URFA SOKAKLARI VE İZLENİMLERİ

Toprağının rengi, uçsuz bucaksız manzaraları, efsaneleri, hikayeleri, gelenekleri ile bambaşka bir coğrafyaya bambaşka bir kültür bambaşka bir diyar Urfa…

Ne kavimler geçmiş, ne beylikler, ne devletler kurulmuş burada.

Ne kanlar dökülmüş ele geçirmek veya bağımsızlık ilan etmek için.

Antik dünyada Mezopotamya, Arpa ülkelerinde El Cezire olarak bilinen bölgede, ilkçağlardan beri ticari ve askeri yolların geçtiği, din, dil, ırk ve kültürlerin kaynaştığı, Doğu ile Batı’nın köprüsü olmuş Urfa.

Şimdi biraz  bu tarihi ve kültürel mirası yaşatan sokaklarında, evlerinde, hanlarında, çarşılarında dolaşalım Urfa’nın…

Şanlıurfa’nın eski şehir bölgesinde sokaklarında gezerken taş duvarların arkasındaki küçük birer saray güzelliğindeki evleri pek göremiyorsunuz. Eğer imkanınız tarihi ve mimari dokunun içindeki geleneksel yaşamı anlayabilmek için var ise büyük bir konağı ziyaret edin. Haremlik-selamlık bölümlü, dışarıya bağlantıyı sağlayan köşk çardaklı, yazlık ve kışlık eyvanlı, hayatlı (yani avlulu) bir plana sahip olan Şanlıurfa evlerinin çok zengin bir taş işçiliği var. Hacı Bekir Pabuççu Evi, Kürkçüzade Halil Hafız Efendi Evi, Mahmut Nedim Efendi Konağı, Küçük Hacı Mustafa Hacıkamiloğlu Konağı günümüze ulaşan en güzel örnekler.

 

Sokaklarda yürürken birçok evin kapısında Kabe resmi göreceksiniz, resmin anlamını ve amacını soruyoruz. Bu evde Kabe’ye gitmiş bir hacı var, ihtiyaç sahipleri her zaman kapıyı çalabilir, sığınabilir demekmiş. Bir de dikkat ederseniz Urfalı bayanların elinde dövmeleri göreceksiniz. Her biri birer sanat eseri gibi işlenmiş dövmelerin aslında bir Hint geleneği olduğunu sanıyorduk, ancak buraların da geleneğiymiş.

 

Şanlıurfa’da asıl yaşam tarihi çarşıda. Otantik değerini günümüze kadar koruyabilmiş 8 adet kapalı çarşısında hala keçecilik, çulculuk, cülhacılık, saraçlık, kürkçülük, bakırcılık, marangozculuk, kuyumculuk gibi geleneksel el sanatları icra ediliyor. Osmanlı Döneminin ticaret mekanlarını günümüzde yaşatan Gümrük Hanı, Kazzaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Kürkçü Pazarı, Keçeci Pazarı, Attar Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kasap Pazarı gibi tarihi çarşılar hala yaşıyor.

 

Tezgahlarda beyaz yünden lokal bir örtü olan hiramlar dokunuyor. Her gün tarihi çarşının içindeki han bahçelerinde yüzyıllık ağaçların altında toplanan Urfalılar, kürsü isimli rahleyi andıran geleneksel kahve taburelerine oturup, yörenin lezzeti olan ‘mırra’ kahvesini yudumlayıp, sigaralarını tüttürüyor, dama veya satranç oynuyor, izleyicileri tezahüratlar yapıyor, masalara tezgah kurmuş satıcılardan tesbih veya saat seçiyor.

 

Çarşının etrafında ve Urfa eski şehir sokaklarında ise her yer isotçular, dolmalık domates, biber, patlıcan kuruları, baharatçılar ve bakırcılar ile dolu.

 

Urfa’nın mutfak kültürünün başka bir hazinesi olan isot, Şanlıurfa‘ya özgün bir biber türünün adı. Kurutulmuş ve dövülüp baharat haline getirilmiş versiyonunu mutlaka çiğ köfte yerken tatmışsınızdır. Urfa’lılar isotları ile gurur duyuyor hatta ‘Şanlı İsot’ diyorlar. Sadece çiğ köfteye değil, lahmacun, tarhana çorbası ve her türlü yemeğe garnitür gibi serpiştirilebilen bir baharat. Önce tatlı bir rayiha verip, ardından hafif bir acı yayar. Aslında isot pul biberin fermante edilmiş hali. Biberin içindeki tohumlar çıkarılıp düz bir zeminde güneşte kurumaya bırakılıyor, ilk gün kızıl, ikinci gün mor, üçüncü gün ise siyah renk oluyor. Daha sonra biberler zeytinyağı ve tuz ile dövülerek isot haline getiriliyor. Çiğ Köftelik ve Yemeklik diye ikiye ayrılıyor isot. Alışveriş için doğru adres ise Halilürrahman İsot Dünyası (Şurkav Alışveriş Merkezi. B/Blok No:9 Balıklıgöl) Gidin, elleyin, koklayın, tadın, sorun, detayları ile anlatsınlar İsot’u ve diğer biberlerden farkını size. En önemli özelliği mideyi rahatsız etmeyen, asla çok yakmayan, sindirim sisteminin dostu olması. Ayrıca ağrı kesici, iltahap sökücü, kolestrol düşürücü, prostat kanseriyle savaşçı, zayıflatıcı gibi dertlere deva, C vitamini kaynağı olan bir şifa deposuymuş.

 

Urfa’nın başka bir lezzeti Antep fıstığı. Urfa civarında Antep fıstığı ağacı sayısı 350.000’I buluyor ve ağaç sayısı aslında Antep’in 3 katı. Yani Şam’dan gelen antep fıstığı, bizim topraklarımızda en çok Urfa’da bulunuyor. Sadece Gaziantep tarafından başarılı bir şekilde markalaştırılmış olduğu için biz Antep fıstığı diye biliyoruz. Tabi Antep’te bu markalaşmanın bedelini öderken, Urfa’da aynı kalitede fıstığı çok daha ucuza alabiliyorsunuz.

Çarşıdaki attarlardan pul biber, fıstık, nar pekmezi, Çaycı Eyyüp’ten çay ve baharat, Köstekli Han ve Gümrük Han’dan tesbih, kapalı çarşıdaki dükkanlardan şal ve poşu alabilirsiniz.

 

 

Urfa’da ve civarında keşfedecek o kadar çok şey var ki (tüm Urfa keşifleri yolculukterapisi.com/urfarotalari yazımızda yer alıyor), Bu yörelerin cevherlerini ve geleneklerini kaçırmamak için mutlaka bir ziyaret etmek gerekli.

 

 

Urfa’da iken bir de dikkatinizi semalarında güvercinler çekecek.

Urfa’nın güvercinleri çok meşhur. Yöre halkının en büyük merakı güvercin beslemek. Öyleki şehir yıllığında ‘İnsanoğlu ile güvercinin dostluğu insanlık tarihi kadar eskidir ve bu dostluğun ilk yeşerdiği yer belki de peygamberler şehri Şanlıurfa’dır.’ yazıyor. Gerçekten de müjdeci olarak İslam’da kutsal sayılan güvercinin Güney ve Doğu Anadoludaki merkezi Şanlıurfa imiş. Gaziantep, Diyarbakır, Mardin, Beyrut, Bağdat, Musul ve Halepli güvercin meraklılarının hepsi alışverişe bu şehre geliyor. Gökşamı, Zırhlı, Şarabi, Sarı Derviş Ali gibi birçok tür güvercin bulabildiğiniz şehirde toplam 25.000 üzerinde cins güvercin olduğu söyleniyor. Kimi meraklıların 200-300 güvercini varmış. Endamlı ve mağrur güvercinleri beslemeyi seven Urfalılar hem kimin olduğunu anlamak hem de süslemek için güvercinlere takılar, çanlar, boncuklar takıyor ve kınalar yakıyor. Her Akşam günbatımı saatlerinde gökyüzüne salıverilen onbinlerce güvercin özgürlüğün tadını çıkartarak, gruplar halinde bir o yöne bir bu yöne uçuyor. Uçarlarken de ayaklarındaki ufak çanlardan çıkan rüzgar çanları gibi sesler tüm semaları kaplıyor. Akşam saatlerinde aynı anda güvercinlerin uçurulmasına ‘karışma’ deniliyormuş. 50şerli – 60lı gruplar halindeki gökyüzünde buluşan güvercinler zaman zaman savaşabiliyormuş, ve kararan hava ile birlikte evlerine esirleriyle dönüyormuş. ‘Kuş kapılınca verilmez’ sözüne centilmence uyarak bu esir güvercinler geri verilmezmiş.

 

 

YOLCULUKTERAPİSİ URFA – GÖBEKLİTEPE – HARRAN – HALFETİ YAZILARI

 

 

Zeynep Atılgan Boneval