İZLANDA – ASLI GERMEN ÖNERİLERİ İLE


ASLI GERMEN’İN GÖZÜNDEN İZLANDA

İstanbul’un Ağustos sıcağından kaçıp geldiğimde, çölde vaha bulmuş gibi hissettim kendimi İzlanda’ya iner inmez!  Kilometrelerce uzağı çıplak gözle görebileceğiniz kadar berrak bir gökyüzü, çocukluk resimlerimizden çıkma bembeyaz bulutlar ve ışıl ışıl bir güneş karşıladı bizi. Yanlış anlaşılmasın, Ağustos sonuydu ve hava sadece 15 dereceydi. İzlanda’nin en iyi mevsimi olan 15 Haziran – 15 Ağustos arası giderseniz ortalama 20-25 derece gibi limonata bir havayı yakalayabiliyorsunuz.

İzlanda’da her zevke göre bir şey var; çok seyahat etmişlerin “değişik ve ilginç nereye gitsek?” sorusuna mükemmel bir cevap. Kare As’ı oluşturan özelikleri ise: buzullar, Lord of the Rings hissi uyandıran uçsuz bucaksız yesilikler, şelaleler ve fiyordlari ile büyüleyici bir doğa (doğa sevmem diyenler için bile). Ayrıca Arctic lezzetleri birbirinden ilginç şekilde sunan gurme restoranlar, buzullarda snowmobile turu, termal havuzlarda masaj, kıtalar arasında dalmak, icelandic atlarla gezi gibi birbirinden keyifli aktiviteler ve de meraklısına sabah kadar devam eden Rejkyavik gece hayatı İzlanda’nın sunduğu diğer güzellikler.

 

Toplam 300.000 olan nüfusun üçte ikisi başkent Reykjavik’de yasıyor. Birkaç hafta kalsanız tanışırsınız yarısıyla! Şehirde gezilip görülecek veya yapılacak çok fazla alternatif yok, hatta yapıların sadeliği sizi hayal kırıklığına bile uğratabilir, ama kapalı kapılar arkasında çok güzel oteller, restoranlar ve barlar var.  Yani İzlanda’nın kalbi burada. Aktivitelerin birçoğunu da buradan organize edebilirsiniz.

 

 

Aceleci ve heyecanlı bir turistseniz, Reykjavik çevresinde İzlanda’nin görmeden dönülmezlerinden Golden Circle turu ile geziye başlayın. Tur, 30 metre yükseğe kadar yükselen termal su patlaması olan Geyser, Gulfoss şelalesi (Manavgat değil niagara canlansın gözünüzde) ve Vikinglerin ilk parlamentosunun toplandığı söylenen Pingvelir parkından (bizim hipodrom gibi adı var görüntü yok) oluşuyor. Pingvelir yerine Silfra bölgesinde bir şnorkel ya da dalış turu kombinasyonunu tavsiye ederim. Böylece Avrupa ve Amerika kıtalarının birbirinden ayrıldığı noktada, dünyanın ilk 5 dalış harkasından  birini görme fırsatını yakalarsınız. Üstelik daldığınız suyu doya doya içebilirsiniz. Bu su, Silfra’ya, 200 yıldır dağlardan aşağıya yeraltından inerek, mineralleri toplaya toplaya ulaşıyor! Biz çok sempatik bir çift dalgıç hocası ve eski narkotik köpekleri  (boğuluyorum sanıp beni kurtarmaya çalışması çok centilmenceydi) ile bir tur aldık, turistik geziye ek olarak ülke kültürü hakkındaki sorularımızı da sabırla cevapladılar.

 

Eğer keyfine düşkün bir turistseniz, ilk gün Reykjavik’e 30 dakika mesafede bulunan Blue Lagoon termal havuzları ve SPA, yolculuk yorgunluğunu atmak için ideal. 38 derece sıcaklıktaki bu büyük doğal havuzda bulunan silica’nin cilde çok iyi geldiği söyleniyor. Ama saçlarınızı mutlaka koruyun, yoksa günlerce yumuşak hallerine dönemiyorlar! Açık havada, su üstünde yoga mat’e uzanarak yapılan masaj keyfi oldukça farklı bir deneyim. Hem otobüs, hem gidiş biletlerini online alabilirsiniz. Masajları önceden rezerve ederseniz benim gibi oradan oraya koşturmazsınız.

 

Başkentten günübirlik, kimi otobüs kimi uçakla birçok tur düzenleniyor. Eğer adanın tamamını ya da bir bölümünü arabayla gezmeyecekseniz, tüm etkinlikleri buradan alabilirsiniz ama ben en az 1, mümkünse 2 günü yolda, kendi ritminizde araba kullanarak ve istediğiniz yerde durarak geçirmenizi tavsiye ederim. Yollarda konaklayabileceğiniz birçok guest house var. Son derece basit ama temiz bu konaklama seçenekleri erken ye, erken yat, yarin yine yoğun bir gün modeline uygun bir seçenek.

 

İzlanda’da arabayla dolaşmak oldukça kolay. Tüm ülkeyi sahil boyunca çevreleyen 1 nolu yolda kaybolmanız mümkün değil. Daha kısa ya da bölgesel bir macera için ise, Batı’da Rejkyavik, Güney Doğu’da Hofn, Kuzey’de de Akureyi havaalanlarından birine uçup iki havaalanı arası araba kiralayıp istediğiniz bolumu yakından tanıyabilirsiniz.

 

Sıkı durun aktiviteleri sayıyorum; buzullarda Viking, ATV turu, köpek kızağı turu, snowmobile, buz mağaraları gezisi, ülkenin çeşitli noktalarında farklı zorluk derecelerinde rafting, helikopterle veya uçakla volkan turu, havadan çeşitli bölge turları, atla lava gezisi, atla kısa ya da uzun sureli, hiç binmemişine, uzman binicisine göre farklı turlar, termal havuzlar, balinaları ve yunusları görmek üzere tekne gezisi (fotoğraflara bakmayın, öyle dibinizde belirme ihtimali çok düşük ama heyecanı yeter), dry suit ile dalış veya şnorkel, yüzlerce çeşit kuşu ve balık turunu gözlemleyebileceğiniz Westmann ada gezisi, Jules Verne’in Dünyanın Merkezine Yolculuk kitabına ilham olmuş geziler yapabilirsiniz. Bir de efsaneleri ile meşhur bu ülkede yollarda Trollerle karsılaşabilirsiniz diyorlar!

 

Haritada küçücük görünen bu ülke birbirinden farklı birçok manzaraya sahip. 100 km2ye yayılan buzulları, arada patlayan volkanları (we have no cash but ash), büyüleyici dağları, fjordlari,  nehirleri, 10.000i askın şelalesi, lava tarlaları, termal aktivitelerle oluşan geyserleri ve sıcak su havuzları ile aktiviteler kadar çeşitli ve etkileyici bir doğa yelpazesi sunuyor İzlanda.

 

Filmlere dekor olmuş birçok doğa harikası var bu ülkede. İlk sırayı James Bond, Die Another Day filminin buz üstünde gecen araba yarışının çekildiği Jokulsarlon Gölü alıyor. Avrupa’nın en büyük buzulu unvanını taşıyan Vatnajokull’den kopup gelen buzular ile Atlantik’in tuzlu suyu ile karsılaşmasından oluşan Jokulsarlon gölünü film için 1 haftada dondurmuşlar. Jokulsarlon Lagoon’da irili ufaklı iceberg’ler arasında özel bir tekne ile dolaşırken, güneş ışığının yansıması buzulları kristal ile mavi arasında değişen renklere bürüyor. Her seviyeden fotoğrafçının herhangi bir kamerayla bile mükemmel neticeler elde edebileceği bu manzarada devamlı fotoğraf çekmekten kendinizi alıkoyabilirseniz, buzullarla bulutların birlikte oluşturduğu ahengi daha sınırsızca görebilirsiniz.

 

Görmek için 1 saatin yeterli olduğu Jokulsarlondan saatlerce ayrılmak istemeyeceksiniz. Buz parçalarının aheste hareketleri, yavaş yavaş değişen manzara sizi hep bir sondaki manzaraya esir edecek.

 

Anlayacağınız say say bitmeyen bir etkinlik ve görecek yer menusu var İzlanda’da! Bunlar da yetmezse, uçağa atlayıp Greenland‘e uzanıp daha da görkemli buzulları ve buradaki sakin yaşamı gözlemlemek üzere birkaç gün uzatabilirsiniz seyahati.

 

Gelelim İzlanda’nın yemeklerine ve gece hayatına. Reykjavik’te Michelin star muamelesi ve lezzeti olup da kasıntı havası olmayan birçok restoran bulunuyor. Garsonlar birbirinden lezzetli yemekleri sunarken tabağınızdaki nerdeyse her şeyi detaylı bir şekilde açıklıyorlar, siz de sabırla dinliyorsunuz!  Fiyatlar da bu tecrübeyi unutturmuyor… Kolesterol derdiniz yoksa langouste (minik, langoustine aslında) ve icelandic kuzu, diyetinize dikkat ediyormuş gibi yapacaksanız başta fener balığı olmak üzere Atlantik balıkları. Minky whale, yani balina da tadabilirsiniz ama onları avlanmaktan korumayı tercih edebilirsiniz.

 

Gece hayatı, ayın ilk hafta sonu daha da yoğun olmak üzere her cuma ve cumartesi akşamı 12den sabah 5e kadar barlarda, 6 ya kadar sokaklarda devam ediyormuş. Gündüz gayet sade gözüken cafeler gece olunca her biri bir DJ ile donanıp sabah kadar dans edilen ve bolca içki içilen barlar dönüşüyor. Saat 2 den sonra düz yürüyebilen bir kişi görmedim! Yaş ortalaması lise son -üniversite yeni mezun arası ama arada turistler ve benim gibi yaşlandığını inkar edenlerde görülebiliyor. Her halükarda, müzik harika, enerji tavanda!

 

OTELLER

İzlandanin tek olumsuz tarafı oldukça pahallı olması. Kriz sonrası yerel paranın değer kaybetmesi ile yabancılar için ucuzlamış olsa da birçok Avrupa şehri ile yarışacak fiyatlarla karsılaşacaksınız.

Otel 101 en güzel 2 otelden biri. Şehrin alışveriş ve barlar sokağına paralel bir lokasyonda olması, şehir küçük de olsa bir avantaj.

Hotel Borg şehrin meydanında ama hem ana caddelere yakin hem de sessiz bir bölgede olduğundan gece uykusu konusunda hassassanız tercihiniz olmalı.

Eğer ailecek kalacak, ekonomik ama ferah bir yer arıyorsanız, apart-otel Room with a View sizin için ideal. Dikkat, hafta sonu gecelerin hareketli gurultusu odanıza kadar ulaşabilir.

Reykjavik dışında ise lüks beklentilere girmeyin. 2-3 yıldız ayarındaki guesthouse’lar sade ama konforlu alternatifler sunuyor. Vatnajokul’e yakin ice on fire.

 

RESTORANLAR

Seafood cellar: tek kelime ile mükemmel. Atlantik okyanusun en güzel balıkları ve ıstakozlarının Asya baharatları ve meyveleri ile füzyonundan oluşan menüyü birçok michelin yıldızlı şefin ziyaret ettiği söyleniyor

Lobster house: adi üstünde olan restoranda İzlanda ıstakozunu birçok faklı şekilde hazırlayarak sunuyorlar. Çorbaları nefis. Dekor çok zarif ama biraz sessiz sakin, öyle havali ambiyans beklemeyin.

Fish company

Fish market

Vox

Silfur

Fri Frakkar: eğer hem aile atmosferi hem de güzel yemek arıyorsanız, doğru adrestesiniz. Jamie oliver’in da tercih ettiği bu restoran X yıldır İzlandalıların de favorilerinden biri.

 

ALIŞVERİŞ

Ana caddeye çıkın herzeyi orada bulacaksınız! Eğer nostalji takılmak isterseniz İzlandalıların babaannenizin ördüğü kazaklar satılıyor ve hayret ama yerliler tarafından giyiliyor çok havali ve çok pahallı outwear markalar alışveriş tutkunlarını tatmin edecektir.

Çok güzel kitapçılarda hem kitapçılarda alabilir hem de kahvenizi yudumlayıp kitapçılarda karıştırabilirsiniz. El yapımı bir kaç zanaat denemesi var ama bence bu alanda exporttan ziyade importa acık bir ülke.

 

Yazının başına dönmek için tıklayınız

 

Aslı GERMEN