OAXACA – ÖLÜLER GÜNÜ – SEÇİL SAĞLAM’IN İZLENİMLERİ İLE

Ölülere Gülümseyen Kültür; Meksika’da Ölüler Günü

Oaxaca’da geçirdiğim dört gün dört gece boyunca neşeli melodiler ve eğlence şehri ele geçirdi.

Adıyla son derece tezat oluşturan bu sıradışı festival mıknatıs gibi Meksika kültürünü sevenleri kendine çekiyor. Bir defa tadını alınca, bu renkli atmosferi tekrar yaşama isteği kanınıza giriyor.

Bir arka sokakta olduklarını tahmin ettiğim bandonun eğlenceli melodileri odaya ulaşıyor. Oaxaca’nın merkezinde kaldığım Casa Fernando’ya bavulumu bırakıp, sabırsızlıkla sokağa çıkıyor ve sesin geldiği yöne doğru yürüyorum. Günlerden 28 Ekim. ‘Ölüler Günü’ kutlamalarının yapıldığı hafta olması sebebiyle şehir sürprizlerle dolu ve rengarenk. Burada geçirdiğim son gün dahi ilk duyduğum coşku azalmadan, bandonun yaklaştığını duyar duymaz eğlenceyi ve insanları kaçırmamak için bulunduğum restorandan, kafeden ya da her neredeysem oturduğum yerden fırlıyorum. Her mahallenin ya da bölgenin bugünlerde kendi bandoları eşliğinde yürüyüşü var. Biz turistler de keyifle gülümseyip onlarla yürüyor ya da fotoğraf makinalarımıza sarılıyoruz. Döndükten sonra bile bu neşeli müzikler kulağımda çalmaya devam edecek.

Meksika’nın en ilginç festivallerinden olan ‘Ölüler Günü’, adıyla tamamen zıt bir atmosferde rengarenk geçiyor. Masmavi gökyüzü ve sıcak havaya, birbirinden farklı kurukafa makyajlarıyla yüzlerini rengarenk boyayanlar, kafelerde bu keyifli zamanı Oaxaca’nın nefis sıcak çikolatalarını veya kahvelerini tadarak izleyenler, alışveriş yapanlar, yerel lezzetleri deneyenler ve sokaklarda, pazarlarda gezinenler karışınca şehir daha da canlanıyor. Sıcak çikolata demişken, Oaxaca’da güzel tatlar yakalamak çok kolay. Burası çikolatanın anavatanı. Mayalar sadece astronomi ve medeniyet değil, ‘kakao’ çekirdeğini işleyerek ‘çikolata’ gibi nefis bir tadı keşfederek insanlığa lezzet mirası da bırakmış.

Burada bildiğimiz lezzetinin yanı sıra, kakuleli, tarçınlı, zencefilli gibi pek çok çeşidi bulunan ‘sıcak çikolata’yı her fırsatta damağımdan süzmek, agave bitkisinden damıtılarak elde edilen hayli sert bir içki olan ‘mezcal’ çeşitlerini birer dilim lime ve pul acı biber eşliğinde denemek, pek çok kişinin bayılarak bahsettiği ve içeriğini duyduğumda seveceğime emin olduğum ancak tattıktan sonra aramın pek iyi olmadığı, çikolata, çeşitli baharatlar ve ‘chili’ karışımları ile hazırlanan bir sos olan, geleneksel lezzet ‘mole’u tatmak ve bir seyahatte en sevdiğim anlar arasında olan kahve keyfine Oaxaca’nın nefis kahvelerinden içmek eklenince bu rengarenk atmosfer daha da keyifli bir hal alıyor.

 

Tatlar, kokular ve renkler dünyasında bir de sadece bu dönemde yapılan bir ekmek çeşidi var. ‘Pan de muerto’. Kendisi de tatlı bir ekmek olmasına rağmen genellikle sıcak çikolataya batırılarak yeniliyor. Bu ekmeğin asıl ilginç tarafı tadından çok şekli. Ekmeğin içine yine hamurdan yapılmış renkli insan figürleri yerleştiriliyor.

Ölüler Günü, her ne kadar Hallowen’a denk olarak düşünülse de aslında içerik ve yorumlama bakımından oldukça farklı. Hallowen, ölüleri korkulması gereken ruhlar olarak görürken, Ölüler Günü’nde bu dünyada olmayan ruhlar onurlandırılıyor ve ölüm, hayatın devamı olarak değerlendiriliyor. Kökeni Aztekler’e dayanan, Meksika’ya özgü ve son derece özgün olan bu Ölüler Günü döneminde herkes kaybettiği yakını için günler öncesinden ‘altar’ adı verilen bir sunak hazırlıyor. Birbirinden farklı ve renkli bu ‘altar’lar karşıma çıktıkça her birini fotoğraflamadan duramıyorum. Tabii bir süre sonra gözüm alışmaya başlıyor ve ilk başta her birini sanat eseri gibi inceliyorken sadece çok farklı ya da görkemli olanların fotoğrafını çekmeye başlıyorum. Bu döneme özgü çiçek olan ‘cempasuchil’ altarların en temel dekoratif unsuru. Altar’larda çiçeklerin yanı sıra, kuru kafa şeklinde şekerlemeler, kaybedilen kişinin sevdiği yemek çeşitleri, mumlar ve genellikle ölen kişinin fotoğrafı oluyor.

Ölmüş ruhların anıldığı bu son derece renkli atmosferin havasından çıkıp, bir an ölümün gerçekliğini hatırlayarak üzüldüğüm altar ‘şiddet sonucunda hayatını kaybeden kadınlar için’ yapılmış olan altar oluyor. Talihsiz olarak bu altar’ın hemen önünde Koreli olduklarını düşündüğüm bir çift orada ne yazdığının farkında olmayarak Uzakdoğululara özgü ‘peace’ işareti ile mutlulukla poz veriyorlar. Hepimiz böyle talihsiz anları yaşıyoruz sanırım.

 

Ölmüş yakınlarının ruhlarının yeryüzüne indiğine inanılan 31 Ekim (çocukların ruhları) ve 1 Kasım (yetişkinlerin ruhları) geceleri, ruhların yolunu kolay bulması için mis kokulu cempasuchil’ler (kadife çiçekleri), mumlar, ölen kişinin sevdiği yemekler sunakları süslüyor. Asla ağıt veya acı şeklinde değil, kavuşmanın mutluluğu ve coşkusu ile sokaklar müziklerle, bandolarla festival yerine dönüşüyor.

Aynı zamanda müzik yapan ‘estudiantina’ adı verilen gruplar oluyor. Biz birbirini tanımayan insanlar müzik grubunun mezarlıklar arasında durduğu yerde çevresini sarıp, pek çok şarkıya dans ederek eşlik edip, aydınlık geceyi unutmamak üzere hafızalarımıza kazıyoruz. Sık sık mezcal ‘shot’ yapan grup üyeleri bu geceyi ne kadar ve nasıl hatırlar orası muamma. Bu son derece bakımlı ve binlerce mumla aydınlatılmış mezarlıklar arasında, kaybettikleri yakınlarını anmaya gelmiş aile üyelerine rahatsızlık vermeden dolaşmak, zaman zaman bir festival havasına dönüşen anları gecenin karanlığında hafızama kaydetmek için çabalıyorum.

Mezarlığın hemen önündeki uzun sokak panayır yeri gibi hareketli ve kalabalık. Herkes sokak boyunca kurulmuş yemek tezgahlarında bir şeyler atıştırıyor, etrafta bin bir çeşit kurukafa makyajlı her yaştan insan dolaşıyor, öyle ki artık yüzü boyalı olmayan kişiler sıradışı gelmeye başlıyor. Gece geç saatlere kadar taco, quesadilla, tlayuda gibi Meksika lezzetlerinin olduğu tezgahlarda hareket bitmiyor.

Gece yarısından sonra otele geri dönmek için yürümeye başladığımızda yakın bir sokaktan gelen bandonun eğlenceli melodilerini duyuyorum. Sesin geldiği yöne doğru yürüdüğümde hayatım boyunca unutamayacağım bu gecenin final sahnesi başlamış oluyor. Birbirinden çılgın, korkunç aynı zamanda eğlenceli kostümler gecenin karanlığında bandonun peşi sıra mahalle mahalle yürüyor. Biz de bu kervana katılıyoruz ve hiç geçmediğimiz sokakların, mahallelerin köşelerinde, tek sıra evlerin önünde gecenin o saatinde bir takım çılgın kostümler etrafımızı sarmış halde rüyada gibi dans ediyoruz. Birbirini tanımayan insanların bir anda böyle bir eğlencenin içinde hep beraber eğlenmesini harika buluyorum. Mezcal dolu plastik bidondan doldurulan ve aynı ‘shot’ bardağından içilen mezcal elden ele dolaşırken mahalle sakinlerinden biri bize de ikram ediyor.

Parke taşlı, inişli çıkışlı sokaklarda geçen gecenin ‘bonus’u bu spontane birkaç eğlenceli saatten sonra ayaklarım otele dönmem için söylenmeye başlıyor. Gözüm, kulağım, kalbim eğlencenin bu gece bitene kadar devam edeceği sokakla dolu. Hafızam ise hayatım boyunca unutmayacağım anlarla.

‘Ölüler Günü’ ile ilgili merakınız arttıysa; ‘Coco’ isimli tatlı animasyon filmi izlemekle başlayabilirsiniz. Geçtiğimiz sene gösterime giren filmde bu geleneğe dair pek çok detay çok güzel ve dokunaklı biçimde anlatılmış. Ayrıca Meksika kültürüne ve aile yapısına ait özelliklere de fazlasıyla yer verilmiş.

 

James Bond serisi filmlerinden ‘Spectre’ (2015) ise Meksiko City’nin muhteşem kolonyal mimarisi eşliğinde görkemli bir Ölüler Günü geçidi ve atmosferi ile başlıyor.

 

1960 yılında çekilmiş, Meksika’nın ilk Oscar adayı filmi ‘Macario’ ise bu gelenek üzerine kurulu, gerçeküstü bir yapım.

 

Seçil Sağlam