BUENOS AIRES – BURAK NUMANOĞLU İLE

Gezgin dostumuz Burak Numanoğlu bizler ile Buenos Aires yolculuğundaki deneyim ve izlenimlerini içeren güncesini paylaştı. Kendisine paylaşımı için çok teşekkürler.

 

Buenos Aires havalimanına inip arkadaşım Ayşe ile buluşup taksiye ilk adımımı attığımda Tango müziği dinleyen taksi şöförümüz bizi karşıladı. Tam beklediğim gibi! Göz gözü görmeyen bir yağmur altında Buenos Aires’e doğru yola çıktık. Yaklaşık yarım saat süren bu araba yolculuğu sırasında gezide hep karşılaşacağımız bir deneyimin ilkini yaşadik: Olağanüstü konuskan, yardımsever ve meraklı Arjantin milleti. Yol boyunca şöförümüz gayet iyi bir İngilizce ile bize nereden geldiğimizi, nerede kalacağımızı ve ne yapacağımızı sordu, evinin nerede olduğuna kadar bir çok ayrıntı anlattı. Latin Amerika’da görmeye alıştığım lokallerin aksine, bu adam son derece Avrupai idi. Bu da gezimizin ikinci teması olacaktı.

 

Ayşe’nin ayarladığı Recoleta mahallesi yakınındaki Design Hotel isimli otelimize vardığımızda güzel bir sürprizle karşılaştık. Butik otelimiz modern tarzda, minimalist bir yerdi ve bize 7. katta neredeyse suit büyüklüğünde bir oda vermişlerdi. Otelin tam karşısında güzel bir park vardı (gelmeden önce resimlerini görmüştük ve bu unsuru göz önünde tutmuştuk seçimimizi yaparken) ve odamız tam park manzarasına nazırdı. Parkın solunda zengin birisi tarafindan eskiden bir okul/yurt olarak yaptırılan ufak bir saray boyutunda Palacio Pizzurino isimli bina vardı ki bu da değişik bir hava katıyordu ortama. Su anda bina milli eğitim bakanliği tarafindan kullanılıyormuş. Çok memnun kalarak hemen eşyalarımızı bırakıp kendimizi sokağa attık.

 

Otelden çıktıktan bir dakika sonra gezinin üçüncü temasını oluşturan gözlemimiz şu oldu: Buenos Aires’te kesin olarak bir Paris havası olmakla beraber çok ilginç bir şekilde şehrin Istanbul’a da benzeyen yönleri de var. Örneğin kaldırım taşları. Her binanın önünde değişik bir desenden oluşuyorlardı ve yarısı kırıktı. Örneğin bakkalar. Örneğin kıyafet satan dükkanlar. Ne bileyim, insanlar ve binalar daha düzgün olmakla beraber yoğun bir şekilde Kadıköy sokaklarında yürüyormuşum hissi geldi bana orada. Sağanak yağmurun altında el verdiğince etrafımıza bakarak şehrin İstiklal Caddesi sayılabilecek olan trafiğe kapalı Florida sokağına geldik ve rehber kitabımda bahsedilen kapalı ve tarihi bir alışveriş merkezi olan Galerias Pacifico’ya kendimizi attık. Bu yürüyüş sırasında dünyanın en geniş bulvarı olan 9 Temmuz (Avenida 9 de Julio) bulvarından geçtik ve ortasındaki dikilitaşı gördük ama yağmur yüzünden neredeyse koşa koşa orayı pas geçmek zorunda kaldık.

IMG_9538

Galerias Pacifico güzel bir yerdi. Dükkanlar dünyanın her yerindekilerle ayni. Ralph Lauren, Lacoste, vs. ve bizdeki gibi ABD özentisi olan birtakım yerli dükkanlar. Burada Ayşe Arjantin’e has şeyler satan bir dükkan buldu. ABD’nin kovboyları gibi Arjantin’in “gaucho”ları var ve onların giyim tarzını andıran kıyafetler (çoğunlukla deriden) ve gümüşe benzeyen ama gümüş olmayan bir metalden yapılan servis takımları, ve de lamaya benzeyen Güney Amerika hayvanı olan ‘alpaca’ derisinden çantalar ve cüzdanlar satan bir dukkandı bu. Ayşe bir tepsi takımını çok beğendi ve daha sonra almayı kafasina koydu.

 

Dükkanlara bakındıktan sonra karnımız acıktı. Oturup biraz tıkındık ve etrafımızdaki insanlara şöyle bir baktık. Herkes beklentilerimin ötesinde bir şıklık ve güzellik sergiliyordu. Arjantin’e vaktiyle Avrupa’dan çok göç olmuş. Özellikle İspanya ve İtalya’dan gelen çok olmuş ve bana öyle geldi ki İtalyanlar güzelliklerini ve şıklıklarını beraberlerinde getirmişler. Çok zarif, ve sofistike görüntülerle karşılaştık. İnsanlarin pek çoğu kumral, hatta sarışındı. Pek çoğu yesil gözlüydü.

 

Bu gözlemleri yaparken bastırmakta olan uykumuzu artık saklamamız mümkün değildi ve otele dönmeye karar verdik. Odaya dönmeden oranın Starbucks’ı gibi olan, Havanna isimli kahvecide oturup birer kahve içtik ve ardindan 3-4 gibi odamıza döndük.

 

Akşam için otelin resepsiyonu tarafindan önerilen, şehrin Palermo isimli mahallesindeki bir et lokantasına gittik. Oraya giderken NY’unkine göre çok daha küçük olan Çin mahallesinden geçtik. Arjantin’in tangodan sonraki belki de en ünlü urunu biftekleri. Patagonya’nın verimli topraklarında büyük miktarda hayvancılık yapılıyor ve biftekleri dünyaca meşhur. Saat 8’de biz restorana gittiğimizde daha kimse yoktu. Neyse, biz turistiz diyerek oturduk. Ayşe’nin çat pat İspanyolcası var ve onun sayesinde garsona biftek siparişlerimizi verdik. Ben başlangıç olarak chorizo isimli bir sosis söyledim. Aman yarabbim o ne lezzetti o sosisteki size anlatamam. Bayağı kalın birşeydi ve üzerinde birtakım baharatlar vardı. Tam anlamıyla içine düştüğümü itiraf ediyorum o sosisin. Arkasından gelen biftekler de çok güzeldi. Bira eşliğinde onları da mideye indirdikten sonra üstüne bir de tatlı söyledik ve ardından patlamaya yakın bir halde odamıza dönüp günümüzü sonlandirdik.

 

Ertesi sabah uyandığımızda bulutlu bir gökyüzü ile karsılaştım yine. Ama bulutların yoğunluğu daha azdı ve hiç değilse yağmur yağmıyordu. Acaba bügün bize biraz nefes aldıracak mıydı hava?

 

Kahvaltımızı edip yine sokaklara döküldük. Güzergahımız Plaza Lavalle, ardından obelisk, dün doğru düzgün gezemediğimiz Florida sokağı, sonra Plaza de Mayo ve son olarak San Telmo mahallesiydi. Akşam da önceden ayarladığım tango show’una gidecektik.
IMG_9549

Rotamızda ilk olarak Plaza Lavalle’da Tribunales denen mahkeme bınası ve Teatro Colon isimli Buenos Aires’in opera salonu vardı. Rehber kitabımız Teatro Colon’u öve öve bitiremiyordu ve içinin turlanabileceğini yazıyordu. Ama ne yazık ki biz oradayken restorasyondaymış ve içini gezemedik. Teatro Colon o 9 Temmuz bulvarının üstünde. Dikilitaş hemen onun yakınında. Dikilaşta özel birşey yok, dümdüz bir taş işte ne olsun?

IMG_9550

IMG_9566

Obeliskten Florida sokağına geçtik. Dediğim gibi, biraz İstiklal Caddesi/Kadıköy ayarında trafiğe kapalı bir alışveriş sokağı bu. Dükkanlara ve sokak satıcılarına baka baka Plaza de Mayo’ya geldik. Bu arada bulutlar tamamen dağıldı ve günlük güneşlik bir hava ile karşı karşıya kaldık. Bu meydanda üç dört tane gezilecek bina var. Önce Casa Rosada cumhurbaşkanlığı konutunu gezdik. Cumhurbaşkanının ofisine kadar her yerini gezdirdiler.

IMG_9578

IMG_9599

İktidardayken Eva Peron ve eşi de burada yaşamış. Bu tur sırasında Eva Peron’un halka hitap ettiği balkondan biz de meydana baktık.

 

Oradan Cabildo denen eskiden hapishane olan çok eski bir binayı gezdik. Çok düz ve bomboş bir binaydı bu. Ondan sonra Catedral Metropolitana de Buenos Aires isimli katedrali gezdik, ki onda da kayda deger birşey yoktu. Bu arada saat 2’yi buldu ve meydana bakan bir cafede oturup öğle yemeği yedik.
IMG_9649

Dinlenip kendimize geldikten sonra San Telmo mahallesine doğru yola cıktık. Burada Defensa sokağı üzerinde her pazar günü bit pazarı kuruluyormuş. Buenos Aires enteresan bir sehir. Dediğim gibi bazı yerleri Paris gibi ama iki sokak öteye gidince kalite düşüveriyor. Meydandan San Telmo’ya yürürken böyle bir durum oldu mesela ve ben hatta biz nereye gidiyoruz böyle diye endişelendim bir an. Ama sonra birdenbire Defensa sokağıyla karşılaştık ve ortalık cıvıl cıvıl oluverdi. Bit pazarına geldiğimizi sandık ama satılan şeyler kullanılmış eşyalar değildi, daha çok insanların kendi yaptığı ıncık cıncık şeylerdi. Burası da bana Ortaköy’ü hatırlattı. İğne atsan yere düşmez bir kalabalık vardı. Gelmeden önce birkaç yerde insanların sokaklarda tango yaptığını okumuştum ve ikimiz de sabahtan beri öyle bir görüntüyü arıyorduk. Ancak bu kalabalık yerde bile karşımıza tango yapan bir çift çıkmamıştı.

IMG_9663

Biraz hayal kırıklığı içinde ilerlerken rehber kitabımızın bahsettiği Plaza Dorrego meydanına geldik. Meğer bit pazarı buradaymış. Buna Feria de San Telmo diyorlar. Girip satılan eşyalara bakarken kulağıma bir tango müziği çalındı ve bu sesi takip ederek nihayet sokak tangocularını görebildik. Bir çift küçük bir alanda tango yapıyor, ardından bey şapkasını çıkarıp turistlerden para topluyorlardı. Adam bazı turist hanımlara tango yapmayı öğretiyordu.

IMG_9633

Dikkatli bakınca ona eşlik eden bir değil iki hanımın olduğunu gördük. Yaşlı olanını çok sempatik buldum ve hiç benden beklenmeyecek bir şekilde yanlarına gidip resmimi çektirdim Ayşe’ye. O kadar konuşkan ki Arjantinliler o resmimleri cekerken bir arada iki derede benim hayat hikayemi öğrenmeye çalıştılar. İspanyolcam çok az olduğundan pek iletişim kuramadık ama!

IMG_9642

Sokak tangocularını bulmuş olmanın verdiği tatmini yaşayarak akşamüstünün geri kalan kısmını o pazarda dolaşarak geçirdik ve 6 gibi odamıza döndük.

 

Bunun ardından sıra ikimizin de heyecanla beklediği akşam programına gelmişti. Bizim bankanın işlerini yapan avukat bir arkadaşım bana çok hararetli bir şekilde mutlaka Tango Rojo isimli şova gitmemiz gerektiğini söylemişti. Benim guidebook’um da cok övüyordu bu gösteriyi. Ben de gelmeden önce rezervasyonumuzu yapmıştım. Fiyati kişi başına $250 bu şovun (yemek dahil) ki bu Arjantin standartlarına göre çok yüksek bir miktar. Fiyata dahil olan bir diğer şey ise ulaşım: Otelimizden alınıp geri bırakılacaktık.

 

Tango şovumuz için beklenen saat geldiğinde otelin önünde özel şoförlü bir oto belirdi. İkimiz de şıkır şıkır giyinmiştik. Araba içinde güzelce otelimizden Puerto Madero denen, aslinda bir ada olan modern mahalleye geçtik. Oldukça şık bir tasarım otel olan Faena’nın icindeki bir restoranda gerçekleşen şov için içeri girdik ve masamıza oturtulduk. Küçük sayılabilecek bir restorandı ve masamız sahneye hakim bir podyumun üzerinde güzel bir yerdeydi. Karşımızda sahne ve tam arkamızda müzisyenler vardı. Önce yemek servisi hemen başladı, şarap, et, tatlı derken yemeği bitirdik, hesabımızı ödedik. Ardindan ışıklar karardı ve bir anons yapılarak gösteri sırasında resim ve video çekmenin yasak olduğu söylendi. Daha o anons bitmeden herkes kameralarını çıkardı ve çekim yapmaya başladı, çok komik bir andı. Ardından müzisyenler belirdi, tek sıra halinde podyumda yerlerini aldilar, ve gezimizin zirvelerinden biri olacak olan şov başladı. Anlatılması mümkün olmayan, yaşanması gereken birşeydi bu gösteri. İşte televizyonda izlediğimiz tango dansı, işte hep duyup iç geçirerek dinlediğimiz tango müziği. Arkamda oturan adamlar tarafından canlı çalınıyor. Buenos Aires’deyiz. İnanılmaz bir şeydi. Dansın tutkusunu hissetmemek mümkün değildi. Gerçekten büyülü bir gece geçirdik o akşam. Odamıza dönerken hissettiğimiz sarhoşluk şaraptan mıydı dansın büyüsünden mi bilmiyorduk…

 

Burak Numanoğlu’nun Buenos Aires deneyim ve izlenimlerinin devamı çok yakında eklenecek…
IMG_9673

IMG_9684