AYVALIK ROTALARI 2: Çamlık, Küçükköy, Altınova, Sarmısaklı, Bardavut, Şeytan Sofrası

 

Ayvalık’ta aracınıza atlayıp deniz kıyısından Çamlık’a kadar uzanan İnönü Caddesinde, sahil boyunca dizilmiş, kendi özel bahçeleri içinde Ayvalık’ın en görkemli konak ve malikanelerini seyrederek ilerleyin. Aslında dev çamlar arasındaki bu konakların görüntüsü deniz kokusuna karışınca kendinizi bir anda Büyükada’da sanıyorsunuz.

 

Ve Çamlık’a ulaştığınızda bir mola verin. Önce Kurtuluş savaşında Ayvalık’ta ilk kurşunun atıldığı Çamlık Tepesinde çamların arasında bir dolaşın. Hafif hafif esen meltemin yüzünüze vuran serinliğini, deniz kokusunu, balıkçı tekneleri ve kayıkları serpiştirilmiş göl gibi durgun koyu ve karşısındaki tımarhane adasının manzarasını içinize çekin. Rumların yaşadığı zamanlarda meyhanesi bol olan Ayvalık’ta, içkinin dozunu fazla kaçıranları, karşıdaki Tımarhane adasına götürüp bırakırlarmış. Sürekli ve sert esen rüzgarda akılları başlarına gelenler tekrar halkın arasına karışırlar; gelmeyenler de rüzgarın çıkardığı seslerle biraz daha oyalanırlarmış.

Bir tatlı molası için buraların meşhur dondurma ve tatlıcısı Çamlık Dondurmacısı’na uğrayın. Çocukluğumun lezzetleri olan sakızlı ve karadutlu dondurması, ve supanglesi gerçekten hala eski tadında. (İnönü Cd. No:221)

 

Herkesin ‘Yeni Alaçatı’ şeklinde dilindeki (ki sadece bu tanım bile tüyler ürpertici)  Küçükköy (Yeniçarahori) bizim için aslında bir hayal kırıklığı oldu. Rumlar’dan kalan taş evlerden oluşan küçük köy, mübadele dönemi sonrası kaderine terk edilmiş. Son dönemde şehirden gelen sanat ve entellektüel çevresinin restore ettiği taş binalar ile sanat köyüne dönüştürüleceği basında yer aldı. Ancak ruhu, kimliği, karakteri ve estetik bir güzelliğini hissedemedik.

Eğer at sevginiz var ise Ayvalık At Çiftliği’ne bir uğrayın. Tamamen gönüllü bir çiftlik olan yerde Hergele, Tarçın, Ursul gibi şahsına münhasır güzeller güzeli büyük atlar ve dünya tatlısı mini pony atları var. Okullarda okuyan çocuklara at sevgisi aşılamak ve ata binmeyi öğrenmelerini sağlamak isteyen at çiftliğinde yetişkinker de ata binebiliyor.

Öğle Yemeği için size tavsiyemiz kesinlikle Zeytin Evi (Tellikavak, No:7, Ayvalık’tan çıkıp İzmir Çanakkale yolu üzerinde ilerleyip Küçükköy’e girmeden önce) Kürşat zeytinciliğin fabrikasının hemen önünde yer alan bu nefis lokanta, bir yandan mevsimin ve yörenin sebze ve otlarıyla yapılmış enfes zeytinyağlı yemekleri, çorba ve sıcak yemekler ve tatlılar sunan,  bir yandan zeytin işlemeciliğine dair birçok antikanın sergilendiği mini bir müze, aynı zamanda da Kürşat zeytin yağları ve zeytinleri ve sofra aksesuarları alışverişinizi yapabileceğiniz bir mekan. Zeytin Evi’nde, zeytinin doğallığını ve bereketini çok iyi kavramış, saygı göstererek zeytini işleyen, çok özenli ve titiz bir zeytinyağı üreticisi olan Kürşat Yağları ile hazırlanmış, Mehmet Usta’nın maharetli ellerinden çıkmış çeşit çeşit zeytinyağlılar, otlar, salatalar, köfteler ve lor tatlıları adeta bir şölen yaşatıyor. Bu öğle yemeği deneyimini kaçırmayın deriz.

Antika merakınız var ise aracınız ile manzaraları izleyerek Altınova’daki Anadolu Bahçe’ye mutlaka uğrayın. Burası şehirlerde gördüğünüz tüm antikacıların ürünlerini aldığı yer. 1997’de İstanbul’da antikacılığa başlayan Aziz Bey, 2010’da Ayvalık’a taşımış işini. 21 yıldır adım adım Anadolu köylerini dolaşıp, eski evlerden çıkan ahşap, cam, bakır, mermer bulduğu her tarihi ve estetik mobilya, kapı, aksesuar, objeyi topluyor. Ne ararsanız burada var: cam damacanalar, sürahiler, şişeler, kavanozlar, karafşar, ahşap bardaklar, hamur tekneleri, dolaplar, sehpalar, kapılar, masalar, küpler, kovalar, vazolar, kaseler, aydınlatmalar ile zamanda kendinizi kaybettiğiniz bir harikalar diyarı adeta Anadolu Bahçe. Kendi ahşap atölyelerinde işleyip eskiyi yeni ile buluşturan tasarımlar da üretiyorlar.  (Altınova, Ayvalık – İzmir Karayolu 8.km)

Yaz olmadığı için deniz sezonu açılmamış olsa da biraz deniz havası ve kokusu alalım derseniz Sarmısaklı veya Bardavut plajlarına direksiyonu çevirebilirsiniz. Baharlarda şiddetli esen rüzgarlar zamanı dalgalı denizin ve bomboş kumsalın vahşi bir havası oluyor. Kumsalda yürüyüş yapmak insanın ruhunu özgürlük ve hafiflik hissi ile dolduruyor. Yazları iğne atsan yere düşmeyecek bu sahiller, baharlarda ve kışın bir avuç doğa sever ziyaretçisine kendini tamamen teslim ediyor. İsterseniz Sarmısaklı’da lokallerin sevdiği Taş Pide’de pide ve ev yemekleri yiyebilirsiniz. Bir yaz günü veya ılık bir bahar günüyse Ayvalık Sea Resort’un plajıdan denize girebilirsiniz. 

Şimdi sıra bir Ayvalık geleneği olan Şeytan Sofrası’na çıkıp günü batırmakta.

Tam karşısında Midilli Adası ve yanlarda Ayvalık Adalar Tabiat Parkı’nın çamlar ile kaplanmış irili ufaklı adalarını kaptan köşkü gibi ayaklar altına  seren 360 derecelik manzarası ile Ayvalık’ın en meşhur seyir tepesi Şeytan sofrası.  Ancak bu ün günün neredeyse her saati, özellikle de akşamüzeri akın akın otobüsler ile gelen kalabalıklar anlamına da geliyor. Eskiden sadece bir büfeciğin bulunduğu gerisi bomboş olan tepe şimdi birçok seyir kafesi ile parsellenmiş durumda. Ancak yine de Şeytan Sofrası güneşin en güzel battığı yerlerden birisi. Peki neden ismi Şeytan Sofrası derseniz: Zamanında Ayvalık’ta yaşayan ismini Yunan Tanrıçasından alan Penelope adında bir Rum kızı, kilise kurallarını sorgulayarak, papaz ile ters düşer. Kilise de kendisine Şeytan lakabını takar. Penelope hayattan elini eteğini çekip tek başına bu tepeye yerleşir. Çok kurak geçen bir yıl, topraktan mahsül alamadığı için kıtlık ve açlık yaşayan halk, bu uğursuzluktan Penelope’yi sorumlu tutar, ve kaderin değişmesi için tepeye çıkıp onu öldürmeyi kararlaştırır. Ancak genç bir çoban haber verdiği için, Penelope halka güzel bir oyun hazırlar. Kuş sütünün eksik olmadığı muhteşem dev bir sofra kurar. Zaten aç olan halk sofrayı görünce Penelope’yi unutur, bu arada da Penelope kimseye görünmeden kaçıp kurtulur.

Şeytan Sofrasının başka bir hikayesi de var. Efsaneye göre Yunan mitolojisindeki tanrı Zeus’un süt annesi İda, Zeus’a zarar verir korkusuyla Şeytanı kovar. Üç ayaklı olduğuna inanılan Şeytan da kaçarken ayak izinin birini Kazdağı eteklerine, birini Midilli Adası’na, birini de Şeytan Sofrası’na bırakarak kaçar. Tepenin kuzey ucunda, dilek bağları ile renklenmiş demir parmaklıklarla çevrili dev bir ayak izi şeklinde bir çukur var. İşte bu efsaneye göre bu dev çukur Şeytan’ın ayak izi.

Bizim için Şeytan Sofrasının en büyük sürprizi yeni dostlarımız süt ve peynir oldu. 1.5 aylık rus finosu kardeşler bembeyaz birer tavşan gibi kucağımızda gün batımı izlediler. Biz de onların tatlılığı yumukluğu sayesinde kalabalıkları hiç farketmedik bile.

 

 

 

 

 

Zeynep Atılgan Boneval