Hiç hesapta yokken bir anda direksiyonu çevirdiğimiz Edirne bizi hayretlere düşürdü, harika besledi, ve kendisini öyle bir sevdirdi ki şaştık kaldık. Neden mi gelin size anlatayım.
Bir Pazartesi sabah 10 gibi rotamızı bilmeden aracımız ile batıya doğru ilerleyerek İstanbul’dan yola çıktık. Trakya bölgesinde herhangi bir yer olabilir, Çanakkale olabilir darken bir anda daha hiç Edirne’yi gezmediğimiz geldi ve navigasyonu Selimiye Camisine kurduk. 2 saat sonra kaymak gibi bir otobanda çok rahat bir yolculuk yaparak Edirne Selimiye Cami’sindeydik. Hemen bir otopark bularak aracımızı kolaylıkla park ettik. Hava bulutlu ancak kasvetli değil, tam dolaşmalık serin, ara ara hafif atıştırıyor ancak sırılsıklam olmuyoruz. Yani Edirne’nin mimarisi ile meşhur camilerini gezmek, Edirne ‘kaleiçi’ tarihi sokaklarında dolaşmak için ideal koşullar mevcut.
Pazartesi genelde tüm şehirlerde müzeler kapalı olur ancak Edirne’de hem camiler açık, hem de müzeler cami ve medreseler içinde olduğu için onlar da açık.
Edirne’de ilk ve hep fark ettiğimiz değişiklik; karşıdan karşıya geçerken araçlar yayalara istisnasız yol veriyor. Öyle çılgın gibi gazlayan, kornaya basan, bagır bangır müzik açan yok. Sürücülerin hepsi arka arkaya dizilmiş yayaların geçmesini bekliyor ne kadar sürerse sürsün. Ve üstüne selam veriyorlar.
İşte buyrun medeniyet. 2 gün boyunca günün her saati nereye yürüdüysek, araçla gittiysek, nerede yediysek, nereyi gezdiysek telaşsız, nazik ve kültürlü halkı sayesinde Edirne’de hem sakin ve huzurlu bir ortam yaşadık hem de çok medeni bir yerde olduğumuzu hissettik.
Peki Edirne’de nereleri gezdik, neler keşfettik, neler yedik içtik ve neleri sevdik?
Minareler, Kubbeler, Köprüler Şehri Edirne
Öncelikle 1365-1453 yılları arasında Osmanlı’ya başklentlik yapmış Edirne çok köklü bir tarih ve geleneğe sahip. Bursa’nın oğlu ve İstanbul’un babası diye de anılan şehir Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar 88 sene Osmanlı’nın merkezi olduğu için başkentliği kaybetse de imparatorluk için hep çok büyük bir öneme sahip olmuş. Ve şehre çok sayıda çok özenli ve güzel camiler, medreseler, külliyeler, bedestenler, kervansaraylar, hanlar, hamamlar, kuleler, kasırlar, konaklar, köprüler inşa edilmiş. Minareler, kubbeler şehri Edirne’de yürürken adım başı bir tarihi eser, mimari bir harika karşınıza çıkıyor.
Şimdilerde şehrin içinden geçen Meriç nehri ise Edirne’ye bereket ve yeşilliğin yanı sıra mücevher gibi işlenmiş tarihi taş köprüler kazandırmış.
Lezzetler Maratonu Şehri Edirne
Köftesi, tava ciğeri, menemeni, peynir tatlısı gibi kendine özgü lezzetleri ile meşhur olan Edirne, ayrıca sokaklarında Gaziantep baklavasından, Adana Kebapçısına, Bursa Dönercisinden, Karadeniz Pidesine onlarca lokanta ile dolu. Eski şehir sokalarından yürürken nereye baksak şaşkınlık içinde ciğerci, baklavacı, tavukçu, dönerci gördüğümüz şehirde, bu lezzet çeşitliliğinin kaynağını iki Edirneli esnafa sorduk: Bulgaristan ve Yunanistan’a sınır kapısı olan Edirne her gün öyle çok yabancı ve yerli turist alıyormuş ki, gelenler Türkiye’nin dört bir köşesinin lezzetlerinden eksik kalmasın diye hepsi dükkan açmışlar.
Biz daha çok köfte, ciğer, menemen, simit, peynir helvası gibi Edirne’ye has lezzetleri tattık. Kısa kaldığınızda kendi lezzetleri kendine yetiyor Edirne’nin. Hatta Edirne’ye yurt dışından ve Türkiye’den sadece yemek yemek için günü birlik gelen var ki. Sabah menemen ile başlayıp, ardından tereyağlı simit yiyip, tavada ciğerle devam edip, köfte ve tatlı ile sonlandırıyorlar lezzet maratonlarını gelenler.
(Sabahtan akşama kadar en beğendiğimiz lezzet durağı önerilerimi, 1.5 günlük keşif rotası bölümünde yazdım)
Güller Şehri Edirne
Eğer bahar ayında Edirne’ye gidiyorsanız önce sapsarı çiçekler ve yemyeşil tarlalar arasından yolculuk yaparak ulaşacağınız şehir size mis gibi kokan gülleri ile karşılayacak. Merkezi Isparta, Burdur diye bildiğimiz gülün kaynağının Edirne olduğunu biliyor muydunuz?
Tarihi kaynaklarda 12. Yüzyılda bahsi geçen Edirne Gülü, bu topraklarda bolca yetiştirilen, döneminde kentin ekonomisine büyük katkı sağlamış, padişahların saray bahçelerini süslemiş bir küttür mirasıymış. Evliya Çelebi, Edirne şehrini uzun uzun anlatırken Edirne’deki gül bahçelerini ve gül suyunu methetmiş.
Nehirlerin taşması yüzünden tahrip olmaması için Edirne Gülcülüğü 17. yüzyılın sonunda Bulgaristan’a taşınmış, ve Türkler tarafından kurulan gül bahçeleri ve gül yağı tesisleri yaklaşık 200 yıl üretim yapmış. 1877-1878 Türk-Rus savaşı sonrası Bulgaristan’ı terk eden Türkler yanlarında gül fidanlarını getirmişler. Ve gülcülük tekrar Bulgaristan’dan Türkiye’ye dönmüş. Bulgaristan’dan gelen Türklerin göç ettikleri Edirne, İstanbul, Bursa, İzmir, Isparta, Burdur şehirlerinde ekilen güller sayesinde ikinci dönem gülcülük ve gül yağı elde etme devresi başlamış. Ancak Edirne burada biraz geride kalmış.
Ancak Edirne’nin bir kültür mirası olan gül, son dönemde kurulan büyük bahçeler ve merkezler ile yeniden canlandırılıyor.
Ve siz şehrin sokaklarında yürürken, bahçelerin yanından ve takların altından geçerken, kocaman kocaman renk renk güllere bakmaya doyamıyorsunuz ve de mayhoş kokusu ile kendinizden geçiyorsunuz.
Kültür ve Medeniyet Şehri Edirne
Ister imparatorluk dönemi olsun ister Türk Cumhuriyeti dönemi, Edirne hem ülkenin batıdan giriş kapısı olarak batı-doğu köprüsü görevi görmüş, hem de başkent & sınır şehri olmanın verdiği önemle kendisine eğitim ve kültür yatırımları yapılmış. Böylece Edirne halkı her zaman kültürlere saygılı, açık görüşlü, bağnazlıktan uzak, medeni olmuş. Yani şehirde çok katmanlı bir kültür hakim.
Edirne’de 1.5 günlük Tarihi, Mimari, Lezzet Keşifleri Rotası
Her sokak arası bir kubbe bir minaret gördüğünüz, elini attığın yerden tarihi eser
fışkıran ve en yeni kalıntının 1450 tarihli olduğu Edirne, az evvel bahsettiğim gibi ayrıca bir lezzet cevheri. Size bizim keşfettiğimiz ve tattığımız yerleri yürüyüş/keşif rotası şeklinde paylaşıyorum (Daha fazlası için Edirne Kültür Portalı edirnekultur.com websitesinden bilgi alabilirsiniz)
1.gün Edirne Yürüyüş Keşif Rotası
Edirne’yi keşfe Selimiye Camisi ile başlayıp, ardından Edirne Müzesi, Üç Şerefeli (Burmalı) Cami, Sokullu Mehmet Paşa Hamamı, Makedon Kulesini gezip, ardından Eski (Ulu) Camiyi dolaşıp, Aydın Tava Ciğer’de bir öğle yemeği yiyin.
Ardından şimdi otel olan Rüstem Paşa Kervansarayının avlusunda bir kahve/çay için.
Edirne’nin en güzel tarihi evlerine ev sahipliği yapan kaleiçi mevkii diye geçen Orhaniye ve Maarif caddelerinde yürürken, Kaleiçi Simit Fırınından tereyağlı simit alın. Ardından Büyük Sinagogu gezin.
Daha sonra Selimiye Camisini akşam görmenize olanak tanıyacak şekilde Köfteci Osman’da Edirne köftesi,
ardından da Helvacı Ali’de Edirne peynirli helvası yiyin.
Bu rota 1 gününüzü alacak, tamamı yürüyerek yapılabilecek bir rotası. Bu sebeple Edirne eski şehrinde konaklamayı tercih edin.
2.Gün Araç ile Edirne Keşifleri
Ertesi gün sabah uyanıp ilk iş yürüyerek kendinizi küçücük bir dükkan olan Edirne Kahvaltı Tadım Menemen’e atın.
Tercihinize göre ciğerli, sucuklu veya peynirli menemeninizi yerken bugüne kadar yediğiniz en güzel menemen olduğunu fark edeceksiniz. Sahibi Ahmet Tözünler Bey ile sohbet edin, size Edirne’yi ve menemenin sırlarını anlatsın.
Ardından bir araç ile II.Bayezid Külliyesinde gidip, burada yer alan Sağlık Müzesi, Cami ve bahçeleri gezdikten sonra tarihi Tunca ve Meriç köprülerinden geçip, Gümrük Karakul binasını görün Şİmdi istikamet Edirne’nin ağaçları ile yemyeşil, serin, huzurlu bir sayfiye kasabasını andıran Karağaç semti.
Bugün güzel sanatlar fakültesine ev sahipliği yapan tarihi Karaağaç Tren İstasyonu ve Lozan Anıtını gezerken kendinizi bir İskandinav ülkesinde zannediyorsunuz.
Ardından Karaağaçta yer alan Dr. Bahattin Ögütmen Konağını gezin ve birşeyler yiyin.
Yolda Guinness Rekorlar Kitabı’na 2018’de giren, Edirne Bando Ve Ciğer Festivali kapsamında hazırlanan, 2 tonluk 7 metre çapındaki dünyanın en büyük ciğer tavasını göreceksiniz.
Tüm bu noktaları gezmek yarım günlük bir rota. Bu rota noktalarına aracınız veya taksi ile ulaşmanız gerekiyor, yürümek için biraz uzaklar.
Dönüşte Gazimihal Bey köprüsünden geçmeden önce 1422 tarihli Gazimihal Bey Camisini ve mezarlığını ziyaret edin. Hayalet cami halinde olsa da, bahçesi ve mimarisi ile çok huzurlu bir durak. Ayrıca bahçesindeki Osmanlı mezarlığında çeşit çeşit kavuklarla taçlandırılmış mezar taşlarının her birinin anlamı olduğunu öğreneceksiniz. Tarihi köprü de seyre değer bir mimaride.
Öğle yemeği için Edirne Merkez dönüp canınız ciğer istiyorsa Niyazi Usta ve İlham Kazım Usta’da, köfte çekiyorsa Serhad Köftecisinde yiyebilirsiniz. Dondurma için ise adres tarihi Kervansaray (Yunus) Dondurma.
Eğer dönmeyip 1 akşam daha Edirne’de kalacaksanız, Edirne eğlencesi görmek için Zinciraltı Meyhanesi veya Gazi Baba Meyhanesine, kebap isterseniz Ayçiçeği Restorana, nehir kenarında yemek için Hanedan Restorana gidin. Karaağaçta Ağa Köşkü ve Lalezar ve merkezde Ponsetya restoranları da Edirne’nin meşhur yerel restoranlar.
Ertesi sabah da yola çıkmadan önce bir kahvaltu için Karaağaç’ta Karaağaç Kahvaltıcısı, Bizim Bahçe veya The Porta Café’ye gidebilirsiniz.
Bağ ziyareti yapmak isterseniz istikamet: Edrine ve Arda Bağcılık
Eğer Arasta, Edirne Belediye Binası, İlhan Koman Evi, Halk Eğitim merkezi, Valilik, Jandarma Karakolu, Bedesten Çarşısı, Alı Paşa Çarşısı Peykler Medresesi Devecihan Eski Ticaret Lisesi Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı, Edirne Sarayı ve kayıtlı 46 tarihi camisi gibi tarihi noktaları rotanıza eklemek isterseniz Edirne’de 1 gün daha kalabilirsiniz. Ve de meraklısıysanız Kırkpınar gürşelerinin yapıldığı saray içi bölgesini de gezebilirsiniz.
Edirne merkezde konaklamak için Ottoman Palace Hotel, Mihran Hanım Konağı, Mila Room, Black Tree, Karhal, Efe Otel, Park Oteli tercih edebilirsiniz. İsimleri otel olarak geçse de beklentiniz pansiyon seviyesinde olsun. Eğer büyük otelde kalıcam derseniz yeni şehirde yer alan Adresin Hotel, Plaza Hotel, RYS Hotelde konaklayabilirsiniz.
Edirne Mutfağı
Köklü geçmişi, kültürü ve tarihiyle önemli bir değere sahip tüm Edirne’nin mutfağı da kökleri saraylara dayanan birçok farklı lezzet barındırıyor.
Tava Ciğer
Edirne mutfağının en bilinen, en sevilen lezzetlerinden Edirne tava ciğeri, ismini içerisinde bol yağda kzıartıldığı derince sini şeklindeki tavadan almış. Ciğerin incecik, kağıt gibi doğranmasından ötürü yaprak ciğer olarak da biliniyor.
Edirne Trakya Köftesi
Trakya’da yetişmiş erkek dana etinden bıçakla kıyılarak hazırlanan, tam kıvamında ızgara edilen ve bıçakla kesildiğinde suyu sızan sımsıkı köfteleri bence tüm Türkiye çapındaki en iyi köfteciler ile yarışıyor.
Diğer Edirne ve civarına özgü tadına bakmanızı önerdiğim lezzetler ise:
- Elbasan Tava, Kandilli Mantı, Edirne Ciğer Sarma, Keşan Siğilli Bamya, Keşan Satır Et, Kaz Akıtması (ÇILLIK), Su Bülbülü (kurbağa bacağı kızartması), Mutancana (Erik, kuru üzüm, kayısı ve kırmızı et), Piyaziye (etli soğan dolması), Hardaliye, Tereyağlı Simit
- Uzunköprü Köftesi tatlılar ise Acıbadem Kurabiye, Edirne Badem Ezme, Zerde, Deva-i Misk Helva, Karışık Osmanlı Macunu, Kavala kurabiyesi, Meriç Kara Kavunu.
Aşağıda öğrendiğim Selimiye Camisi bilgilerini ve kısaca Edirne tarihini paylaştım.
Ancak Edirne’nin tarihini, Üç Şerefeli (Burmalı) Cami ve Külliyesi, Sokullu Mehmet Paşa Hamamı, Makedon Saat Kulesi, Eski (Ulu) Cami, Rüstem Paşa Kervansarayı, Büyük Sinegog, Sultan II.Bayezid Külliyesi ve Trakya Üniversitesi Sağlık Müzesi, Tunca (Ekmekçioğlu Ahmet Paşa) Köprüsü, Meriç (Mahmudiye) Köprüsü, Karaağaç Tren İstasyonu Tarihi Gar Binası, Lozan Anıtı ve Meydanı, İlhan Koman Heykel ve Resim Müzesi, İlhan Koman Evi gibi önemli tarihi ve kültürel yapılarını merak ediyorsanız, her biri hakkında oldukça detaylı bilgiyi https://edirnekultur.com/ portalından okuyarak gidebilirsiniz Edirne’ye.
Biz bu sakin, huzurlu, ferah, küçücük şehrin(Merkez nüfusu 150bin, ilçeler ile birlikte 250bin), aslında sunduğu harika mimari ve lezzet deneyimleri ile gerçekten büyük bir hazine ve gizli bir cevher olduğunu anladık keşfedince.
Bakalım İstabul’dan Edirne’ye uzanan hızlı tren açılınca bu masum ve sakin şehrin kaderi nasıl değişecek?
Selimiye Camisi
Edirne eski şehirde – kale içi olarak da adlandırılıyor- yürüyüken Selimiye her yerden gözüküyor. Selimiye Camisi şehri keşfe başlamak için en doğru noktada yer alıyor. Ve görkemi ile şehrin tarihteki önemini hemen kavramanızı sağlıyor.
Selimiye 2025 Mayıs’a kadar restorasyonda caminin en büyük salonunu göremiyorsunuz. Eğer özellikle görmek istiyorsanız gitmeden restorasyonun bittiğinden emin olun.
1568 – 1574 Sultan II. Selim tarafından Selimiye Camii ve Külliyesi Türk-İslâm mimarisinin olduğu kadar dünya mimarlık tarihinin de başyapıtlarından. Mimar Sinan’ın 80 yaşında inşa ettiği ve ustalık eserim dediği bu eser, 9 temel birimden oluşuyor: Selimiye Camii, Dar’ül Kurra Medresesi, Dar’ül Hadis Medresesi, Sıbyan Mektebi, Muvakkithâne, Kütüphane, Şadırvanlı avlu ve dış avlu. Cami’ye gelir getirmek amacıyla III. Murat zamanında mimar Davut Ağa’ya tarafından Arasta Çarşısı eklenmiş. İlk Osmanlı Sarayı’nın bulunduğu ve kentin en görülebilir noktası olan Sarı Bayıra(Kavak Meydanı) Edirne kentini taçlandırmak için inşa edilmiş. Seyyah Evliyâ Çelebi seyahatnâmesinde, Cami’nin yapımı için 27.760 Rum Kesesi (yani ortalama 550.000.000 akçe) harcandığını belirtmiş.
Mimar Sinan, Selimiye Camiisinin yüksekliği 42,30 metre ve çapı 31,50 metre olan muazzam kubbesini, sekiz büyük paye ve geniş payanda kemerleri üzerine dayandırarak, Osmanlı ve dünya mimarisinde tek büyük kubbe ile örtülü merkezi yapı şemasını ustalık seviyesine taşımış. Selimiye’nin kubbeyi kuşatan 85 metre yüksekliğindeki 4 minaresi de heybetini daha da güçlendiriyor. Meraklısı için şöyle bir bilgi okudum: ‘Selimiye’de ilk defa minareler ana kubbenin köşelerine kondurulmuş olup cephe tasarımı açısından etkileyici bir görünüm yakalanmıştır. Avlu ile ana kütlenin birleşim noktalarına minarelere birbirinden bağımsız olarak şerefelere çıkan üç ayrı merdivenin yerleştirilmesi nerdeyse bütün yapıyı hatta Edirne’yi çağrıştıran bir efsanevi anlatıma neden olmaktadır. Hünkar mahfili göz alıcı çiniler ile süslüdür. Mermer işçiliğinin eşsiz bir örneğini teşkil eden minber, içeride kullanılan çini dekorasyon, kalem işleriyle, revaklarla çevrili avlunun ortasındaki mermer şadırvanı ile bu yapı estetik anlayışın zirvesini oluşturur.’
Selimiye Camisi ve Külliyesi, Osmanlı klasik kültürünün, Doğu ile Batı arasında bağlantı kuran kültürel sembolü ve kentin mühürü olmuş ve 2011’de UNESCO Dünya Kültür Mirasları arasına alınmış.
Edirne Tarihi
Ülkemizin batısında bir sınır kenti olmasıyla Edirne, tarih boyunca farklı medeniyetlerle harmanlanmış bir kültüre sahip.
Öyle ki Roma İmparatoru Hadrianus tarafından kent statüsünü alan bu yerleşim zaman içinde Hadrianopolis / Adrianapolis / Adrianapel olarak anılmış, Osmanlı kaynaklarında ise Edrinus / Edrinabolu / Endriye olarak geçmiş. I. Murat tarafından topraklarımıza katılan Edirne, İstanbul’un fethine kadar Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmış. İmparatorluğun parlak dönemlerinde Der-i Saadet, Şenlikler Şehri gibi unvanlarla da anılmış. İmparatorluğun filizlendiği dönemde başkent olmanın bir getirisi olarak mimari, kültürel ve tıbbi açıdan birçok gelişmenin de ev sahibi olmuş.
Zeynep Atılgan Boneval