da vatanı.  Şarap tanrısı Dionysos’un doğum ve yaşam yeri olan Dionysopolis’e ev sahipliği yapan, şarabın tarihine tanıklık etmiş bu bölge, son yıllarda ustalıkla işlenen üzüm ve şaraplara da ev sahipliği yapıyor.  

Çal Bağ Yolu girişimi, binlerce yıllık tarihe sahip bu coğrafyanın potansiyelini kültürüyle, gastronomisiyle, doğal güzellikleriyle ve en önemlisi de bağcılık ve şarap üretimiyle gün yüzüne çıkarmak ve paylaşmak için kurulan bir önoturizm rotası.

 

Şimdilik çal Bağ Yolunda Küp, Kuzubağ, Lermonos ve Erdel şarapevleri yer alıyor. Ancak bölgede Ezel, Selcen, Vehbibey, Mete, Kayıbağ, Efmeyra, Bergüzar gibi başka bağ ve şarapevleri de faaliyette, ve zamanla Çal Bağ Yolu’nun bir parçası olma yolunda. 

 

Ezel Şarapçılık’ın sahibi Mehmet Atılgan Çal bölgesinden çıkan şarapların lezzetinin sırrını şöyle açıklıyor: “Çal şarabının kaliteli olmasının sırlarından birisinin bölgedeki aroma, kekik ve elma kokusunun doğal olarak bağdaki üzüme karışması. Ve de üzümlerin asmalardan koptuktan hemen sonra seyahat etmeden şaraphaneye alınması’ 

 

2023 yılında 13.000 kişinin ziyaret ettiği Çal Bağ Yolu’nun tek eksiği birkaç bağ oteli. Erdel ve Kip bağlarının otel projeleri olduğunu öğrenmek bizi mutlu etti.

Şu anda konaklama imkanları Çal’da Belediye Oteli, Bekilli’de Biricik Pansiyon, Çivril’de Maykon Hotel, Grand Ödemiş Kılıçaslan ve Emre Hotel, veya bölgeye 1 saat uzaklıktaki Denizli.

 

Kuzubağ ve Lermonos bağ evlerinde şarap tadımlarına eşlik edecek modern ferah lezzetler sunan restoranlar mevcut. Bir de Çal’ın etli kuru bamya, keşkek, arabaşı, börülce böreği, yoğurtlu kur patlıcan dolma, ovmaç gibi tarihi lezzetlerini de tadabilecek  yöresel bir restorana kavuştu mu, geçmişi gelecekle harmanlayan nefis bir gastronomi rotasına dönüşebilir Çal Bağ Yolu.

Üzüm ve Şarap Tarihinde Çal Bölgesinin Yeri  

Çal, tarihi günümüzden binlerce yıl öncesine dayanan bir bağcılık bölgesi.
Antik dönemdeki adı Mossyna. Anlamı ile iki teori var. Birisi Ana Tanrıça anlamına gelen Mo / Ma kelimeleri ile yöre anlamına gelen -na ekinin birleşiminden ‘Ana Tanrıça’nın Yöresi’ anlamına geldiği. Diğeri de Şarap anlamına gelen “oinos” ile iyi anlamına gelen “assu” birleşiminden “En İyi Şarap Kenti” anlamına geldiği.

 

Daha sonra bir dönem bölgeye yerleşen demirciler nedeni ile Demirciköy adı ile anılmış. Şimdi ise hem ilçeye, hem de ilçeyi içine alan platoya Çağatayca’da yüksek yer anlamına gelen “Çal” adı verilmiş.

 

Denizden yüksekliği 700 ile 1200 m arasında değişen bir platodaki Çal bölgesi, isminin hakkını veren bir coğrafya. Bu yükseklik değişimi ve yayıldığı 1500 km2’lik alan, Çal’ı pek çok mikroklimaya sahip, şaraplık kaliteli üzüm yetiştirmek için de elverişli bir konum haline getirmiş.

 

Coğrafi özellikleri ve terruar sayesinde Çal = Üzüm denebilir.

Binlerce yıl önce yaşayan halk ise bunu zaten biliyordu.

Dionysos kültünde, şarap tanrısı, Çal’dan çok da uzak olmayan Nysa dağında büyütülmüştür. Yine bu coğrafyada ilk defa üzümden şarap yapmış, bu buluşu insanlıkla paylaşmak için bugünkü Çal /Ortaköy’de Dionysopolis adı ile bir kent kurmuş, Çal ve çevresinde bağcılığın gelişmesini sağlamış.

 

Antik çağ insanının şarap tanrısı ile Çal topraklarını eşleştirmesinin tesadüfi olmadığını bölgeyi ziyaret ettiğinizde daha da iyi anlıyorsunuz, çünkü doğal bitki örtüsü “asma” olan bir coğrafyadan bahsediyoruz.

Çal, doğası ve eşsiz coğrafyası ile yüzlerce yıl pek çok Anadolu medeniyetinin kesişim noktası olmuş, hepsinden izler almış. Likya, Frig, Lidya, İon, Pers, Roma, Bizans…gibi pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış.

 

Türklerin ise Anadolu’da 11. Yüzyılın sonunda yerleştikleri ilk topraklardan Çal ve çevresi. Bölgedeki köylerin isimleri de bunu kanıtlar nitelikte: Mahmut Gazi, İsa Gazi, bir yamacında Çal’ın, diğerinde Pamukkale’nin olduğu Çökelez Dağı’na adını veren efsanenin sahibi Ellez Gazi gibi…

 

1900 lerin başında Aydın (İzmir) vilayetine bağlı 45.000 nüfusa sahip büyük bir kaza Çal. Denizli kazasından daha fazla nüfusa sahip. Genç Cumhuriyet döneminde ise yine bağcılığı ile öne çıkmış, Amerikan anaçların bağcılık ile uğraşan merkezlere gönderilerek filoksera ile mücadelesi projesine dahil edilmiş. 1975’te Çal’da kurulan Bağcılık Enstitüsü ile hem halkın bilinçlenmesi sağlanmış hem de kaliteli üzüm yetiştirme ve asma cinsleri konusunda pek çok araştırma yapılmış.

 

Ancak 1990’lı yılların sonunda ise tarım politikaları nedeni ile bağcılığın değer kaybetmesi, tarım alanlarının miras yolu ile gitgide küçülmesi, modern bağcılık yöntemlerine geçişte geç kalınması gibi nedenlerden ötürü Çal nüfusunun yarıdan fazlasını kaybetmiş.

 

Bugün, Türkiye’de 4,2 milyon ton üzüm üretiliyor, TUIK verilerine göre bunun 450.000 tonu şaraplık üzüm. Denizli ise Türkiye’nin bağ alanlarının %20’sine sahip, şaraplık üzüm üretiminin de %20’sini karşılıyor. Şaraplık üzümlerin bir kısmı Çal’dan bölge dışındaki üreticilere gidiyor. Çal’da ise bugün 10 adet şaraphane bulunuyor. (Bekilli ve Güney’i de dahil edersek üretici sayısı 16’ye çıkıyor) Toplam bölge ise Türkiye şarap üretiminin yaklaşık %30’luk bir kısmını gerçekleştiriyor.

  

Bölgenin önde gelen oyuncusu ise Çal Karası. Türkiye’de üretilen şaraplık üzümün yaklaşık %10’unun Çal Karası olduğunu biliyor muydunuz?  

 

Çal yöresinden ismini alan bu zarif üzüm, düşük tanen profili, yumuşak içimi ve aromatik yapısı ile yüksek bir potansiyele sahip bir üzüm. Önümüzdeki yıllarda iyi şaraba yapılan yatırımlar arttıkça Çal Karası’nın farklı versiyonlarının kadehlere daha fazla dolacağını tahmin ediyoruz.

 

 

KÜP BAĞLARI

Küp’ün Türkiye’nin ilk şarap üreticilerinden birisi olduğunu biliyor muydunuz?

Sadece Çal’ın değil, Türkiye’nin en köklü şaraphanelerinden birisi.

 

Şarapçılıktan önce şapkacılık ile uğraştığı için Şapkacı Hasan lakabı ile tanınan Hasan Altıntaş’ın Bekilli’deki evinin arka bahçesinde bulduğu Antik Roma’dan kalma tarihi küpler ile Küp şarapçılığın yolculuğu başlıyor. Hasan Bey girişimci ruhunun verdiği heyecanla ilk şaraplarını bu küplerde üretiyor ve şaraphane de adını buradan alıyor. Küp şarapçılık 1959’da seri üretime geçiyor. 1968’de Çal’da bir şişeleme tesisi kuruyor, ardından da 2022’de tüm üretim, saklama, şişeleme Çal’da inşa edilen modern tesiste toplanıyor.

Bugün ikinci kuşak Asım Altıntaş ve üçüncü kuşak Hasan Çağlar Altıntaş 700-800 dekarlık bağlarından çıkan üzümler ile yılda 9000 ton üretim miktarına sahip olan Küp’ün başında. 

Ziyaret ettiğimizde Küp’ün 50 yıl önce reklam fimini seyrettik. Zamanda geriye yolculuk yaptıran bu reklam filmi, o dönemde üzüme ve şaraba verilen önemi, tüm halk ve bürokratlar arasında coşkuyla kutlanan festivalden anlıyor insan. Keşke 21. yüzyılda ülkemizde büyük potansiyele sahip şarap üretimi o zamanki coşkuyla desteklense diye düşünüyor insan.

Küp’ün modern üretim tesisleri ve mahzenini gezdiğinizde, geçmişin köklerini modern şarap üretimi ile nasıl birleştiren bir vizyon ile çağa ayak uyduklarını gözlemleyebiliyorsunuz.

 

Küp’te özel tasarım mahzenlere bakan tadım alanında üreticinin geniş portföyünden şaraplar tadabilir, müze olmaya hazırlanan Tekel döneminden kalma taş küvlerden oluşan eski şaraphaneyi gezebilirsiniz.

 

Eğer Küp’e kapıdan uğrarsanız, tesisleri gezip, şarap butiğinden şarapları satın alabiliyorsunuz. Tadım yapmak istiyorsanız için 3 gün önceden randevu alınıyor, Hasan Çağlar Bey bizzat gelip şaraplarını özenle anlatarak tadıma öncülük ediyor.

Küp’ün önolog Saba Açıkgöz rehberliğinde hazırlanan 35 şarabı mevcut:

  • En üst segment şarabı Epic serisi. 18 ay meşe fıçılarda bekletilen Epic serisinin hem kupaj hem de monosepaj (Cabernet Sauvignon, Shiraz, Merlot, Chardonnay, Sauvignon blanc) beyaz ve kırmızı şarapları var. Cabarnet Sauvignon, Merlot, Şiraz kupajı ödüllü.
  • 6-8 ay meşe fıçılarda bekletilen Artemis serisinin Karaoğlan & Merlot, Kalecik Karası & Shiraz ve Chardonnay & Narince kupaj kırmızı, rose ve beyaz şarapları var.
  • Küp’ün en çok çeşitli ve bereketli serisi Thia. Bu seride Rezerve Fume Blanc, Boğazkere, Öküzgözü, Shiraz, Cabernet Sauvignon, Merlot, Kalecik Karası, Çalkarası, Chardonnay, Sauvignon Blanc, Zinfandel, Misket, Blush gibi monosepaj ve de Boğazkere-Öküzgözü, Çalkarası-Merlot, Cabernet Sauvignon-Merlot gibi kupaj beyaz, rose ve kırmızı şarapları var. Thia’nın kupajlarını bayağı beğeniyoruz. Ayrıca Thia serisinin bir de Kalecik Karası’ndan yarı tatlı bir şarabı ve de Ayrıca Öküzgezi ve Boğazkere üzümlerinden yapılan likör gibi özel bir tatlı şarabı da var.
  • 5 çeşit üzümü harmanlayan Beşi bir Yerde kupaj serisinin Sauvignon-Merlot-Shiraz-Boğazkere-Öküzgözü kırmızısı, Chardonnay-Sauvignon Blanc-Emir-Narince-Sultaniye beyazı ve Zinfandel-Pinot Noir-Shiraz-Kalecik Karası-Çal Karası rosesi var.
  • Çal Karası’na adanmış Gaia Aspendos serisi ise Çal Karası üzümünün monosepaj şarap versiyonlarını işliyor.
  • Küp’e giriş seviyesi serisi olan Ritüel’de kalecik karası- çal karası kırmızı, emir- sultaniye beyaz ve çal karası- kalecik karası rose varç
  • Ayrıca Küp isimli bir meyve şarap serisi mevcut. Bu seride Nar Şarabı, Vişne Şarabı isimli meyve suyu gibi tatlı şaraplar var.  Ancak Küp’ün 72 ay meşe fıçıda bekletilen %17 alkollü bir Vişne Likör şarabı var ki, çok iyi Port şarapları ile yarışır.

 

 

Küp’te şarap yapımında kullanılan küp, sıkma, şişeleme makinaları gibi antik ve tarihi objelerin sergilendiği bir müze derleniyor, yakında hizmete girecek. 

 

Çok yakında bir bağ restoranın açılacağını, ve bahçesinde yer alan tarihi konağı bağ oteline dönüştürme projesinin yolda olduğunu öğrendik.
T: +90 258 791 20 19

 

 

LERMONOS BAĞLARI 

Ziyaret ettiğimiz başka bir bağ ve şarap evi Lermonos idi. Bağları ile restoranı farklı yerlerde, tadım yapmak ve şaraphaneyi görmek için lokasyonda ararken Lermonos restoran diye aramanız gerekiyor. Lermonos’un kurucusunun Serinhisar-Denizli’li bir doktor kadın olduğunu öğrenince çok sevindim. Hem 64 yaşında bir kadın girişimci olması, hem doğduğu topraklara tutkunu olduğu alanda yatırım yaparak değer katması, hem de civar köylerde gönüllü olarak hasta bakması Prof. Dr. Hürriyet Yılmaz’ı kahramanlaştırdı gözümde. Zaten Lermonos’un tadım bağ evini ziyaret ettiğinde kendisinin nasıl bir şarapsever olduğunun izlerini restoranın duvarlarındaki fotoğraflar, çerçevelenmiş sözler ve antika şarap objelerinden anlıyorsunuz. Ayrıca bir yandan insanı kucaklayan ve rahat hissettiren bir yandan da zevkli ve zarif bir kadın elinin eseri olduğu anlaşılıyor Lermonos atmosferinde.

  

Çal’da 20 yıl önce şaraplık üzüm yetiştiriciliği ile  başlayan bağcılık deneyimini, 2021 yılında bir şarap üretim tesisi ve mahzen kurarak şarap yapımcılığı ile taçlandırmış Hürriyet hanım. Bugün Lermonos 350 dönüm bağ alanına ve 350.000 litre üretim kapasitesine sahip bir tesise sahip. 
İsmini yüzlerce yıl yöre halkının inandığı antik Anadolu kültü Güneş Tanrı Apollon Lermonos’tan (Lairbenos) alan şaraplar bulunduğu topraklara değer katarken, Denizli’nin meşhur horozu ile şarap kadehini harmanlayan logo tasarımı ile de memleketinin geçmişini gelecekle buluşturuyor Lermonos.

Bu arada Lermonos yeni bir şarap tesisi inşa etmek yerine, bölgenin ilk şarap üretim tesislerinden birisini restore ederek Çal’ın şarapçılık tarihini de onurlandırmış.

 

Lermonos’un 2021’de ilk rekoltesini üreten tesisinin yanı başında harika manzaralara nazır bir bağ evi var. Taş binanın içinde ahşap rustik dekorlu bir atmosferde tadım yapabiliyor, mahzeni de gezebiliyor, yerel peynirlerin veya şarap eşlikli lezzetlerin tadını çıkarabiliyorsunuz.

Lermonos’un winemaker Melih Karaaer  önderliğinde ürettiği 7 alt markası var:

  • Meşe fıçılarda 1 sene bekletilen Lermonos Rezerv en üst kalite şarabı, Öküzgözü & Boğazkere ve Merlot & Cabarnet kupajı iki kırmızı var. Öküzgözü Boğazkere ödüllü bir şarap
  • Rindera’nın 4 beyaz, 1 blush ve 3 kırmızısı (2 si meşe fıçılarda bekletilen) var.
  • Caravino, çal karası üzümüne adanmış, ve bu üzümü onore etmek için özel cam kapaklı tasarlanmış, blush, rose ve clariet şarapları serisi.
  • Lykos, 1 kupaj 3 monosepaj blush ve beyaz
  • Alice, kaliteli sofra serisi, 3 çeşit kupajı var. Sofra serisi dediğimize bakmayın, Alice serisi ödüllü bir seri.
  • Hayde, sofra giriş serisi, 4 çeşit kupajı var

T: +90 536 950 82 52

 

 

Kuzubağ 

Profesyönel vizyonu, bağların arasında kurulmuş muhteşem mimarideki modern üretim tesisi ile  bizim Çal Bağ Yolunda en etkilendiğimiz şarapevi Kuzubağ oldu. Aslı ve Salih Kuzu’nun memleketleri olan Çal Hançalar’da 2021 yılında yarattıkları bu şaraphane, hem ailenin köklerine, hem de yörenin geleneklerine sahip çıkarak, modern teknik ve dokunuşlar ile gustolu bir şekilde geleceğe taşıyor.

İlk olarak 2007 yılında Çal Karası, Cabarnet Sauvignon, Merlot ve Acıkara  bağlarının dikimi ile başlamış Kuzubağ’ın yolculuğu. Günümüzde ise 550 dönüme yayılan arazisinin 350 dönümden şaraplık üzüm toplanıyor ve senede 169.000 şişe şarap üretiliyor.

 

Şaraplar bağ bozumundan sonra seyahat etmeden bağların içindeki üretim tesisinde şato usulü üretiliyor. Üzümler aroması ve verimini şaraba aktarabilsin diye hasattan sonraki ilk 24 saat soğuk hava deposunda bekletiliyor. Ve presse gidene kadar gravite (yer çekimi) sistemi ile işleniyor. Şarapların %90’ı Fransız meşe fıçılarda bekletiliyor.

 

İlk rekoltesini 2021’de üreten Kuzubağ’ın şaraphanesi yaklaşık 350 ton kapasiteye sahip.  

Kuzu çiftinin bu profesyönel girişiminin ana amacı yörenin üzüm, bağcılık ve şarap potansiyelini ortaya çıkarmak ve bu topraklardan kazandıklarını yine bu topraklara geri vermek olması, yaratılmış modern tesisleri takdir etmenin yanı sıra, kendilerine saygı ve sevgi duymamızı sağladı.

 

Bağlara, üzüme, yöreye ve şaraba gönül vermiş çiftin yarattığı bu nefis şaraphane, her bir sırasının önünde olası hastalıkların önden habercisi olan renk renk güller ekili dizi dizi bağlarının içinde yer alıyor.

 

Şaraphane girişinde bahçedeki tarihi zeytin toprağa, altındaki kızıl toprak ve kayrak taşları da yörenin coğrafi özelliklerinde bir saygı duruşu.

 

Şaraphane girişindeki yöresel kilimin Eli Belinde motifli, ülkemizin önemli yerel üzümü olan Öküzgözü ‘nün de içinde olduğu Shiraz blendinin etiketinde yerini alarak, tarihe, kültüre ve geleneğe de bir saygı duruşu sergilenmiş.

 

Üretim tesisleri, mahzeni ve dinlendirme tanklarının bulunduğu alanlar son derece modern ve profesyönel.

Mahzende bir Kuzubağ şarp kütüphanesi yer alıyor, üretilen tüm Kuzubağ rekoltelerinin hafızası işlevi gören bu oda, zamanlar şarapların yıllandırma kapasitesini de ortaya koyacak.

Şarap butiğinde tüm Kuzubağ şaraplarının yanı sıra Çal Kadın Kooperatifinin ürettiği el yapımı yöresel işler ve pekmez, bal, erişte gibi doğal lezzetler satılıyor. Kuzubağ’ı ziyaret edenlere şaraplarda %20 indirim uygulanıyor.

 

Bağlar ve Çökelez Dağı manzaralarına karşı tadım yapabileceğiniz ve şarap eşlikçileri yiyebileceğiniz çok zarif, ferah bir tadım salonu da var. Salonun ortasında yer alan yuvarlak cam zemin bölümünden aşağı baktığınızda mahzendeki meşe fıçıları görebiliyorsunuz. Hem derinlik katıyor hem de bulunduğunuz mekanın hikayesinin katmanlarını insana hatırlatıyor.

Şaraphanenin sergi salonunda Türkiye’nin 100 yılı şerefine ve de yörenin ünlü ressamı İbrahim Çallı onuruna bir sergiyi gezme fırsatı bulduğumuz için çok mutlu olduk. Dönem dönem gerçekleşecek farklı sergiler ile şaraphaneyi ziyaret edenleri sürpriz mutluluklar da bekliyor.

 

Kuzubağ Şarapları:

Bizim Kuzubağ şarapları arasında favorilerimiz: Kuzubağ Öküzgözü & Shiraz kupaj kırmızı, Kuzubağ Çal Karası monosepaj kırmızı ve Hemhal Cabarnet Sauvignon & Merlot blend şarapları. Daha tatmadığımız şarapları var, mesela mahzeni dolaşırken gördüğümüz anforada bekletilen merlot üzümünden olan Hür şarabını çok merak ediyoruz.

  • Hür Kuzubağ’ın en üst segment deneysel serisi. Anforada bekletilen Merlot, yarı tatlı Sultaniye ve tatlı Çal Karası, Hür serisinden tadabilecekleriniz.
  • Hemhal Cabarnet Sauvignon & Merlot blend yine en üst segment bir şarap.
  • Haziran kaliteli bir erişilebilir şarap serisi.
  • Kuzubağ’ın birçok uluslararası ödülü var: Kuzubağ Öküzgözü & Shiraz blend, Çal Karası, Kalecik Karası, Shiraz, Merlot kırmızıları, Chardonnay, Fume Blanc, Sauvignon Blanc, Çal Karası beyazları, Çal Karası & Kalecik Karası blend rosesi ödüllü şarapları. Hatta Kalecik karası Trophy, Öküzgörü Shiraz, Chardonney ve Çal Karası çift altın madalyalı şaraplar. Haziran’ın da ödülleri mevcut.

 

Tadım yapmak isteyenlerin önceden rezervasyon yaparak gelmesi gerekiyor. Ve tadım da 4 çeşit şarap yer alıyor. (2024 ücreti 400 TL idi)

Aslı ve Salih Kuzu çiftinin memleketlerine, bağcılığa ve şarapşılığa olan sevgisini, ilgisini ve özenini anlamak için paylaştıkları şu hikayeyi okumanızı tavsiye ederim: Yüzlerce yıl önce, Yörük olan atalarımızın Denizli ilinin 65 km kuzeydoğusunda bulunan Çal ilçesine yerleşmesiyle hikayemiz başlıyor. Aslında hikayemizi tam olarak anlatabilmemiz için öncelikle size Çal’ı anlatmamız gerek.

Eski adıyla Mosyna, 18. YY itibariyle ise Çal ismini alan bölgemiz yaklaşık 850 metre rakımda ortasından nehir tanrısı Meandros’tan adını alan Büyük Menderes nehrinin geçtiği bir platodur. İsmin kaynağıyla ilgili bazı farklı hikayeler olsa da asıl kaynağın Çal’ın coğrafi özellikleri olduğu düşünülmektedir. Çağatay Türkçesi’nde Çal kelimesi “yüksek yer” anlamına gelmektedir. Bunun yanında taşlık yer, çıplak tepe, kireçli toprak gibi anlamları da vardır. Ana geçim kaynağı yüz ve hatta belki bin yıllardır bağcılıktır.

Biraz mitolojiye bakmak gerekirse, Nysa’da (bugünkü Sultanhisar) büyüdüğü mağaranın duvarındaki asmadan üzümleri toplayıp suyunu sıkan ve böylece şarabı keşfeden Dionysos bunu kutlamak için Menderes Nehri havzasında bulunan Çal, Ortaköy’de Dionysopolis’i kurdu. Çal ve çevresinde üzüm bağlarının gelişmesini sağladı. Antik dönemin en iyi üzümlerinin de Büyük Menderes nehrinin yukarısında yani Çal, Baklan, Bekilli ve Güney’de yeiştirildiği de bilinmekteymiş. Sonuç olarak buralarda yetiştirilen bağ kütüklerini alıp deniz aşırı ülkelere götüren ve onlara da şarabı anlatan Şarap Tanrısı Dionysos’un ve kendi adına Çal’da kurduğu şehrin mitolojik hikayesi de böyledir.

Bu hikayeyle ilgili değerli arkeolog ve tarihçi Celal Şimşek’in yorumları şu şekilde; “Antik dönem insanının bu mitoloji ortaya çıkarması boşuna değildir. Çünkü onlar bölgede yetişen bu güzel üzümler ve şaraplardan büyük gelirler elde etmişlerdir ve bunun şarap tanrısı Dionysos’un yardımıyla olduğuna inanmışlardır. Bu nedenle yörede bağcılık ve buna bağlı gelişen şarapçılığın kökü binlerce yıllık bir geçmişe dayanır. Bu bölgede yetiştirilen bağlar ve elde edilen şaraplar antik dönem boyunca önemli bir ihracat sektörü oluşturur.”

Yakın çevresinde Hierapolis, Leodikya, Afrodisias, Sagalassos, Tripolis gibi devasa antik kentleri barındıran ve arkeolojik olarak hala ortaya çıkarılmamış birçok cevheri barındıran Çal bölgesi hem tarihi açıdan hem de coğrafi olarak değerini yıllardır korumakta.

Bizim de Çallı bir aile olarak Kuzubağ’ı kurmaktaki asıl amacımız ve motivasyonumuz her sene daha iyi şarap yapabilmek için çabalamak ve kaliteli şarap yapmak için uğraşmaktır. Bölgenin insanı olduğumuz için bu büyük yatırımı kendi köyümüze yapmaktan dolayı ve bu topraklardan kazandığımızı yine bu topraklara geri vermeyi çok önemsiyoruz.’       

T: +90 549 850 02 20

 

Bizim ziyaret edebildiğimiz Çal Bağ Yolu şarapevleri Küp, Lermonos ve Kuzubağ oldu. Erdel’i başka bir sefere ziyaret etmeyi diliyoruz. Çal Bağ Yolu websitesinde ANA SAYFA | Calbagyolu hem üye üreticiler hem de civar keşiler, Çal haberleri hakkında bilgiler yer alıyor ve sürekli yenileri ekleniyor. Gideceklerin mutlaka websitesine göz atmasını tavsiye ederim.

 

Erdel Şarapevi

Erdel, Çal’ın Hançalar Köyü’nde 2005 yılında kurulmuş, yaklaşık 240 dönüm bağı olan, Halil Kuzu liderliğinde üretim yapan yüksek kapasiteli bir şaraphane. Adını Büyük Menderes havzasındaki bölgeden alıyor. Kuruluş amacı, bağdaki üzümlerini katma değerli bir hale dönüştürmek, yöre bağcısını da aynı şekilde kalkındırmak. Hançalar’da hayatın devam etmesini sağlamak için bölgenin gençlerine iş imkanı yaratmak.

Erdel, Hanchalar ve Vinis markaları ile şarapseverlere ulaşıyor. Ayrıca, yudumladığınız pek çok şarabın da üretimini Erdel yapıyor. Erdel, şaraphanenin yanı başında kurulu ahşap çardağın altında yazın açık havada, kışın soba başında tadım yapma keyfini sunuyor.

T: + 90 536 690 67 67

 

   

Çal Bağ Rotası ile birleştirebileceğiniz diğer ziyaret noktaları ve aktiviteler:

 

Bahadınlar köyünde 650 yıllık anıt çınar ağacı altında köy kahvesinde çay kahve içmek ve Çal Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü desteği ile sepetçi bir köy sakinin evinin yeniden düzenleyenerek dönüştüğü restoranda yemek yemek. Köy evi, köy halkı ile Halk Eğitim Merkezi kursiyerleri tarafından hazırlanan yöreye özgü yemek ve ikramları servis ediyor. Geleneksel köy evi dekorasyonuna sahip bu evde bükme, katmer, köy ekmeği ile kahvaltı, tarhana çorbası, bamya aşı, yaprak sarma, ızgara ve et güveç gibi lezzetler de yemek yiyebilirsiniz.

 

Tarihi evleri ve asmaları ile buram buram bağ ve şarap kokan Ortaköy köyünde Dionysopolis hikayelerini dinleyin. Çal mitolojide şarap tanrısı Dionysos’un şehri.  Şarap Tanrısı Dionysos’a adanmış Dionysopolis, Çal’ın yaklaşık 8 km kuzeybatısında bulunan Ortaköy kasabası yakınında kurulmuş, ancak günümüze pek az miras kalmış. Dionysopolis çevresinde yetişen üzümlerden yapılan tatlı şarapların o dönemde ünlü olduğu biliniyor. Belki de tanrıların verimli bağları ve bu bağlardan yapılan tatlı şarapları bahşetmesi adına kente bu isim verilmiş. Dionysopolis sikkelerinde sarmaşık çelenkli genç Dionysos başı, elinde üzüm ve asmalar ile bezeli bir değnek tutmakta, yanında bir panterle betimlenmekte. Bölgedeki diğer kentler gibi, önce Seleukler’in sonra da Bergama Krallığı ve Roma’nın hakimiyetine girmiş. 

Antik Helen ve Roma Dönemlerinde Anadolu’da Bağcılık ve Şarapçılık adlı eserde antikçağ insanı için müzik eşliğinde şarkılarsöylenerek keder ve üzüntüden arınma ritüeli olarak algılanan bağbozumu gibi etkinliklerin Dionysopolis’te, “yaşama verimlilik katan” Dionysos kültü ve devamında Bacchus olarak bilinen “festivallerde şarap içme ritüeli” halini alarak devam ettiği belirtilmiş. Buradaki kalıntılar uzun yoldan gelen bir ziyaretçiyi tatmin etmese de, köylüler ile sohbet etmek ve bilgi almak güzel.

 

 

KAKLIK MAĞARASI: Kaklık Mağarası, diğer adı ile Küçük Pamukkale ya da Mağara Pamukkale bizim için şaşırtıcı derecede güzel bir keşif oldu. Damlataşı, sarkıtları ve dikitleriyle süslü, Pamukkale’deki travertenlere benzer basamakları ile eşsiz bu doğal oluşumda bol miktarda termal su bulunuyor. 

Ayrıca mağaranın yakınında ziyaretçilerin kullanımına açık bir termal yüzme havuzu, küçük amfi tiyatro, seyir alanları da yer almakta. Çal Bağ Yolu ziyaretiniz esnasında gidebileceğiniz 2 milyon yıllık bu mağara yüzlerce metre derinlikten yüzeye çıkan kükürtlü ve yoğun karbonatlı jeotermal suyuyla, cilt hastalıklarına şifa arayanların uğrak yeri.

  

APOLLON LAIRBENOS TAPINAĞI: Ortaköy kasabasının ilerisinde, Bahadınlar’ı geçip bağların arasında kat edeceğiniz toprak yol, Asartepe’nin üzerine kurulu, yaklaşık 2000 yıllık geçmişi olan bir tapınağa çıkarıyor sizi. Yüksek bir tepenin üzerinde yer alan tapınağın kuş bakışı gördüğü manzaralar gerçekten muhteşem. Bir tarafta kıvrıla kıvrıla  akan Büyük Menderes nehri, diğer tarafta kızıl, turuncu, sarı, kahve, bej renkli katman katman kayalarla çevrili derin Kanyon. Gün batımı tapınak harika  bir manzara noktası.

 

İlk bakışta Batı Anadolu’ da birçok bölgede karşımıza çıkan yerel kült merkezlerinden birisi izlenimi veren bu tapınak, bir süredir özellikle din tarihi çalışan araştırmacıların dikkatini çekiyor. Bir Anadolu Tanrısı, Apollon Lairbenos’a ( ya da Lermonos) adanmış bu tapınak Anadolu’nun başka hiçbir bölgesinde karşımıza çıkmayan yazıt türlerinden birisine, katagraphe adı verilen ve bazı insanları ya da mülkleri “tanrıya tahsis etme” anlamını taşıyan yazıtlara tek başına ev sahipliği yapıyor.

Ayrıca, bu mütevazi tapınak sadece Batı Anadolu’da görülen ve daha sonraları Hıristiyanlar tarafından da benimsenmiş olan itiraf (kefaret) geleneğini kanıtlayan yazıtların ele geçtiği iki bölgeden birisi olma özelliğine de sahip. Tapınakta bulunan yazıtlar sayesinde 2000 yıl öncesine bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Örneğin, bu yazıtlardan biri, bizi Hierapolis’li Apollonios’in adağına götürüyor. “314 yılının 3. ayının 2. gününde. (Ben), Masakome’de yaşayan Hierapolis’li Apollonios, kendi beslemem olan Aleksandros’u Helios Apollon Lairbenos’a ithaf ediyorum. Eğer biri itiraz ederse, Tanrı’ya 2500 Dinar ve İmparatorluk hazinesine de 2500 Dinar ödeyecektir”

Bugün Çal Ovası olarak adlandırılan bölgede 1887 yılının Mayıs ayında araştırmacılar W.M.Ramsay, D.G. Hogarth ve H.A. Brown tarafından tespit edilmiş. Kurulduğu yer manidar, iki derin kesitin üzerinde Büyük Menderes’e yukarıdan bakan tapınak, özellikle gün batımında görsel bir şölen sunuyor. Erken dönemlerde olasılıkla Tanrıça Kybele’ ye adanmış kült merkezinin üzerine, İ.S.II yüzyılda İmparator Hadrianus Dönemi ( İ.S.117-138) veya hemen sonrasında inşa edildiği tahmin ediliyor.

Çal Bağ Yolu ziyaretide gün batımında bağların arasından Apollon Lairbenos Tapınağı’na tırmanmak, ardından Büyük Menderes’e nazır bir Çal şarabı içmek eşsiz bir deneyim

 

KAYI PAZARI CAMİ MİNARESİ: Denizli’den Çal istikametinde ilerlerken yol kenarında tek başına duran bir tarihi minaret göreceksiniz. ‘Ne olacak canım alt tarafı bir minaret’ diye geçip gitmeyin. Durup hikayesini bir hatırlayın.  Pek çoğumuzun tarih kitaplarından hatırladığı bir tanım vardır: Oğuzların Bozok Kolunun Kayı Boyu… Anadolu’ya gelen ilk boyların arasındadır Kayı Boyu. Yerleştikleri ilk lokasyonlardan birisi de Çal ve çevresidir. Bunu Çal’daki pek çok kasabanın adından çıkarabiliriz: Mahmut Gazi, İsa Gazi, bir yamacında Çal’ın, diğerinde Pamukkale’nin olduğu Çökelez Dağı’na adını veren efsanenin sahibi Ellez Gazi gibi… İsmini bu şekilde alan Kayı Pazarı, Çal- Bekilli yolu üzerine kurulmuş, yüzyıllarca bölgedeki ticaretin merkezi olmuş. Yöre halkından edinilen bilgilere göre; pazarda camiden başka, yerli Rumların işlettiği bir han, fırın, kahvehane, ve dükkanların bulunduğu, yöredeki yerli ve göçer Türkmenlerin Kayı Pazarında ihtiyacını karşıladığı, Konya, Afyonkarahisar ve İzmir tarafından gelen kervanların özellikle kuru üzüm ticaretiyle uğraştıkları, bunun dışında tahıl ve peynir ticareti yaptıkları anlatılmakta. 20. yüzyıldan itibaren kültür farklılaşmış, pazarlan şehirlere, eskiden tüketiciler pazara giderken, pazarlar tüketicilerin ayağına gitmeye başlamışlardır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Kayı Pazarı da bu değişimden etkilenmiş ve Çal ilçe merkezine taşınmış. Bugün, Kayı Pazarı’nda, yöreye gelen pazarcıların vergileri ile yapılan camiden tek başına ayakta kalan minare bulunmakta.

 

HANÇALAR KÖPRÜSÜ: Kayı Pazarı Minaresini  biraz ilerisinde ana yoldan kısacık çıkıp bakmalık bir tarihi köprü var.  Hançalar ile Süller’i birbirine bağlayan köprü yaklaşık 700 yıllık bir geçmişe sahip. Büyük Menderes Nehri üzerinde yer alan bu köprü, Roma Dönemi’nde Roma yolları güzergahına yapılan köprülerden biri. Köprü, Osmanlılar döneminde Çal yakınlarında kurulan Kayı Pazarına giden yol güzergahında bulunmasından ve ticari amaçlı kervanların geçiş yapmasından dolayı tarih içinde büyük önem taşımış.

 

CLANDRAS KÖPRÜSÜ: Burası da tarihi köprüsü, şelalesi ve doğası ile bizi etkileyen bir nokta oldu. Clandras Köprüsü Uşak ilinin Karahallı ilçesinde yer alan Frigyalılar döneminden kalma tarihi köprü. Köprü Banaz Çayı üzerine yaklaşık 2500 yıl önce yapılmış. Köprünün iki ucu, dağ kayalarının yarı beli üzerine oturmuş. Uzunluğu 24 metre, derinliği 17 metre, eni 1,75 metre. Taşların yüzleri kalemle işlenmiş ve kemerlerin iri taşları zıvanalı olarak birbirine iyice kenetlendirilmiş. Kemeri kasnak biçiminde. Köprü fil ayağı tabir edilen iki ana gövdeden oluşmuş sabit kaya üzerine bindirme tekniğiyle inşa edilmiş. Köprü, Ulubey Kanyonunun doğu kısmında bulunan kaynak suyunu Pepouza Antik Kentine getirmek için inşa edilmiş bir Su Kemeri. Clandıras köprüsünü ve şelalesini görebildiğiniz ahşap yürüyüş yolundan dere boyunca ilerleyin, hayatımda gördüğüm en güzel renkteki dragonfly – helikopter sineğini gördüm. Yolun en sonıuna ulaştığınızda doğa yürüyüşüne devam etmek isterseniz, toprak ve kayalık bir patika yoldan 2.5 kilomtere ilerleyip Pepouza antik kenti ve Kırlangıç Mağarasına ulaşacaksınız.  Montanizmin ortaya çıktığı merkez olarak sayılan Frigya kenti, Hristiyanlık için önemli bir kent. Yazılı kaynaklara göre kent bir Bizans manastırına sahipmiş. Manastırda, üç katta altmıştan fazla oda, yemekhane, şapel, mutfak, haç şekilli Bizans grafiti, Bizans çanak çömlekleri bulunmuş. Ayrıca Clandras kaynak suyu, Clandras su kemerinin yardımıyla 2,5 km mesafeden, Roma köprüsünün batısında, kanyonun genişlediği alanda bulunan ve büyük bir yerleşim yeri olduğu düşünülen Pepouza kentine getirilmiş.. 

ULUBEY KANYONU VE BLAUNDOS ANTİK KENTİ: 

Biraz kanyon yürüyüşü yapmak isteriz derseniz sabah erken veya akşamüzeri Ulubey kanyonu size bekler. Uşak ili Ulubey sınırlarında yer alan  77 km uzunluğuyla dünyanın en uzun ikinci kanyonu olan Ulubey Kanyonu’nun, Büyük Menderes grabeninin çökmesiyle oluştuğu düşünülüyor.  Kanyon boyunca, Antik Dönemden kalma su kanalları, kaya mezarları ve mağaralar yer alıyor. Ayrıca Hristiyanlığın Montanizm tarikatının merkezi olan Pepouza Antik Kenti de kanyonun içerisinde. Eskiden Ulubey Kanyonunun doğu kısmında bulunan kaynak suyunu Pepouza Antik Kentine getirmekte kullanılan Clandras Su Kemeri de kanyondaki önemli tarihi kalıntılardan birisi. 

2015 yılında yapılan 150 metre yüksekliğinde ve 135 metrekare büyüklüğündeki cam teras  kanyonu yukarıdan izleme şansı tanıyor.

Eğer yürümek istemiyordanız, kanyonu ayaklar altına serecek bir noktada camdan yapılmış seyir terasında 150 metre yükseklikten eşsiz kanyon manzarasını izleyebiliyorsunuz.

 

Ekstrem spor sevenler için Macera Park’ta çeşitli aktiviteler yer alıyor. Kamp ve karavan tutkunları içinse kanyon içinde ayrılmış kamp alanları var.

 

Uşak lavanta bahçeleri, kanyona yaklaşık üç kilometre mesafede.

 

Ulubey’e kadar gitmişken Blaundos Antik Kenti’ni de gezebilirsiniz. Sülümenli köyünde Blaundos Antik Kenti Büyük İskender’in Anadolu Seferleri’nden sonra Makedonya’dan gelenler tarafından kurulmuş olup, şehir halkının kendilerine Makedonyalı Blaundos adını verdiği söylenmektedir. Büyük İskender’den sonra Bergama Krallığına ardından da Roma İmparatorluğuna bağlanan kentin, Roma Dönemi’nde önemi artmıştır. Derin vadilerle çevrili bir yarımada üzerinde yer alan kentin önemli yapıları arasında kale, tapınaklar, tiyatro, stadyum ve kaya mezarları bulunmaktadır. Blaundos Antik Kenti, üç tarafı oldukça derin ve dik vadiler ile çevrili bir yarımada benzeri bir yapı üzerinde kurulmuş bulunmaktadır. Yarımada şeklinde bir toprak parçası üzerinde kurulu olması şehrin girişinin sadece kuzeydeki kapı ile yapıldığını göstermektedir. 1845’li yıllarda Hamilton bu kentten geldiği bilinen bir yazıtı bulması ile antik kentin adının Blaundos olduğu kesinleşmiştir. Yazıttaki; “Blaundeon Makedonon” ibaresi antik kent hakkında açık ve net bilgiler vermektedir. Büyük İskender’in ölümü ile kent; Deokodoslar olarak da adlandırılan ve imparatorluğu aralarında paylaşma çekişmeleri yaşayan 8 generalden Antigonos’un payına düşmüştür. Kent; MÖ 189 yılında Bergama Krallığı’ndan Roma İmparatorluğu hâkimiyetine geçmiştir. Roma döneminde önemli bir yerleşim alanı olan kent, MÖ 5 yüzyılda Uşak İli, Sivaslı İlçesi sınırları içerisinde yer alan ve aynı zamanda piskoposluk merkezi olan Sebaste Piskoposluğuna bağlanmıştır. Kentin, bazı kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Helenistik dönemde inşa edilen kuzey surlarının giriş kapısı kemeri, darphane bölümleri, idari binalar sur duvarlarının bazı bölümleri, İon tarzındaki mabet kentin ortasında yer alan ve Roma İmparatoru Claudius’un mabedi, yalnızca bir tarafında oturma kademeleri olan stadyum örnek olarak verilebilir. Kentin güney yamacında bulunan tiyatro kalıntıları ile hemen yanı başında bulunan kaya mezarları da görülmeye değer yapılardır.

 

Zeynep Atılgan Boneval

Dilerseniz diğer İç Ege Keşiflerimizi de okuyabilirsiniz.

İç Ege bölgesinde yepyeni keşifler yaptık 5 gün boyunca. Muhteşem antik kentler, kalıntılar ve de doğa harikaları gördük, şahane bağ evleri ziyaret ettik, nefis şaraplar içtik.

Denizden karaya içeri girildiği için insan sıcaklık ve kuraklıktan çekiniyor. Ancak içerilere girdikçe yükselen bir platoda ilerlediğiniz için yayla etkisi ile hava ferahlıyor ve serinliyor. 

Ayrıca yüksek platolar yağmur aldığı ve dereler ile beslendiği için doğa ve  toprak çok verimli. Yolculuğumuzun tamamı yemyeşil bağlar, zeytinler, kirazlar, meyve ağaçları ve mısırları seyrederek geçti. Alçalıp yükselen dağlardan taraça taraça inen tüm topraklar taa tepelere kadar bağ, bahçe, ağaçlık, ekinlik. Üçgen yükselen dağlara, rastgele bir patchwork gibi yamanmış dikdörtgen tarlaların görüntüsü adeta bir Cezanne tablosu gibi. Meğer ne cevherler varmış bu rotada…

İç Ege Bölgesi keşiflerimizi, birkaç farklı haftasonu gezisi olarak 3 farklı rota altında derledim. Arzu edenler tabi ki bizim gibi hepsini birleştirebilir: