ÇORUM – SEÇİL SAĞLAM’IN GÖZÜNDEN

Dünyanın Merkezine Yolculuk

Gerçek seyyahlar, içlerinde seyahat etmenin karşı konulmaz büyüsünü taşıyanlar bilir, tüm dünya kocaman bir köy, gezginin kendisi de ‘dünya memleketinden’dir aslında. Çorum şehir merkezine girer girmez farkında olmadan aklımda Barış Manço’nun şarkılarından ‘Hemşerim memleket nire?’ ‘Bu dünya benim memleket’ sözlerinin dolaşması da bu yüzden sebepsiz değil. Etkileyici Hitit Medeniyeti’nin hüküm sürdüğü Hattuşa’ya ve binlerce yıl önce yaşamış medeniyetlerin estetik zevklerine, inanışlarına, günlük yaşamdaki pratik çözümlerine hayran kaldığım ve insanlığın ortak bilincine her dakika şaşırdığım bu topraklarda zihnimde aniden beliren bu sözler Çorum’dan ayrılana kadar dilimde.

Çorum’a gitmeden önce kaç gün kalmam gerektiği ile ilgili emin olamamıştım. Bu büyüleyici topraklara hakkını vererek gezmek için 2-3 gün ayırmak gerekiyor. Çorum ve civarı, Hititler, Hattiler gibi medeniyetlerin binlerce yıl öncesinden çağımıza ulaşan muhteşem arkeolojik buluntuları ile arkeoloji tutkunlarını mest ediyor ve seyahatlerin ayrılmaz parçası hatta çoğu zaman odak noktası olan ‘yemek’ üzerine beklenmedik sürprizler sunuyor.

Şehre vardığımda beni misafir eden herkesi tandır kebap tattırma heyecanı sardı. Ancak bilmiyorlar ki et yemiyorum. Bu defa gündemi ve günün konusunu en az gezilecek yerler kadar benim et yemiyor oluşum karşısındaki yorumlar ve şaşkınlık oluşturdu. Çorum demek, Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi ‘et üzerine’ mutfak demek. ‘İskilip kebabı’ denilince akan sular duruyor, ağızlar sulanıyor, ‘tandır kebap’ ise hemen her gün tüketiliyor. Varışım öğle saatlerini bulduğundan, yemek yenilecek yer çoktan ayarlanmış bile.

Yemek sanatını bir aile geleneği halinde devam ettiren ‘Katipler Konağı’nın işini zevkle yapan ev sahibesinin sunumları eşliğinde, bahçeyi şenlendiren kadim ayva ağacının altında huzur dolu bir öğle yemeği bizi bekliyor. Buğday ve yeşil mercimekten yapılan ‘çatal aşı çorbası’, kızarmış şekilde de servis edilen ‘Çorum mantısı’ gibi ‘etsiz’ yöresel lezzetleri zevkle tadıyorum. Etle arası iyi olanlar için elbette mutfağın ası lezzetler, mumbar dolması, etli yaprak sarma, kellepaça, İskilip kebabı ve tandır kebap. Yemeğin sonunu sıkma baklava, ‘gül burma’ da denilen ‘Çorum baklavası’ tamamlıyor.

corum-mutfak

Bir aile işletmesi olan Katipler Konağı, Çorum’a ve Çorum mutfağına değer katan mekanlar arasında.

Hazır yemek faslına geçmişken buradan işin ustası Yaşar Bodur’un leblebici dükkanının yolunu tutuyorum. Yaşar usta ile tanışır tanışmaz işini ne kadar tutkuyla ve severek yaptığını, hayatını işine ve leblebiyi Çorum’un önemli bir değeri olarak yaşatmaya adadığını hemen anlıyorsunuz. Yaşar usta, sohbet ederken leblebi ile ilgili kaleme aldığı el yazısı yazıları, notları gösteriyor. Kendisi defalarca yerel ve ulusal gazetelerde, dergilerde Leblebi Yarışması’ndaki birincilikleriyle yer almış. Sohbetini dinler ve işine olan tutkusunu izlerken Yaşar Usta’nın nostaljik dükkanda geleneksel yöntemlerle kavurduğu sıcacık leblebilerinden atıştırmadan durmak olanaksız.  Dükkandan çıkarken klasik leblebiye ek olarak, torbamda baharatlı, sarımsaklı ve çikolatalı leblebiler var:)

Şehir meydanındaki bayraklarla süslenmiş, neşeli saat kulesini görünce tarihini merak ediyorum. Beşiktaş Çarşı’daki Yedi Sekiz Hasan Paşa fırınını bilenler bilir. İşte 122 yaşındaki bu saat kulesi, Beşiktaş Muhafızı Çorumlu Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından II. Abdülhamit’in emri üzerine yaptırılmış.

corum

Saat Kulesi’nin hemen karşısında zarif Belediye Binası yer alıyor. Buram buram Cumhuriyet Dönemi kokan binanın önündeki çeşmenin etrafında şehrin sakinleri soluklanıyor. Bu arada sevimli bir tabela görüyorum. Yakın bir zamanda sosyal medyada yer alan ve haberlere konu olan ‘Çorum’un dünyanın merkezi’ olduğuna dair matematiksel hesaplamayı, Çorum Belediyesi ‘Dünya’nın Merkezi’ yazılı tabela ile renkli bir tanıtıma dönüştürmüş. ‘Selfie’ sevenler burayı sevecek:)

Çorum Müzesi’ni görmek için sabırsızlanıyorum. Ertesi gün göreceğim Hattuşa öncesi hazırlık niteliğinde olan müze şehir merkezinde bulunuyor. Tarihi bir binada yer alan müze binası yine Cumhuriyet dönemi kokuyor. Üç katlı müzede Kalkolitik Çağ, Eski Tunç Çağı, Frig Dönemi, Helenistik, Galat, Roma ve Bizans dönemlerine ait arkeolojik parçaların hepsi birbirinden güzel. Sergilenen takılar, sikkeler, tören kapları, seramik ve cam buluntular binlerce yıl önce insanlığın gelişmiş estetik zevkine bir defa daha hayretle tanık olmama sebep oluyor. Binlerce yıl öncesinde, şimdi uygulamamız gereken, çok basit bir ilke uygulanıyor aslında. Yalnızca doğanın verdiklerini kullanarak, doğa ile uyum içinde yaşamak.

corum-muzesi

Ertesi sabah Hattuşa için heyecanlıyım. Şehirden bir saatlik mesafede yer alan Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşa’ya varmadan, Alacahöyük Örenyeri ve Müzesi ilk durağımız. Burada, Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan ve kazılarda ortaya çıkan Kalkolitik, Eski Tunç Çağı, Frig ve Hitit dönemine ait eserler ve sfenksli şehir kapısından girince Eski Tunç Çağı Hanedan Mezarları bulunuyor. Mezarlıkların başında güneş kursları, değerli taşlardan oluşan ölü hediyeleri, kurban edilmiş sığır başları ve bacakları bulunuyor ancak bu değerli eserlerin orijinalleri Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmekte olduğu bilgisini veriyor müze müdürü.

arkeoloji

Buradan ayrıldıktan sonra Boğazköy Müzesi’ni, arkeoloji aşkını ve heyecanını taşıyan Müze Müdürü ve arkeolog Tahir Aksekili ile müzeyi ve ardından Hattuşa’yı gezmek büyük keyif. Boğazköy Müzesi’nde sergilenen 3300 yaşındaki Boğazköy Sfenksi 94 sene sonunda Berlin’den Türkiye’ye getirilmiş. Boğazköy’den Hattuşa’nın en etkileyici kutsal mekanı olan Yazılıkaya’ya geçtiğimizde kayaların arasına saklanmış tapınak ve kayaların üzerindeki zamana direnmiş rölyeflerle göz göze geliyorum. Tahir Bey belki yüzlerce defa aynı bilgileri aktardı ancak yine aynı keyif ve heyecanla, kral, kraliçeler, rahipler ve ülkenin ileri gelenleri tarafından o zamanki başkent Hattuşa’nın biraz dışında yer alan bu huzur dolu tapınakta bahar, yılbaşı gibi yılın özel dönemlerinde çeşitli dini törenler ve tahta çıkış gibi törenler yapıldığını anlatıyor. Kendisinin de  bu bilgileri her anlatışında bu kalıntılar arasında yaşanmış o dönemi canlandırdığına eminim.

Yazılıkaya’dan ayrıldıktan kısa bir mesafe sonra, Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan, Hitit İmparatorluğu’nun hem idari, hem dini başkenti olan Hattuşa, orijinaline sadık kalınarak yapılmış Hitit surları ile karşılıyor. Hattuşa’nın ‘Bin Tanrılı Ülke’ olarak anılmasının sebebi, Hititler’in yendikleri ülkelerin tanrılarını kızdırmamak için armağanlar sunarak kendi tanrılarına katmayı tercih etmelerinden kaynaklandığı biliniyor. Hititler, diğer toprakları fethederken kendi şehirlerini oldukça korunaklı bir yere kurmuş olduklarını etraftaki dağ sıralarından anlamak mümkün.

sfenks

Kalıntılar arasında dolaşırken binlerce yıl öncesinin tapınaklarını, tören yerlerini gözümüzde canlandırmak zor değil. Şehrin ana kapılarından Aslanlı Kapı, Yer Kapı ve Kral Kapı birbirinden etkileyici. Yer Kapı’nın piramit şeklinde yapısına hayran kalıyorum.

aslanli-kapi

Antik şehir Hattuşa’yı gezmek için araba şart. Mesafeler her ne kadar yakın olsa da araçsız gezmek mümkün değil. Burada geçirdiğim gün boyunca hep yerli turist ile karşılaşıyorum. Aslında bu sevindirici bir durum ancak bu muhteşem değerin iç turizm olduğu kadar dış turizmde de daha fazla bilinmesi ve yabancıların da bu muhteşem kalıntıları görmesi gerektiğini düşünmeden edemiyorum.

Son gün ayrılmadan önce Çorum’daki son birkaç saat, meşhur İskilip dolması’nın asıl yeri olan İskilip’te geçiyor. Burası şehirden yarım saat kadar uzaklıkta. İlçeye varır varmaz, o gün düğünü olan bir ailenin evine gidiyoruz. Evin bahçe tarafında sıra sıra dizili dolma kazanları sabahın erken saatlerinden itibaren misafirleri doyurmaya başlamış. Bu arada her ne kadar bu yemeğe ‘İskilip dolması’ denilse de, şekil itibariyle dolma ile hiç benzerliği bulunmuyor. Kendi buharıyla gece boyu kazanlarda pişirilen et, pilav üzerinde servis ediliyor. Kapısı herkese açık düğün evinden herhangi birini tanıyor olmanız gerekmiyor, evin bahçesindeki masalara oturup düğün yemeği yiyebilirsiniz, elbette sabah saatleri için ağır olabilecek bir yemek yemeyi isterseniz:)

İskilip’te görülmesi gereken kalıntılar arasında Roma Dönemi’ne tarihlenen Kaya Mezarları bulunuyor. Bu antik kalıntının bulunduğu nokta artık bir mahalle yerleşkesi. Binlerce yıllık Kaya Mezarları’na bakan kapısının önüne sandalye koymuş teyzeyi görünce, her gün hemen kapısının karşısındaki bu kültür mirasına bakarak yaşıyor olmasını ilginç buluyorum.

İskilip’ten Merzifon Havaalanı’na giderken yolda, cana yakın Çorumluları, tarihin en eski Barış anlaşması olan Kadeş Barış Antlaşması’nın kalıntılarının bu topraklarda bulunmuş olmasını, baş döndürücü güzellikteki arkeolojik buluntuları, Çorum ve çevresinin insanlık tarihinin zenginliğini ne kadar kusursuz ve doyumsuz yansıttığını düşünüyorum. Hattuşa ve Çorum çevresindeki insanlık tarihini gözler önüne seren arkeolojik kalıntılar ile ne kadar övünsek az.

Seçil Sağlam