Paylaşılamayan Kutsal Şehir: Kudüs
Kudüs’te sıradan bir günde önce karşınıza başında kipası, yüzünün iki yanından lüle lüle kıvrılan bukleleri, üzerinde yerlere kadar dökülen cüppesi ile Musevi gençler çıkıyor, az ileride Pazar yerinde şalvarlı başörtülü Müslümanlar alışveriş yapıyor, birkaç sokak ötede ise siyah ceketli siyah fötr şapkalı Museviler koşar adımlar ile ilerliyor,
bir yandan Arap Hristiyanlar sizi Shwarma veya Falafel yemeğe davet ediyor, az ötede ise pelerinli rahipleri takip eden ellerinde Haçlı Hristiyan kafileler dualar ederek ilerliyor, ardından Ağlama Duvarında zikireden siyah kalpaklı ve pelerinli Musevileri görüyorsunuz, peruklu Musevi hanımlar ise Sinagog meydanında oturmuş sohbet ediyorlar, az sonra Tükiye, Hindistan veya Pakistan’dan gelen Müslüman kafileler Mescid-i Aksa’dan namazdan çıkıyor…
İşte Kudüs’ün farklı mahallelerinde, asırlık sutünlar, tozlu merdivenler, karanlık kemerler, daracık geçit ağları ile dolu labirent gibi sokakları arasında dolaşırken, birkaç saat içerisinde tüm bu sahnelere şahit oluyorsunuz. Aynı kadraja sığan bu zenginlik ve çeşitlilik gerçekten şaşırtıcı ve hayret verici.
Güneşin cayır cayır yaktığı bir taş ormanı gibi olan Kudüs’te daracık geçit ve sokak labirentinin serinliğine sığındığınızda bile duyduğunuz kilise çanları, sinagoglarda şofaların yakarışlarına ve camilerden yükselen müezzinin yanık ezanlarına karışıyor.
Her din için kutsal sayılan peygamberler ve mabedler için anlatılan hikayeler, efsaneler, mucizeler ve savaşlar başınızı döndürüyor. Sanki Kudüs ‘Dinlerin Labirenti’.
Aynı şehir duvarları arasında Musevi, Hristiyan, Müslüman ve Ermeniler, birbirleri ile teğet geçen hayatlar yaşıyor.
Libya’dan göç eden İtalyan kültürünün izlerini taşıyan Museviler, Tunus, Fas’tan göç etmiş Fransız kültürünün izlerini taşıyan Museviler, İngiltere, Portekiz, İtalya, Kuzey Afrika, Türkiye, Ege Adaları ve Balkanlardan gelen Seferadlar, Romanya, Almanya, Litvanya, Türkiye ve Özbekistan’dan gelen Aşkenazlar, Polonyalı Hasidikler, Filistinli Müslümanlar, Arap Hristiyanlar, Ermeni Ortadokslar, Etiyopya’dan ve Rusya’dan gelen Hristiyan rahipler, Yunanlı Ortodoks rahipler… Hepsi birden Kudüs’te, aynı duvarların içinde bir arada, ancak bambaşka dünyalar yaşıyor…
Farklı mahallelerde neredeyse eşit nüfusa sahip bu farklı topluluklar birbiri ile minimum etkileşim içinde geleneksel yaşam biçimlerini sürdürüyor.
Tüm bu çeşitlilik Kudüs’te müthiş bir dinamizm ve enerji karması yaratıyor. Her köşe başında gördüğünüz silahlı veya tüfekli askerler, polisler, güvenlik görevlileri, günlük yaşamın doğal bir parçası. Halk sanki patlamaya hazır bir bomba etraftaymışçasına sürekli tetikte yaşamaya alışmış. Sanki Kudüs’lüler bu gerilime bağışıklık kazanmış gibi. Bazen bir sokak ötede bir ses bombası patlıyor, arka sokakta karşılıklı sloganlar ve sopalar atılıyor ya da bir bıçaklanma gerçekleşiyor, fakat köşeyi döner dönmez yan mahallede hayat hiçbirşey olmamış gibi aynen devam ediyor.
Şehrin en saki günü Müslümanlar için tatil günü olan Cuma ve Museviler için Cuma gün batımı ile başlayıp Cumartesi gökte ilk yıldız belirene kadar süren Şabat. Tüm Yahudi işletmeleri kapanıyor ve herkes ibadet için Ağlama Duvarına koşuyor. İster eski şehirde isterseniz de surların dışında olun, Cuma akşamüzerleri Kudüs’teki Yahudi mahallelerinde şehirin sokakları ve meydanlar sessizliğe bürünüyor. Bomboş hayalet sokaklarda tek varlığı hissedilen yürüyüşünüz boyunca size eşlik eden Sefad isimli dağ meltemi.
Kudüs’ü ve tüm İsrail’i adım adım gezerken en büyük şansımız bize liderlik yapan yol arkadaşımız Mesut’tu. Dinler Tarihi, Arkeoloji ve Sosyal Bilimlerde engin bir bilgi birikimine sahip arkeolog & yazar Mesut Alp, son 3 senedir İsrail’de çektiği belgesel hazırlıkları sayesinde, tüm ülkeyi köşe bucak dolaşmış, avucunun içi gibi öğrenmiş. Birçok seyahati birlikte yapa yapa dostumuz haline gelen Mesut, sonsuz bilgisi ve berrak zekası ile bir yandan değerli tarihi, politik ve sosyolojik çözümlemeler yaparken, bir yandan da açık görüşlü bakış açısı ile Kudüs’te her dine mensup halkları tarihlerini, gelenek, göreneklerini ve aralarındaki dinamikleri ön yargısız anlamamız ve algılamamızı sağladı. Tabii ki insancıl yaklaşımı ile kapalı kapıları bize açtı, esnafından restoran sahibine, ustasından rahibine yerel halkla bizi tanıştırdı. İsrail’i adım adım dolaştığımız kilometrelerce keşifler yaptığımız gezimiz boyunca tüm bilgi hazinesini bize akıttı, tüm sorularımızı büyük bir sabır ve iyi niyet ile yanıtladı, bu diyarları dolu dolu gezmemizi sağladı…
Görünmez Sınırlar ile Parçalanmış Kudüs’te Birbirine Teğet Geçen Hayatlar
Aslında Kudüs’ü en özgün kılan bu parçalanmışlık. Genelde her şehirde bir çoğunluk etnik ve dini topluluğa eklemlenen azınlıklar yer alırken, Kudüs sessiz parçalanmışlığı sonucu, sürekli farklı tutkulu inançlar ve keskin görüşlerin enerjisi ile kaynıyor.
Görünmez sınırlar ile parçalanmış mahallelerin geçiş noktası sokaklarda, sabah namazı, ayinini veya ibadetine koşar adımlar ile gidenler yanyana geçiyor, pazarlarda herkes yanyana alışveriş yapıyor, ancak kimse kimseye selam vermiyor. Hayatlar hep teğet geçiyor.
Ve Kudüs’te iken her saniye bambaşka inanışlara, kılık kıyafetlere, geleneklere sahip hayatların birbirine teğet geçişine şahit oluyorsunuz. Aynı kadrajda sinagoglar, kiliseler ve camiler yer alsa da, ne yazık ki ‘birbirine hoşgörü ile harmanlanmış çeşitlilik ve zenginlik’ diye tanımlanamaz Kudüs. Yoğun politik ve dini çekişmelerin çekirdeği olan bu şehride, her etnik grup kendine ait olduğuna inandığı toprakları geri almaya odaklanmış bir şekilde ihtirasla fikirlerini savunmaya çalışıyor. Herkes sembollerini, mabed ve tapınaklarını, geleneklerini birbirinin gözüne batırarak yaşatmaya ve üstün kılmaya çabalıyor.
Sanki aynı kazanda tutkular, inançlar ve semboller kaynayıp duruyor ancak bir türlü birbirine nüfuz edemiyor.
Muhafazakar kesimler arasında ötekine karşı toleranssızlık, hak ihlalleri ve tartışmalar günlük hayatın bir parçası.
Mesela Müslüman mahallesinde renk renk sebzeler, meyveler, kilimler ve örtüler, ağız sulandıran tatlılar ile dolu pazarlardan, kapıları kabe desenleri ile boyanmış Hacı evleri arasından geçerken, bazı demir parmaklıklı ve dikenli telli evler karşınıza çıkıyor. Damlarında İsrail bayrağı dalgalanan bu evler ‘Kudüs sadece Yahudilerindir’ tezini savunan, Müslüman mahllesinin orta yerinde gövde gösterisi yapan fanatik Yahudilerin evleri.
Marjinal kesimlerin arasındaki kavgalar, bıçaklamalar, atılan ses bombaları rutin sayılıyor. Ve bir sokakta bunlar yaşanırken, köşeyi döner dönmez günlük hayat hiçbirşey olmamışçasına devam ediyor. Sanki gerginlik ve çekişmeye bağışıklık geliştirmiş gibi Kudüs.
Bu arada Kudüs’te Filistinden veya başka bir Müslüman ülkeden atılacak bir füzeye karşı koruma altındasınız. Kudüs ve Tel Aviv’i kapsayan ‘Iron dome’ yani demir kubbe isimli son derece gelişmiş bir teknolojik koruma sistemi, herhangi bir füze atıldığı zaman daha şehirlerin üzerine gelmeden havada parçalıyor. Iron Dome, alarmlar çalarak şehirdekileri uyarıyor ve Gazze’den uzaklığınıza bağlı olarak sığınaklara inmek için 15 ila 105 saniye arası zaman tanıyor.
Tatlar ve Kokular Sınırları Aşan Ortak Lisan
Elle tutulamayan, gözle görülemeyen, ancak her sokakta her an hissedilen öyle yoğun, duygu yüklü, biraz da gerilimli bir atmosferi var ki şehrin, çok fazla ruhani enerji uçuşuyor havada.
Farklı din kökenlerine sahip topluluklar arasında hoşgörü ve kaynaşma olmasa da, tatlar ve kokular ortak bir lisan gibi.
Dinler bariyerleri aşamıyor belki, ancak lezzetler tüm sınırları aşıp şehrin farklı bölgelerindeki her sofrada bir barış elçisi gibi yerini alıyor.
Dininiz ne olursa olsun her aile masasını humus, menemen (şakşuka) etli pita, çoban salatası, pirinçli sebze dolması, turşu, tahinli közde patlıcan, etli bulgur ve börek, karnıbahar veya kuru üzümlü fıstıklı pilav donatıyor. Her kapının ardında bir türlü birbirini hoş göremeyen Kudüslüler aynı tatlı acı lezzetleri yiyor.
Neyi Paylaşamıyoruz?
Burada herkes birşeyin sahipliği peşinde ve sürekli hak iddası içinde. Varlıkları ve devamlılıkları öyle belirsiz ve kırılgan ki, herkes birbirine acımasızca ve ihtirasla karşı çıkıyor.
Sanki her an toprakları, mabedleri, hakları ellerinden alınacakmış ve yok olacakmış gibi dini sembollerine, kültürlerine ve geleneklerine tutunmaya çalışıyorlar.
Kimin kimden önce geldiği, kimin neyi önce sahiplendiği, neyi önce yarattığı, aidiyet, sahiplik, kaynak, kökene dair kızgın tarışmalar ve kızgın kavgalar bir anda alevlenebiliyor.
Varlık sebebi haline getirilmiş tüm bu sembollerin insan aklı ve eli ile yaratıldığı düşünülünce, tüm bu tartışmalar ve savaşlar öyle beyhude ki aslında. Sonuçta tüm dinlerde her canlı ve insan kutsal ise bu kavgalar öyle saçma ve anlamsız ki.
‘Insanoğlu kendi varlığını neden tüm bu sembollere indirgemiş, sonuçta hepimiz aynı Tanrı tarafından yaratılmış isek, Tanrı’nın yarattığı her can kutsal ise, ve hepimiz ölüp bu dünyadan göçecek aciz birer canlı isek, paylaşamadığımız ne, sadece politik güç savaşları değil mi?’ diye düşünmeden edemiyor insan.
Ve aslında buraya binlerce yıldır o kadar farklı kökende göçmen, işgalci, gezgin, tacir gelip geçmiş ve yerleşmiş ki ‘saf’ köken veya aidiyetten bahsedilmesine imkan yok.
Bu mesele tıpkı Kudüs’ün içiçe geçmiş labirent sokakları gibi çözümlenmesi zor bir arapsaçına benziyor.
–
Yolculuk Terapisi İsrail Yazıları
- KUDÜS İZLENİMLERİ: yolculukterapisi.com/kudus
- KUDÜS TARİHİ: yolculukterapisi.com/kudustarihi
- KUDÜS’ÜN HER DİN İÇİN KUTSİYETİ ve SEMBOLLERİ: yolculukterapisi.com/kudussembolleri
- KUDÜS ROTALARI yolculukterapisi.com/kudusrotalar
- KUDÜS’TE ÖĞLE YEMEĞİ, KAFE VE KAHVE ADRESLERİ: yolculukterapisi.com/kudusgunduz
- KUDÜS’TE AKŞAM YEMEĞİ VE GECE EĞLENCE ADRESLERİ: yolculukterapisi.com/kudusaksam
- KUDÜS OTELLERİ yolculukterapisi.com/kudusotel
- TEL AVİV İZLENİMLERİ: yolculukterapisi.com/telaviv
- TEL AVİV TARİHİ, MAHALLE, ROTA VE MÜZELERİ: yolculukterapisi.com/telavivrotalar
- TEL AVİV KONAKLAMA REHBERİ: yolculukterapisi.com/telavivotel
- TEL AVİV GÜNDÜZ REHBERİ: ÖĞLE YEMEĞİ & KAHVE & ALIŞVERİŞ ADRESLERİ: yolculukterapisi.com/telavivgunduz
- TEL AVİV GECE REHBERİ: RESTORANLAR & BAR VE GECE KULÜPLERİ yolculukterapisi.com/telavivgece
Zeynep Atılgan Boneval