PETRA
Kayalara Oyulmuş Şiir: Petra
İki bin beş yüz yıllık gizemi barındıran Petra’yı sonunda keşfedecek olmanın heyecanı ve merakı ile kıpır kıpır içim. Gidiş dönüş yaklaşık 15 kilometre yürüyüş ve tırmanışı içeren tüm gün sürecek yolculuğumuz için sabah erkenden yola çıkıyoruz.
Petra şehrine giden yol olan Siq kanyonuna girdiğimizde büyüleyici ve gizemli bir dünyaya ilk adımı atıyoruz. İki yanımızda iki yüz metre yükselen amorf şekillerdeki kayaların arasındaki daracık yoldan şaşkınlık ile ilerliyoruz.
Sabahın ilk saatlerinin serinliğinde daha aydınlanmamış kanyonda yürürken mistik bir labirentte girmiş gibi hissediyorum kendimi. Yer yer aralardan sızan güneş ışıkları ile, kayaların pembe, sarı, turuncu, kızıl, mavi, yeşil ve kahverengi yüzeyleri, dev bir soyut tabloya dönüşüyor. Dev kayaların binlerce yılda oluşmuş renk katmanları, dalgalanarak bir kavuşup bir ayrılıyor. Etrafımda yükselen bu kıvrımlı yüksek kayaların arasında kendimi ufacık hissediyorum. Tam doğanın el değmemişliği arasında kaybolduk derken, karşımızda çıkan heykeller ve nişler insanın varlığını hatırlatıyor. Pagan bir halk olan Nebati’lerin tanrısı Duşara’ya adanmış, sunak ve yazıtlarla dolu kutsal tapınak Al Madras’ı ziyaret ediyoruz. Sonra yine yarların arasında kayboluyoruz.
Kıvrıla kıvırıla akan kanyonda, binbir gece masallarında gibi hissediyorum kendimi…
Varacağımız yeri göremeden ilerlediğimiz bu gizemli zaman tünelinin ucunda ise sanki birisi ‘açıl susam açıl’ diyor ve bir anda karşımıza hayranlık verici bir bina çıkıyor. 45 metre yüksekliğindeki yekpare bir kayaya dantel gibi oyulmuş bu sütunlu anıt mezarın, 30 metre genişliğindeki ön cephesi, kemerler, heykeller ve nişler ile bezenmiş, ikibin yıl öncesinin mükemmel taş ustalığını sergiliyor… Anıt Mezarın ‘Hazine’ olarak bilinmesinin sebebi ise, korsanların bu binaya definelerini sakladılarını anlatan yöresel halk efsaneleri…
Yavaş yavaş kaya mezarlarının sayısı artıyor ve ardında Yunan mimarisinin izlerini taşıyan sekizbin kişilik antik tiyatro kalıntılarına ulaşıyoruz. Antik Yunan ve Roma Uygarlıkları’yla çağdaş olan Petra, her iki kültürün mimarisinden örneklerin kayalara dokunmuş hali sanki…Önümüzde keşif bekleyen, sütunlu yolları, Nebati krallarının kaya mezarları, kalesi, tapınakları ve manastırları ile 100 kilometrekareye yayılmış dev bir antik şehir var daha…
Petra Şehri ve Tarihi
Çölün sınırında, susuzluğa ve tüm imkansızlıklara rağmen, sınırsız bir azim ve çaba ile yaratılan Petra, insanoğlunun en zarif ve olağanüstü eserlerinden birisi.
M.Ö 4. yüzyılda bütün Mezopotamya’yı tehdit eden Persler’den kaçan Nebatiler, ulaşılması çok zor olan Musa Vadisi’ne sığınmışlar. Çöl düzlüğünün ve uçsuz bucaksızlığının içinde, adeta yoktan var ederek, kayalara oydukları yerleşim bölgelerini inşa etmişler. Petra’nın kaderi, MÖ 400 ve MS 100 yılları arasında, Yemen’den Pers ve Roma sunaklarında yakılmak üzere tütsü taşıyan deve kervanlarının yolu üzerinde yer alması sayesinde değişmiş. Baharat Yolunun kuzeyinde, Mısır, Akdeniz ve Suriye kavşağını kontrol altında tutan Nebatiler’in başkenti olan Petra, ticaretten kazanılan zenginliğin kayalara nakşedilmesi sayesinde bugünkü ihtişamlı görüntüsüne kavuşmuş. Nebati’ler güçlerini göstermek ve de tarihte iz bırakabilmek için vahşi kayaları oyarak görkemli tapınaklar, tiyatrolar, mezarlar ve yaşam alanları yaratmışlar.
Nebatiler önce kayaları kilometrelerce oyarak su kanalları inşaa edip, bahar sularını şehre taşımayı başarmışlar. Adeta yaşamları için doğayı yeniden şekillendirmişler. Nebati geleneklerine göre ölüler, şehrin çevresinde yer alan kayalara oyulan mezarlara gömülürmüş. MÖ 100’lerde Baharat Yolunun getirdiği bolluk ve servet sonucu, kaya mezarları ölülerin gömüldüğü sade odalar olmaktan çıkıp, gösterişli krallık mezarlarına dönüşmüş. Dönemin şanlı şehri İskenderiye mimarisine özenen Nebati’ler, kayaların içlerini boşaltıp dev mezarlar olarak düzenlemişler. Ölülerini taçlandırmak için, yumuşak ve kolayca şekil alan mezar kayaların ön cephelerini, tepeden tırnağa işleyip, rengarenk boyalar ile süslemişler.
Ancak MS. 100’lerde, deniz ticaretinin gelişmesi, ve de Baharat Yolu’nun zamanla değerini yitirmesi ile, Nebatiler gücünü kaybetmeye başlayıp, önce Arapların sonra da Roma’lıların boyundurluğu altına girmiş. MS 450’lerde çölde yaşamın gittikçe zorlaşması ile Petra terk edilmiş. Mezarlar ve heykeller kum fırtınaları ile tahribata uğramış, kanyonlar kumlar ile dolmuş ve şehir kaybolarak unutulmuş.
Yüzyıllar sonra, 1812 yılında İsviçreli bir gezgin olan Johann Burkhardt tarafından bulunuyor. Ve kazıların ardından antik şehir ortaya çıkartılmış, UNESCO koruması altına alınmış. Yüzlerce yıl uyuyan bir güzel olarak saklı kalmış bu gizemli şehirde, kum fırtınaları heykeller ve süslemeleri biraz tahrip etmiş ve ön cephelerdeki boyaları soyarak çıkarmış olsa da, mezarlar ve tapınaklar deprem ve erzoyonlara rağmen sapasağlam duruyor. Gün boyu sürekli değişen güneş ışıkları ile gül kurusu, pembe ve kızıl renklere bürünen çıplak kayalar, adeta tekrar yaşam buluyor.
Petra’nın can damarı olan su ve Siq Kanyonu
Hem su kanallarının hem de deve kervanlarının şehre giriş yolu olan Siq, Nebati’ler için adeta yaşama açılan geçitmiş. Efsaneye göre Hz. Musa müritleri ile Mısır’ı terk ettikten sonra mucizevi gücünü kullanarak kayaları yarmış ve kaynak suyunu ortaya çıkartmış. Bilimsel olarak Siq kanyonunun, ilkçağlardaki tektonik hareketler sonucu oluştuğu tahmin ediliyor. Nasıl oluşmuş olursa olsun, Nebatiler, kendileri için yaşam damarı olan üç kilometre uzunlundaki bu doğa harikasını, kayalara oydukları heykeller, nişler ve kemeler ile kutsayıp taçlandırmışlar.
Petra’da Rotaları
Petra’da yürüyüş rotasındaki sırasına göre görülecek yerler: Obelisk Mezarlar, kutsal tapınak Al Madras, Hazine binası olarak anılan anıt mezar al-Khazneh, antik tiyatro, Jabal Khubtha (Kral Mezarları olan Urn, Corinthian, Palace Mezarları), Sextus Florentinius Mozolesi, sütunlu yol, Nymphaeum çeşmesi, üç kemerli Temenos Kapısı, Kanatlı Aslan Tapınağı, mozaikler ile bezenmiş Bizans kilisesi Petra Church, Qasr bint al-Faroun sarayı kalıntıları (Dushara Tapınağı olarak da biliniyor).
Yüz kilometrekarelik alanı bir güne sığdırmak epey zor. Eğer biraz manzara istiyosanız önce al-Habis tepesindeki kaleye, oradan da Al Deir Manastır’nın bulunduğu tepeye tırmanmanız gerekiyor. Tırmanırken iki aslan heykelinin sizi karşıladığı Aslan Mezarını da ziyaret edebiliyorsunuz. Al Deir
Manastırına ulaştığınızda, Musa Vadisi’nden Harun Dağı’na kadar nefes kesici manzaralar sizi karşılıyor.
Eğer Petra ve de civar vadilerin manzalarını kuşbakışı istiyorsanız ya Madbah Dağı’ndaki Adak Meydanı’na ya da Umm Al Biyara Tepesi’ne tırmanmak mümkün. Ancak en az 2-3 saat sürüyor bu tırmanışlar.
PETRA OTELLER
Mövenpick Resort Petra
Petra Marriott Hotel
Mövenpick Nabatean Castle Hotel
Grand View Resort Petra
WADİ RUM
Ay Vadisi olarak da bilinen Wadi Rum Çölü, kızıl kum ve kayalık dağları ile uzaydaymışsınız hissi yaratan bir doğa harikası.
Muazzam manzaralara şahit olacağınız, zamanın durduğu, kervan ve bedevilerin haricinde insan elinin hiç değmediği Wadi Rum’da, rüzgar ve kum fırtınaları, 1750 metreye kadar yükselen yekpare kayaları oyarak heybetli kule gibi tepecikler ve de muhteşem şekiller oluşturmuş. Kaya dağların arasında labirent gibi kanyonlar ve 4000 yıllık kaya resimleri yer alıyor. Dağların arasında kalan vahşi kızıl çölde ise engin bir sonsuzluk ve adeta tanrısal bir yansıma hissediyorsunuz.
Çölde bir çadır kampta kalarak hem gün batımı ve hem de gün doğumunda çölün kumlarının değişen renk cümbüşünü izlemenizi, ve de gece pırıl pırıl parlayan milyonlarca yıldızın altında uyumanızı tavsiye ederim.
AMMAN
Verimli Ürdün vadisi ile çölün arasında konumlanmış Amman, Ürdün’ün başkenti. Tam bir kontrastlar şehri olan Amman’ın ticari merkezinde ultra modern binalar ve oteller, şık restoranlar ve sanat galerileri ile geleneksel kıraathaneler, zanaatkarların atölyeleri yanyana yer alıyor. Ürdün mutfağı Lübnan mutfağından etkilenmiş. Falafel ve humus vazgeçilmez lezzetler, kekiğe benzeyen Zahter ise harika bir baharat.
Amman ve civarında görülecek yerler:
Amman Kalesi ve Müzesi, Makan snat galerisi, Jerash Antik Kenti, Hadriyan Kapısı, antik Roma Şehri ve tiyatrosu ve Ajloun Kalesi.
- Jerash: Petra’dan sonra Ürdün’ün en etkileyici antik şehri Jerash 6,500 yıllık bir tarihe sahip. Romalılar döneminde Decapolis Ligi olarak adlandırılan 10 ihtişamlı Roman şehrinden birisi olan Jaresh (Gerasa) dünyadaki en iyi korunmuş Roma kalıntılarına ev sahipliği yapıyor. Yüzyıllar boyu kumların altında gizlenmiş şehir, 80 yıl önce kazılarak ortaya çıkartılmaya başlanmış. Taşlarla döşenmiş sütunlu yolları, tepe tapınakları, şık tiyatroları, ferah meydanları ve plazaları, banyoları, çeşmeleri ve şehir surları, sur kule ve kapıları ile son derece gelişmiş Roma şehir planlamacılığının güzel bir örneği.
- Ajloun Kalesi: Ürdün Vadisine açılan üç önemli yolu gözeten Ajloun Kalesi (Qal’at Ar-Rabad) 1184’de hem civar demir madenlerini, hem de Suriye ile Ürdün arasındaki ticareti korumak için inşa edilmiş ve Haçlı Seferlerine karşı önemli bir kale olmuş. Tepeden muhteşem vadi manzaraları izleyebiliyorsunuz.
- Amman’dan Petra’ya ya da Wadi Rum’a giderken gezebileceğiniz Nebo Dağı, Hz. Musa’nın vaad edilmiş toprakları gördüğü ve daha sonra öldüğü ve defin edildiği dağ. Yakınlarda yer alan Madaba kasabası ise 6.yy’da yapılmış mozaik Ürdün ve civarı haritası ile ünlü. Madaba’daki Haret Jdoudnah ise ülkenin en iyi lezzet duraklarından birisi. Yollarda ilerlerken tepeler üzerinde inşaa edilmiş birçok kale görüyorsunuz. Bunlardan en güzeli şüphesiz Karak Kalesi.
- Karak Kalesi: Krallar Yolu’ndan ya da Ölü Deniz’den Karnak’a yaklaştığınızda, tepede yer alan müstahkem şehir ve kalesinin etkileyici manzarası nefesiniz kesiyor. Heybetli ve korunaklı 12.yy kale surları arkasındaki şehri gördüğünüzde zamanında neden krallığın kaderine buradan karar verildiğini anlıyorsunuz. Karak bugün 170,000 kişilik bir nüfusa ev sahipliği yapıyor ve içeride 19.yy Osmanlı binaları yer alıyor. Haçlı Seferlerine karşı inşaa edilmiş kale kesinlikle ziyaret edilmeye değer, birçok tünel ve geçitti keşfedebilmek için yanınızda bir el lambası olmasında fayda var.
AMMAN OTELLER
Four Seasons Hotel Amman, 5th Circle, Al-Kindi Street
Le Meridien Amman, Queen Noor Street, Shmeisani
Grand Hyatt Amman, Hussein Bin Ali Street, Jabal
Kempinski Hotel Amman, Abdul Hamid Shouman Street – Shmeisani
AMMAN RESTORANLAR
Books at Café / Lokallerin öğle yemeği adresi
Fakhr El-Din / Lokal lezzetlerin en iyi akşam yemeği adresi
32º North in Grand Hyatt Hotel / Şehrin en modern ve şık restoranı
ÖLÜ DENİZ
Ölü Deniz (Lut Gölü), dünyanın en alçak yeri ve en tuzlu suyu. Deniz seviyesinden 422 metre aşağıda olan bu gölün tuzluluk oranı yaklaşık % 33. Göle girdiğinizde kendinizi ağırlıksız gibi hissediyorsunuz gerçekten. Tuz oranının yüksekliği sebebi ile isteseniz de batmanız mümkün olmuyor. Ağzınıza ve gözünüze bir damla bile suyun kaçmadığından emin olmak lazım, çünkü çok yakıyor. Göldeki özel çamurun cildi iyileştirici ve güzelleştirici özelliği olduğuna inanarak vücudunuza sürüp bekleyebilirsiniz. Yıkandıktan sonra derinizin kuru ve gergin bir hal alıyor. Ölü Deniz ve Rift Vadisi İncil’de sözü geçen Sodom, Gomorrah, Adman, Zebouin ve Zoar antik şehirlerine ev sahipliği yaptığına inanıldığı için Hristiyanlik için kutsal sayılıyor.
Oteller
Jordan Valley Marriott Resort & Spa Dead Sea Road Sweimeh
Kempinski Hotel Ishtar Dead Sea
AQABA
Ürdün’ün Kızıl Deniz kıyısındaki sahil sayfiye kasabası Aqaba, snorkel ve dalış için ideal bir tatil noktası. Dalışların yanı sıra altı cam kaplı tekneler ile rengarenk balıkları seyretmek ve de özel merkezlerde deniz kaplumbağaları ve yunuslar ile yüzmek mümkün.
Oteller
Kempinski Hotel Aqaba Red Sea
Moevenpick Resort & Spa Tala Bay Aqaba
InterContinental Aqaba Resort
Moevenpick Resort & Residence Aqaba
Radisson Blu Tala Bay Resort, Aqaba
Zeynep Atılgan Boneval
Pingback: Yolculuk Terapisi | Yolculuk Terapisi
Pingback: Yolculuk Terapisi | Yolculuk Terapisi