Bin yıldan uzun bir süre Japon İmparatorluğunun merkezi olmuş Kyoto, Japon tarihinin, mimari, kültür ve geleneklerinin en iyi korunarak günümüze ulaştığı şehirlerinden birisi.
“The City of Ten Thousand Shrines’ yani ‘Onbin Tapınak Şehri’ olarak da anılan Kyoto’da gerçekten saraylar, Budist ve Shinto tapınakları kusursuz bir şekilde korunup restore edilmiş ve günümüze kadar ulaşmış.
‘Mükemmel uyumu’ yansıtan kaneviçe gibi işlenmiş bahçeler, vakur ve zarif Budist tapınakları, kat kat yükselen ahşap pagodalar, sakura ağaçları ile bezenmiş nehir boyu yürüyüş yolları, kağıt fenerler ile süslenmiş daracık sokaklar, ufacık tabure ve masaları ile geleneksel çay evleri, tatamiler üzerinde oturup yer masalarında yemek yediğiniz Kaiseki restoranları ile Kyoto’da hem zamanda, hem doğada hem de geleneklerde bir yolculuk yapıyorsunuz.
Eski şehrin sokaklarında ve tapınakların bahçlerinde yürürken, turuncu elbiseli Budist rahiplere ve de renkli kimonolara bürünmüş, sırtlarında kuşaklar ile bağlı yastıkları, tepeden toplanmış saçları, beyaza boyalı yüzleri, minicik ayaklarında beyaz çorapları ve kalın ahşap terlikleri ile geyşalara sık sık rastlıyorsunuz.
Ancak aklınızda Kyoto şehri deyince, Kurosawa filmlerinden birisine zamanda geriye yolculuk yapacağınız masalsı bir dünya canlanmasın. Kyoto epey büyük ve gelişmiş bir şehir, bahsettiğim bahçeler ve tapınaklar şehrin etrafına ve dış çemberine yayılmış durumda.
Japonların esrarengiz Zen hayat görüşünü algılayabilmek, eskiden imparator, şogun, samuray ve rahiplerin yaşamını hayalinizde canlandırabilmek için biraz yol alıp bu tapınaklara gitmeniz gerekiyor.
Ve bahçelerde ve tapınaklarda biraz vakit geçirdiğinizde, Kyoto’nun ruhunuzu harmoni ve güzellikler ile doyuran yüzünü görebiliyorsunuz.
Kyoto’yu içinize sindirip, bahçelerin, tapınakların, geleneklerin sembolize ettiği esrarengiz kavramları tüm duyularınız ile hissetmeye çalıştıktan sonra, Tokyo büyük bir tezat olarak karşınıza çıkıyor.
Kyoto incelik, zerafet ve saygınlık, Tokyo ise güç ve kudreti sembolize ediyor. Kyoto’da boşluklar ve detaylar önem kazanırken, Tokyo’da hız ve miktarlar konuşuyor. Kyoto’da herşey ağrıbaşlı şekilde toprağa eğilirken, Tokyo hırsla göklere uzanıyor.
GELENEKSEL KONUKEVİ RYOKAN DENEYİMİ
Kyoto’da geleneksel bir ryokan konukevinde konaklamanızı öneririm. Ryokan’da kaldığınızda kusursuz misafirperverliğin ne demek olduğunun farkına varıyorsunuz.
17.yüzyıldan itibaren Tokyo-Kyoto yolu üzerinde kaplıcalara yakın ufak konukevleri olarak inşaa edilen ryokanlar, geleneksel Japon kültürünün ve hayat görüşünün yakından deneyimlenebildiği nadir mekanlar.
Genelde bir ‘onsen’ yani doğal bir kaplıca ya da sıcak su kaynağının yanı başında, doğanın ve yeşilliklerin içinde kurulan ryokanların amacı misafirlerine basitlik, sadelik, sessizlik ve huzuru yaşatmak. Misafirlerin günlük hayatı dışarda bırakıp dinlenmesini ve denge bulmasını sağlamak. Gerçekten de bedeniniz ve ruhunuzda suyla gelen dinginliği ve arınmayı yaşayabiliyorsunuz. Hem ryokanın kaplıca havuzunda hem de her akşam ahşap bir küvetin içinde sizi bekleyen sıcak kaynak suyunun içinde bedeninizi dinlendiren banyo seremonileri deneyimliyorsunuz. Ryokan’ın şiir gibi bahçesinde dolaşırken veya yatağınızda yatarken, sürekli akan suyun sesini dinleyerek de zihninizi arındırıyorsunuz. Akşamları sunulan geleneksel Japon kaiseki yemekleri ise damaklarınızda adeta bir şölen yaşatıyor.
Geleneksel ‘sukiya’ stilinde inşaa edilmiş ahşap binalara girerken ayakkabılarınızı çıkartıyorsunuz. Yerleri ‘tatami’ hasırlar ile kaplanmış binada, minimalist desen ve illüstrasyonlar ile bezenmiş ‘fusuma’ sürgü kağıt kapılar iç mekanın bölümlerini birbirinden ayırıyor. Odalarda çok az ve öz mobilya var: alçak bir ‘zataku’ masası, ayaksız kolluklu lake ‘zaisu’ sandalyeleri, ‘zabuto’ minderleri, tepeden sarkan kaligrafi parşömeni, vazoda çiçekler ve gece kurulan yer yatağı… Sadece bunun için mi bu fahiş fiyatları ödüyorum diye hiç düşünmeyin, çünkü başka hiçbir yerde yaşayamayacağınız geleneksel Japon deneyiminin her kuruşuna değiyor.
Ryokanlara hakim olan esrarengiz bir Japon kavramı var. Ryokan sahipleri ve çalışanları tüm söz, hareket ve davranışları ile saygı, tevazü, sadakat ve duygusallıklarını sunarak, sizi Omotenashi’ye ‘kendinizi sunulan misafirperverliğe içtenlikle teslimiyet’e davet ediyorlar. Ve gerçekten de mükemmel bir ev sahipliği ve servis anlayışı ile Omotenashi ortamını yaratıyorlar, başlangıçta yadırgasanız bile eninde sonunda kendinizi bırakıveriyorsunuz. Ve sonra anlıyorsunuz, asıl misafirperverlik ve huzurlu konaklama deneyimi bu demekmiş.
GELENEKSEL JAPON MUTFAĞI KAİSEKİ DENEYİMİ
Japonya’da bir Ryokan’da ya da geleneksel köklü bir restoranda sunulan Kaiseki yemeğini yediğinizde ise, Batı’da son 50 yıldır gelişen ‘şef menüsü’ kavramının asıl kaynağının neresi olduğunu anlıyorsunuz. Kaiseki arka arkaya gelen ufak porsiyonlar ile adeta bir ‘Haute Cuisine’ lezzet şöleni.
Köklerini 16. Yüzyılda geleneksel çay seremonilerinden alan kaiseki ryori, zamanla bu seremoniye eklenen özenli gurme lezzetler ile aristokratların özel akşam yemeği deneyimlerine dönüşmüş. Kyoto stili kaiseki ryori olan ‘kyo kaiseki’ tadım menüleri, çok nadir bulunan, lokal ve mevsimsel lezzetleri ile çok rafine bir gurme deneyim sunuyor. Pişirilme tekniklerinin sırasına göre gelen 12-13 farklı tadımlık tabaklardan oluşan menüde, her mevsimin en iyi kalitede malzemeleri ile müthiş yaratıcı lezzetler sunuluyor. Kaiseki lezzetlerini iyi ryokan ve ryotei restoranlarda tadabiliyorsunuz, bir lezzet şöleni olan bu deneyim yaklaşık 3-3.5 saat sürüyor.
Ayrıca ‘yiyecek toplayıcılığı’ kavramını ‘fine dining’ literatürüne İskandinav şef René Redzepi’nin yerleştirdiğini sanalım, Japon şefler yüzlerce yıldır ‘tsumikusa’, yani taze toplanmış otlar ve sadece lokal çiftliklerden alınan malzemeler ile kendi lezzet ustalıklarını sergileme geleneğini uyguluyorlarmış.
ZEN BAHÇELERİ
Japonlar’da Çin’lilerinki kadar ince işlenmiş ahşap, metal, kağıt ve seramik el işçiliği yok. Tabii ki istisna ahşap ve kağıt panel süslemeleri ve zarif seramikler var. Ancak Japonların asıl uzmanlık alanı bahçe düzenlemeleri.
Hepsi birer tablo güzelliğinde olan bahçelerde her bitki, her çiçek, her kaya, her gölet, her kanal, her köprü bir anlam ifade edecek şekilde yerine yerleştirilmiş, ağaçlar özel bir şekilde budanmış. Yüzlerce yıl süresince ince ince kaneviçe gibi işlenmiş bahçeler, sanki doğa ile el ele vererek yaratılmış birer peyzaj enstelasyonları. Bahçelerin amacı, içinde dolaşanı dış dünyanın sesleri, karmaşası, günlük hayatın endişelerinden sıyrılıp, ruhuna huzur verip, zihnini dinginleştirmek ve de berrak bir görüşe kavuşmasını sağlamak. Mükemmel uyumu sunarak, izleyicinin beden, ruh ve zihnin dengesini sağlamak. Göletler, minik kanallar, köprüler, kiraz ağaçları, akçaağaçlar, şimşir, kamelya, çam, bambuların arasında gezerken adeta bir sanat eserinin içinde yürüyormuşsunuz hissi uyandıyor bahçeler.
Japon bahçeleri ‘kuru’ ve ‘ıslak’ olarak ikiye ayrılıyor. Islak bahçeler içinde göletlerin, su kanallarının, çağlayanların ve çevresinde yemyeşil bitkilerin olduğu bahçeler. Kuru bahçeler ise genellikle kum, çakıl, taş, kaya düzenlemeleri içeren Zen bahçeleri. Bu bahçelerde yosun, bonzai, çimen gibi canlı yaşamın oranı çok az ve sembolik.
Genellikle Budist tapınakların bahçelerinin içinde yer alan bu ufak Zen bahçeleri gizemli birer bilmece gibi. İlk bakışta tırmıklanmış kum ve çakıllar arasında kaya adacıkları üzerinde azıcık yosun veya bonzai barındıran bu bahçelerin görünüşü size çok bakir ve fakir geliyor. ‘Verimli yeşilliklerin ortasında bu taş ve çakıl bahçenin ne işi var?’ diye şaşırıyorsunuz. Oysa bu boşluk duygusunun çarpıcı bir sadeliği var. Ve yeteri kadar konsantre olup baktığınızda ruhunuza gerçekten bir dinginlik geliyor.
Tüm bu taş, kaya, çakıl, kum, kütük, çimen ve bitkilerden oluşan yalın kompozisyonların mistik anlamları varmış. Mesela Ryoanji Tapınağındaki Zen bahçesinde, kayalar Japon adalarını, çakıllar okyanusu, taşlar bir ejdere doğru yüzmekte olan anne kaplanla yavrularını ve ‘zihin’ anlama gelen kanji karakterinin bir parçasını oluşturuyor. Tırmıklanmış beyaz kumlar ise güçlü akan su simgeleniyor. Gerçekten de yeteri kadar kendinizi vererek izlediğinizde, beyaz kumun içindeki suyun sesini duyabiliyorsunuz.
WABİ-SABİ KAVRAMI VE GEYŞALAR
Japonların kültürüne ve hayat görüşüne işlemiş Zen, Satori gibi kavramlarını, Batı’nın pozitif bilimci zihniyeti ile anlamak ve kavramak çok zor. Mesela Wabi-Sabi kavramı kendi içinde iki zıt görüşü bütünlük içinde barındıran bir güzellik anlayışı. Wabi; tazelik, sessizlik, basitlik ve sadeliği ifade ederken, Sabi ise bir taşın yavaş yavaş yosun ile kaplanışı, ahşabın aşınması, eski bir bronzun zamanla çizikler ile yıpranışı yani fiziksel şeylerin geçiciliğini sembolize ediyor. Wabi-Sabi ise zamanla uçup giden kusurlu, tesadüfi, geçici güzelliği anlatan bir Zen nosyonu. Japonların ruhuna işlemiş bu nosyon, güzellik anlayışları, duygulara, detay ve nüanslara verdiği değeri ifade ediyor. Wabi-Sabi yıllandıkça gelişen iç güzelliği takdireden bir kavram. Ve geyşalar Wabi-Sabi kavramının yaşayan örnekleri; tüm mimiklerindeki zarafet, hareketleri ile her detayı size yavaş yavaş hissettirişleri, servis yaparken verdikleri ‘s’ler sayesinde herşeyin anlamını ve değerini kavratışları, size hissettirdikleri boşluk ve minnet duygusu.
Geyşalar çoğunlukla erkek misafirleri ağırlamak üzere klasik müzik, geleneksel dans gibi Japon sanatları icra eden, yemek ve çay seremonisi yapan Japon evsahibeleri. Geyşaların vatanı Kyoto ve burada geyşalara Geiko deniyor. Geyşaların yanlarında yetiştirdikleri genç kızlar olan Maiko’larda Kyoto’ya özgü bir gelenek. Maiko’lar kusursuz bir şekilde Japon danslarını yapar, şarkı söyler, shamisen sazı çalar, doğru çay servisi yapar ve spesifik bir Kyoto aksanı olan Kyō-kotoba’yı çok iyi konuşur hale geldiklerinde Geiko rütbesine erişiyorlar.
KYOTO’DA FAYDALI BİLGİLER
- Tokyo-Kyoto arası uçmaya gerek yok. Shinkansen hızlı trenleri 2-2.5 saatte Toky-Kyoto yolunu gidiyor.
- Shinkansen trenleri arasında en hızlı gideni Nozomi. Nozomi’ler saatte 300 km gibi inanılmaz bir hızla ilerliyor, ve Tokyo Kyoto arasını 2 saatte gidiyor. Trenlerin ekonomi ve business bölümleri var. Ekonomi biletler kişi başı gidiş dönüş 100-150$ business ise -350-400$ civarında. Biletleri online satın alamıyorsunuz. İstasyondan almak çok daha sağlıklı çünkü her 15 dakikada bir yani saatte 4 tren olduğu için mutlaka bilet bulup binebiliyorsunuz.
- Kyoto’da tapınaklar (özellikle 2. ve 3. gün rotalarındaki tapınaklar) şehir merkezine uzak mesafelerde. Lisan ve alfabe farklılığı sebebi ile otobüs ile tek tek bu tapınaklar arasında gidip gelmek kolay değil. Sabahtan oteliniz ile konuşup, gideceğiniz tüm tapınakların ve adreslerin bir listesini verip, günlük olarak bir taksi ile anlaşmanız en mantıklısı. Bir nevi günlük şöförlü araç hizmeti yapacak taksi sizi her götürdüğü yerde bekleyip bir sonraki destinasyona ulaştırıp, en son da otelinize bırakacaktır.
- Eğer pedalınıza güveniyorsanız, dilerseniz bisiklet kiralayabilirsiniz. Bisikletler için günlük ‘day pass’ ücretlendirmeleri mevcut. Bazı tapınaklar (3.gün rotası) epey yüksekte, enerjinizi ona göre ayarlayın.
- Eğer otobüs kullanacaksanız yine otelden veya Kyoto istasyonundan günlük paso alabiliyorsunuz.
- Japonya’da bahşiş vermek ciddi bir hakaret sayılıyor. Eğer bırakırsanız da peşinizden koşup getiriyorlar.
- Bazı geleneksel restoranlarda, çay evlerinde, tapınaklarda ve saraylarda ayakkabılarınızı çıkartmanız gerekecek. Titizseniz galoş vs ile hazırlıklı olun.
- Bazı tapınak ve saraylarda ‘dövme’ yasağı var, yani eğer çok göze batan büyük dövmeleriniz var ise kıyafetlerinizin altında kaldığından emin olun.
- Kyoto’da zamanınızı ayarlamak kolay değil, bir anda bastıran yağmur ve trafik ile işler karışabiliyor. Her zaman yanınızda bir ufak şemsiye olsun. Ve de programın sarkabileceğini düşünerek ekstra birgün ekleyebilirsiniz. Güne erken başlamak şart çünkü tapınaklar, bahçeler, saraylar 8:30-9:00 gibi açılıyor ve akşamüzeri 4-5 gibi kapanıyor. Özellikle herkesin görmek istediği Kiyomizudera, Kinkaku-ji, Ryoan-ji gibi popüler tapınaklara sabah erkenden kalabalıklaşmadan önce gitmenizi tavsiye ederiz.
- Özellikle Kyoto’da neredeyse kimse İngilizce bilmiyor, gideceğiniz restoranın isim ve adresinini mutlaka Japonca olarak otelde resepsiyona yazdırın ve yanınıza alın.
NASIL GİDİLİR?
Kyoto Tokyo arası hızlı tren ile 2 – 2.5 saat sürüyor.
YOLCULUK TERAPİSİ JAPONYA YAZILARI
KYOTO İZLENİMLERİ: www.yolculukterapisi.com/kyoto
KYOTO’DA 3 GÜN: www.yolculukterapisi.com/kyoto3gunde
KYOTO ROTALARI: www.yolculukterapisi.com/kyoto-rotalari
KYOTO OTELLERİ: www.yolculukterapisi.com/kyoto-otelleri
KYOTO AKŞAM YEMEĞİ ADRESLERİ: www.yolculukterapisi.com/kyoto-aksamyemegi
KYOTO KAFELERİ, ÖĞLE YEMEĞİ VE BAR ADRESLERİ: www.yolculukterapisi.com/kyoto-ogleyemegi-kafe-bar
KYOTO’DA ALIŞVERİŞ VE SANAT GALERİLERİ: www.yolculukterapisi.com/kyoto-alisveris-sanat
KYOTO’DA İLKBAHAR – SAKURA ZAMANI: www.yolculukterapisi.com/kyoto-sakura
KYOTO’DA SONBAHAR – KOYO ZAMANI: www.yolculukterapisi.com/kyoto-koyo
TOKYO İZLENİMLERİ – 15 yıl sonra – 2015: www.yolculukterapisi.com/tokyo-izlenimleri-2015
TOKYO İZLENİMLERİ – 15 yıl önce – 2000: www.yolculukterapisi.com/tokyo-2000
TOKYO – 3 GÜNDE TOKYO KEŞİFLERİ: www.yolculukterapisi.com/tokyo3gunde
TOKYO ROTALARI: www.yolculukterapisi.com/tokyo-rotalari
TOKYO’DA FAVORİ OTELLERİMİZ: www.yolculukterapisi.com/tokyo-otelleri
TOKYO’DA GURME LEZZET DURAKLARI: www.yolculukterapisi.com/tokyo-gurmerestoranlar
TOKYO’DA RAHAT VE SAMİMİ AKŞAM YEMEĞİ ADRESLERİ: www.yolculukterapisi.com/tokyo-samimi-restoran
TOKYO’DA KAHVALTI ADRESLERİ: www.yolculukterapisi.com/tokyo-kahvalti
TOKYO’NUN MODERN KAFELERİ: www.yolculukterapisi.com/tokyo-kafe-ogleyemegi
TOKYO’NUN EN İYİ RAMEN ADRESLERİ: www.yolculukterapisi.com/tokyo-ramenadresleri
TOKYO GÜNCEL REHBERİ: www.yolculukterapisi.com/tokyo-rehber
TOKYO’DA İLKBAHAR – SAKURA ZAMANI: www.yolculukterapisi.com/tokyo-sakura
TOKYO’DA SONBAHAR – KOYO ZAMANI: www.yolculukterapisi.com/tokyo-koyo
Zeynep Atılgan BONEVAL