AYVALIK ROTALAR 2: ZEYTİN KÖYLERİ, KOZAK KÖYLERİ, MADRA DAĞLARI VE SEKİ BAĞLARI

 

AYVALIK ZEYTİN KÖYLERİ, KOZAK KÖYLERİ, MADRA DAĞLARI VE SEKİ BAĞLARI

Bugün yine aracınıza atlayıp muhteşem manzaralar eşliğinde Ayvalık zeytin köyleriniKozak çam ormanları ve köylerini ziyaret edip, ardından Gömeç’te gün batımı eşliğinde Ma’adra Şaraplarını tatmaya ve akşam yemeği yemeğe davet ediyoruz sizi.

Ayvalık Zeytin Hasadı deneyimi

25-29 Ekim 2019 tarihlerinde 15. si düzenlenen Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Festivali’nde (http://ayvalikzeytinhasatfestivali.com/ ) zeytinliklerde hasat şenlikleri düzenlenirken, üretici ve tüketicinin bir araya gelebildiği Zeytinyağı Pazarında, önemli konuklar ile zeytinin tarihi, incelikleri, zeytinyağı üretiminin hünerleri ve gelişmelerine dair konuşma ve atölyeler 5 gün süren harika deneyimler yaşanıyor. Ayrıca festival haricinde, iyi hasadın bol olduğu ve havanın güzel olduğu senelerde Ekim ortasından Aralık sonuna kadar Zeytin Hasadı etkinliklerine katılabilirsiniz.

Biz zeytinyağının lezzetini en çok beğendiğimiz Kürşat Zeytinciliğin  2. kuşak yöneticileri Zeynep ve Ali Kürşat’ın ev sahipliği ve rehberliğinde, Kürşat zeytinliklerinde unutulmaz bir hasat deneyimi yaşadık. Ardından Kürşat zeytin fabrikasını gezdik ve zeytinin yağa ve sofralık zeytine dönüşünün her aşamasına şahit olduk. Ardından Zeytin Evi’nde Kürşat Yağları ile hazırlanmış Mehmet Usta’nın maharetli ellerinden çıkmış çeşit çeşit zeytinyağlılar, otlar, salatalar, köfteler ve lor tatlıları ile adeta bir şölen yaşadık. Kürşat zeytinin doğallığını ve bereketini çok iyi kavramış ve saygı gösteren çok özenli bir zeytinyağı üreticisi. Zeytini yetiştirirken ve işlerken her aşamayı doğru, zamanında ve doğal yöntemler ile yapmaya özen gösteriyorlar, doğadaki etkileşimleri göz önünde bulundurarak tabiata saygılı uygulamaları tercih ediyorlar. Mesela hasat zamanı geldiğinde, meyvenin erken hasada en uygun olduğu dönemde civar köylerden gelen çoğunluğu bayanlar ile hasata başlayıp, zeytinleri tek tek el ile topluyorlar. Biz de şalvarları güneşle pırıl pırıl parlayan bu bayanlar ile birlikte kimi zaman yerde, kimi zaman dalların, kimi zaman da merdivenlerin üzerinde hasada dahil olduk bir süreliğine. Zeynep Hanım bize tek tek zeytin meyvesinin inceliklerini ve Kürşat’ta uygulanan bilinçli, iyi tarım uygulamalarını anlattı. Hasat için sabah 5’te kalkarak köylerinden gelmiş ekipler öğle vakti gelince ağaçların altına yaygılarını yayarak yer sofralarını kurdular, bizler de köz ateşte pişen çaylarından ve yanlarında getirdikleri kumanyalarından ikramlarda bulundular. Daha sonra Kürşat’ın fabrikasına gittik. Zeynep Hanım’ın kardeşi Ali Kürşat üretimden sorumlu olduğu için bize zeytin ve zeytin yağı üretimi aşamalarını tek tek gösterdi. Yeşil zeytin ve siyah zeytini ayıran makinalardan, büyüklüklerine göre yağlık veya sofralık olarak ayıklayan istasyonlara, el ile ince ince ayıklama aşamalarından yağ sıkma sürecine kadar birçok farklı aşamayı bizzat gördük. Ürün kalitesinde en üst seviyeyi ve sürekliliği sağlamak için, deniz tuzu ile doğal olarak tatlandırılan zeytinlerden, sadece kendi zeytinlerinden işlenen soğuk sıkım gibi fabrikalarında uyguladıkları titiz işletme tekniklerini Zeynep Hanım aktardı bize. Gördüğüm en temiz, en titiz, en hijyenik zeytinyağı fabrikası idi. Normalde salamura ve yağ sıkım alanları kesif kokular içinde ve zeminleri su ve çamurlu olur. Oysa pırıl pırıl mekanlarda tertemiz zeytin ve ferah yağ kokuları içinde dolaştık fabrikayı. Neden Kürşat zeytin yağlarının ve özellikle yeşil zeytinlerinin bu kadar lezzetli olduğunu anlamamız için gerçekten canlı bir deneyim oldu bizim için Kürşat hasat ve fabrika gezisi. Yaşam ağacı zeytinin, meyvesinin bereketi ve şifasının kaynağını anlamak için doğa ile bütünleştiğiniz bir hasat deneyimini herkese mutlaka tavsiye ediyorum. Ayrıca Ayvalık merkezden çıkıp İzmir Çanakkale yolu üzerinde ilerlerken Küçükköy’e gelmeden önce yer alan Zeytin Evi’nde nefis bir öğle yemeği deneyiminin ardından Kürşat yağ ve zeytin alışverişinizi yapabilirsiniz. Zeytin Evi, Küçükköy yolu, https://kursat.com.tr/tr/

Zeytin Hasadı deneyimlerimizin görsellerini içeren kısa videomuzu izlemek için:

Ayvalık’tan 13 kilometre uzaklıkta, Balıkesir yönünde ilerleyip sola saptığınızda ulaştığınız Keremköy, zeytinlikler ile kaplı harika bir zeytinci köyü. Zeytinliklerin arasında, İstanbul’un en sevilen restoranlarından birisi olan Kantin’in yaratıcısı Şemsa Denizsel’in, İstanbul’dan Ayvalık’a taşındıktan sonra yarattığı  yeni bir gastronomi deneyim merkezi var: Cooks Grove. Özel bir zeytinlik içerisinde, ‘yaşadığın coğrafyanın yediğin yemeği tanımladığına’ inanan şef Şemsa Denizsel’in ev sahipliğinde, ister profesyonel ister amatör yemek tutkunlarını, gıda, malzeme, yöresellik, mevsimsellik ve pişirme tekniklerine odaklanacak şekilde bir araya getiren bir eğitim ve deneyim mutfağı olan Teaching School’da birkaç gün süren farklı eğitimlere katılabiliyorsunuz. Ayrıca birkaç gün önceden rezervasyon yaptırarak, kapalı gruplar halinde, şef ile birebir zaman geçirme ve özel yemeklerin tadına bakma şansı tanıyan The Experience etkinliklerine katılabiliyorsunuz. Yaklaşık 3,5 saat süren Akşam Yemeği (kişi başı 850.- TL + %18 kdv, minimum 11 kişi) veya Uzun İçki (480.- TL + %18 kdv, minimum 2 kişi) deneyimleri mevcut. Bize göre, bulunduğu yöreye değer katmak, yöresel lezzetlere ve değerlere sahip çıkmak, içinde yer aldığı köy ve coğrafya ile etkileşim içinde olmak, insanlar ile deneyim ve birikimlerini paylaşmak isteyen bir şefin kapıları biraz daha geçirgen, tarzı biraz daha eşitlikçi, ve deneyim fiyatları da biraz daha erişilebilir olmalı. Ancak takdir sizin. Tel: 0266 3572577

Ayvalık çıkışında Balıkesir yönünde Murateli köyü tabelasından çıkıp 8 kilometrede ulaştığınız Murateli köyü yörenin en yaşlı ve en güzel zeytin ağaçlarına ev sahipliği yapıyor. Baharda altaları papatyalar ile dolan bu zeytinliklerin seyrine doyum olmuyor. Gövdeleri kocaman zeytinlerin güzelliğine şaşıp kalıyorsunuz. Buraların Yaşam Ağacı kesinlikle zeytin. Tek katlı evleri ile ufacık şirin bir köy Murateli.

Ardından birkaç kilometre sonra Mutluköy geliyor. Bu köyde bulunan Nostalji Kafe kahvaltısı ile meşhur. Aynı zamanda saç kavurma, tavuk kanat, köfte ve köy sofrası ile de meşhurmuş. Yeşillikler arasında piknik atmosferinde tertemiz havayı soluyarak kahvaltı edip, küçük nostalji müzesini ve içinde deve, deve kuşu, geyik, ceylan, kangal köpeği, atlar, kazlar, ördekler, tavus kuşu ve hindiler olan mini hayvanat bahçesini gezebilirsiniz.

Mutlukoy ekoloji dostu nefis bir projeye de ev sahipliği yapıyor. Mutluköy Konukevi, İstanbul’dan Mutluköy’e taşınan Slow Food Fikir Sahibi Damaklar, Lüfer Koruma Timi kurucusu şef Defne Koryürek ile Sanat küratörü, eleştirmeni ve tarihçisi Vasıf Kortun’un hayata geçirdiği, farklı disiplinlerden 11 kişilik seçici kurulun her sene, gastronomi veya ekoloji alanlarına dokunan projeler yaratmak üzere başvuran yazar, sanatçı, bilişimci, mühendis, matematikçi, çiftçiler arasından seçtiği kişilere, konaklama, çalışma alanı, zaman, misafirperverlik, ve işbirliği sağlayan bir konukevi projesi.  Mesela bir bilişimcisiniz, ‘tohum takas ağlarını’ uzmanlığınızı kullanarak en efektif hale getirmek üzere fikirleriniz var, ancak şehir ve iş hayatının günlük koşturmasında konsantre olacak zaman ve mekan bulamıyorsunuz. Mutluköy Konukevi, projenize odaklanabilmek için gerekli zamanı ve çalışma alanını sağlıyor, çalışma tamamladıktan ve yazılım ortaya çıktıktan sonra siz de Türkiye çapındaki tohum takas ağlarına ücretsiz açıyorsunuz bu platformu. Herhangi bir ücret ödemediğiniz bu destek program sırasında vegan beslenmeniz için gerekli malzemeler de Mutluköy konukevi tarafından sağlanıyor. Hedefi birkaç yıl içinde Mutluköy Konukevi’ni uluslararası projelere de açabilmek.

 

Şimdi rota fıstık çamları ile meşhur Kozak köyleri. İlk olarak direksiyonu Demircidere Köyü’ne doğru çevirin. Zaten zeytinin yerini çamların aldığını fark edeceksiniz yolda. Fıstık çamı ormanlarıyla kaplı devasa bir yeşil alan olan Kozak’ta dere tepe çam. Alçalıp yükselen yol boyunca ve virajlarda, sanki çam denizindeyimiş gibi izleyebileceğiniz seyir noktaları var. Arabayı durdurup, azıcık manzaraların tadına varmak ve tertemiz havayı içinize çekmek için inin. Çamların gölgesinde hemen hava serinleyiveriyor. Rüzgarın çamların iğne yapraklarında çıkardığı hışırtılar da tatlı tatlı kulağınızı okşuyor. Yirmi metrelik yüksek ağaçların tepesindeki yemyeşil yapraklar ile sanki insanı koruyup kolladığını hissediyorsunuz. Huzur veren ağaçlar çamlar.

Demircidere köyüne vardığınızda hoş bir meydan karşılıyor sizi. Ağaçların altında bir köy kahvesi, hemen yanında da, kapısında Mevlana ve Hacı Bektaş Veli büstünün sizi karşıladığı ufak bir Etnoğrafya Müzesi var. Müzede geleneksel kıyafetler ve ev eşyaları sergileniyor. Köylüler hem çamfıstığı işi ile uğraşıyor, hem de bağlarda üzüm yetiştiriyorlar. Ayrıca çam ağaçlarının dibinde yetişen bir mantar türü olan çıntar da ek bir gelir kaynağı.

 

İç pilavda, zeytinyağlı dolmada, aşurede, irmik helvasında kullanılan çam fıstığı, Kozak yöresindeki köylerin ana geçim kaynağı. Çam fıstığı yüksek fiyatlı bir mahsul. Kilosu 100 -150 TL arasında. Dünyada sadece kuzey Akdeniz havzasında yetişen çamfıstığı üretiminde Türkiye İspanya’dan sonra dünyada ikinci. Kozak fıstıkları için Türkiye’nin en kaliteli fıstığı deniyor. Bu yüksek ağaç tepelerinden fıstıkları toplamak epey meşakkatli. Toplamak için ucu kancalı uzun bir sopayı kullanarak ağacın tepesine tırmanıyorlarmış. İşin ustalarının birkaç saniye içinde tepeye ulaştığı söyleniyor. Hatta köylerde “buralarda fıstıkçamına tırmanamayana kız vermezler” diye bir deyiş var. Ağaca çıkan kişi elindeki kancalı sopanın yardımıyla olgunlaşmış kozalakları yere düşürüyormuş. Hasat Kasım-Aralık gibi başlıyor ve neredeyse Mayıs ayına kadar sürüyormuş.  Toplanan kozalaklar Haziran-Temmuz boyunca güneşte kurutuluyor, içi fıstıklı çekirdekler birbirinden ayrılıyor. Fıstıklar kabuklarından çıkarılıp satışa hazır hale getiriliyormuş. Kozalaktan geriye kalanlar da yakacak olarak kullanılıyor. Yani tamamen ekolojik bir döngü. Yetişkin bir ağaçtan yaklaşık 120 kilogram kozalak elde ediliyormuş, bu kozalaktan da 6-8 kilogram arası fıstık.

 

Ardından dev granit kayaları ile sürreal manzaralar sunan Okçular köyüne yol alın. Yerden yükselen sisler, üzeri yosun tutmuş dev granit kayalar ve dev çamlar ile gerçekten bir masal dünyasındaymışsınız gibi hissediyorsunuz burada. Köylüler bu dev kayaları evlerinin duvarı olarak kullanıp, birbirine yakın taşların arasını tuğla ile örüp, tepesini çatı ile kapatıp içlerinde yaşıyorlar. İlk defa gördüğümüz bu manzara, Asteriks köyündeymişiz gibi hissettirdi bize. Sanki Hopediks kucağında dev bir taş ile çıkıp gelecekmiş gibi.

Sonra istikamet Kozak yaylasının en köklü ve varlıklı köyü Bağyüzü. Bağyüzü yolu üzerinde bir Atatürk heykeli var. Madra Dağı Atatürk Heykeli olarak biliniyor. Eşine pek rastlayamayacağınız eser, abidevi Atatürk heykelleri ile tanınan rahmetli Tankut Öktem’e ait. Ayırıcı özelliği, heykelin yol kıyısındaki doğal, devasa bir kayanın üzerine oturtulmuş olması. Yakın arkadaşlarımız Pınar ve Tunç’un yaşamak için mesken seçtiği Bağyüzü köyünde harika bir köy evinde ağırlandık. Mutfakta Ocak diye anılan şömine ateşi önünde Kendi ahşaplarını üreten atölyesi, limonların yetiştiği serası, bostanı, atları, köpekleri, kedileri ile doğanın döngüsü ile uyum içinde ekolojik ve huzurlu bir yaşama özeniyor insan burada. Kozak yöresinin favori tatlısı haliyle fıstık helvası. Bu helvanın en güzeli Bağyüzü Köyü’nde.

Şimdi istikamet Ma’adra şaraplarını tatmak üzere Gömeç Madra Dağları eteklerindeki Kobaşlar Köyünde bulunan Seki Bağları ve Şarapevi.

Bugi bugi gibi yükselip alçalan tepelere yayılmış bağlar, Atatürk kayalıkların başındaki heybetli Sivri Kaya, ufuktaki deniz, adalar ve gökyüzünün nefes kesen manzarası ile 270 derecelik bir kaptan köşkü adeta bu bağevi.

Önce sizi ulu bir Meşe ağacı karşılıyor. Önce ağacın heybeti size hipnotize ediyor, sonra yavaş yavaş adımlarınız bağevine yöneliyor.

Son derece zevkli bir estetik duygusu ve özenle tasarlanmış, tavandan yere kadar camları sayesinde manzarayı kucaklamış mekana girdiğinizde, müthiş bir hayranlık ve huşu içinizi kaplıyor.

Ardından Ma’adra’nın ev sahipleri olan Didem ve Avşar İlter çiftinin bağlarına, üzümlerine, şaraplarına, bağ evlerine duydukları gönül bağını deneyimledikçe, hikayelerini dinleyip misafirperverliklerinden nasibinizi aldıkça ve son derece karakterli ve kaliteli şarapları tattıkça, her duyunuza ve kalbinize hitap eden büyülü bir adanmışlık masalı yaşıyorsunuz.

 

Ma’adra önce Didem’in babası mimar Fikret Özdemir’in emeklilik hayali olarak başlamış. İstanbul’lu aile, 25 yıldır yazları Ayvalık’a geliyormuş, Fikret Bey de bölgede mimari projeler yapıyormuş. ‘Birkaç dönüm bağ alalım, şarap yapalım’ hayali, Fikret Bey’in 2005 yılında Kobaşlar köyünün meraları olan bu muhteşem araziyi görüp aşık olması ile gerçeğe dönüşmeye başlamış. Köylüden toplanarak alınan 300 dönüm eğimli arazide ilk iki sene, ‘hangi parselde en iyi hangi asma ve üzüm yetişir’ kararlaştırmak üzere, sadece iklim ve toprak analizleri yapılmış. Bir yandan da şato usulü şaraplar üretebilmek için şaraphane inşaa edilmiş. Üzümleri bağlardan uzaklara taşıyıp zarar vermemek ve verimini bozmamak için seçilmiş bu yöntem.

İlk fideler Fransa’dan alınmış ve 2008’de dikimlere başlanmış. İlk ekilen Cabarnet Sauvignon, Shiraz, Merlot, Chardonnay üzümleri bugün 11 yaşında. Sonraki yıllarda bunlara Bornova misketi, Pinot Noir ve Öküzgözü üzümleri eklenmiş.

559 rakımda 300 dönüme yayılan bağlar, kaliteli şaraplar üretmek için ideal bir terroir yani iklim, toprak ve üzümün yetistirildigi konum koşulları sunuyor. Kuzey Ege’de genellikle esen Poyraz rüzgarının doğal kuru serinliğine eklenen rakım yüksekliği serinliği sayesinde, üzümler doğru sıcaklık ve zamanda olgunlaşıyor.

Üzümler güneş istiyor ancak sıcaktan yanıp kavrulmak da istemiyor, efil efil esen bu tepelerde asmalar hep serin kalıyor. Ayrıca Poyraz nemi ve sıcaklığı azalttığı için asmalarda oluşabilecek hastalıkları uzaklaştırıyor.

Madra dağlarının mineral zengini granit Kozak taşı yapısı, doğal eğimle birleşince, asmaların su tutumu, ısısı, besin katkısı gibi toprak özellikleri üzümlerin doğru gelişimine katkıda bulunuyor. Poyraz eğer çok sert eserse, özellikle kuru geçen mevsimlerde üzümdeki suyu alabiliyor, su stresini azaltmak için damlama sulama sistemi kullanıyorlar.

Temmuz ortasında üzüm şekerleri aside dönüşüyor ve aromatize oluyor.  Ağustos 15- Eylül 15 arası ise bağ bozumu gerçekleşiyor.

Fikret Bey’in kızı Didem İTÜ İşletme mezunu, ardından Fransa’da onoloji ve şarap üretimi okumuş. Eşi Avşar ise İktisat mezunu Satış & Pazarlama alanlarında çalışmış, birlikte üzümün şaraba dönüştüğü uzun soluklu Ma’adra hikâyesinin bütün aşamalarını özenle takip edip yönetiyorlar.

İlk şarap üretimine 2012’de, şişelemeye 2015’de, satışa da 2016’da başlamışlar. Aslında bağlar ve şaraphane 110.000 litre kapasiteli. 2016’da 60.000 litre üretilmiş. 2017’de ise sadece 30.000 litre. Sebebi ise ‘az verim, yüksek kalite’ hedefi ile ‘İyi tarım’ prensibi benimsemiş olmaları. Her parsel ve her bölgenin tankı ayrı, böylece yıllara göre şarabın değişimini izleyebiliyorlar.

Şarapların isminden etiket tasarımlarına, her detay için ince ince düşünüp, uğraşıp özenmişler. Ve bağlarda başlayan emek ve adanmışlığı, şişelerinin hem içinde hem de dışında yansıtmayı başarmışlar. Ma’adra isminin hikayesi çok etkileyici: Anadolu’da yaşamış Hitit kökenli, ‘Işık İnsanları’ diye de bilinen Lüvi halkının lisanında Ma toprak ana, Adra’da ana tanrıçanın kocası anlamına geliyormuş. Zaten bağların eteklerine yayıldığı Madra dağı ismini buradan alıyor. Şarabın ismini hem toprak ananın yaratcılığı ve besleyiciliği hem de kocasının gücünü birleştirecek şekilde Ma’Adra koymaya karar vermişler. Böylece marka, dişi ve eril özellikleri kucaklayıp bütünleştirmiş.

4 farklı şarap serileri var: Pinot Noir, Merlot, Chardonnay gibi %100 tek üzümden yapılan Mono serisi ve kolay ve hafif içimli Flora serisi.  Kalecik Karası ve Syrah üzümlerinden Flora Rose, Merlot, Syrah, Cabarnet Sauvignon ve Pinot Noir üzümlerinden Flora Kırmızı gayet aromatik, yumuşacık, rahat içimli şaraplar. Pinot Noir ise gövdeli yapısı ile türünün nadir örneği bir Mono sepaj.

Flora etiketi üzerindeki çiçek illüstrasyonu ise bahar aylarında bölgede önce yeşil renkte açılıp sonra mor ve fuşya rengine dönüşen deve dikeninin farklı renklerini şarap renkleri ile eşleştiriyor.

Meşe fıçı yerine özel tanklarda bekletilen Cuvee serisinde iki farklı kırmızı şarap var:  %100 Syrah üzümünden Cuvee Marquise, Syrah ve Cabarnet Sauvignon üzümlerinden Cuvee Spesiyale. Etiketindeki kuşlar ise yörede bulunan Kızıl Şahin’in şişeye yansıması. Marquise ismi ise Kuzey Ege’nin elmas kesiminde özel bir yorumu olan Markiz usulünden alıyor adını.

En özel serisi olan Rezerve kategorisinde yine iki farklı kırmızı şarap var:  %100 Syrah üzümünden Reserve Syrah ve %100 Cabarnet Sauvignon üzümünden Reserve Cabarnet Sauvignon. Bu şarapların etiket tasarımı da ilhamını bağların bulunduğu dağlardan alıyor. Tüm tasarımları yakın arkadaşları olan tasarımcı Pelin Erçin gerçekleştirmiş.

Şarapları ise son derece karakterli. Biz Ma’adra Flora Kırmızı, Ma’adra Cuvee Spesiyale ve Ma’adra Reserve Cabarnet Sauvignon şaraplarını tattık. Flora Kırmızı, şarküteri tabağınızın yanında gün batımlarında eşlik edecek yumuşacık, ancak dolgunluk hissi veren dengeli bir başlangıç şarabı. Shiraz ve Cabarnet karşılımı olan Ma’adra Cuvee Spesiyale ise, soslu ve baharatlı etlere, etli makarnalara, yıllanmış peynirlere eşlik edebilecek, kırmızı orman meyveleri ve baharat aromaları taşıyan yoğun, gövdeli, doygun karakterli harika bir şarap.  Ma’adra Reserve Cabarnet Sauvignon ise adeta bir Rolls Royce. Yoğun gövdeli, kompleks aromalı, uzun derinlikli, kadife gibi elegan bir şarap.

2014 Shiraz, Somellier Selection yarışmasında Altın Madalya ödülü almış. 2012 Cuvee Speciale, CMC master class yarışmasında gümüş ödül almış.

Bağın hemen içindeki Şaraphane ise Fikret Özdemir’in mimari ustalığının bir eseri. Yerçekimi akışına uygun olarak tasarlanan şaraphanenede bağlardan toplanan üzümler anında işleniyor. Üretimler bir Fransız önolog kontrolünde yapılıyor.  Fermantasyon ve maserasyon özel tasarlanmış soğutma ceketli otomatik ısı kontrolü yapılabilen tanklarda gerçekleşiyor. Seçilen şaraplar mahzende özel iklimlendirmeli bir alanda Fransız yapımı meşe fıçılarda yıllandırmaya bırakılıyor. Şişelemeye hazır olan şaraplar şişeleme ünitesinde el değmeden gerçekleşiyor. Henüz dalındayken incelenen, belirli zaman aralıklarında örnekleri alınan üzüm tanelerinin ölçümleri özel laboratuvarda yapılıyor ve en uygun hasat zamanı belirleniyor. Üzümler tanka girer girmez her gün analiz ediliyor ve şarap üretim uzmanı tarafından tadımları gerçekleştiriliyor. Özenle işlenen üzümler şarap olarak tanklarına alındığında periyodik kontrollerine devam ediliyor. Kısacası topraktan sofradaki şişeye uzayan şarap yolculuğunun her aşaması burada büyük özen ve titizlik görüyor.

 

Tasarımına ve manzarasına hayran kaldığımız şarap tadım alanı olan Bağ Evi ise, 2017 Temmuz ayında açılmış. Terasına çıktığınızda neredeyse 360 derece manzara sunuyor. Şarap tadımının yanı sıra odun ateşinde pişen pizzalar ve yöresel peynir tabakları ile damaklarınızı tatlandırabiliyorsunuz. 14:00’den sonra service başlayan Öğle ve Akşam menüsünde şarküteri ve peynir tabakları, taş fırından çıkan lorlu ve şarküterili pizzalar, trüf yağlı Cunda tulumlu erişte, patates makarnası, bonfile, somon, tahinli muslu dondurmalı balkabağı tatlısı gibi nefis lezzetler var. El yapımı pizzalar nefis, Kızılca buğdayı unu ile hazırlanan hamurlar üzerinde ayvalık loru, köy domatesi kurusu, şarküteri ve Ayvalık otları var.  Gün batımında, tüm körfez ayaklarınızın altında, karşınızda denize batan güneş, enfes şaraplar ve lezzetler ile nefes kesici bir yemek deneyimi yaşıyorsunuz.

Ayrıca Ayvalık müzik akademisi AIMA ile birlikte müzik dinletileri, kitap imza günlerine de ev sahipliği yapıyorlar. Bir de 30 kişilik özel davet, düğün, doğum günü, şirket yemekleri ve etkinliklerini, aile duygusunu hissettirecek kişisel bir ağırlama atmosferinde içinde düzenliyorlar. Gerçekten Ma’adrada bir düğün rüya gibi olur.

Bir de İskender Azatoğlu liderliğinde bağların arasından ve tepelerden geçen bir rotada yürüyüş ve trekking programları organize ediyorlar.

Ma’adra şaraplarının dağıtım ve pazarlamasını kendisi yapıyor. Şaraplar Metrolar’da ve özel şarap butiklerinde satılıyor.

Ma’adra’ya tadım ve yemek için gideceksiniz mutlaka birkaç gün öncesinden arayarak randevu alın, (Tel: 0530 1005566) Ve Gömeç’te Kobaşlarköyü’ne giderken yolda Seki Şarapçılık tabelalarını izleyin. Sürüş mesafesi Ayvalık merkeze yaklaşık 45 dakika uzaklıkta.

 

4.gün CUNDA KEŞİFLERİ

Bugün için tavsiyemiz aracınıza atlayıp Türkiye’nin ilk uzun köprüsü ve ilk boğaz köprüsünden geçerek Ayvalık Takım Adalarının en büyüğü olan mis kokulu Cunda Adasını keşfe çıkmanız. Cunda için özel yazılarımız var:

Cunda’ya geçmeden önce veya dönerken Gediz peynircisine mutlaka uğrayın. Gülşen Komili’nin dede mesleği olan peynirciliği devam ettirdiği Gediz, Ayvalık’ın en güzel peynircisi, ve tattığınız lor tatlılarının ham maddesi olan taze lorun üreticisi. Muradiye Çarşı aralığında yer alan Gediz’de sepet, tulum ve taze lor peynirinin yanı sıra zeytinyağında bekletilen top karabiberli tulum peynirini bulabilirsiniz.

5.gün Bergama

Bugün size tavsiyemiz erkenden yola çıkıp Kozak Yaylası üzerinden 1.5 -2 saate Bergama’ya ulaşmanız ve keşfetmeniz. Daha önce rotalarımızda detaylıca bahsettiğimiz Kozak Yaylası aslında Ayvalık’tan başlayıp Bergama’ya kadar uzanan büyük bir alana yayılıyor. İrili ufaklı on altıdan fazla köyün yer aldığı bu dev fıstık çamlarının yemyeşil bir deniz gibi yükselip alçaldığı yollarda muazzam manzaralar eşliğinde sürüş eşsiz bir keyif. (Bergama keşiflerimizi, izlenim ve önerilerimizi detaylı olarak www.yolculukterapisi.com/bergama yazımızda anlattık.)

Akan derenin sesi, cıvıl cıvıl kuşların ve rüzgarla oynayan çam yapraklarının hışırtısına sesine karışınca, çocukluğumuzdaki piknik anıları canlanıyor ve insanın için nostaljik bir mutlulukla doluyor. Baharda çamların altında minicik hazineler gibi kırmızı, pembe, mor yabani gelincikler açıyor. İşte cennet diyor insana. Ayvatlar köyü civarında, dev kayalar yanı başınızda, çamların altında serin serin oturabileceğiniz piknik yerleri var. Yolda Yukarıbey köyüne bir ziyaret yapabilir, Aşağıbey köyü yakınında Çakıl kayası diye anılan bölgede Bergama krallığının sayfiye kenti olan Perperene antik kenti kalıntılarına göz atabilirsiniz. Zirve Kafe’de bir çay ya da İncecikler’de nehir kıyısında kahve molası verebilirsiniz.

 

Daha kısa bir yol ise Bademli ve Dikili üzerinden Bergama. Ancak Kozak manzaraları kesinlikle daha etkileyici. Ayvalık’a yarım saat mesafede, kalabalık bir yazlıkçı sahili olan Dikili’nin bembeyaz kumsalı ve turkuaz denizi, aslında sahilleri yazın akın akın izdihama uğramasa Türkiye’nin en muhteşem plajları. Biraz daha sakin bir seçenek olarak Bademli sahili ve karşısındaki Kalem Adası denize girmek için tercih edilebilir. Ancak Kalem adasındaki konaklama ve plaj hizmeti sunan tesisin yüksek fiyatları epey caydırıcı.

 

YOLCULUK TERAPİSİ AYVALIK & CUNDA YAZILARI

 

Zeynep Atılgan Boneval