UGANDA

 

Yazı: Zeynep Atılgan Boneval

Fotoğraflar: Alp & Zeynep Boneval

Uganda bugüne kadar yaşadığım safariler arasında, vahşi doğa ile tamamen bütünleştiğimi en çok hissettiğim deneyim oldu.

Daha önce Kenya, Tanzanya, Namibya, Botswana, Güney Afrika, Zambiya ve Etiyopya’da birçok farklı hayvanı doğal ortamlarında görme ve yaşam döngülerinden anlara şahit olma şansım olmuştu, ancak genellikle ya jipler üzerinde, ya da yırtıcı hayvanların olmadığı güvenli alanlarda yürüyüş safarilerinde iken.

Uganda’da goril ve şempanze aileleri izinde yağmur ormanlarının derinliklerine doğru yürüyerek ilerlerken, doğanın tüm gerçekliği ve çıplaklığına ilk defa nüfus ettiğimi, yaşanabileceklerin umudu ve olasılıkların heyecanı ile kalbimin titrediğini, ve de nihayet goril ve şempanzeler ile burun buruna gelip, zaman zaman yarım metre ötemizde oturup otları yerken, yavruları ile oynarken, birbirlerini tımar ederken, zaman zaman yanımızdan sürünüp geçerken, zaman zaman bağırarak bize doğru koşarken, vahşi doğanın tam göbeğinde olmanın ve adrenalin dolu eşsiz anların coşku ve şevkini ilk kez bu kadar yoğun hissettim. Bu kadar güçlü, karakterli ve eşi benzeri olmayan hayvanlara doğal ortamlarında yakın temas halinde olmak eşsiz bir deneyim oldu.

Özellikle dünya üzerinde tahmini 800 adet bulunan dağ gorillerinden 15 tanesi ile yan yana ve göz göze bir saat geçirmek, kurabileceğim en yakın teması deneyimlemek, insana hayatta bir kez nasip olacak unutulmaz bir tecrübe. Nesli tükenme tehlikesi olan bu hayranlık verici hayvanlar ile benzerliklerimiz şaşılacak seviyede.

 

SAFARİ VE SAFARİ KAMPLARI

Uganda jip ile safari konusunda da epey etkileyici ve doyurucu. El değmemiş doğası, içten insanları, konaklama kampları ve sunduğu safari deneyimleri ile, en saf, en ham, en doğal Afrika destinasyonu.

Safari konusunda uzmanlaşmış Kenya, Tanzanya gibi ülkelere göre çok daha az kalabalık ve turistik. Diğer ülkelerde benzer deneyimleri 10-20 jip eşliğinde yaşarken, Uganda’da sadece birkaç jip ile birlikte sakin ve sessiz bir şekilde doğayı izleyebiliyorsunuz.

Uganda’nın insanları son derece içten, yumuşak ve alçakgönüllü. Muhteşem manzaralara nazır doğanın tam göbeğindeki kampları, sade ve zevkli bir lüks sunarken, sürekli güleryüzlü ekiplerin şarkı ve dansları içinizi ısıtıp, her ince detayı düşünen ve sonu gelmeyen hizmetleri, kampta geçirdiğiniz her anınızdan memnun olmanızı sağlıyor. Özellikle daha gün ağırmadan kahve servisi için gelenlerin söyledikleri şarkılar ile uyanmak, paha biçilmez bir mutluluk ile güne başlamanızı sağlıyor.

YEMYEŞİL BİR AFRİKA ÜLKESİ

Uganda, yemyeşil yağmur ormanları, tarlaları, dağları, uçsuz bucaksız savanaları, nehirleri, gölleri, şelaleleri gibi coğrafi çeşitliliği sayesinde, doğanın çok farklı sahnesine tek bir seyahatte şahit olabildiğiniz, ve yeşili doya doya yaşama şansı tanıyan bir ülke.

Neredeyse tamamı doğal parklarla çevrili Uganda’nın 12 milli parkında, goril ve şempanze yürüyüşleri, ağaçlara tırmanınan aslanlar, kob, topy, waterbug gibi ceylanlar, whartog yaban domuzu, hipopotam, black-and-white colobus, red-tailed, grey-cheeked mangabey, l’Hoest’s, ve baboon gibi maymunlar, filler, bufalolar ile savana, nehir ve göl safarileri, tırmanış gibi aktiviteler yapabiliyorsunuz.

Bugüne kadar Afrika demek benim için uçsuz bucaksız çayırlar arasına serpiştirilmiş tek tük ağaçlar ve çalılar demekti. Genelde savana otlarının sarısı ve alabildiğine açık gökyüzünün mavisinin hakim olduğu bir tabloda akasyaların yeşili ufacık bir detay kalıyordu.  Oysa Uganda, her yerden fışkıran ağaçları, otları, bitkileri, sarmaşıkları, çiçekleri ile tam bir doğa cenneti.

Koyu kızıl renkli toprak yollardan ilerlerken, sağlı sollu pirinç, mısır, çay, kahve, tatlı patates, lahana tarlaları, incir, muz, ananas, jackfruit, papirüs, okaliptüs ağaçları yeşilin her tonunu size sunarken, dev sarı papatyalar, fosforlu püsküllü kırmızı alev ağaçları, pembe tüylü gülibrişimler, mor jakarandalar, parlak sarı, turuncu, mor, mavi, kırmızı renkli çiçekler, yeşilin ve kızılın arasında renk cümbüşü sunuyor. Özellikle sabahları sisler arasında mistik bir atmosfere bürünen Uganda toprakları, sizi büyülü bir doğa masalındaymış gibi hissettiriyor.

 

UGANDA YOL MANZARALARI

İlk defa yemyeşil bir Afrika deneyimi yaşadığım Uganda’da, farklı bölgelere ulaşmak için uzun mesafeler yollarda geçiyor, ancak yol boyunca gerçekten muhteşem doğa ve insan manzaralarına şahit oluyorsunuz.

Sizi görünce ‘Mzungu’ yani beyaz adam diye bağırarak kocaman gülümsemeleri ile çılgın gibi el sallayan çocuklar, parlak renkli, bol desenli kıyafetler ile yürüyen süslü kadınlar, el yapımı ahşap bisikletlerini süren gençler, tek bir motosikletin üzerinde 4-5 kişilik aileler, okula giden üniformalı çocuk kafileleri, bir köyden diğerine yalınayak yürüyenler, kafalarında taşıdıkları sepetler ile pazara gidenler, tarlalarda çalışanlar, dans edenler, tarlalarda çalılıklarının üzerinde kurumaya serilmiş çamaşırlar, güneşe serilmiş kahve çekirdekleri, kızarmış çekirge satan tezgahlar, maske ve sepet satan kulübeler…

 

Kısacası insanın Uganda’da mesafe ve sürelerin uzunluğuna sabırsızlanıp takılması yerine, kendisini kiremit kızıl toprak ve koyu yeşilin huzur verici uyumuna, muhteşem manzara ve sahnelerin keyfine bırakması lazım.

Zaten Afrika demek, doğaya ve zamana teslim olmak demek değil mi?

Kendi şehirlerimizde doğa ile aramıza ördüğümüz duvardan kalelerimizde, doğaya hükmettiğimizi, ondan üstün ve büyük olduğumuzu sanırken, Afrika’ya dönünce, doğa karşısında ne kadar güçsüz ve önemsiz olduğumuzu hatırlamaz mıyız?

Gökyüzünün kapkaranlık bir kubbe gibi üzerimize kapandığı gecelerde, ışıl ışıl parlayan yıldızların altında kendimizi küçücük hissetmez miyiz?

Vahşi hayvanların yaşam döngüsünü seyrederken, asla arabadan dışarı adım atamayacağımızı bilerek çaresizliğimizin farkına varmaz mıyız?

Her anı için doğaya saygı ve hayranlık duymaz mıyız?…

Huşu içinde doğa ile hemhal olmak demek değil mi Afrika?

Tüm yanılsamalardan kurtulup alçakgönüllülükle doğanın seni yendiğini ve hep yeneceğini hatırlamak ve kabullenmek demek değil midir Afrika yolculuğunun anlamı?

GORİLLERİN İZİNDE

Uganda ve Rwanda cinsi tükenmekte olan dağ gorillerini, doğal ortamlarında yakından görebileceğiniz dünyadaki tek iki ülke. Uganda’da daha yoğun bir nüfus yer aldığı ve Rwanda’ya göre günlük goril gezisi ücreti yaklaşık 1/3 bedelde olduğu için (Uganda 600 USD, Rwanda 1500 USD) biz Uganda’yı tercih ettik.

Dağ gorilleri izinde yürüyüşümüzü, Afrika’nın en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ormanlarından birisi olan 25,000 yıllık Bwindi Impenetrable Forest National Park Yağmur Ormanlarında gerçekleştirdik.

Erken saatte başlayacak goril yürüyüşü deneyiminiz için park görevlilerinin ofisinde bir araya gelip, önce kısa bir video izleyip, ardından gorillere 7 metreden fazla yaklaşmamamız ve onlara dokunmamamız, bize yaklaşırlarsa yerimizde kalmamız ve kaçmamamız, flaşlı fotoğraf çekmememiz, yüksek sesle konuşmamamız gerektiği gibi bilgiler ve kuralları dinlediğimiz bir briefing’e katıldık. Bir yandan da gorillere hastalık bulaştırmayalım diye görevlilerin göz kontrolünden geçtik.

Her gece yeniden bir yuva yapan ve ertesi sabah harekete geçerek yolda beslenen gorilleri görme şansımızın %90 olduğunu, bazen ormanın derinliklerinde olabildikleri için onları bulabilmenin 5-6 saat sürebildiğini, yeteri kadar suyu yanımıza alarak yürüyüşe katılmamız gerektiğini dinleyip, kıyafetlerimizin uygunluğu konusunda karşılıklı onaylaştıktan sonra maceramıza başladık.

Bwindi parkı dünya üzerindeki tahmini 880 dağ gorilininin 350’sine ev sahipliği yapıyor. Bizim yürüyüş yaptığımız Buhoma bölgesinda üç farklı goril ailesi ziyaret edilebiliyor. Mubare ailesi, 1991 yılında insana ilk alıştırılmış ve 1993’den itibaren turistler tarafından ziyaret edilen grup. Rushegura ailesi ise 2002’den itibaren ziyarete başlanılan büyük bir grup. Bizim ziyaret ettiğimiz Habinyanja ailesi genellikle en uzakta bulunan ancak en kalabalık üyeye sahip aile. (Bwindi Parkının içinde ayrıca Ruhija bölgesinde Bitukura goril ailesi, Rushaga bölgesinde ise Nshongi ve Mishaya goril aileleri ve Nkuringo bölgesinde de Nkuringo ailesi doğal ortamlarında ziyaret edilebiliyor.)

17 ferdi olan Habinyanja ailesi en uzaktaki grup olduğu için önce jipler ile 45 dakika ormanın başka bir bölgesinden giriş yapmak için gittik, ardından çay tarlaları arasında muhteşem manzaralar izleyerek 30 dakikalık bir yürüyüş yapıp, sık çalılık ve ağaçlık bir noktadan yağmur ormanına giriş yaptık.

Dağların yamaçlarında 1200 ile 2600 metre arasında değişen yükseklikteki bu yağmur ormanı, geçit vermeyen sıklıkta ağaçlar ve sarmaşıklar ile örülü.  Önünü görmenin ve ilerlemenin zaman zaman epey zorlaşabildiği yağmur ormanı yürüyüşünde, çamurlu toprak, yerleri kaplayan dallar, dikenli sarmaşıklar, otlar, ısıran karıncalar sebebi ile uzun kollu ve paçalı treking pantolon ve gömleği, eldiven, şapka giymek, paçalarınızı çorapların içine sokarak üzerine de tozluklar ile korumak gerekiyor. Her an gelebilecek bir sağanağa hazırlıklı olmak üzere yağmurluk ve yağmur geçirmez pantalonları yedekte de bulundurmakta fayda oluyor.

Goril ailesinin o günkü konumunu belirlemek için sabahın erken saatlerinde 2 iz sürücü bu bölgeye erişip araştırmaya başlamıştı. Biz de 1 ana rehber ve 2 iz sürücü, ve de çantalarımızı taşıyan yerli görevliler ile birlikte gorillerin arayışında yürüyüşe başladık.

Yürüyüş 1 ile 6 saat arasında sürebilir demişlerdi. Ancak ön iz sürücüler, orman yürüyüşümüzün birinci saatinde telsiz ile bize goril ailesini yakınlarda olduğu müjdeledi. Ve kısa bir süre sonra tek başına bir Blackback – SiyahSırt ile karşılaştık.

Silverback adı verilen erkek lider, dişiler ve yavrulardan oluşan goril aileleri 30 bazen de 40 bireye kadar ulaşabiliyormuş. En büyük, en güçlü, ve en deneyimlileri olan Silverback – Gümüş Sırt grubun lideri. 250 kg ağırlığına kadar çıkabilen, dev gibi cüssesi ve gri sırt tüyleri ile kendisini hemen belli eden Silverback, ailedeki en saygı gören birey. Her gün hazırladıkları yuvayı terk edip, yeniden doğru yemek noktaları bulmak için Silverback liderliğinde yürüyüşe çıkan ailenin tümü, önce onun yemek yemesini bekliyor, onun işi bitmeden kimse önüne geçmiyor.

Her aile ancak bir lider tarafından yönetildiği için, Silverback, büyüyen erkek Blackback’leri genelde gruptan uzaklaştırıyor. Bu erkek goriller, ya kendi veya başka bir aileden dişi goril kaçırıp kendi ailesini kuruyor, ya kendi veya başka bir ailenin Silverback’i ile kavga edip kazanırsa liderliği ele geçiriyor, ya da yanlız yaşamaya ve kısa sürede ölmeye mahkum oluyor.

Yalnız yaşamak gerçekten goriller için imkansız. Çünkü goriller\ sosyal yaşam tarzları, fiziksel ve biyolojik özellikleri, zekaları ve hareketleri ile insana en yakın canlı türlerinden birisi. Ve bizim gibi aile ve kabile ortamına ihtiyaç duyuyorlar.
İşte karşılaştığımız Blackback, Silverback tarafından yavaş yavaş gruptan dışlanan, hala aile birlikte hareket edip uyuyan ancak biraz daha uzakta takılmaya izni olan bir Blackback idi.

Yemek yiyişi, oturuşu, ellerini ve tırnaklarını inceleyişi, kaşınması, düşünür gibi ellerini kafasına götürüşü, vücudunun farklı bölgelerini incelmeye almasını izledikçe dünyada çok az sayıda kalan bu muhteşem hayvanın ne kadar çok insana benzediğini görüyor insan.

Ve ilk başta cüssesinden ürktüğümüz ve çekindiğimiz hayvanı izledikçe, son derece uysal duruşu, karakterli mimik ve hareketleri sayesinde yanında rahatlıyoruz. Bir metre yakınımıza kadar gelip oturan gorilin aslında umurunda değiliz.

Ardından diğer gorillere doğru yaklaşıyoruz. Ailenin genç ve yetişkin bireylerinin yanı sıra annelere sarılmış yavrular karşımıza çıkıyor. Kimisi ağaçların dalları üzerinde kimisi yerde oturmuş yemek yiyor. Yavrular ve gençler gerçekten oyuncu karaktere sahip. Öyleki, koşarak yanımızdan geçip, bize sürtüneneler oluyor. Başta bir irkiliyoruz, ancak niyetlerinin iyi ve oyuncu olduğu tavırlarından anlaşılıyor ve rahatlıyoruz.

Çok güçlü olmalarına rağmen, aslında huzurlu, sakin hayvanlar goriller. Ve de sadece otobur olduklarını bilmek insanın içini rahatlatıyor. Yani diyetleri ormanda buldukları yaprak, sap, meyve, kök, tohum, çekirdeklerden ibaret.

Zaten gün boyu yaptıkları sadece iki aktivite var, yemek yemek ve uyumak. Yetişkin bireyler günde 20-30 kilogram yeşillik yiyor, yemek sonrası kestirmeleri ve gece uykuları ile toplamda 12 saat uyuyorlar.

Grubun büyükleri daha sakince oturup yemek yiyor, uyukluyor veya birbirini tımar ediyorken, yavrular annelerini veya birbirini oyun için kovalıyor, güreşiyor, ağaçlarda dallara inip çıkıyor, sallanıyor. Hayatta kalmak için gerekli bilgileri ise annelerini izleyip taklit ederek öğreniyorlar.

Gorillerin hamileliği 9 ay sürüyor. Doğan bebekler 3 yaşına kadar annenin boynunda asılı geziyor ve süt emiyor. 3 ve 5 yaşları arasında ise annenin sırtından, 5 ve 7 yaşları arasında da annenin yakınlarından ayrılmıyor. Bu sebeple bir dişi gorilin hamile kalıp doğum yapabilmesi için en az 4 yıl geçmesi gerekiyor. Ve sadece tek bir bebek dünyaya getirebiliyorlar. Birkaç ikiz doğum vakası gerçekleşmiş olsa da, annenin birebir ilgisine ihtiyaç duyan bebeklerin ikisinin birden hayatta kalma oranları çok düşük.

Goril ve şempanzeler ensest ilişkide bulunmadıkları için çok sık çiftleşme şansları yok. Zaten 4 seneden önce çiftleşemeyen anne adaylarının dünyaya getirebildiği tek bir bebek olduğu için dağ gorillerinin nesli tükenme tehlikesi altında.

7-11 yaşları arasında genç kabul edilen goriller, 13-15 yaş arasında iyice büyümüş ve cüssesi gelişmiş gorillerin ön tüyleri dökülmeye başlıyor, sırtlarındaki siyah tüyler kalıyor. Ve bu büyük güçlü gorillere Blackback – siyah sırt deniliyor. 15 yaşından sonra ise sırttaki tüylere griye dönerek Silverback – gümüş sırt ünvanını kazanıyor. Ailenin en dominant en güçlü kişisi olarak liderliği herkes tarafından kesin kabul ediliyor.

Ormanda gorillerin de düşmanları var. Leoparlar goril yavrularını avlayabiliyor, ya da başka bir aileden Blackback grubu kışkırtmak ve ele geçirmek için bebekleri öldürebiliyor ve kavgalar çıkabiliyor. Grubu korumak Silverback’in görevi.

Kimi zaman insan kendini kaptırıp yanı başına gelip oturmuş bir yetişkin dişi gorile kamerayı fazla yaklaştırınca, şöyle bir elinin tersi ile ittiriveriyor, aynen bizim göstereceğimiz bir refleks gibi. Azıcık kalbiniz çarpsa da, düşmanlık olmadan sadece soğukkanlılıkla ‘yerini bil’ dediğini anlıyorsunuz. Ancak size söylenilen kurallara uymayıp, onlar yerine siz gidip yaklaşırsanız, sırtınıza bir şaplak indirebiliyorlar. Yani aslında kendi kuralları çerçevesinde sizin onların hayatına müdahil olmanıza ve izlemenize izin veriyorlar.

Goriller genellikle çok sessiz sakin takılıyorlar. Tabii ki zaman zaman alarma geçtikleri ve yüksek sesler çıkardıkları olabiliyor. Biz birkaç kez Silverback’in yaklaştığı uyarısı yapan bağırışlara şahit olduk. Tabii bir de uzun süren yüksek sesli osurukları… Hayatımda hiç bu kadar yüksek sesli ve uzun salınımlı bir gaz çıkarmaya şahit olmamıştım…

Ancak en unutulmaz anımız, yetişkinlerin birbiri ile haberleşmek üzere bağırışmaları sonrası kaçışması ve önümüzdeki boşalan alana Makara isimli Silverback’in gelip yerleşmesi oldu. Önce birkaç metre uzağımızdaki bir ağacın koca kalın bir dalını tek bir kol darbesi ile aşağı indirmesinin, sanki dev bir ağacı devirmiş gibi çıkan sesi ile bize patronun kim olduğunu gösterdi. Ardından bir metre önümüzde gelip, ara ara sert bakışlar atarak sakin sakin yemeğini yedi.

Gorillerin bakışları öyle anlamlı ki, gözlerinin içine baktığınızda resmen aile bağınızı hissedebiliyorsunuz.

Doğadaki canlı türleri arasında en yakın akrabamız olan goriller, maymun ve insanları içeren memeliler takımı büyük maymun primatlar’a dahil bir hayvan. (diğer primatlar ise şempanze, orangutan ve bonobolar). Atalarımız aynı olan bu hayvanlar ile yaklaşık 5-8 milyon yıl öncesi farklı formlarda ayrışmaya başlamışız. Ancak hala birçok ortak özelliğimiz mevcut. Kompleks düşünebilen, alet kullanabilen, dil ile iletişim kurabilen, hatta işaret dili bile öğrenebilen goriller gerçekten zeki hayvanlar. Asya’da yaşayan Orangutanlar haricinceki tüm büyük maymun primatlar Afrika’da yaşıyor. Afrika’nın orta kesimlerinde yaşayan gorillerin üç tipi mevcut: batı ova gorilleri, doğu ova gorilleri ve dağ gorilleri.  Kabarık bol tüylü dağ gorilleri Uganda, Rwanda, Kongo sınırında yer alan Virunga Dağının eteklerindeki ormanlarda yaşıyor. Sayılarının 880’e ulaştığı tahmin edilen dağ gorilleri, nesli tükenme tehlikesi altında. Doğu ova gorilleri Kongo’da görülebilirken, Batı ova gorilleri hiç geçit vermeyen çok sık ormanlık alanlarda yaşadığı için sayıları tam bilinemiyor ancak sayılarının 25.000 olabileceği tahmin edilebiliyor.

Rehberimiz goriller ile birlikte geçirmeye iznimiz olan bir saatin bittiğini haber verdiğinde, hayatta çok az deneyimlenebilecek, asla unutulmayacak bu büyüleyici tecrübenin bitmesini hiç istemediğimiz için epey üzüldük. Ortama uyum sağlamışız meğer, ve zamanın nasıl aktığını anlamamışız. Ancak goriller de bize biraz alışmış olmalı ki dönüş yolumuz boyunca kimisi ağaçlar üzerinde kimisi de yolda bize eşlik ederek bizi ormandan uğurladılar.

 

ŞEMPANZELERİN PEŞİNDE

Şempanze yürüyüşümüzü ise Uganda’nın balta girmemiş yağmur ormanlarından birisi olan 766 kilometrekarelik Kibale Milli Parkında yaptık. Tropik, ova, dağ ve yaprak döken yağmur ormanlarının karışımı olan bu park çok zengin bir vahşi yaşam alanı. Şempanzelerin yanı sıra siyah beyaz colobus, kırmızı kuyruklu maymun, taçlı maymun ve babun gibi maymun türlerine, geyik, antilop ve nadir de olsa bufalo, fil,  hipopotam, yaban domuzuna ev sahipliği yapıyor. 144 farklı çeşit kelebek türü ve 300 farklı kuş çeşidine de ev sahipliği yapan park kelebek ve kuş izleyicileri için ayrı patikalar ve safariler sunuyor.   Gerçekten yol boyunca hayatımda gördüğüm en farklı renkli ve en güzel kelebekleri görme şansım oldu.

Sabah 8:00 de başlayan şempanze maceramızda, önce briefing’de şempanzeler ile insanın atalarının altı milyon yıl önce birbirinden ayrıldığını ve %96-99 DNA benzerliği ile şempanzelerin bize gorillerden daha yakın akrabamız olduğunu öğreniyoruz. Sabah erken saatlerde daha hareketli oldukları ve ağaçlardan zemine inme şanslarının daha çok olduğunu duyunca heyecanlanıyoruz. Sonuçta sadece ağaçlardan atlayışlarını izlemek ve çığlıklarını duymak yerine şempanzeleri yakından görebilmeyi arzu ediyoruz.

Ayşa isimli rehberimiz eşliğinde orman yürüyüşümüz başlıyor. Gerçekten bugüne kadar yürüdüğüm en sık orman burası. Geçit vermeyen dallar epey sık. Ancak daha yürüyüşe başlar başlamaz telsiz ile ilk haber geliyor. Zeminde birkaç erkek şempanze tespit edilmiş. Yaklaşık yarım saat dallar, sarmaşıklar, yapraklar ve otlar ile kaplı sık ormanın içinde yol aldıktan sonra ilk şempanzemizi görüyoruz. Sakin sakin yaprakları yiyen şempanzeye birkaç metre ötede başka bir tanesi eşlik ediyor.

Ancak şempanzeler goriller gibi uzun süre tek bir lokasyonda oturup yemek yemiyorlar, sürekli hareket halinde ve enerji dolular. Yerlerinden kalkıp hızlı hızlı ilerleyerek yeni bir beslenme noktası buluyorlar. Onları takip etmek için bizim de hızlı adımlar ile gözden kaçırmayacak şekilde ilerlememiz gerekiyor.

Ardından ağaçlardan ilk çığlıkları duyuyoruz. Ve epey irkiliyoruz, çünkü gorillerin bağırışları daha tok ve sakin iken, şempanzeler epey agresif ve yüksek sesli çığlıklar atıyorlar. Meğerse tüm yaygaranın sebebi, ilk gördüğümüz iki şempanzeye katılmak üzere konum bekleyen diğer şempanzelerin çağrısıymış. Bu çığlıklara alışmamız gerektiğini daha sonra anlayacağız.

Yavaş yavaş ağaçlardan inmeye başlayan şempanzeler yere yaklaştıkça hızlanıyorlar ve neredeyse kafamızın üstüne inecekmiş gibi yaklaşıyorlar bize. Onlarla geçirdiğimiz bir buçuk saat süresince şempanzeler, doğal ortamlarına bizi birer misafir olarak kabul etmiş gibi gözükseler de, zaman zaman bize fazlaca yakınlaşarak, zaman zaman çığlıklar atarak, dalları bize doğru savurarak, ve hatta üzerimize bağırıp koşarak, kimin patron olduğunu gösterdiler.

Oynayan yavrular, annelerine sarılmış bebekler, çığlıklar ve sağa sola dallar savurarak diğer erkekleri korkutan alfa erkek, birbirini tımarlayanlar, ağaçlardan atlayanlar… birçok farklı sahneye şahit olduk.

Daha sonra tekrar ağaçlara çıkarak ormanın derinliklerine doğru yol alışlarını izlemeye başladık. En gösterişli anlar ise başlangıçta buraların kralı biziz şeklinde çığlıklar atarak üstümüze koşan iki şempanzenin yarattığı kalp çarpıntısı ve final anında ağaçlara tırmananların arasından bir tanesinin deli fişek gibi yanımıza kadar koşup elindeki dalı bize doğru savurması ve el freni çeker gibi dibimizde durup patron bakışı fırlatması oldu.

Gorillere göre daha agresif, kavgacı, oyuncu, hareketli ve gövde gösterisi meraklısı şempanzeleri takip etmek daha yorucu ve kalp titretici bir deneyimdi. Ancak gorillerin hayranlık verici ihtişamı, ağırbaşlılığı, karakteri şempanzelerde yok.

Kibale Milli Parkında yaklaşık 1900 şempanze yer alıyor. Şempanzeler 20 ila 60 kilometrekarelik bir alana yayılmış 50 ile 100 birey arasında değişen sürüler halinde yaşıyorlar. Günlük olarak farklı yaş, cinsiyet ve boylara göre daha ufak ve esnek gruplara ayrılarak dolaşıyorlar. Gruplar çığlıklar ve ağaç gövdelerinde davul çalar gibi çıkardıkları sesler ile birbileri ile iletişim içindeler.

Şempanzeler yemeklerini temin etmek veya bakımları için yaprak, dal ve kütük gibi ilkel aletleri kullanabiliyorlar. Yaprakları yemenin yanı sıra yağmur suyunu toplamak veya saçlarını temizlemek için kullanırken, otlar veya dallar termit yuvalarından termit çıkarmak için kullanılıyor.

Ağırlıklı otobur olan şempanzelerin diyetlerinin %10’unu et kapsıyor. Termit, solucan, kuşların yanı sıra diğer maymun türlerinin yavrularını da yiyebiliyorlar. Her gece dalları ve yaprakları üstüste koyarak uyumak için yuvalar yapıyorlar. Ve yuvalarını ancak yavru şempanzeler ile paylaşıyorlar. Yuvaların büyüklüğü ve lokasyonu şempanzelerin yaşı ve cinsiyetine göre değişiyor. Erkekler zemine yakın dallarda yuva yaparken, dişiler özellikle anneler yüksek ağaç tepelerinde yuvalanıyorlar.

Grubun dominant lideri ‘Alfa erkeği’. Genelde en yüksek sesle çığlıklar atan ve eline aldığı dalları sağa sola sallayarak varlığını gösteriyor ve saygı talep ediyor. Astlar ile alfa erkeği desteklemek için çömelerek, hızlı hızlı soluyup homurdanarak, korku ile çığlık atarak ya da lideri öperek tepki gösteriyorlar.

Şempanzeler oyunlar oynuyor, gülüyor, birbirini gıdıklıyor, sataşıyor,  dürtüyor, tekmeler ve taklalar atıyor, kavga ediyor ve birlikte ağlıyorlar. Birbirine dost olan şempanzeler karşılaştıklarında kucaklaşıyor veya birbirlerinin kafalarına hafifçe vurarak selamlaşıyorlar.

Erkek şempanzeler insanlar gibi komşu sürülere saldırarak, yabancı erkek liderleri öldürüp, yeni toprak ve eş peşinde koşabiliyor.

Şempanzeler için tımar önemli bir aktivite ve epey zaman ayırıyorlar. Tımar yolu ile aynı topluluk içindekiler birbirlerinin saç, tüylerini temizliyor, bitlerini ayıklıyor, dostluklar kuruyorlar. Olası çatışma ve çekişmelerde, yandaş dostları olması şempanzeler için güven duygusu yaratan bir durum.

Şempanzeler de goriller gibi genellikle sadece bir bebek dünyaya getirebiliyorlar. Ve yine goriller gibi 9 ay süren hamilelik sonrası 3 yıl bebeklerini emzirirken boyunlarında taşıyorlar. Yavrular ormanda ayakta kalmanın kurallarını öğrenip, yetenekleri edinebilmek için 6 ila 8 yaşa kadar annelerine bağımlı ve onların etraflarında yaşıyorlar.

Geceleri ağaçlarda yuva yapan şempanzeler gündüz hava ısındıkça yer seviyesine inip taze yaprak, ot ve dallar ile beslenip tekrar ağaçlara tırmanarak orman içinde yol alıyorlar.

Şempanzeler pembe yüz derileri ve kürklü kuyruk ile doğuyormuş. Yaşla birlikte derilerinin rengi koyulaşıp, kuyruklarındaki kürk de 8-9 yaşında kayboluyormuş. Yaşlandıkça da tüylerinin rengi grileşiyor, hatta bazıları kelleşebiliyormuş.

Her birinin yüz hatları ve mimikleri o kadar farklıydı ki, kolayca ayrıt edilebiliyorlar. Ön ayaklarının bilek eklemleri ve arka ayakların ayak tabanları üzerinde yürüyen şempanzeler zaman zaman iki ayak üzerine de kalkıyorlar.

Steroskopik görüşleri sayesinde önlerindeki ağaçları, dalları ve atlayacakları yerleri çok iyi gören şempanzelerin evrimleşmiş köprücük kemikleri ve yuvarlak kafaları da, etraftan gelen seslere duyarlı bir şekilde hızlıca kafalarını döndürmeye imkan tanıyor.

 

   

Safari Sırasında Rastladığımız Diğer Maymun Türleri

Uganda’da hem yağmur orman yürüyüşlermiz de hem de jip safarilerimizde birçok çeşit maymun türünü izleme imkanımız oldu. Bizim sadece maymun diye adlandırdığımız canlı türünün aslında o kadar çok şaşırtıcı çeşidi var ki.

Black & White Colobus: Şimdiye kadar gördüğüm maymun türleri arasında estetik görünümü ile en hayran olduğum tür. Simsiyah maymunun omzundan beline doğru uzanan beyaz tüyleri bir pelerini andırıken, yüzünü de bir tutam beyaz püskül çevreliyor, siyah kuyruklarının ucu ise beyaz bir öbek ile tamamlanıyor. Colobus maymunlarının parmakları yok, ancak kanca gibi elleri ile ağaçların dallarına mükemmel bir şekilde tutunup ağaçtan ağaca atlayıp zıplayabiliyor ve de yaprakları rahatlıkla pençeleri ile yiyebiliyorlar. Zaman zaman yerde de görebiliyorsunuz bu siyah&beyaz muhteşem hayvanları. Ağaçların tepelerinden aşağıya inip topraktaki kili yiyerek midelerindeki asit seviyesini dengeleyip, hazmettikleri bitki toksinlerinin nötralize ediyorlarmış.

Red Tailed Monkey: Uzun Kırmızı kuyruklu bu maymunların simsiyah yüzlerinde pofuduk beyaz kürkler var ve beyaz burunları kalp şeklinde. Bu sebeple kendilerine ormanın palyaçosu da deniliyor. En küçük boy maymunlar olan kırmızı kuyruklu maymunlar gün boyu inanılmaz aktifler, o ağaçtan bu ağaca atlayıp duruyorlar. Upuzun kırmızı kuyrukları ise dengelerini sağlamak için görevi üstleniyor. Genelde cıvıldayan kuşlara benzer yüksek sesler çıkardıkları için etrafta olduklarını anlamak çok kolay. Ancak hızlarına yetişip gözle takip etmek epey zor olabiliyor. Kuzenleri olan Mavi Maymunlar ile zaman zaman eşleşerek hibrid bebekler de dünyaya getiriyorlar.

Grey Cheeked Mangabey: Gri yanaklı siyah renkli bu maymunlar ise geniş ses telleri ve su keseleri sayesinde çıkardıkları ormanın en karakteristik seslerinden birisi olan ‘Whoop’ sesi ile tanınıyorlar. Her bir maymunun sesi kulağınıza aynı gibi gelse de, aslında her erkek maymunun sesi birbirinden farklı. Yüksek sesle bağırıp yerlerini duyurarak kendi bölgelerini savunuyorlarmış.

 

Red Colobus:  Kafalarının üzerinde kırmızı saçları ile ayırt edilen Red Colobusların bacakları kadar uzun kaval kemikleri olduğu için, toprakta bir tavşan gibi sıçrayabiliyorlar. Ormanın en agresif primatları olan erkekleri, sürünün dişi ve yavru bireylerini, şempanze ve kartal gibi hayvanlardan korunmak var güçleri ile şiddetli sesler çıkartıyorlar.

Vervet:  Sırtı ve gövdesi boz renkli, göğüs bölgesi beyaz, yüzleri ise siyah olan ufak boyutlu bu maymunların yüz hatları çok sevimli. Mükemmel iletişim yeteneğine sahip bu maymun türü, kartal, leopar gibi türlü tehlike ve tehditlerin her biri için farklı sesler çıkartarak sürülerindeki diğer maymunları doğru alarma geçirip, doğru aksiyonu almalarını sağlayabiliyor.
L’Hoest’s: Siyah renkli yüzleri üzerinde beyaz bir kürk şerit olan bu nesli tükenmek üzere olan maymun türü, uzun bacakları ve esnek bilekleri ile ayırt ediliyor. Tehlike anında ağaçlara tırmanmak yerine yağmur ormanlarının sık bitki örtüsü örülü zeminlerinin altında sürüler halinde saklanmaya adapte olmuşlar.

 

  

AĞAÇLARA TIRMANAN ASLANLAR

Uganda’da yer alan Queen Elizabeth Parkı ve özellikle Ishasha bölgesi ağaçlara tırmanan aslanları görebileceğiniz dünyadaki 2 yerden birisi. (Diğer bölge ise Tanzanya’nın Lake Manyara bölgesi)

 

Normalde aslanların ağaçlara tırmanmaları rastlanmayan bir durum. Bu bölgelerde aslanların doğal davranışlarının dışına çıkıp ağaçlara tırmanmasının üç farklı açıklaması var: Zeminde çok sayıda bulunan ve sürekli ısıran Çeçe sineklerinden korunmak, öğle vakitlerinde ısınan toprağın sıcağından kaçınmak ve ağaç dallarında serinlemek, savaş dönemi silahlar ve bombalara maruz kaldıklarında kendilerini korumak için ağaçlara tırmanarak saklanmak.

Hangisinin kesin sebep olduğu tam bilinmese de ağaçlarda aslanları seyretmek inanılmaz keyifli.

Hele yavrular ile birlikte anneleri veya kocaman yeleli bir yetişkin erkek aslanı ağaç üzerinde seyretmek gerçekten nefes kesici.

Genellikle incir ağaçları ile çevrili olan Ishaha’da ağaçlardaki aslanları çıplak gözle bulmak, Queen Elizabeth parkının kuzey bölgelerinde çok daha sık dal ve yaprakları olan kaktüs tipli euphoria ağaçları mesken edinmiş aslanları bulmaktan çok daha kolay.

Biz 3 farklı safarimizde incir ağacında tembel tembel uyuklayan 3 dişi aslan, euphoria ağacında kocaman siyah yeleli yaşlı bir aslan ve ona eşlik eden bir yetişkin erkek aslan, yine bir euphoria ağacında anne aslan ve 3 yavrusunu seyretme şansını yakaladık. Euphoria ağacının dalları arasına saklanmış birkaç dişi aslanı da uzaktan görebildik. Ayrıca çalılıkların arasına yavrularını saklamış avlanan bir dişi aslanın başarısız kovalamasını kalbimiz çarparak izledik. Bebek yaban domuzu kurtulduğu için sevindik. Başka bir seferde de anneleri avlanmaya gitmiş iki yavru aslanın birbiri ile oyunlarını seyrettik.

Uzaktan bir leopar kuyruğu görsek de off-road yapamadığımız için yanına yaklaşamadık. Ancak Uganda seyahatimiz gördüğümüz çeşit çeşit hayvanlar ve tanık olduğumuz muhteşem sahneler açısında o kadar şanslı geçti ki, ağaçta leopar başka bir safariye kalabilir diye düşünüyoruz!

Yaşadığımız unutulmaz ve eşsiz deneyimler için, mükemmel bir Afrika uzmanı olan Far’n Away Travel’a çok teşekkür ederiz.

 

UGANDA’DA LODGE VE ÇADIR KAMP DENEYİMİ

Uganda’da konakladığımız tüm lodge ve çadır kampları doğanın kalbindeki muhteşem konumları ve nefis manzaraları, doğaya ve çevreye duyarlılıkları, ekiplerinin sıcakkanlı ve güleryüzlü misafirperverliği, içinde bulundukları bölgelerde yaşayan yerel halk için geliştirdikleri sosyal sorumluluk projeleri ile kalbimizi fethetti.

Kimisinde elinde çay – kahve servisi ile şarkılar eşliğinde sabahları uyandırma servisi aldık, kimilerinde kapıdan girerken müzikli danslı şenliklerle karşılandık, kimisinde geceleri kamp içine giren filler milli parka geri dönsün diye şarkı söyleyenlerin seslerini duyarak uyuduk, kimisinde akşam yemeklerimiz müzikler ve danslar eşliğinde servis edildi. Birkaç gece için de olsa, kocaman gülümsemeleri ve kıpır kıpır dansları ile, bize gerçek ve içten birer yuva sundu Uganda kampları.

Her kaldığımız kampın mutlaka bulundukları bölgenin doğasına ve köylerine destek olan ‘Community Conservation Projeleri’ vardı. Fakir bölgelerde yeni geçim kaynakları, sürdürülebilir gelir ve kalkınma yaratabilmek için yerel halkı, kahve üreticiliğinden, arıcılığa, sebze ve meyve üretimine dair bilgilendirip teşvik ediyorlar. Servis sektörü için eleman yetişmesi için okullar ve kurslar açıp, okuma yazma oranını arttırmak için köylerdeki okullara katkıda bulunuyorlar.

 

Köylülerin başa çıkamadığı problemlere doğal yöntemler ile buldukları çözümler çok hoşumuza gitti. Mesela bir yandan yörede arıcılığı geliştirip köylülere yeni gelir kaynağı yaratırken, arı kovanları arasına yerleştirilen teller ile fillerin köy sınırlarına girmesini engelliyor.

Sulak alanlarda köylülerin meyvecilik yapabilmesi için ağaçlar dikmişler ve bazı alanları da otlak olarak geliştirmişler. Ancak otlaklarda dev kobra yılanları sürülerden bir-bir hayvanları yediği için köylüler yılanları öldürmeye başlamış. Bunu engellemek için çobanları yılanların aktif olmadığı sabah veya akşam saatlerinde sürü otlatmak konusunda eğitip, doğa ile uyumlu yaşam çözümleri üretmişler.

Konakladığımız Kamplar:

  • Volcanoes Bwindi Lodge – Bwindi Yağmur Ormanları: Afrika’nın en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip, ve dağ gorillerine ev sahipliği yapan ormanlarından birisi olan Bwindi Yağmur Ormanları’na bakan Volcanoes Bwindi Lodge, orman manzaralı terasları bulunan 8 kulübeye sahip.
  • Ishasha Wilderness Camp – Ishasha National Park: Queen Elizabeth Milli Parkının güney sektöründeki Ağaca tırmanan aslanları ile meşhur Ishasha parkında nehir kenarında 10 konforlu çadırdan oluşuyor.
  • Kyambura Gorge Lodge – Queen Elizabeth Milli Parkı: Queen Elizabeth Milli Parkı’nın kuzeyinde savanalara tepeden bakan 8 modern ahşap kulübeden oluşuyor
  • Kyaninga Lodge – Kyaninga Gölü: Rwenzori Dağlarının eteklerinde, volkanik Kyaninga Gölü’nün tepesinde muhteşem manzaralara nazır 9 ahşap kulübeden oluşan nefis bir kamp.
  • Primate Lodge – Kibale Milli Parkı: Şempanzelerin yaşadığı Kibale Milli Parkı yağmur ormanının girişinde yer alan, 16 kulübeden oluşan lodge

 

 

FAR’N AWAY TRAVEL’IN PAYLAŞTIĞI ÜLKE VE SEYAHAT BİLGİLERİ

 

DAĞ GORİLLERİ HAKKINDA BİLGİLER

Dağ gorili, doğu gorillerinin iki alt türünden biridir. Şu an iki popülasyonu bulunmaktadır. Birisi Orta Afrika’daki Uganda’nın güney batısındaki Mgahinga Ulusal Parkı, Rwanda’nın kuzey batısındaki Volcanoes ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusundaki Virunga’yı içinde barındıran Virunga volkanik dağlarında bulunmuştur. Diğeri ise Uganda’nın Bwindi Impenetrable Ulusal Park’ndadır. Kasım 2012’deki araştırmalara göre yaşıyan dağ gorili sayısı 950 olarak öngörülmektedir.

Goril

Goril (Gorilla gorilla) , yaşayan en büyük insansı ve primat türüdür. Diğer çoğu primatın aksine yerde yaşar. Otçuldur ve Ekvator Afrikası’nın yağmur ormanlarında yaşar. Gorilin üç alttürü vardır. Goril DNA’sının 95%’i insan DNA’sı ile benzerlik gösterir. Bu da onu şempanzeden (bonobo dahil) sonra insanın yaşayan ikinci en yakın akrabası yapar.

Anatomisi

Primatların en irisi olan goril, güçlü, sert göğüslü ve çıkık karınlı bir hayvandır. Derisi ve kılları siyahtır. İri burun delikleri ve kabarık bir kaş hattı vardır. Gövdesi çok iridir.

Erkek goril 180–200 cm boyunda ve 200 kg ağırlığındadır. Nadiren 300 kg ağırlığa ve 250 cm boy uzunluğuna ulaşır. Dişisi daha küçük olup, ağırlığı en fazla 100 kg. olur. Dağ gorili, ova goriline göre daha büyüktür. Sürü halinde yaşarlar. Kolları dizlerine kadar gelir. Göğüs kafesi çok gelişmiş, gözleri yuvalarına gömük ve burnu basıktır. Dişleri çok keskindir. Ova gorilinin alnı kızıl kahverengi tüylerle kaplı iken dağ gorilinin alnı siyahtır. Bütün alttürlerin erkeğinin sırtı gümüş beyazı, kalan tüyleri siyahtır. Rahatsız edilmedikçe insana saldırmaz. Fakat tehlikeli bir hayvan olarak bilinir.

Goril yumruklarına basarak yürür. İşaret parmağı ile kavuşan baş parmakları sayesinde nesneleri rahatça kavrar. Ağaç üzerinde dolaşırken tutunacağı dalın vücut ağırlığını çekip çekemeyeceğini uzun kollarıyla deneyip anlamadan üzerine atlamaz ve yavrularına çok bağımlıdır

Yaşamları

Goril genellikle sakin ve çok az gıda ile doyduğu zaman bile kendini rahat hisseden bir hayvandır. Tek doğal düşmanı leopardır. Hemcinsleri ile kavga etmez. Goriller genelde küçük aile grupları halinde yaşarlar. Grup, erkek bir lider, 4-5 dişi ile yavrulardan meydana gelir. Grup lideri en az on yaşında olur. Gümüş beyazı sırtı sayesinde hemen tanınır. Zaten bu sebepten dolayı erkek gorillere “gümüşsırt” denir. Grubun hareketi lider tarafından yönetilir. Erkek goril, bazen sürüsünde otoriteyi sağlamak için iki ayağı üzerine dikilerek kızgın vaziyette göğsünü yumruklar. Yan yan yürüyerek sinirli kükremeleriyle çevresine gözdağı verir.

Goriller, filiz, yaprak ve meyvelerle beslenirler. Beslenmek için gündüzleri her yerde dolaşırlar. Göçebe olanları her gece bir yerde kamp kurar. Dişi ve yavrular ağaçların orta yükseklikteki dallarında yuva kurarak orada yatarlar. İri gövdeli erkekler ise, ağaç dibinde dallardan yaptıkları basit yataklarda sırtlarını ağaca yaslamak suretiyle oturarak uyurlar. Goriller yuvalarını her gün yeniden tertipleyerek döşerler.

Goriller sadece Afrika’da yaşarlar. Dağ gorillerinin başında uzun bir saç perçemi bulunur. Ova gorillerinde bu yoktur. Gorillerin nesli, kaçak avcılar yüzünden tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dağ gorilinin nesli tükenmek üzere olup sadece Ruanda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Uganda’da yaşar. Doğada sadece 280-300 dağ gorili kalmıştır. Ova gorili ise, Kongo, Gabon, Kamerun, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Orta Afrika Cumhuriyetinde yaşar. Ova gorilinden ise doğada 15.000-30.000 adet kalmıştır. Rakamlar tahminidir.

 

 

ŞEMPANZELER HAKKINDA BİLGİLER

Türler

  • Pan paniscus
  • Pan troglodytes

Şempanze, Afrika’daki Kongo Nehri ve çevresine yayılış göstermiş olan Pan cinsine mensup iki insansı maymun türüne verilen genel ad. Kongo Nehri, bu iki tür arasında doğal bir çizgi oluşturur.

Bayağı şempanze, Pan troglodytes (Batı ve Orta Afrika)

Bonobo, Pan paniscus (Demokratik Kongo Cumhuriyeti ormanları)

Şempanzeler; goriller, insanlar ve orangutanlarla birlikte Hominidae familyasına mensuptur. 6 milyon yıl önce insanın atasından ayrılan şempanzeler, bu bağlamda insanın yaşayan en yakın akrabasıdır. Günümüzde yaşayan iki şempanze türü ile insanlar, Hominini oymağını oluştururlar. Panina alt-oymağının bilinen tek üyeleri olan şempanzelerin bu iki türü, yaklaşık bir milyon yıl önce birbirlerinden ayrılmıştır.

Evrimsel akrabalık

Hominoidea’deki taksonomik ilişkiler. Homo insan türlerini, Pan şempanze türlerini, Gorilla goril türlerini, Pongo orangutan türlerini, Hylobatidae ise gibon türlerini kapsar.

Pan cinsi, içinde insanın da bulunduğu Homininae alt-familyasına aittir. Bu cinse mensup iki tür, insanın yaşayan en yakın akrabalarıdır. Şempanze ile insanın atalarının altı milyon yıl önce birbirinden ayrıldığı bilinmektedir. Mary-Claire King’in 1973’te yürüttüğü bir çalışmada, şempanze ve insanın %99’luk bir oranda DNA benzerliğine sahip olduğunu tespit edildi. Ancak daha sonraları kodlamayan DNA’ların da hesaba katıldığı ayrıntılı çalışmalarla bu oranın %94 olduğu görüldü. Geçmişte troglodytes ve paniscus türlerinin, günümüz insanı olan sapiens ile beraber Pan yerine Homo cinsine dahil edilmesi önerildi.

Anatomi ve fizyoloji

Erkek bayağı şempanzeler 70 kg’ye ve ayağa kalktıklarında 1,7 m uzunluğa erişebilirken, dişilerin boy ve kilosu biraz daha düşüktür. Bayağı şempanzelerin uzun kolları, iki yana doğru açıldığında kendi vücut uzunluklarının 1,5 katına erişebildiği gibi, şempanzelerin kolları bacaklarından daha uzundur. Bonobolar, bayağı şempanzeden biraz daha küçüktür ancak daha uzun kol ve bacaklara sahiptir. Her iki tür de bu güçlü uzun kollarını ağaca tırmanmak için kullanır. Şempanzeler yerde dört uzuvları üzerinde yürür ve el bileklerini ters döndürerek desteklik sağlarlar. Şempanzelerin geniş tabanlı ve kısa parmaklı ayakları, orangutanlara göre daha çok yürümeye elverişlidir. Ayrıca ellerinde herhangi bir nesne varken iki ayak üzerinde ileri doğru yürüyebilme yetileri vardır. Kürkleri siyah olan şempanzelerin kuyrukları olmadığı gibi, yüzlerinde, parmaklarında, avuç içlerinde ve ayak tabanlarında kıl bulunmaz. Şempanzelerin gözlerinin üzerinde, kaş hizasında bulunan bir kemik, bu canlıların kafasının geriye doğru çekilen bir görüntüye sahip olmasına neden olur. Ayrıca burunları düzdür. Her ne kadar çeneleri dışa dönük olsa da, şempanzelerin dudakları sadece surat astıkları zaman dışa döner. Şempanze beyninin boyutu, insan beyninin yarısı kadardır.

Şempanze testisleri 110 g ile diğer insansılarla karşılaştırıldığında (gorillerin 28 g, insanların 43 g) belirgin bir biçimde daha büyüktür. Bu durum çokkocalılığın hakim olduğu şempanze topluluklarında beliren sperm rekabeti sonucunda ortaya çıkmıştır.

Yüzde açığa çıkan deri rengi, pembeden siyaha kadar değişkenlik göstermektedir. Ancak genel olarak bakıldığında, deri rengi, yaşlandıkça koyulaşır. Bonoboların görece daha uzun kolları vardır ve bayağı şempanzelere göre dik yürümeye daha çok yatkındır. Chicago Üniversitesi’nin yaptığı bir çalışmada şempanze toplulukları arasında önemli genetik farklılıklar gözlendi.

Şempanzeler ergenliğe 8 ilâ 10 yaşları arasında girerler. Doğal ortamda 40 yaşından fazla yaşayamasalar da, kafeste tutulan şempanzelerin 60 yaşından fazla yaşayabildikleri bilinmektedir.

 

 

ZİYARET ETTİĞİMİZ DOĞAL PARKLAR

Bwindi Impenetrable National Park (BINP), güneybatı batı Uganda’da yer almaktadır. Park, Bwindi ormanının bir parçasıdır ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti (DRC) sınırında Virunga Milli Parkı’nın yanında ve Albertine Rift’in kenarında bulunmaktadır. Hem dağlık hem de ova ormanlarından oluşan 331 kilometrekare ormandan oluşmaktadır ve yalnızca yürüyerek erişilebilir. BINP, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü tarafından belirlenen bir Dünya Mirası sitesidir.

Türlerin çeşitliliği parkın bir öne çıkan bir özelliğidir. 120 tür memeli hayvan, 348 kuş türü, 220 tür kelebek, 27 kurbağa türünün yanı sıra bukalemun, gecko ve birçok nesli tükenmekte olan tür için yaşam alanı sağlar. Floristik olarak, Doğu Afrika’daki en çeşitli ormanları arasında yer alır ve park içerisinde 163 ağaç ve 104 çeşit yabani çiçek olmak üzere 1.000’den fazla çiçekli bitki türü bulunur. Kuzey (düşük yükselti) bölümü, nesli tükenmekte olan iki tür olan Lovoa swynnertonii ve Brazzeia longipedicellata da dahil olmak üzere birçok Gine-Kongo flora türüne sahiptir.

Park, kara beyaz kolobus, şempanzeler ve boynuzgaga ve turako gibi birçok kuş için bir yaşam alanıdır. En çok dikkat çeken, nesli tükenmekte olan dağ gorillerinin dünya nüfusunun yarısı olan 340 Bwindi gorilinin park içinde gözlemlenebilmesidir. Dört adet dağ gorili ailesi ziyarete açıktır: Mubare; Habinyanja; Buhoma yakınlarındaki Rushegura ve Nkuringo’daki Nkuringo grubu.

 

 

Queen Elizabeth National Park

Park, Uganda’nın başkenti ve en büyük şehri olan Kampala’nın güneybatısındaki karayoluyla yaklaşık 400 kilometre mesafededir. Kasese kasabası parkın kuzeydoğu kenarının hemen dışında, Rubirizi kasabası ise parkın güneydoğu sınırlarının hemen dışında. Parkta Maramagambo

Ormanı ve sınırları Kigezi Oyun Rezervi, Kyambura Oyun Rezervi ve Uganda’daki Kibale Milli Parkı ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki Virunga Milli Parkı bulunmaktadır.

Queen Elizabeth Ulusal Parkı, 1.978 km2 bir alanı kaplamaktadır. Park, kuzey doğudaki Lake George’dan güney-batıda Edward Gölü’ne kadar uzanmakta ve iki gölü birleştiren Kazinga Kanalı’nı içermektedir.

Park 1952 yılında Kazinga Milli Parkı olarak kuruldu. İki yıl sonra Kraliçe II. Elizabeth’in ziyaretini anmak üzere yeniden adlandırıldı.

Manda, suaygırı, timsah, fil, leopar, Uganda aslanı ve şempanzeler de dahil olmak üzere vahşi yaşamı ile bilinir. 95 tür memeli ve 500’den fazla kuş türü ev sahipliği yapmaktadır.

Park volkanik koniler ve derin kraterler de dahil olmak üzere, volkanik özellikleri ile ünlüdür. Çoğu, tuzun ekstrakte edildiği Katwe kraterleri gibi krater göllerine sahiptir.

Queen Elizabeth Milli Parkı’nın kuzeyinde Edward Gölü ve George Gölü arasındaki 32 km uzunluğundaki Kazinga Kanalında Yaklaşık 2-3 saat süren tekne safarilerinde su kenarına gelen fil, bufalo, su aygırı, timsah ve bol miktarda kuş çeşitlerini görebilirsiniz.

 

Diğer doğal parklar ve aktiviteler: Şempanzeleri doğal ortamlarında en iyi şekilde görebileceğiniz Kibale Milli Parkında şempanze yürüyüşü, ve Kyaninga Volkanik Gölü etrafında doğa yürüyüşü, civar köylerde ziyaretler.

 

 

 

UGANDA HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Resmi Adı: Uganda Cumhuriyeti

Ülke kodu: +256

Başkent: Kampala

Resmi Dilleri: İngilizce, Swahili

Dinler: Hristiyanlık (%85), Müslümanlık (%12)

Yönetim Biçimi: Demokratik Cumhuriyet

Bağımsızlık: 1962

Para Birimi: Uganda Şilini

1 USD = 3,616.34 UGX

Nüfus: yaklaşık 36 milyon

Yüzölçümü: 236.040 km2

Saat Farkı: GMT + 3 (Uganda Türkiye’den 1 saat ileridedir.)

Trafik Akışı: Sol

Komşuları: Doğuda Kenya, kuzeyde Güney Sudan, batıda Demokratik Kongo Cumhuriyeti, güneybatıda Ruanda, güneyde Tanzanya

Başlıca tarım ürünleri: Muz, manyok, mısır, yerfıstığı, susam, fasulye, kahve, pamuk, çay, tütün

İklim: Uganda ekvator üzerinde olmasına rağmen, ülkenin yüksek rakımı sebebiyle iklim ılımandır. Yıllık sıcaklık ortalamaları gündüz 23°C – 30°C, gece 13°C – 18°C arasında değişir. Uganda’nın büyük bölümü yılda en az 1000 mm’lik yağış alır.

Fiziki Yapı: Büyük bir bölümü yayladır. Kuzey ve kuzeybatıda arazinin deniz seviyesinden yüksekliği 600 ila 900 metredir. Victoria Gölü bölgesinde ise 1000 ila 1500 metre arasında değişir. Bwindi’de rakım 2100 metredir.

 

İsim

Ülke ismini Uganda’nın güneydoğu bölgesinde yer alan ve özerk bir krallık olan Buganda Krallığı’ndan almaktadır. Bantu gruplarının yaşadığın Buganda’da, konuşulan Bantu dilinde temel kelimeye (burada Ganda) gelen ön ek, kelimenin anlamını değiştirebilmekteydi. Buna göre Buganda, Bagandalılar ‘ın yaşadığı ve Luganda dilini konuştukları yer olarak ifade edilmekteydi. Avrupalıların bölgeyle ve Uganda halkıyla ilk teması Tanzanya kıyıları üzerinden olduğu için bu bölgede konuşulan Swahili dilinde -lerin yaşadığı yer anlamına gelen Bu- ön eki yerine U ön eki kullanıldığı için bu bölgeler Avrupalılar tarafından Uganda olarak adlandırılmış ve günümüzde de kullanımı da bu şekilde devam etmektedir.

 

Coğrafya

Uganda coğrafyasının karakteristik özellikleri arasında göller, Nil Nehri (Beyaz Nil Nehri), derin ormanlar ve savana yer almaktadır. Ülkenin güney bölgesinden Ekvator çizgisi geçmektedir. Uganda’nın en derin noktasını Beyaz Nil nehir yatağı oluşturmakta olup, bu nokta deniz seviyesinden 610 m yüksekte bulunmaktadır. Ülkenin en yüksek noktasını ise Ruwenzori Sıradağı içerisinde yer alan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti sınırında bulunan 5.109 m yüksekliğe sahip olan Stanley Dağı’nın uç noktası olan Margherita Peak oluşturmaktadır. Ülke topraklarının büyük bir bölümü deniz seviyesinden ortalama 1.000 m yükseklikte bulunan platolardan oluşmaktadır.

Ülke sahip olduğu 241.038 km2’lik yüz ölçümü ile Afrika kıtasının 31., dünyanın ise 80. büyük ülkesidir. Uganda’nın toplamda sahip olduğu 2.698 km’lik sınırdan 765 km’si Demokratik Kongo Cumhuriyeti, 933 km’si Kenya, 169 km’si Ruanda, 435 km’si Güney Sudan ve 396 km’si Tanzanya ile oluşmaktadır. Ülke karasal bir ülke olması sebebiyle açık denizlere kıyısı bulunmamaktadır.

 

İklim

Ülke genelinde tropikal iklim hakimdir. Ancak ülke topraklarının genelinin 1.000 m ortalamasına sahip olmasından dolayı tropikal iklimin yarattığı sıcaklık hissedilememekte ve serin bir hava hakim olmaktadır. Bu sebepten dolayı ne aşırı bir sıcaklıktan ne de aşırı bir soğuktan bahsedilebilmektedir. Uganda genelinde hava sıcaklıkları gündüz 25 °C ile 30 °C arası, gece ise 17 °C civarı ölçülmektedir. Ülkede ölçülen en uç sıcaklıklar ise 10 °C ve 35 °C düzeyindedir. Özellikle ülkenin kuzeydoğu kesimininde ise yarı kurak iklim yaşanmaktadır. Bu iklim çeşitinde buharlaşma oranı, yıllık yağış ortalaması oranından daha fazla bir konumdadır. Yıllık yağış ortalamaları önceki yıllarda 1.000 mm ile 1.500 mm arasında değişkenlik göstermekteydi ve sadece Aralık-Şubat ile Haziran-Ağustos dönemlerini kapsayan iki kurak dönem yaşanmaktaydı. Ancak günümüzde özellikle kuzey bölgelerde yıllar boyunca yağmur yağmayan kesimler bulunmakta olup, yağmur sezonunun yaşandığı sadece bir dönem görülebilmektedir.

 

 

Bitki örtüsü ve yaban hayat

Uganda çok çeşitli bir bitki örtüsüne sahiptir. Doğu Afrika savanalarından Afrika’nın orta kesiminde yer alan yağmur ormanlarına kadar geniş bir yelpaze ülke topraklarında yer almakta olup, bu geniş yelpaze olumlu anlamda da bitki ve hayvan çeşitliliğine yansımaktadır. Ülke genelinde çoğu sınır çevresinde olmak üzere dokuz ulusal park ve altı yaban yaşam rezervleri bulunmaktadır.

Ülkede yaşam bulan yaban hayat yaşanan iç savaşında etkileri ile olumsuz bir tablo çizse de oluşturulan ulusal parklarda hayvanları görmek mümkündür. Ülkede yer alan iki önemli doğal koruma alanı olan Murchison-Falls Ulusalpark ve Queen-Elizabeth Ulusalpark bu hayvan çeşitliliğini barındırmaktadır. Uganda’ya özgü olan Uganda Antilopu ülkede sık rastlanan hayvanlardan biridir. Ayrıca ülkenin aynı zamanda sembolü konumunda da olan Taçlı Turna Victoria Gölü kıyılarında çok sık bulunmaktadır.

 

 

Nüfus

1950’li yıllarda 5 milyona yakın olarak tespit edilen Uganda nüfusu 2002 yılında 24,3 milyon olarak ifade edilmiştir.[9] Günümüzde ise ülke nüfusunun 2013 tahmini verilerine göre 35 milyon kişi olduğu belirtilmektedir. Ülke içerisinde uzun yıllar süren iç savaş demografik sorunların doğmasına sebebiyet vermiştir.

Uganda oldukça genç bir nüfusa sahip olup, 2013 tahmini verilerine göre %69,39’u 0-24 yaş aralığındadır. Ülkenin sadece %2,01’i 65 yaş ve üzerindedir.

Şehirde yaşayanların oranı 2015 verilerine göre %16,1 ile düşük bir seviyede olan ülkede, nüfusun yıllık artış oranı 2016 tahmini verilerine göre %3,22 düzeyindedir.

 

 

Etnik gruplar
Uganda genelinde yaklaşık 48 farklı etnik grup bir arada yaşamaktadır. 4 ana etnik grubun alt kabilelerinden oluşan bu etnik gruplarının her birinin ayrı dilleri, kültürleri ve gelenekleri olup, bazı etnik gruplarda farklı din de görülebilmektedir.

Ülke genelinde yaşayan nüfusun yarısından fazlasını, yaklaşık olarak %60’ı Bantu etnik grubu üyeleri oluşturmaktadır. Bu topluluklar genel olarak Kyoga Gölü’nün güneyinde ve batısında yerleşiktirler. Bantu etnik grubu içerisinde çoğunluğu ise ülkeye de isimlerini veren Baganda etnik grubudur. Ülkeye ve ülke vatandaşlarına adını veren bu grup nüfusun %16,9’unu teşkil etmektedir. Ankole ve Basoga etnik grupları ise %8,4’er oran ile en kalabalık ikinci etnik grupları oluşturmaktadırlar.

 

 

Dil

53 darklı dialektin bulunduğu ülkede İngilizce ile birlikte 2005 yılında kabul edilen yeni yasaya göre Swahilice de resmi dil statüsündedir. Swahili dili polis ve askeri birliklerde komut dili olarak kullanılmakta olup, sivil hayatta neredeyse hiç kullanılmamaktadır.

Bu dillerin haricinde Uganda içerisinde özerk bir yapıya sahip olan ve geçmişi sömürge dönemi öncesine dayanan Buganda Krallığı’nda ise resmi dil olarak Bantu dil grubu üyesi Luganda dili kullanılmaktadır.

 

 

Din

Ülke genelinde yaşayan nüfusun %85’i hristiyan dinine inanmaktadır. Hristiyan dini içerisinde ise katolik mezhebine göre yaşamını sürdürenler %42 ile çoğunluğu oluşturmakta olup, %36’sı ise Anglikanizm inancına göre yaşamaktadırlar. Uganda’da çoğunluğu sünni mezhebinin oluşturduğu %12 civarında bir müslüman topluluk yaşamaktadır. Afrika yerel dinlere inanların oranı ise %1 düzeyindedir.

 

 

Tarih

Ön tarih

Uganda’nın günümüzde de nüfusun küçük bir kısmını oluşturan, bölgede yaşayan en eski etnik grup konumunda olan ve Pigme ailesine ait topluluk olan Tva etnik grubudur. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce tarım ile uğraşan Bantu grupları tarafından bölgeden uzaklaştırılmışlardır.

 

Krallık dönemi

15.yy’dan itibaren bölgenin özellikle de güney kesimlerinde birçok krallık kurulmuştur. Bu yeni kurulan krallıklar içerisinde Buganda Krallığı önemli bir yere sahipti. Ayrıca Ankole Krallığı, Bunyoro Krallığı ve Toro Krallığı’da bu yüzyıl içerisinde bu bölgede kurulan krallıklar olmuşlardır.

19.yy’de bölgeye Arap tüccarların fildişi ve köle ticareti yapmak adına göl kıyısı kesimlerine gelmesi ile bölge nüfusu İslamiyet ile tanışmış ve islam dini önem kazanmaya başlamıştır.

 

Himaye dönemi

1860 yılında bölgeye ilk gelen Avrupalılar olan Britanyalı John Hanning Speke ve John Hanning Speke, Nil nehrinin kaynağını da aynı zamanda ilk keşfeden Avrupalılar olmuştur. Bu dönemde Afrika kıtasının doğusunda Avrupalılar sömürgeleştirme süreci de başlamış, bu süreçte buraya gelen grup içerisinde yer alan hem katolik hem de protestan misyonerler kısa sürede misyonerlik faaliyetlerinde başarı göstererek birçok halk gruplarını kendi dinlerinin mensubu yapmışlardır.

Uganda 1894 yılında Britanya himayesi altına girmiş, bu süreçte sömürge ekonomisi pamuk ve kahve ekimine öncelik verdirmiştir. Aynı dönemde yapılan demiryolu hattı ile Mombasa, Nairobi üzerinden Kampala ile birleştirilmiştir.

 

Bağımsızlık

1950’li yıllarda sömürge sisteminden kurtulmak adına adımlar atılmış, partiler kurulmuş ve bir meclis oluşturulmuştur. Yerel temsilciliklerde siyahi yerliler beyaz Avrupalılar kadar temsil hakkı elde ederek bölgede söz sahibi olmuşlardır. 1958 yılında gerçekleştirilen ilk meclis seçimlerinde sonucu Uganda nüfusu milletvekillerini seçmiştir. Uganda 9 Ekim 1962 yılında Büyük Britanya’dan bağımsızlığını ilan etmiş, o gün kadar Kral Mutesa II. unvanı ile Buganda Krallığı’nı yöneten Edward Mutesa yeni ülkenin ilk devlet başkanı seçilmiştir. Ülkenin bağımsızlığını kazanması ile birlikte ülkenin ikinci başbakanı olan Milton Obote, 1966 yılında devlet başkanı Mutesa’yı görevinden uzaklaştırarak kendisini devlet başkanı olarak ilan etmiştir ve başbakanlık görevi 1966 ile 1980 arası kaldırıldı. Obote’nin iktidarı döneminde yaşanan gelişmeler ülke içerisinde sorunlara neden olmuş, birçok işletme kamulaştırılmış, gizli polis teşkilatı vasıtası ile karşıt görüşlülere işkenceler uygulanmıştır.

 

Obote’nin İngiliz Milletler Topluluğu toplantısı için Singapur’da olduğu bir dönemde bu boşluğu değerlendiren ordu komutanı İdi Amin 25 Ocak 1971 tarihinde gerçekleştirdiği askeri darbe ile Obote’yi görevden uzaklaştırarak devlet yönetimini ele geçirmiş ve kendisini devlet başkanı ilan etmiştir.

 

Diktatörlük dönemi

İdi Amin diktatör olarak ülkeyi yönettiği 1971 ile 1979 yılları arasında muhalifler başta olmak üzere birçok kişi takip edilmiş, işkence görmüş ve öldürülmüş toplamda da bu süreçte 300.000 kişi cinayetlere kurban gitmiştir. Amin özellikle kendisinin de üyesi olduğu Nilote etnik grubu dışında kalan diğer etnik gruplara karşı da aşırı şiddet uygulamış, Hindistan kökenlilerin başta olduğu ve özellikle günlük ticari hayata yön veren Asya kökenli göçmenleri de şiddet ile ülkeden kovmuştur.

Uganda birliklerinin 1978 yılında Kagera bölgesini ilhak etmek amacı ile beklenmedik bir anda Tanzanya’ya saldırması sonucu karşı taarruzda aralarında bugünkü devlet başkanı Yoweri Museveni bulunduğu Uganda isyancı örgütlerin de desteği ile Tanzanya birlikleri 11 Nisan 1979 yılında başkent Kampala’yı ele geçirmişlerdir. Bu gelişmenin ardından ülkeden kaçan Amin önce Libya’ya sonra Irak’a son olarak da Suudi Arabistan’a kaçarak sürgün hayatı yaşamıştır. Eylül 1980’de gerçekleştirilen seçimlerde yeniden devlet başkanı seçilen Milton Obote, seçim hilesi suçlaması ile karşı karşıya kalmış, bunun üzerine Museveni kendisine bağlı isyancı birlikler ile Milton’a karşı mücadeleye girmiştir. Obote’nin ikinci devlet başkanlığı döneminde de ülke sık sık ölümler, baskılar yaşanmış, belli etnik gruplar hedef alınmıştır.

 

Demokratikleşme

Yoweri Kaguta Museveni az sayıda National Resistance Army birliği ile birlikte başarılı bir gerilla savaşı yürüterek Ocak 1986’da başkent Kampala’yı ele geçirmiştir. Museveni bu olaydan sonra herhangi bir seçim gerçekleştirilmeden kendisini devlet başkanı olarak ilan etmiştir. Uganda’da Şubat 1989’da geçici parlamentoyu oluşturmak adına ilk seçimler gerçekleştirilmiş, Mayıs 1996 yılında da yapılan ilk devlet başkanlığı seçimlerinde de Museveni oyların %75’ini alarak resmen ülkenin devlet başkanı seçilmiştir. 2001 yılı Mart ayında gerçekleştirilen ve yine sadece iktidarda ki partinin tek parti olarak katıldığı seçimlerde de oyların %69’unu elde eden Museveni yeniden bu göreve seçilmiştir. 2005 yılında yapılan değişiklik ile o güne kadar yasak olan parti kurma faaliyetleri serbest bırakılmış ve 2006 yılında gerçekleştirilen seçimlerde de ilk defa birden fazla partinin katılımına izin verilmiştir. Bu söz konusu 2006 yılı seçimlerinde yasal olarak iki dönem devlet başkanlığı görevini gerçekleştirdiği için adaylığı mümkün olmayan Museveni, bu durumu çıkartılan yeni bir yasa ile ortadan kaldırarak seçimlere girmiş ve seçimlerde de %59 oy olarak üçüncü dönem için devlet başkanlığı makamına getirilmiştir.

 

Museveni 18 Şubat 2011 tarihinde gerçekleştirilen yeni seçimlerde 25 yıllık iktidarının ardından bir beş yıl daha bu göreve seçilmiştir. Bu seçimlerde Museveni %68,38 oy oranına ulaşırken, rakibi muhalefet partisi lideri olan Kizza Besigye oyların sadece %26,01 alabilmiştir. Ülkede seçimler sakin bir ortamda gerçekleşmiş olsa da, Nisan 2011’de ülkede özellikle muhalefet partisi lideri Besigye’nin gözaltına alınması sonucu çatışmalar yaşanmıştır. Bu beş yıllık sürenin sona ermesi neticesinde 18 Şubat 2016 tarihinde gerçekleştirilen yeni devlet başkanlığı seçimlerinde yeniden aday olan Museveni, bu seçimlerden de başarılı bir şekilde ayrılarak otuz yıllık iktidarına beş yıllık bir yönetim süresini daha ekleme imkanı elde etmiştir. Söz konusu seçimlerde oyların %60,6’sını elde eden Museveni, 2011’de rakibi olan Besigye’nin %35,6’da kalması ile seçimlerin galibi olmuştur.

 

 

UGANDA’YA SEYAHAT VE SAFARİ İÇİN GEREKLİ BİLGİLER

 

VİZE:

Uganda vizesi girişte kapıdan ya da online olarak alınabilmektedir.

Pasaportunuzun en az 6 aylık ve en az 2 sayfa boş olmasına, yırtık veya hasarlı olmamasına dikkat ediniz.

 https://visas.immigration.go.ug/

 

Uganda Para Birimi: Uganda Shilling (UGX)

1 USD = 3,5 UGX

 

 

SAĞLIK:

Lütfen sağlığınızla ilgili size özel ilaçları yanınıza almayı unutmayınız. Seyahat edeceğiniz bölgeler kent merkezlerine uzak olacağından unuttuğunuz bir ilacın seyahat sırasında temini oldukça güç hatta imkansız olabilir.

Bunun yanında ishal, mide bulantısı, ağrı kesici, yanık kremi ve böcek ısırmalarına karşı merhem almanız yararlı olabilir.

Sıtma İlacı:

Seyahatin safari kısmında misafirlerimizin sıtma ilacı almalarını önermekteyiz. Sıtma ilacı ile ilgili bilgiler aşağıda bilgilerinize sunulmaktadır.

İlacın seyahat başlamadan önce kullanılmaya başlaması gerekmektedir. Lütfen doktorunuz ile görüşüp, size uygun sıtma ilacını belirleyiniz. Son dönem sıtma ilacı olarak bilinen MALERON adlı ilaç her ne kadar Türkiye’de satılmıyorsa bazı İstanbul eczanelerinde özel olarak getirtebiliniyor. Genelde kullanılan yöntem, oldukça kuvvetli bir antibiyotik olan TETRADOX veya LEMAL ilacının günlük olarak alınmasıdır.

Ancak yan etkileri ve dozu konusunda mutlaka uzmana başvurmanızı tavsiye ederiz.

 

Sağlığa ilişkin alınması gereken eşyalar: Güneş kremi (yüksek derece), dudak kremi (dudak yumuşatıcısı), bol miktarda boğaz pastili, böceksavar sprey ya da kremi, talk pudrası (özellikle ayaklar için), gözü hassas olanlar için göz damlası, mide ilaçları.

Durgun sulara, göllere girmek sağlık için sorun oluşturabilir.

Sarı Humma Aşısı:

Uganda için Sarı Humma Aşısı zorunluluğu bulunmaktadır. Bu aşıyı seyahate çıkmadan en az 10 gün önce 1 doz sarıhumma aşısı tavsiye edilir. Aşının ömür boyu koruyuculuğu vardır.

Sarı Humma Aşısını aşağıdaki telefonu arayıp, randevu alarak yaptırabilirsiniz.

Karaköy Sahil Denetleme: (0 212) 244 25 94

 

 

Elektrik: Elektrik 240 volt. Prizler Uganda’da İngiliz tipi üçlü oluyor. Bu nedenle mutlaka yanınızda adaptör olmasında yarar var.

 

 

 

SAFARİ GENEL BİLGİLERİ:

Goril yürüyüşü yapacağınız bölgeye küçük uçak seferlerinde yanınıza maksimum 15 kg kadar bavul alabilmektesiniz. Bu nedenle yanınıza gereksiz ve fazla eşya getirmemenizi tavsiye ederiz.

 

Seyahat sırasında kullanacağınız bavullar kesinlikle sert yüzeyli ve tekerlekli olmamalıdır. Sert yüzeyli bavulların küçük araçlarda taşınması problem olabilmekte.

Safari sırasında giyilecek renklerin haki ve doğal tonlarda olmasını tavsiye ediyoruz. Ayrıca safari sırasında parfüm veya vücut spreyi kullanmayınız.

Musluk suları içilmiyor. Kamplarda ve otellerde kapalı şişe sularını kullanmanızı tavsiye ederiz.

 

Getirilmesi Önerilen Eşyalar:

  • Birkaç çift kolay kuruyan pantolon, uzun kollu gömlek, t-shirt, ince polar veya sweatshirt
  • Su geçirmeyen, kapşonlu, hafif bir mont/yağmurluk
  • Su geçirmeyen yürüyüş ayakkabısı/bot
  • uzun, hafif çoraplar: goril yürüyüşünde karıncılardan korunmak için pantolonu çorap ve botun içine sokuyoruz, ayrıca pantolonun üzerine geçirilecek bir tozluk da faydalı olur
  • goril yürüyüşü sırasında dikenli bitkilerden korunmak icin eldiven
  • şapka
  • güneş kremi
  • sivrisinek koruyucusu
  • sırt çantası
  • göle veya havuza girmek için mayo
  • jipin arkasına ve küçük uçağa kolay yerleştirebilmek için etrafı yumuşak bavul

 

BAHŞİŞLER


Sizin takdirinize bağlı olarak, yolcuların seyahati için genellikle verilen bahşişlerin örnek bir göstergesi aşağıda belirtilmiştir. Kolayca ayırmak için USD’yi yerel para birimine çevirmenizi öneririz.

 

Goril & Şempanze Rehberleri: Bahşiş kutusu yoksa baş rehbere konuk başına USD 10 civarı verilmesi önerilir.

Goril & Şempanze İz Sürücüleri: Ranger veya tracker için kişi başı toplam USD 3-4

Goril & Şempanze Eşya Taşıyıcalı: yaklaşık USD 20 karşılığı tutulmuş oluyor. Ayrıca bahşiş verebilirsiniz.

 

Safari Jip Sürücü ve Rehberi:  Rehber ya da şöför için günlük USD 10-12

 

Kamp ve lodgelarda tüm çalışanlar için genel bahşiş: Gecelik kişi başı USD 6-7