Avrupa’nın görkemli şehirlerinin başında gelen Prag, II. Dünya Savaşı’ndan yara almadan sıyrılabildiği için Ortaçağın bohem atmosferini yaşatan bohem bir şehir. 14. yüzyıldan günümüze kadar uzanan canlı renklere boyanmış muhteşem tarihi binaları, göğe yükselen gotik kuleleri, Arnavut kaldırımlı dar sokakları ile masallar diyarında bir yolculuğa çıkartıyor sizi.
Rönesans, Barok, Gotik, Neo klasik gibi geniş yelpazede mimari seçkisi, konserleri, operaları ve sanat festivalleri, Mozart Müzesi, Kafka’nın evi gibi kültür merkezleri, dillere destan kukla ile büyülü bir başkent Prag.
BİRİNCİ GÜN
İlk güne şehrin ‘olmazsa olmazlarını’ keşfederek başlamak gerekiyor. Ve tabii ki biraz kalabalıkların içine girmek anlamına geliyor. Ancak olabildiğince rotamızı turist kafilelerinden uzaklaştırmaya çalıştık.
Staré Město, yani Prag antik şehri’nin kalbi olan eski kent meydanındaki önemli binalar ile başlıyoruz rotamıza. Eski Prag meydanında Belediye Binası, Astronomik Saat, Jan Hus’un heykeli ve Meryem Ana Kilisesi yer alıyor.
Eski Belediye Binası‘nın tarihi 1364 yılına dayanıyor. 1338 yılından itibaren parlamento binası olarak kullanılmaya başlanmış. Günümüzde ise bazı düğünler gerçekleştiriliyor. Rönesanas binasının üzerinde Latin harfleriyle 14.yy’da yazılmış olan “Prag, İmparatorluğun Başkenti” yazısı bulunur. Binanın cephesindeki resimler, 15. Ve 16. yy’da onarım görmüş ancak daha sonda 1800 yılında çıkan yangınla ve 1945 yılında ise Nazilerin mermileriyle tekrar yıpranmış.
Eski Belediye Binasına bitişik olan duvarda bulunan dev Astronomik Saat, ünlü saat imalatçısı Hanus tarafından 1490 yılında yapılmış. Aynı anda hem saati, hem ayın ve güneşin durumunu, hem de hayvan simgeleriyle gökyüzünün durumunu gösteren bu tarihi saat fantastik bir mühendislik ürünü. Ancak saati yapan dahi ustanın hüzünlü bir hikayesi var. 15. yy’da böyle mükemmel bir saat yapmayı başaran usta Hanus’taya saatin nasıl yapıldığını çok soran olmuş. Ancak saatin planlarının gizli kalmasını emreden Prag heyeti, ustanın bir başkasına bu saatin daha iyisini yapacağı söylentilerini duyunca, ceza olarak ustanın gözlerini kör etmiş. Ustada intikam olarak saati bozmuş ve uzun yıllar kimse tamir edememiş. Her saat başı saatin çalması ile saatin tepesindeki pencerinde açılıyor, İsa ve 12 havarisi dönerek geçiyor. Saatin tepesinde ayna ile kendini beğenmişliği, iskelet ile yaşam sevincinin yitirilmesini, elinde kesesi ile cimriliği ve çaldığı saz ile eğlenceyi temsil eden dört heykelcik var. Alt kısımdaki heykeller de astroloji, bilim, eğitim ve adaleti vurguluyor. 500 yıllık tarihi saat, turistlerin yoğun ilgisini çekiyor, her saat başı kalabalıklar kulenin önünde toplanıyor.
Eski şehir meydanında yer alan Meryem Ana Kilisesi ihtişamı ve büyüklüğü ile oldukça etkileyici. Eğer meydanı ve de Prag eski şehrini yukarıdan izlemek istiyorsanız, The Old Town Bridge Tower kulesinin tepesine çıkın Saint Vitus Katedralini de yapan Peer Parler tanrafından yapılan kule, 15. yy’dan kalma. Manzara harika.
Meydan şehrin kesişim noktası, turistler, yerliler, performansçılar, mini orkestralar, pandomimciler herkes burada, biraz dolaşıp insan manzaralarını seyretmenizi tavsiye ederim.
Meydanın yakınında yer alan Wolfgang Amadeus Mozart’ın operalarını sahnelemiş tiyatro binası The Estates Theatre Tylovo Divadlo’u ziyaret edebilirsiniz. 1781’de Frantisek Antonin Nostic’in emriyle inşa edilmiş, Prag’ı çok seven ünlü besteci Mozart, Figaro’nun Düğünü’nü bu kentte yazmış ve bunun üzerine tiyatro yönetmeni opera yazmasına izin vermiş. Sonuç olarak da ortaya Don Giovanni çıkmış. Tiyatro binası, 1984 yılında yönetmen Milos Forman tarafından Amadeus filiminin çekimleri sırasında Don Giovanni sahnesi için de kullanılmış. Ve film için ayrlan bütçenin bir kısmı da tiyatronun onarımı için harcanmış. Uzun yıllar kapalı kalan tiyatro binası onarıldıktan sonra halka açılmış.
Yine meydanın yakınlarında yer alan Saint James Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. İçine girince Prag’daki en güzel kilise karşınıza çıkıyor. Kırmızı, yeşil ve siyah mermerler, melekler, ağaç oymalar ve resimler, eşsiz bir akustik… 1373 yılında yapılan kilise yüksek tepesine 1739 yılında, barok periyodunda kavuşmuş. Kilisede her pazar ayin düzenleniyor.
Şimdi istikamet Barut Kulesi (The Powder Tower) ve kapısı. Tarihi 13. yy’a dayanan kule adını 17. yy’da barut deposu olarak kullanıldığı dönemde almış. Şimdiki görünüşüne yapımından 200 yıl sonra ulaşmış. Kule Charles Köprüsü’nün ucunda yer alan kule ile aynı mimariye sahip.
Kulenin altındaki kapıdan geçip art-nouveau tarzında inşaa edilmiş görkemli Yeni Belediye Binası ve konser salonunun dış cephe süslemelerine bir göz atabilirsiniz.
Eğer cam ve kristale meraklıysanız Dekoratif Sanatlar Müzesi (17. Listopadu 2) sizin için biçilmiş kaftan. Müze Art Nouveau ve Art Deco stilde geniş bir kristal, cam, ev tekstili ve mobilya koleksiyonuna ve dünyaca ünlü Bohemian camına ev sahipliği yapıyor. Ayrıca müzede kübizm’in üç boyutlu halini görme şansınız var. Braque ve Picasso’nun resimde öncüsü olduğu Kübizm akımını mimariye ve tasarıma aktaran Çek’lerin, origamiye benzer geometrik formlarda cam, ahşap ve taş dekoratif eşyaları çok orijinal. (Kubüzm meraklıları ayrıca Çek Kübizm Müzesini ve de Kubista ve Modernista gibi sanat galerilerini ziyaret edebilir)
Öğle yemeği veya kahve vakti geldi diyorsanız Cathedral Cafe, Little Break?, Kafka Snob Food, Au Gourmand, Bakery önereceğimiz kafeler.
Prag’lı genç sanatçıların çağdaş eserlerini görmek istiyorsanız ‘Museum of Young Art: AmoYa’ (Karlova 189/2)’ya uğrayabilirsiniz.
Şimdi sıra Prag’ın en meşhur köprüsünden geçmeye geldi. Charles köprüsü üzerinde kalabalıklar ve akın akın insan seline rastlayacağınıza şüphe yok, merak etmeyin daha boş saatlerde tekrar geçeceğiz bu köprüden. Sadece nasıl bir ilgiye maruz kaldığını deneyimlemek de gerekli.
Charles köprüsünün hemen altında sağ kolda Franz Kafka Müzesi, sol kolda ise Kampa adası ve Kampa Çağdaş Sanat Müzesi yer alıyor.
Kafka Müzesi, Prag’lı dahi yazar Franz Kafka’nın fotoğrafları ve kişisel eşyalarını sergiliyor. Yazarın hayatı, kitapları ve esin kaynaklarına dair ipuçları almak için ideal. Ceza kamplarında betimlenen makinanın tasviri özellikle görülmeye değer.
Kafka Müzesi’nin hemen önünde ise David Cerny’nin (Zizkov Kulesine emekleyerek tırmanan bebekleri yapan sanatçı) Proudy isimli iki adet bronz ‘İşeyen Adam’ heykeli yer alıyor.
Kafka’nın evinden Kampa adasına doğru köprünün altından geçerek giderken John Lennon Duvarından geçin. Beatles’in efsanevi üyesi John Lennon 1980 yılında vurulduğunda, Prag’lı gençler polisin tüm engellemelerine rağmen, özgürlük, sevgi ve barış sembolü Lennon anısına bu duvarı rengarenk resimler ve şiirlerle anıtlaştırmışlar.
Kampa Müzesi ise Jan ve Meda Mladek ailesine ait Çek, Polonyalı, Macar, Hırvat ve Slovak sanatçıların resim ve heykelleri, Frantisek Kupka’nın soyut resimlerini kapsayan geniş sanat koleksiyonunu sergiliyor. Ayrıca müzede bölgenin önemli çağdaş sanatçılarına ait eserleri sunan dönemsel sergiler de yer alıyor. Kafesi müthiş, mutlaka Charles köprüsüne bakarak bir kahve için.
Az ileride yer alan Legii köprüsünün ortasındaki merdivenlerden Kampa Adasına inip ağaçların arasında keyifli bir yürüyüş yapın, adacağın en sonunda nefis bir manzara sizi bekliyor; Charles köprü, eski şehir ve Prag kalesi aynı karede.
Legii köprüsünden karşıya geçip görkemli Ulusal Tiyatro binasına ulaşacaksınız. Vltava nehri kıyısındaki yer alan bina, mimar J. Zitek tarafından neo-rönesans sitilinde tasarlanmış ve 1868-1883 yılları arasında inşaa edilmiş. Altın çatılı bu muhteşem bina, Çek mimarisinin mücevheri sayılıyor.
Legii köprüsünden bir sonraki köprü olan Jiraskuv’un hemen başında nehrin kıyısında Dancing House takma ismi ile bilinen Nationale-Nederlanden binası yer alıyor. Dünyaca ünlü mimar Frank Gehry ve Çek & Hırvat mimar Vlado Milunić’in ortak imzasını taşıyan bina, 1996’da inşaa edilmiş.
Dans eden bir çifti andıran bina, Fred Astaire ve Ginger Rogers’a ithafen ‘Fred & Ginger’ ismi ile de anılıyor. II. Dünya Savaşı sırasında sonunda Prag’a atılan tek bombanın imha ettiği evin yerine inşaa eden Dancing House, dekonstrüktif mimaride inşaa edilmiş. Modern bina, dinamik formu ile Çek Cumhuriyetinin komünizmden demokrasiye geçiş sürecini yansıtıyor.
Şimdi daracık sokaklarda kaybolma vakti. Zaten ufacık bir eski şehir bölgesi olan Staré Město’nun size sunacağı sürprizleri yürüyerek keşfetmenizi tavsiye ederiz. Sokaklar labirent gibi kıvrıla kıvrıla ilerlese de, Prag’da kaybolma tasası yaşamanıza gerek yok. Yollar sizi ya eski şehri çevreleyen nehre ya da ortadaki ana meydana çıkartıyor, bunların arasındaki ufacık sokaklarda mekik dokuyarak, sadece ana caddelerde yürüyen turist kafilelerinden kaçabiliyorsunuz, elinizde bir harita ile yolunuzu tekrar buluyorsunuz.
Sokaklarda dolaşırken bir kahve molası için doğru adres ise TriCafe.
Akşam bir opera, klasik müzik konseri veya Prag Filarmoni Orkestrasını dinleyemek için Municipal House (www.obecni-dum.cz), Stavovske Divadlo (www.narodni-divadlo.cz) veya Klementinum (www.klementinum.cz) tiyatro ve konser salonlarından birisine gidebilirsiniz. Programları websitesinden takip edebilir ve biletleri online alabilirsiniz.
İKİNCİ GÜN
Prag’da kalabalıklardan kaçmak ve de şehrin büyülü atmosferine şahit olmak için erken kalkmanız gerekiyor. Saat 7:00 gibi kalkıp kısa bir kahvaltıdan sonra 8 gibi kendinizi Charles Köprüsüne atın. Daha turist kafilelerinin akınına uğramamış olacağı için en huzurlu ve sakin saatlerinde gezebilirsiniz. Nehrin üzerindeki sislerin arasından belli belirsiz gözüken köprüler, sol tepede kale ve katedralin masalsı kuleleri, diğer tarafta eski şehrin barok binaların manzaralarını izleyerek, köprünün üzerinde sizi gözetlermişçesine dizilmiş dev heykeller arasında rahat rahat yürüyüp, bu buğulu Prag sabahının ve boş köprünün bol bol fotoğrafını çekebilirsiniz.
Çekçe Karlov köprüsü adlandırılan Charles köprüsü, Judith Köprüsü yandıktan sonra Kral IV. Charles’ın emri ile kralın favori mimarı 27 yaşındaki Peter Parler tarafından 1357’de inşaa edilmiş. Her iki ayağında gotik kuleler yer alan köprünün üzerinde, tarihte önemli rol oynamış kişilerin ve azizlerin 75 adet heykeli yer alıyor. Nehre atılarak öldürülen rahip John Nepomuk ve köpeğine ait heykel dilek tutanlar tarafından ellendiği için pırıl pırıl parlıyor. Heykeller arasında Hristiyan tutsakları bekleyen Türk yeniçeri heykeli de var.
Köprüden sonra kuleden geçip Prag kalesine doğru tırmanışa geçin. Biraz ileride sağ kolda Saint Nicholas Kilisesi karşınıza çıkacak. Yolcuların, kadınların ve çocukların koruyucusu olan Noel Baba Saint Nicholas, hala Çek Cumhuriyeti’nin büyük bir azizi, her yıl 6 Aralık’ta kızağını çekerek caddelerde dolaşıp, çocuklara geçen yıldan memnun kalıp kalmadıklarını soruyormuş. Kilise 1673 yılında Christopher Dientzenhofer tarafından Barok sitilinde tasarlanıp, inşa edilmiş ve içinde de barok sanatının çok güzel örneklerini barındırıyor.
Ardından istikamet Prag Kalesi. Kale girişindeki manzara noktasında yer alan dünyanın en güzel manzaralı Starbucks’ında biraz soluklabilirsiniz!
Kaleye girmeden önce meydanda yer alan geometrik desenli 17.yy’dan kalma Sternberg Sarayı’na bir bakın. Meraklısı iseniz sarayın müzesi El Greco, Rembrandt, Rubens gibi Avrupa barok sanatının en eski ve iyi ustalarının ‘Old Masters’ koleksiyonunu segiliyor. En güzel eser Albrecht Durer’in 1506 tarihli ‘Feast of the Rose Garlands’ eser.
Ardından ihtişamlı St. Vitus Katedraline, eski İmparatorluk ve bugünkü Cumhurbaşkanlığı Sarayına, ve sarayın duvarının yanı başında daracık bir sokak olan ‘Golden Lane’e ev sahipliği yapan Prag Kalesi’ne doğru yol alın.
870 yılında inşaa edilmeye başlanan Prag Kalesi, dünyanın en büyük antik kalelerinden birisi ve kentin ilk yerleşimi olarak kabul ediliyor. Meraklısıysanız şu anda Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak kullanılan sarayın içinde Çek kraliyet mücevherleri ile bezenmiş taçlar ve de mücevherler ve kıyaferler segileniyor.
Avrupa’nın en eski ve görkemli kiliselerinden birisi ve de ülkenin en büyük ve en önemli kilisesi olan St.Vitus Katedrali ise gerçekten ziyarete değer. Gotik, Barok, Rönesans gibi farklı mimarilerin izini taşıyan dev kilisenin rölyefler ile süsülenmiş barok kapısı, yüksek tavanlı dev iç mekanı ve camlarındaki vitraylar gerçekten çok etkileyici.
1.Charles’ın emri ile 1344’te inşaasına başlanmış katedralin tam olarak bitmesi 1929 yılını bulmuş. İkinci dünya savaşını fazla zarar görmeden atlatan bu etkileyici kilisenin etrafında dolaşırken dikkatli incelemekte fayda var, çünkü katedralin inşaatı inanılmaz uzun bir süreci kapsadığı, ve farklı kişiler tarafından yapıldığı için, birçok farklı dönem ve tekniğe ait izler görebilmeniz mümkün.
Katedralin batı cephesinde 1892 yılında yapılan 82 m. yüksekliğinde ikiz kuleler yer alıyor. İsterseniz kulelerden birisine çıkıp tepeden Prag manzaralarını seyredebilirsiniz. Döne döne yükselen kule merdivenlerinin sonu gelmeyecekmiş gibi gözükse de, tepeye varınca tüm zahmete değiyor.
Enerjimi başka bir manzara noktasına saklamak istiyorum derseniz, az sonra tavsiye edeceğim Letna tepesi şehrin en güzel manzaralarını sunuyor.
Katedralin güney cehpesindeki meydandan aşağı doğru ilerleyerek zanaatkar ve sanatçıların yaşadığı ufacık evleri ile ünlü ‘Golden Lane- Altın Yol’a ulaşacaksınız. Zamanında sanatçıların, zanaatkarların, entelektüellerin yaşadığı daracık arnavutkaldırımlı sokak minicik ve rengarenk evlerle dolu. Franz Kafka’nın bir dönem yaşadığı evi de burada görmeniz mümkün.
Kalenin duvarının hemen yanıbaşında yer alan bu daracık sokağın ilk tohumları 16.yyda atılmış. Kale için gerekli nişancı, okçu ve hizmetkarlar için inşaa edilen evlerde zamanla kuyum ve metal ustaları ve simyacıların atölyeleri açılmış ve ‘Goldsmith’s Lane’ olarak anılmaya başlamış. Burada yaşam1950’ye kadar yaşam devam etmiş.
2011’de sokak renove edilirken 16 adet evler eski yaşamları yansıtacak şekilde mini müzeye dönüştürülmüş. Evlerin üst katları birleştirilerek geniş bir silah, tüfek ve kılıç koleksiyonu sergileyen müze yapılmış. Eski zindan olan Daliborka Kulesi ise aynı şekilde bir sergi alanı.
Mücevher ustasının atölye ve evi (no.15), topçu evi (no.13), sokağın buluşma noktası olan taverna (no.16), otacı evi ve atölyesi (no.27), medyum ve astrolog Madame de Thebes’in evi (no.14) orjinal dekorasyonları ile sergileniyor.
Franz Kafka’nın 1916-1917 yıllarında yaşadığı kız kardeşinin evi (no.22) ise ne yazık ki bir Kafka dükkanına dönüştürülmüş. Ancak sinema tarihçisi ve koleksiyoneri Josef Kazda’nın evi (no.12) gerçekten orjinal. Kazda, II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından yasaklanan ve imha edilmesi emredilen birçok film ve belgeseli kurtararak burada saklamış. 1948-1952 yılları arasında sanat çevreleri burada toplanıp film gösterimleri ve tartışmalar yapmış. Bugün ev film makaraları ve posteleri ile dolu ve üst katta hala filmleri izleyebiliyrosunuz Bu sokak ayrıca 1930’larda Nobel ödüllü yazar ve şair Jaroslav Seifert’e ev sahipliği yapmış.
Altın yoldan çıkarken karşınıza Oyuncak Müzesi çıkacak, neden kalenin içinde olduğunu anlayamadık. Ancak müze, II. Dünya Savaşı döneminden kalma eski orijinal oyuncaklardan, Barbie’lerin evrimine kadar çok sayıda enteresan oyuncaklar ile dolu.
Artık bir öğle yemeği molasını hak ettik, Lobkowicz Cafe’nin Prag manzalarına nazır balkonu ideal bir adres. Hem uluslararası hem de Çek mutfağı sunan bu kafe & restoran hoş bir ortamda hızlı ve keyifli bir öğle yemeği için çok ideal.
Kale’den çıkmadan önce eğer tam saat başı ise etrafa bir bakın, kale kapılarında muhafız askerlerin değişim törenine denk gelebilirsiniz.
Prag kalesinden çıktıktan sonra aşağıya şehre inmek yerine Prag’ın enfes panaromik manzaralarını seyredebileceğiniz Letna Tepesine doğru ilerlemenizi tavsiye ediyorum. Bu sefer zaten yüksekte olduğunuz için tırmanış az. (Eğer tırmanmak istemiyorum derseniz Mala Strana’dan Petřín füniküleri ile Petřín tepesindeki manzara kulesine çıkabilirsiniz)
Letná Park’ının köşesinde yer alan dev Metronom, tepeden Vltava nehri ve eski Prag’a bakıyor. 1962’de yıkılan Sovyet lider Stalin’in dev heykelinin yerine, sanatçı Vratislav Novak tarafından tasarlanan ve 1991’de inşaa edilen bu 23 metre yüksekliğindeki dev alet, turistler için manzara, ve gençler için ise buluşma noktası. Özellikle Avrupa’nın her yerinden kaykaycılar burada toplanıyor.
Merdivenlerden inip Cechuv köprüsü üzerinden nehirden karşıya geçerek Yahudi mahallesi Josefov’a doğru ilerleyin.
Prag’daki Yahudi mahallesi çok özel ve ayrıcalıklı bir mahalle. 3 sinagoga ev sahipliği yapan Josefov mahallesi Yahudilerin nispeten rahat ve özgürce yaşabildiği bir bölgeymiş. Diğer Avrupa şehirlerinde Hristiyan merkezine uzak bir bölgede daracık sokaklar ile ufak bir alanı kaplayan Yahudi mahallelerinin aksine Prag’da hemen eski şehir merkezinin yanı başında yer alan Yahudi mahallesi, geniş ve ferah caddelerinde 16. Ve 17. Yüzyıllar arasında Avrupa’nın en büyük Yahudi cemaatine ev sahipliği yapmış.
Dünyanın en eski Yahudi mezarlığı burada. 1270 yılında inşaa edilmiş, gotik sanatın ilk örneklerinden olan Staronová Sinagogu, dünyanın en eski sinagogu. Kapısı ise Prag’ın en eski kapıları. Efsaneye göre binanın yapıldığı taşlardan biriyle gelen bir melek o binayı sonsuza dek koruyacakmış. 19.yy’da onarım görmüş sinagog halen kullanımda. Sinagogu bir ücret karşılığı ziyaret edebiliyorsunuz.
Az ileride ise nefis iç dekoru ile İspanyol Sinagogu ve onun da hemen yanıbaşında Franz Kafka Heykeli yer alıyor.
Sinagog’dan çıkınca Prag’ın Nişantaşı olan Parizska Caddesi üzerinde yürüyün. Dünyanın en lüks markalarının dükkanları yer alıyor.
Tatlı ve kahve molası için önerilerimiz ise Little Break? ve Kafka Cafe.
Akşam Kukla Tiyatrosuna veya Black Light Theater performansına gidebilirsiniz.
Prag’ın en popüler etkinliklerinden birisi de kukla performansı. Ulusal Marionette Tiyatrosu akşam saatlerinde Mozart’ın Prag için bestelediği Don Giovanni operasının kukla performansı uyarlaması harika bir performans. Dev kuklalar kostümleri ile gerçekten çok etkileyici. (National Marionette Theatre, Žatecká 98/1 1.Bölge)
Başka bir popüler etkinlik ise Black Light Theater performansı. Renkli kostümler, enerji dolu danslar, pandomimler, kuklalar, özel ışık ve ses efektleri ile hem çocuklara hem de yetişkinlere görsel bir şölen yaşatan tiyatro Black Light. Operalar ve hikayelerden yola çıkılarak yaratılan senaryo, kurgu ve kareografiler, size masalsı, sihirli ve kesinlikle sıradışı bir deneyim yaşatıyor. Ta Fantastika Theatre, Srnec Theatre, Black Box Image Theatre, Metro Theatre, All Colours Theatre, Laterna Magika Theatre, HILT Theater ve Theater Blanik gibi birçok farklı tiyatro her akşam farklı oyunlar sahneliyor. Biraz turistik bir etkinlik olsa da çocuklarınız var ise gitmeye değebilir.
ÜÇÜNCÜ GÜN
Prag’da ekstra bir gününüz var ise ‘Yeni Şehri’ keşfedebilirsiniz. Nové Město yani yeni şehir bölgesinde tarihi Wenceslas Bulvarı yer alıyor. Bulvar üzerinde St. Wenceslas’ın heykeli yer alıyor. Erkek kardeşi tarafından öldürülen ve ulusal bir kahraman haline gelen St. Wenceslas’ın at üzerindeki heykeli, J.V. Myslbek tarafından 1884 yılında yapılmaya başlanıp 36 yılda bitirilmiş.
Bulvarın sonunda ise neo-rönesans mimarideki Národni Muzeum – Ulusal Müze yer alıyor. 1816’da yapımına başlanmış bina ancak 1880’de bitirilebilmiş. Neo-rönesans tarzında inşa edilen binanın girişinde Bohemia, Moravia ve Silesia’yı temsil eden heykelcikler bulunuyor. 1968 yılında Sovyet işgaline kadar Milli Parmemanto’ya ev sahipliği yapan binası, şimdi bir müze. Prag ve Çek tarihi ve sanatına dair bilgi edinmek isteyenler için ideal.
Yeni şehirdeki diğer keşif adresleri ise: sanatçı Alfons Mucha’nın art-nouveau eserlerini sergileyen Mucha Müzesi ve Avupa’nın en büyük Ortaçağ meydanı olan Charles Meydanı ve parkı.
Eğer arzunuz kalabalıklardan kaçıp Prag’ın gelişen yüzünü görmek ise, gençlerin ve bohemlerin takıldığı 3. ve 7. bölgeleri keşfedebilirsiniz.
3.bölge Žižkov yeni nesil kafe, restoran ve dükkanlara ev sahipliği yapan trendy bölgelerden birisi. Bu bölgede Vítkov Parkı, Jan Žižka’nın at üzerindeki dev bronz heykeli, Náměstí Míru barış meydanı, neo-gotik mimarideki St. Ludmila kilisesi, barış müzesi ile Riegrovy Sady arasında yanyana dizilmiş 20’yyın başlarına ait ihtişamlı art-nouveau apartmanlar, Žižkov Televizyon kulesi ve kule üzerinde emekleyen bebek heykelleri ve Franz Kafka’nın mezarının bulunduğu Olšany Yahudi mezarlığı gezilebilecek yerler arasında yer alıyor.
100 metre uzunluğundaki Televiznivysilac Praha televizyon kulesi, Prag’ın her yerinden görülebiliyor. 1970 yılında inşa edilen ve modern mimarinin örneği olan bina, batıdan gelen TV sinyallerini bozmak amacıyla yapılmış. Zizkov Anıtı ise dünya üzerindeki en büyük at heykel.
7.bölge Holešovice ise son yılların en gözde ve trendy bölgesi. Tüm artizan kafeler, yeni nesil restoranlar, tasarım butikler burada açılıyor. 2008’de açılan DOX Çağdaş Sanat Müzesi (Poupetova 1) de bu trendy bölgede. 7. Bölgedeki Holosevicka Triznice (Bubenske Nabrezi 13) pazar yeri ise sebze, meyve tazgahları, hediyelik eşya dükkanları, antikacılar ve butikler ile çok renkli.
YOLCULUK TERAPİSİ PRAG YAZILARI
- PRAG İZLENİMLERİ: yolculukterapisi.com/prag-izlenimleri
- PRAG – 3 GÜNDE PRAG KEŞİFLERİ: yolculukterapisi.com/3-gunde-prag
- PRAG ROTALARI: yolculukterapisi.com/prag-rotalari
- PRAG’DA EDEBİYAT VE KLASİK MÜZİK İZİNDE: yolculukterapisi.com/prag-edebiyat
- PRAG’DA KAFE ve ÖĞLE YEMEĞİ ADRESLERİ: yolculukterapisi.com/prag-ogle-yemegi
- PRAG’DA AKŞAM YEMEĞİ ADRESLERİ: yolculukterapisi.com/prag-aksam-yemegi
- PRAG’DA BİRA EVLERİ VE GECE HAYATI: yolculukterapisi.com/pragda-bira-gece-hayati
- PRAG’DA ALIŞVERİŞ VE SANAT GALERİLERİ: yolculukterapisi.com/prag-alisveris
- PRAG OTELLERİ: yolculukterapisi.com/prag-otelleri
Zeynep Atılgan Boneval
Pingback: PRAG OTELLERİ | Yolculuk Terapisi