Kümbetler ve Minareler Şehir: Erzurum
İşin doğrusu Erzurum denince aklıma gelen ilk şeyler Erzurum Kongresi, Palandöken’de kayak, Dadaşlar Şehri (ki neden böyle dendiğini bilmiyordum) ve 1893 Harbi sırasında Erzurum’da Aziziye savunmasına katılan, Rus işgaline karşı Erzurum’daki halk direnişinin simgesi hâline gelmiş Türk kadın kahraman Nene Hatun idi.
Ve Erzurum’a daha çok civarındaki doğal hazineleri keşfetmek için gittim, şehirden pek bir beklentim yoktu. Ancak Erzurum beni epey şaşırttı. Yedi bin yıllık geçmişiyle çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış Erzurum, tarihi mimari örnekleri, karma kültürü ve yöresel lezzetleriyle gerçekten değerli hazineler sunan bir şehrimizmiş.
Bir kere anladım ki Erzurum Kümbetler Şehri. Adım başı karşınıza tarihi önemi olan bir kişiye adanmış mezar anıtlar olan bir kümbet çıkıyor ve mimarileri çok güzel. Ayrıca en güzel Selçuklu medreseleri örneklerini burada görebiliyorsunuz. Harika bir saat kulesi var. Ve de nefis lezzetleri var.
Harıl harıl bir düzenleme çalışması var Erzurum’un en tarihi şehir bölgesinde, birçok eski konak, kümbet, mimari anıt restore ediliyor ve gelecekte ziyarete açılacak belli ki. Ancak şu anda Erzurum’da görmeye değecek tarihi ve kültürel miraslar epey bol zaten. Erzurum’da ziyaret edilecek mimari güzellikleri ve önemli noktaları aşağıda derledim, güneşin ışığının medreselerin ön yüzlerine vurduğu en güzel anında yakalamak istiyorsanız öğleden sonra ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Tüm keşifleri rahatlıkla bir günde tamamlayabilirsiniz. Güzel bir öğle ve akşam yemeğini de atlamadan tabi. Erzurum mutfağı ve buraya özgü lezzet adresleri, yazımın ilerleyen bölümlerinde yer alıyor.
Erzurum’a ‘Dadaşlar diyarı’ denmesinin de sebebi, Erzurum ve Azeri ağzında erkek kardeş anlamında kullanılan Dadaşlar kelimesinin yaygınlığındanmış.
Biraz Erzurum hakkında genel bilgiler vereyim önce:
- Erzurum topraklarının %70i Doğu Anadolu %30’u Karadeniz Bölgesinde yer alan, 20 ilçesi ile Türkiye 5.ci, yüz ölçümüyle de Türkiye’nin 4. büyük şehri ve Doğu Anadolu’nun en önemli merkezi.
- Erzurum dağlarla çepe çevrili geniş bir plato aslında. Şehir ortalama 1800-2000 metre yükseklikteki bu platoda kurulu. Çevresindeki dağlarda ortalama 3000 metreyi yüksekliklerde.
- Bu yüzden yıllık sıcaklık ortalaması 5.7 derece ile Erzurum, Türkiye’nin en soğuk illerinden birisi. Mayıs ortası gündüz 15 gece 6 derecelerde idi hava sıcaklığı.
- Ve Erzurum’a Anadolu’nun zirvesi de deniliyor. Çünkü şehrin yanı başındaki Palandöken dağlarının zirvesi 3185 metrede ve Türkiye’nin en önemli kış turizmi ve kayak merkezlerinden.
- Tarihi MÖ 11. yüzyıla, Azzi-Hayaşa dönemi dayanan Erzurum Urartular, Medler, Persler, Bizanslılar, Sasaniler, Emeviler ve Abbasiler, Saltuklular, İlhanlılar, Selçuklular, Moğollar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar gibi bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir şehir.
- Milli mücadele, milli birlik ve bağımsızlık hareketinin temelinin atıldığı Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919 da burada toplandığı için Cumhuriyet tarihinde büyük önemi var.
- Erzurum’da Tortum Gölü ve Şelalesi, Narman Peri Bacaları, Hınıs Kanyonları, İspir Yedigöller, Çoruh Vadisi, Çoruh, Karasu ve Aras Nehirleri, Erzurum ve Hasankale Ovası, Palandöken Dağları, Allahuekber Dağları, Kargapazarı Dağı, gibi bir çok doğal güzellikler yer alıyor.
- Tarih boyunca Türkiye’nin önemli ticaret yolları üzerinde yer alan Erzurum’un ekonomisi, tarım, hayvancılık, madencilik ve ormancılığa dayanıyor ve özellikle hayvan ticareti konusunda önemli bir merkez. Tavukçuluk ve arıcılığın yaygın olduğu ilde, özellikle sığır, mor karaman ırkı koyun ile keçi besiciliği yapılıyor.
- Biyoçeşitlilik açısından zengin olan Erzurum’un Çoruh Vadisinde 188 kuş türü ve de Akbaba, Kelebek, Boz Ayı, Dağ Keçisi, Yaban Kedisi ve Vaşak gibi yaban hayat gözlemi yapılabiliyor. Yine Çoruh Vadisinde 100 den fazla endemik bitki ve 17 çeşit yenilebilir yabani meyve türü var.
- Erzurum ayrıca kuyumculuğu ve Erzurum’a özgü yarı değerli bir taş türü olan Oltu Taşı (kehribar), altın ve gümüş Oltu Taşı işlemeciliği ile de ünlü.
- Erzurum’da tarihi Orta Asya Altay kavimlerine kadar uzanan Bar isimli halk oyunları oynanır.
- Erzurum kaplıcaları ile de meşhur bir termal sağlık merkezi.
Erzurum’da Ziyaret Edilecek Tarihi Hazineler
Üç Kümbetler: Anadolu’da bulunan anıt mezarların en güzel örneği sayılan Üç Kümbetler’den, en büyüğünün Emir Saltuk’a ait olduğu ve 12’inci yüzyılın sonlarında yapıldığı tahmin ediliyor. Diğer kümbetlerin 14’üncü yüzyılda inşa edildikleri tahmin ediliyor ve kime ait oldukları bilinmiyor. Kümbetlerin yanında bulunan kare şeklindeki küçük yapının da bir kümbet veya mescit olduğu sanılıyor. Emir Saltuk Kümbeti, İki renkli kesme taştan yapılmış, sekizgen gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri kubbe ile konik karışımı basık bir külahla örtülü bir bina. Kümbetin üçgen alınlıklarında, yuvarlak kemerli, kasnak nişlerinde, Orta Asya Türk takvimlerinde yer alan burç figürleri olan boğa, yılan, yarasa, kartal gibi hayvan kabartmaları yer alıyor. Nişlerden birinin içerisindeki boğa boynuzları arasında insan başı işlemesi dikkat çekiyor. . Kümbetin sekiz cephesinin dört yüzünde birer çift pencere yer alıyor ve kuzey yönünde bulunan giriş kapısının saçakları üzerinde geometrik bezeme ile çiçek ve hayvan figürleri var. 2.kümbetin alt kısmı, kare planlı, 12 iki cepheli ve gri renkte bir taştan yapılmış. Üstte bir küçük, altta ise bezemeli üç büyük penceresi var. Bu kümbetin güney cephesindeki penceresi aynı zamanda mihrap görünümünde. 3.kümbet ise yöresel keyek taşından on iki cepheli ve dört pencereli inşa edilmiş. İç kısmında oldukça güzel bezenmiş bir mihrap yer alıyor ve kümbeti örten konik külahın kasnağı süslemeler ile bezenmiş.
Çifte Minareli Medrese: Anadolu Selçuklularından günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış olan en ihtişamlı Serlçuklu eseri, artık Erzurum’un sembolü haline gelmiş. 13’üncü yüzyılın sonlarında yaptırıldığı tahmin edilen, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı Hanedanları’ndan Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olabileceği düşünüldüğü için adına Hatuniye Medresesi de denilen Çifte Minareli Medrese açık avlulu medreselerin Anadolu’da en büyüğü. Yaklaşık 35×46 metre boyutlarında olan medrese iki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu medreseler grubunun en önemli örneği. 26×10 metre ölçülerindeki avlusu, dört yönden revaklarla çevrili. Avlunun her iki tarafında öğrenci ve öğretmen odaları sıralanıyor. Önceden kesilmiş pürüzsüz kaya ile inşa edilmiş medresenin zemin katında on dokuz, birinci katında ise on sekiz oda yer alıyor. Girişin batısındaki kare mekân, mescid olarak kullanılmış. Güneyde ana eyvanla birleşen, altında mumyalığı bulunan kümbet, Anadolu’da çağdaşları arasındaki en büyük türbe olma özelliğine sahip. Gövdesi on iki köşeli olan kümbet dıştan külah, içten kubbe ile örtülü. Saçağı, süsleme şerit ve silmelerle bezenmiş.
Çifte Minareli Medrese’nin özellikle taç kapısında bulunan bezemeler, Selçuklu taş süslemesindeki derinliğin ve estetik anlayışın muhteşem örneklerini sunuyor. Bezemelerde ağırlıklı olarak bitkisel ögeler kullanılmış. En çok palmet ve rumi motifleri kullanılırken, her ikisinin de birbiri ile uyumu dikkat çekiyor. Taç kapının batı tarafına Orta Asya Türkleri’nin simgesi olan çift başlı kartal, ağzı açık iki yılan ve dilimli yapraktan oluşan hayat ağacı işlenmiş. Doğu tarafında bulunan simetriğinde ise yaprak ve kartal işlemesi yok. Taç kapının iki yanında yükselen sırlı tuğla ve tuğla ile örülü, motiflerle bezeli minarelerin boyu 26 metre. Minarelerin üzerinde döşenmiş turkuaz çini işçilikleri çok etkileyici. Bir savaş sırasında hasar gördükten sonra Sultan 4.Murat tarafından tamir ettirilen, önce top dökümhanesi, daha sonra kışla olarak kullanılmış. 1942-1967 yılları arasında Erzurum Müzesine dönüştürülmüş, günümüzde ise hem müze hem de resim sergi salonu olarak hizmet veriyor.
Erzurum Ulu Cami; Saltuklu Emiri Nasreddin Aslan Mehmet tarafından 1179 yılında yaptırılmıştır. Saltuklular’ın “Atabey” isminden dolayı buraya “Atabey Camisi” de deniyor. 51 x 54 metre ölçülerindeki toplam yedi nef, 28 pencere, 40 sütun ve 40 payeden oluşan cami, Sultan 4. Murat zamanında onarılarak yiyecek deposu olarak kullanılmış. Değişik tarihlerde beş kez onarılarak günümüze kadar ulaşmış. Caminin ilk yapımındaki mihrap duvarı, önü hafif sivri kemerler üzerine oturan büyük pandantifli bir kubbe ile örtülmüş. “Kırlangıç Kubbe” denilen, bindirme şeklinde inşa edilmiş bu kubbenin yapının ilk haline ait olduğu sanılıyor. Caminin sağ tarafında tuğladan yuvarlak gövdeli tek şerafeli minaresi var.
Erzurum Kalesi‘nin geçmişi yaklaşık 2 bin 500 yıl öncesine, bölgeye hakim olan hâkim olan Urartular’a kadar uzanmakta. Bugün varlığını koruyan iç kalenin ilk halini ise 415 yılında Bizans İmparatoru Theodosius inşa ettirmiş. Erzurum Kalesi, biri şehrin güvenliğini sağlayan muhafız askerlerin bulunduğu iç kale diğeri de halkın ikamet ettiği cadde, sokak ve mahalleleri içine alan dış kaleden oluşuyor. İç kalenin avlusunda tuğladan bir hamam ve oda halinde mekânlar yer alıyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde iç kalenin kuzey duvarı bitişiğinde İç Kale Mescidi yapılmış ve Kırklar Türbesi, Ebu İshak-ı Kâzerûnî Türbesi ve Ali Ağa Çeşmesi eklenmiş. Günümüzde dış kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış, yalnızca dört yöne açılan kapıların isimleri biliniyor: Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ve sonradan açılan İstanbul Kapısı ve Yeni Kapı. Çeşitli dönemlerde onarım geçiren kale, son olarak 16’ncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman ve 19’ncu yüzyılda II. Mahmut tarafından iki defa onarılmış.
Erzurum Tarihi Saat Kulesi: Değerli rehber arkadaşımız Mahir Karakuş’un Erzurum Saat kulesi ile ilgili yorumu şöyle: ‘Saltuklular döneminden kalma Anadolu’nun en eski minarelerinden biri. Türklerin Erzurum’da inşa ettikleri belki de ilk eser. Sonradan saat kulesi yapılmış. Karahanlı mimarisinin izlerini taşıması ise benzersiz bence’
İslami döneme ait en eski eserlerden biri olarak kabul edilen Saat Kulesi, 12. yüzyıl ortalarında Saltuklu Hükümdarı Ebu’l Kasım tarafından İç Kale Mescidi’ne minare olarak yaptırılmış. İç Kale’nin güneydoğu köşesinde sur duvarına bitişik olarak yükselen yapının kaidesi kesme taştan, gövdesi tuğladan silindirik şekilde inşa edilmiş. XVI. yüzyılın başlarında minarenin üst kısmı yıkılmış, ilk olarak 1848 yılında, daha sonra 1881 yılında saat yerleştirilerek “Saat Kulesi” ve aynı zamanda Gözetleme Kulesi olarak kullanılmaya başlanmış. Kulenin düz, tuğla örgülü ve aşağıdan yukarıya doğru hafifçe daralan gövdesi altı süs kuşağı bulunurken, yapının kapısı kuzey zemin seviyesinde yer alıyor. 11,5 m. yüksekliğinde, pişmiş tuğladan, kufi karakterde kitabesi bulunan yapıda, saatin konulduğu ahşap kule ve üst mimarisi batılı üslupta olması dikkat çekiyor.
Cimcime Hatun Kümbeti: Erzurum Kalesi ile Ulu Camii arasında bir noktada yer alan kümbetin Firuze adlı bir kadına ait olduğu sanılıyor. Ancak bir kitabesi yok, kime ait olduğu kesin olarak bilinmiyor. İsmini çok sevdiğim kesin. XIV. yüzyılda yapılmış yuvarlak kaideli kümbetin, yuvarlak kaval silmelerden oluşan kemerlerle kaplı gövdesi de bu yuvarlak kaideye uyumlu şekilde inşa edilmiş.
Lala Paşa Camisi; Erzurum’da Osmanlı Dönemi’nde yapılan ilk cami özelliği taşıyan yapı, burada inşa edilen diğer Osmanlı camilerine de model olmuş. Kanuni Sultan Süleyman’ın komutanı, Kıbrıs fatihi, Sadrazam Lala Mustafa Paşa; Erzurum Beylerbeyi görevini yürüttüğü dönemde, 1562 yılında camiyi yaptırmıştır. Mimar Sinan’a ait olan eserin yanında bir saray, bir de sübyan mektebi yer almış, ancak bunlar günümüze kadar ulaşamamış. Lala Paşa Camisi; Şehzadebaşı, Sultan Ahmet Cami, Eminönü Yeni Cami ve Yeni Fatih gibi İstanbul camilerinde uygulanan plan tipinde, ancak onlardan hayli küçük ölçekli olarak inşa edilmiş. Ortada dört paye ile taşınan merkezi kubbe, dört yanda sivri kemerlerle desteklenen yarım çapraz tonozlar, köşelerde de dört küçük kubbeden oluşan merkezi planlı bir örtü biçimine sahip olan caminin iç mekânını iki sıra halinde 28 pencere aydınlatmakta. Alt sıradaki pencere alınlıkları üzerinde bulunan çiniler, şehrin Ruslar tarafından işgal edilmesi sırasında atılan kurşunlarla zedelenmiş. Yapının kitabesi, yuvarlak ve mukarnaslı olan mihrabın üzerinde yer alıyor. Pencerelerde bulunan hadisler, hat sanatından eşsiz örnekler sunuyor. Kare kaide üzerine kurulmuş olan cami minaresi, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli. Beyaz taştan inşa edilen minare, kırmızı taşlı bileziklerle süslenmiş. Caminin avlusundaki kırlangıç tavanlı, sekiz köşeli ahşap ve konik çatılı şadırvanı mutlaka görün. Gerçekten bölgeye has efsane bir mimari. Daha güzel ve orijinal Kırlangıç tavan örneklerini görmek için Erzurum Evleri’ne de gitmenizi tavsiye edeceğim.
Yakutiye Medresesi Türk İslam Eserleri Ve Etnografya Müzesi :
İlhanlı döneminde yapılan giriş kapısının her iki yüzünde, silme kemerler içerisinde altta ajurlu bir küre, hayat ağacı, her iki taraftaki pars figürleri ve üstte çift başlı kartal, ve dini inançlarının anlatımını görebileceğiniz bir şaheser Yakudiye Medresesi.
Minarelerindeki kabartma çini dokuma bantları arasındaki karmaşık motifleri ile ünlü olan Medrese, 14. yüzyılda inşa edilmiş olup içerisinde kapalı bir avlu bulunan medreselerin son örneği. Bugün, Erzurum Türk İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olan tarihi binada çok kıymetli koleksiyonlar yer alıyor.
Yakutiye Medresesi İlhanlı hükümdarı Sultan Olcayto döneminde Gazan Han ve Bolugan Hatun adına, Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmış. Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin en büyüğü olan Yakutiye Medresesi plan düzeni, dengeli mimarisi ve iri motifli süslemeleri ile Erzurum’un en gösterişli yapılarından birisi. Yapının taç kapısı cepheden dışa taşmaktadır. Dört eyvanlı iç mekânda bulunan dikdörtgen avlunun orta bölümü mukarnaslı bir kubbe ile diğer kısımları ise sivri kemerli beşik tonozlarla örtülü. Taç kapının yan yüzlerinde, silme kemerle çevrili nişler içinde pars ve kartal motifleri çok güzel. Ajurlu bir küreden çıkan hurma yaprakları, iki pars ve kartal figürlerinden oluşan hayat ağacı Orta Asya Türkleri’nin önemli simgelerini bir araya getiriyor. Basık kemerli ve oymalı olan taç kapının her tarafını kaplayan bezemeler, muhteşem bir görüntü oluşturuyor.
Avlunun sağ ve solunda karşılıklı beşik tonozlu altışar oda sıralanmış. Bunlardan sağ köşedeki odadan aynı zamanda minareye çıkılıyor. Güneydeki tonozun üzerinde ise bu medreseye vakfedilmiş altı köyün ismini içeren vakfiye, mermer üzerine sülüs yazı ile asılmış, iç içe geçmiş geometrik motifler ve çinilerle bezeli minare, kabartma kordonlarla hareketli bir görünüm kazanmış. Köşelerde yer alan kalın gövdeli minarelerden biri çok önceden yıkılmış veya hiç yapılmamış. Bu minarenin kaidesi konik bir külahla kapatılmış. Öğrenci ve hocaların odaları sınıf ve derecelerine göre belirlenmiş. Bu nedenle her odanın girişinde farklı bir işleme dikkat çekiyor. 1995 yılında restore edilen medrese, ayrıca Türk İslâm Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak hizmet veriyor.
Sergilenen önemli eserler ise şöyle:
- Bilezik: 19. ve 20. Yüzyıl olarak tarihlenen ve döneminin güzide örneklerinden olan bilezik, birbirine geçmeli zincir motifliler ortasında akik taşlı bezemeli, bileklik kısmından zincirlerle bağlı ortasında akik taşlı plaka ve plakanın ucunda 5 adet akik taşlı yüzük bulunan gümüş var.
- Yazı Takımı: Dikdörtgen formlu, ön kısmı çekmeceli ve kenarları kıvrım dal çerçeveli, tüm yüzeyi sedef kakmalı çiçek motifleriyle bezemeli olan ahşap yazı takımı, Osmanlı döneminde türüne az rastlanan örneklerden birisi.
- Rython (Hayvan ve İnsan biçimli kap): Parlak yeşil renkli, sırlı, şişkin karınlı hayvan üzerinde, önündeki iki davulu çalan oturur vaziyette insan figürlü rython. Yüzü krem renkli ve stilize işlenen insan figürünün baş kısmı ile hayvan figürünün ağız kısmı delikli olup, hayvan figürünün gövdesi bitkisel bezemeli. Anadolu’da bilinen tek örnek olması bakımından önemli.
- Tombak Leğen İbrik Takımı: 18. ve 19. Yüzyıla tarihlenen eser yayvan yuvarlak formlu leğen, ajurlu sabunluk ve uzun boyunlu, şişkin gövdeli, kubbemsi kapaklı. Mavi, yeşil ve lacivert minelerle işlenmiş; üzerinde kabartma rozet süslemeler bulunan tombak ibrik takımı, Osmanlı dönemine ait tombak işçiliğinin en nadide örneklerinden birisi.
Yakutiye Medresesi’nin doğu duvarına bitişik inşa edilen kümbet, tuğladan yapılmış. Üzerinde üç penceresi bulunan yapı, külah ile örtülü.
Atatürk Evi Müzesi: 19.yüzyılın sonlarında Erzurumlu bir zengin tarafından konak olarak yaptırılmış, 1915-1916 yıllarında 9 ay kadar Alman Konsolosluğu olarak kullanılmış yapı, 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum’un kurtuluşundan sonra Erzurum Valiliği’ne ikametgâh olarak verilmiş. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasından sonra kongre için gelmiş olduğu Erzurum’daki bu konağa 9 Temmuz 1919 tarihinde Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşları ile yerleşmeleri, 29 Ağustos 1919 tarihine kadar 52 gün Erzurum Kongresi çalışmalarını sürdürmeleri ile konak, tarihsel bir önem kazanmış. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’dan ayrılmaları üzerine ev yine vali konağı olarak kullanılmaya başlanmış. Cumhuriyet’in ilanından sonra 13 Eylül 1924 günü Erzurum’a gelişlerinde, Belediye Başkanı Nazif Bey tarafından Erzurumlu bir kuyumcuya yaptırılan altın anahtar ve evin tapusu şehir adına Mustafa Kemal Paşa’ya armağan edilmiştir. 1930-1934 yılları arasında Erzurum kolordu kumandanlarının ikâmetine verilen konak, Atatürk’ün ölümü üzerine kız kardeşi Makbule Boysan Hanım’a intikal etmiş ve onun ölümünden sonra isteği üzerine Çocuk Esirgeme Kurumu’na devredilmiş. Bu kurum tarafından 1980 yılına kadar kullanılan bina 1984 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmiş. Bodrum kat üzerine zemin ve birinci kat ile çatı katından ibaret olan bina onarılarak 3.10.1984 tarihinde Atatürk Evi Müzesi olarak ziyarete açılmış. Bodrum üzeri iki katlı bina girişi yuvarlak kemerli bir kapıdan. Kaide ve temellerde kesme taşın, diğer kısımlarda ahşap kirişlerle moloz taşın kullanıldığı yapıda 1890’lı yılların üslup özellikleri dikkat çekiyor.
Erzurum Kongre Binası ve Resim Heykel Müzesi & Galerisi: Erzurum Kongresi’nin toplandığı ilk bina olan kongre binası 1864’de Mıgırdiç Sanasaryan tarafından yaptırılmış ve Sanasaryan Koleji (Ermeni Kız Yatılı Okulu) olarak eğitim vermiş. Cumhuriyet öncesinde bina satın alınarak devlete kazandırılmış. Bina 1924 sonlarında bir yangın geçirmiş ve ahşap kısım tamamen yanmış. Yangından sonra onarılan bina, Gazi İlkokulu olarak 1926’da hizmete açılmış, zaman içerisinde Güzel Sanatlar Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi olarak varlığını devam ettirmiş. Okulun bir salonu 1960’da Atatürk ve Erzurum Kongresi Müzesi olarak ziyarete açılmış, 2011-2013 yılları arasında TBMM tarafından yapılan restorasyon sonrasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmiş ve şimdi Kongre Binası Atatürk Resim Heykel Müzesi ve Galerisi Müdürlüğü olarak hizmet veriyor.
Erzurum Arkeoloji Müzesi : 11.000 m² lik bir alanda yer alan müzenin 4000 m² lik bir sergi alanı bulunuyor. Müze serge salonlarında Erzurum ve çevre illerde bulunan arkeolojik ve etnoğrafik eserler, fosiller, mühürler ve sikkeler olmak üzere yaklaşık 2000 adet eser sergileniyor. Alt kata mamut fosili, yumuşakça fosilleri, volkanik patlamaların ardından lavların soğumasıyla oluşan obsidyenler, Kalkolitik Çağdan Demir Çağına örneklerin sergilendiği Karaz kültürü, Transkafkasya kültürü, Urartu kültürü ve Hellenistik döneme ait eserler sergilenmekte. Müzenin üst kat sergi salonlarında ise Osmanlı Dönemi, Selçuklu Dönemi eserleri ile Milli Mücadele Dönemi, Ermeni komitacılar tarafından yapılan katliamlara ait buluntular, Halk oyunları ve Oltu Taşı işlemeciliği gelişimi ve tarihçesi ile ilgili eserler ve görseller yer alıyor.
Tarihi Erzurum Evleri: Aslında burası bir restoran olarak geçiyor. Ve öğle yemeğinde Erzurum yöresel mutfağını tatmak için gidebileceğiniz doğru adres. Yemek yemeseniz de ziyaret ücretini ödeyerek için gezmenizi tavsiye ederim. Çünkü orijinal Erzurum mimarisini görüp, antika eşyalar ile geçmişte asılı kalmış gibi korunan evlerde\ tarihte yolculuk yapacaksınız. 11 taş ev ve bir hanın birleştirilmesi ile oluşturulan, mimarisi, sergilenen antika eşyaları, sunulan yöresel lezzetleri ile ziyaret edenleri tarih, kültür ve lezzet yolculuğuna çıkaran bir yer. Yakutiye ilçesi Cumhuriyet Caddesi’nde bulunan tarihi “Erzurum Evleri” de yaklaşık 30 yıl önce birbirinden bağımsız taş yapılar ile bir hanın birleştirilmesiyle restoran haline getirilmiş. Kapıdan içeri adım attığınız andan itibaren her metrekaresinde Erzurum yöresinin kültürüne ait günlük yaşam malzemelerinden giysilere, semaverlerden tespihlere kadar yüzlerce antika eşya ile tarihi bir yolculuk yaşıyorsunuz. Soba kenarında semaverle gelen çayları yudumlayıp, ev mantısı, ekşili yaprak sarması, lor dolması, su böreği, kesme aşı, ayran aşı, dut ve pestil çullaması ile kadayıf dolması gibi Erzurum’un geleneksel yemeklerinden tadabiliyorsunuz.
Tarihi evler yaklaşık 50-60 metrekare büyüklüğünde, içlerinde tandır başı, sekili bölümler yer alıyor. Tandır başıyla bir bütün olan ahşaptan oluşan kırlangıç örtü, ev içerisindeki sıcak ve soğuğu kendi katmanları arasında tutarak yazın serin, kışın sıcak tutmasını sağlıyor. Ekmek ve yemeklerin piştiği tandırlar ise 1 metre derinliğinde kuyu şeklinde. Yemek yendikten sonra ev içerisindeki 1 veya 2 odada yatılır, eğer misafir gelirse, sekili bölümde (asma kat) ‘başım üstünde yerin vardır’ diye yatırılır. Çetin kış şartlarının yaşandığı kentte eski evlerin ısı yalıtımı için taş duvarlar toprakla sıvanırmış. Duvarlara her bir metrede hatıl ve kiriş görevi için ağaçlar konulup, bununla hem depremde esneme hem de duvara mukavemet sağlanırmış. Evlerin kapıları birbirine çapraz yapılırmış ki, açıldığında karşı evin içi görülmesin. Evin içinde, eskiden şerbetlik, şimdi gümüşlük denilen bölüm kıbleyi gösterirken, tandır başlarında bulunan kırlangıç örtünün üzerinden içeriye gelen ışık da namaz vakitlerini gösterirmiş. Kapılarda ‘zırza’lar yani kilit vurmak için kullanılan demir parçaları ve de tokmaklar yer alırmış. Hafif olanı kadınlar, sert olanı erkekler çalarmış ki, tokmağın sesinden kimin kapıyı açacağı belli olsun. Ayrıca yazları evlerin içi hava alsın diye kullanılan, tırhış isimli küçük aralıklı kapılar varmış. Ama kapılar öyle tasarlanmış ki dışarıdan geçen kişi içeriyi göremez, ama içerideki dışarıyı görürmüş
Rüstem Paşa Bedesteni – Taşhan adıyla da anılan Rüstem Paşa Kervansarayı, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında yaptırılmış, Osmanlı kervansaray mimarisinin muhteşem örneklerinden birisi. Yolcuların gece konaklayabildiği, yiyip içebildiği, gündüz alışveriş ve ihtiyaçlarını giderebildiği kervansarayda imarethane, mescit, dinlenme yeri, bezirgân dükkânları, deve, eşek, öküz, manda ve atların bağlandığı bölümler yer alıyor. Osmanlı Devleti sınırlarının zamanla Tiflis’e ve Hazar Denizi’ne kadar genişlemesiyle buraya konak, barınak, ahır ve alışveriş merkezi özellikleri de eklenmiş. Erzurum’un serhat şehri olması dolayısıyla, sınırları korumak amacıyla içerisinde 40-50 civarında akıncı birliğinin bulunduğu bir çeşit ileri karakol binası işlevi de gördüğü için buraya ribat da denildiği, batıya bakan beşik tonozlu giriş kapısı üzerindeki kitabede yer alıyor.
Şu anda içeride ağırlıklı olarak Oltu kasabasının yakınlarından gelen, siyah kehribar olarak da bilinen, Oltu Taşı ile yapılan dekoratif takılar ve tespihler satan dükkanlar yer alıyor. Oltu Taşı, karakteristik bir yumuşaklığa sahipmiş; taşı oymak, yumuşaklığından dolayı çok kolayken taş oksijene maruz kaldığı anda sertleşmeye başlarmış.
Erzurum Gümüşlü Kümbet, Kars Kapısı dışında Asri mezarlığın karşısında, şehitliğin yanında yer alıyor. Gümüşlü Kümbet adını, Evliya Çelebi’ye göre kubbesinin gümüşle kaplı olmasından, diğer bir rivayete göre ise konik külâhında büyük bir gümüş parçası asılı olduğu için almış. Kümbetin giriş kapısının üstünde bulunan beyaz mermer kitabe silinip, okunamaz hale geldiği için kümbetin kimin tarafından, hangi tarihte yapıldığı ve kümbetin kime ait olduğu bilinmiyor. Ancak Erzurum’daki Üç Kümbet, Karanlık Kümbet gibi diğer kümbetlerle büyük benzerlikler gösterdiği için 14. yüzyılın başlarında yapıldığı düşünülüyor.
Tarihi Erzurum Mecidiye ve Aziziye Tabyaları : Erzurum’da savunma için yapılmış silahlarla donatılmış istihkâmlar olan tabyaların tarihi 18’inci yüzyıldaki Osmanlı-İran savaşına uzanıyor. Ancak en büyük tabyalar 19’uncu yüzyılın başından itibaren, Ruslar’ın Doğu Anadolu’ya yaptıkları istilalardan şehri korumak amacıyla inşa edilmiş. Erzurum’un çevresinde görüş açısı yüksek tepelere inşa edilen bu stratejik yapıların sayısı 22’yi buluyor. İçlerinde karargah binaları, askeri barınaklar, eğitim sahaları, yemekhaneler, sarnıçlar, pusu odaları yer alan bu tabyalar; bazen tek, bazen de bir kaç büyük yapının birleşiminden meydana geliyor. Erzurum’daki en önemlileri ise şehrin hemen doğusunda bulunan Mecidiye ve Aziziye tabyaları.
Bu tabyalar 93 Harbi olarak bilinen, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda, Rusların ilerleyişinin durdurulmasında kritik bir işlev görmüş. Tabyaların tamamı taştan inşa edilirken, mimari üsluptan ziyade sağlamlık ve kullanım esasları ön plana çıkartılmış. Yan yana odalardan meydana gelen tabyaların, üzerleri kalın bir toprak tabakasıyla örtülmüş. Düşmanın geleceği yönün öteki tarafında askerlerin toplantı avlularına, depo, revir, gibi bölümlere yer verilmiş. Tabyaların en geniş bölümünde kışla odaları bulunurken, bunlar birbirleri ile bağlantılı dikdörtgen şekilde inşa edilmiş. Odaların genişlikleri 3-4 metre derinlikleri 6-14,5 metre. Çoğunlukla tek katlı olan kışla odalarının bazıları yer kazanmak amacıyla ahşap kalaslarla ikiye bölünmüş ve iki katlı hale getirilmiş.
ERZURUM MUTFAĞI ve EN GÜZEL LEZZET ADRESLERİ
Binlerce yıldır bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış Erzurum gerçekten zengin bir mutfak kültürüne sahip. Geniş yüzölçümü ile farklı kültürlerin gelenekleri ile harmanlanan ve komşu şehirler ile etkileşim içinde olan Erzurum’un, yöresel otlar, baharatlar ve doğal malzemelerle hazırlanmış, çorbalardan hamur işlerine, etlerden tatlılara, çok çeşitli, köklü, geleneksel lezzetleri var. Tabi ki Türkiye’nin en soğuk şehri Erzurum’da yöresel yemeklerin çoğu insanın içini ısıtacak lezzetler.
Bölgenin en ünlü ve tescilli lezzeti cağ kebabı olsa da, öyle orijinal lezzetleri var ki: kadayıf dolması, lor dolması, aşotu çorbası, çiriş, lalanga, herse, gliko, dut çullaması, demir tatlısı, gaysefe, hasuta, şalgam dolması, özgün su böreği, etli lahana sarması, giliko, pirpirim aşı, kartol oturtması gibi lezzetlerinin yanı sıra Erzurum Tatar böreği, Erzurum ketesi, Erzurum helvası, Erzurum kıymalısı, Erzurum kesme çorbası gibi şehrin adını taşıyan lezzetleri de var.
Cağ Kebabı: Erzurum’un tescilli lezzeti cağ kebabı, Erzurum’un Tortum, Uzundere, Oltu, Olur ilçeleri ile Artvin’in Yusufeli yaylalarında ve şölenlerde yapılan atalardan kalma geleneksel bir yemek “Cağ” etin çekildiği metal şişlere verilen isim. Yaylalarda yapılan şölenlerde bu şişler metal değil Bico isimli tahtadan olurmuş. Kimileri sadece kuzu kaburga ve but kullanılarak, kimileri kuzu, keçi, koyun eti kullanarak yapıyor. Sinirleri alınan etler kat kat dizilip soğan, özel çekilmiş bolca karabiber ve tuz ile salamura terbiye edilerek 12 saat bekletildikten sonra (kimileri 1-2 gün terbiyede dinlendiriyor) etlerin uzun şişlere geçirilip, dönerin aksine yatık şekilde, meşe odunu ateşinde lokum kıvamında ağızda eriyen bir lezzete ulaşana kadar yavaş yavaş pişirilmesiyle hazırlanıyor. Yöreye özgü lavaş ekmeği, acılı ezme, salata, dilim soğan, közlenmiş biber ve süzme yoğurt ile ile beraber sunuluyor.
Eğer eti az pişmiş seviyorsanız Tatari usulü cağ kebabını deneyebilirsiniz. Çünkü Tatari usulünde şişe geçirilip ateşte pişirilirken altta az pişmiş kısmını ızgarada pişirmiyorlar. Erzurum’da üstü pişmiş, altı çiğ kalmış cağ kebabı isterseniz “Tatari” tercih edin.
Peki Erzurum’da Cağ Kebabı nerede yenir diye sorarsanız
- Cağ kebabını Eruzum’a kazandıran Kemal Koç’un yeri Meşhur Tortum Koç Çağ Kebapçısı (Koç Çağ Kebap)’ı öneririm. Kemal Bey, 1970′lerden beri ev yemekleri yaptığı restoranına,1982 yılnda, Orta Asya kültüründe ‘toy’ adı verilen sığır şölenlerindeki “Cağ Kebabı”nı ana yemek olarak menüsüne taşımış. Koç Kebapçısının eti Kars ve Erzurum’dan geliyor. Kuzu ve koyun etinden hazırlanıp, soğan, tuz ve karabiberle 1-2 gün dinlendirilip, şişlere dizilip odun ateşinde pişen kebapların pişirilişini seyredebiliyorsunuz. Cag Kebapları gerçekten lokum gibi yumuşacık ve çok lezzetli. Bu arada az pişmiş et severler olarak Tatari’ nin de tadına baktık ve gerçekten efsaneydi. Cağ kebap yerken porsiyon değil, şiş hesaplanıyor, servisten itibaren garsonlar, siz ‘tamamdır‘ diyene kadar şişleri getiriyor. Cağ kebabı üzerine Erzurum’un meşhur cevizli kadayıf dolmasını ve incir tatlısını yemenizi tavsiye ederiz. Gittiğinizde Kemal Koç’un şiir kitabını rica edin size versinler hem hikayesini hem de şiirlerini hem de Erzurum’da görülecek yerlerin bilgilerini içeriyor. Meşhur Tortum Koç Çağ Kebapçısı
- İkinci bir adres ise Kemal Koç’un yanında yetişmiş Şakir Aktaş’ın açtığı Gel Gör Çağ Kebap. Şakir Usta yerli kuzu etini karabiber, soğan ve tuzla terbiye ediyor\ iki gün dinlenmeye bırakıyor, odun ateşinde pişiriyor. Etin tadı burada da güzel. Ve yine yemek üstüne cevizli kadayıf dolmasını yiyebilirsiniz.
- Aşotu Çorbası: Soğuk Erzurum günleri ve geceleri için insanın içini ısıtan ünlü çorbası buğday, soğan, yoğurt, yumurta, un, tereyağı ve birçok hastalığa karşı doğal bir koruyucu olarak bilinen aşotu ile pişirilen çorbada bazen kıyma veya küçük köfteler de bulunuyor. Aşotu Çorbasını içmek için adresiniz Büyük Erzurum Sofrası.
- Erzurum Ketesi: Erzurum’a has meşhur hamur işi kete, süt, un, tuz, şeker, yumurta, su ve maya ile yoğurulan hamurun oklava ile açılması ve içine eritilmiş tereyağ sürülüp, katlanarak kare bir forma getirilmesi tereyağında kavrulmuş un ve dövülmüş ceviz ortasına yerleştirilip yeniden kenarlarının kapatılması ve üzerlerine yumurta sürülüp fırında pişirilmesi ile hazırlanan ve pastanelerde bulabileceğiniz bir lezzet. Erzurum Ketesi’ni tatmak için doğru adres Altın Pastanesi.
GELENEKSEL EV YEMEKLERİ VE KAHVALTILAR
- Lor Dolması: Görüntüsü yaprak sarmaya benzeyen, Erzurum’a has lor dolması, kış aylarında pazı yaprakları ve yaz aylarında Erzurum’un çayırlarında yetişen evelik yaprakları içine, elle yoğurulup kıvam alan lor peyniri, bulgur, süt kaymağının sarılması, tepsiye dizilmesi, üzerine tekrar kaymak sürülmesi ve su eklenmeden fırında pişirilerek hazırlanıyor ve de yanında yoğurt ve üzerinde tereyağı ile servis ediliyor.
- Erzurum Tatar Böreği: Geleneksel bir Erzurum yemeği olan Tatar böreği, kesme hamurların kıyma ve baharatlarla buluştuğu, üzerinde yoğurdu ve pul biberle eritilmiş tereyağı gezdirilerek servis edilen mantı benzeri bir lezzet.
- Erzurum Kıymalısı: Kavrulmuş soğan sarımsak, kıyma, domates sosu, maydanoz ve ıspanak, çırpılmış yumurtalı dumanı tüten nefis bir yemek.
- Şalgam Dolması: Erzurum mutfağında birçok yemekte şalgam kullanılıyor. Şalgamlar önce ince ince dilimlenir ve haşlanır. Ardından bulgur, pirinç, kıyma ve soğanlı bir iç harç hazırlanır. Salçası, tuz ve baharatları (en önemli baharatı reyhan) eklenir, tereyağı ilave edilir ve elle yoğurularak karıştırılır. Haşlanan şalgam dilimlerinin üzerine iç harçtan eklenir ve bir dilim daha şalgam eklenerek sandviç haline getirilir ve tencereye dizilir. Salçalı sos gezdirilerek pişirilir ve sulu yemek olarak servis edilir.
- Herse: Erzurum’da özel günlerin ve düğünlerin geleneksel lezzeti. Kuru fasulye, tavuk ve buğdayı buluşturan, tereyağlı, salçalı ve baharatlı Keşkek benzeri bir yemek.
- Çiriş Kavurması: Erzurum dağlarının eteklerinde İlkbahar ve yaz aylarında yetişen çiriş otu bağışıklık güçlendirici şifa bir kaynağı. Toplanan otlar ayıklandıktan sonra tavada kavruluyor. Üzerine yumurta kırılıp istenirse et de eklenip pişiriliyor.
- Çaşır: Erzurum ve Doğu Anadolu’da yetişen Çaşır otu, tavada kavrularak harika bir lezzet haline geliyor.
- Lalanga: Erzurum mutfağında kahvaltı denince, Osmanlı saray mutfağından çıkmış bir hamur işi olan lalanga bir vazgeçilmez. Yumurta, süt, un ve yağ ile hazırlanan, aslında krep’in atası olan Lalanga, yağda kızartılan Erzurum peynirleri ile tuzlu, ceviz ve fındıkla birlikte ballı ve şekerli bir şerbet ve kaymakla da tatlı olarak sunuluyor.
- Su Böreği: Erzurum’a has su böreği, tel peyniri ve her hamura bir yumurta gelecek şekilde hazırlanan yöreye özgün bir usulde hazırlanıyor.
- Yukarıdaki geleneksel yöresel ev yemeklerinin tavsiye edilen adresleri ise Sini Lokantası ve Erzurum Evleri.
TATLILAR
- Kadayıf Dolması: Erzurum’un en meşhur ve sevilen tatlısı. Erzurum’a has bir tatlı olan kadayıf dolması, eskiden yalnızca Ramazan ayında evlerde yapılan bir tatlıymış, sonra şerbet eklenerek restoran menülerine de girmiş. Elde dökülen tel tel edilmiş kadayıfın içine; Tortum cevizi (bazen fıstık), lor peyniri ve krema konulduktan sonra kadayıf dolma şeklinde sarılıyor, çırpılmış yumurtaya batırılıp yağda kızartılıyor ve üzerine şerbet dökülerek servis ediliyor. Erzurum’da kadayıf dolması denince ilk adres Muammer Usta. İkincisi ise Müdahir Usta.
- Erzurum Helvası: Erzurum usulü un helvası, Tortum cevizi, fındık veya fıstık ile lezzetlendirilen, şerbeti sıcak değil soğuk olarak dökülen harika bir helva çeşidi..
- Dut Çullaması: Kuru dut ile yapılan yöresel bir Erzurum lezzeti olan dut çullaması, kentte yetişen karadutların toz şeker, tereyağ ve ceviz ile tavada kavrulması ile tatlı olarak, yumurta ile de kahvaltılada yenilen meşhur bir Erzurum lezzeti
- Demir Tatlısı: Erzurum mutfağına özgü tatlı ismini kızartma aşamasında tencereye konulan demirden alıyor. Yumurta, yoğurt, karbonat ve un ile hazırlanan hamur, tencerenin içine konan yağ ve kızgın demir üzerinde hamur parçaları kızartılıp, şerbete batırılıp, lokma şeklinde sunuluyor.
- Gaysefe: Erzurum yöre mutfağının geleneksel başka bir tatlısı hoşaf gibi pişirilen kuru kayısıların suyunu çektirip Erzurum tereyağı eklenmiş hali.
- Hasuta: Erzurum’a özgü gelenekselleşmiş başka bir talı. Çırpılımış un, su, şeker ve nişastaya, eritilmiş tereyağ ve Erzurum’un meşhur dut pekmezi ile eklenerek, bazı yörelerde püre, bazı yerlerde ise çorba kıvamında pişiriliyor.
Yöresel Ürünler
- Yöresel ürünler satın almak isterseniz: civil peyniri, çeçil peyniri, tere yağı, balı çok güzel.
- Kars Bakkaliyesi’nden Erzurum helvası ve yöresel peynir çeşitleri alabilirsiniz.
Erzurum’da Konaklama İçin:
Şehir merkezinde konaklayıp her yeri yürüyerek keşfetmek isterseniz Rafo Otel temiz, modern, sade, konforlu bir yerel otel.
Genelde lüks oteller Palandöken çok yakın olduğu için dağda veya dağ yolu üzerinde, Sway, Dedeman, Polat, The Erzurum otellerinde konaklayabilirsiniz.
Erzurum civarındaki doğal ve tarihi keşifleri ise www.yolculukterapisi.com/erzurum-civar-kesifleri yazımda bulabilirsiniz.
Zeynep Atılgan Boneval