GUATEMALA MACERASI- ATITLAN GÖLÜ I

Panajachel, Atitlan Gölü’ne Varış

Çoğu turistik gezi yapanların Antigua’dan günübirlik geldiği ya da bir gece konakladığı Atitlan Gölü’ne 4 gece ayırmış olmamın sebebi, büyüleyici güzelliği ve eşsiz volkan manzarasıyla beni kendine çekmesinin yanı sıra, ‘airbnb’den bulduğum eve bayılmış olmam.

Sadece tek bir minik sebep için bile dünyanın bir ucundan kalkıp gelinir. Buna şüphe yok. Şu an şubat ayının sonlarında, bir perşembe öğle sonrası, gri havaya arada başımı kaldırıp baktığımda, Atitlan Gölü’nün nefis renklerini, derin mavi sularını, deniz kıyısı algısı yaratan, kıyıya vuran dalga seslerini, rüzgarlı, dalgalı havalarda beyin sarsıntısı geçirdiğimi düşünerek indiğim ‘public boat’ları, bastonlarına rağmen tekneye inip binen yaşlı amcaları, sanki artık orada yaşıyormuş hissine kapıldığım sabahları, gölün parlak ışıklarını yansıttığı tembellik edilen öğle sonralarını ve akşamın bu saatlerinde bir bardak şarapla, evin verandasındaki masanın vazgeçilmez dekoru çiçek ve yaktığım mumlar eşliğinde  San Pedro Volkanı’na karşı şarabımı yudumladığım eşsiz anları hatırlıyorum.

Antigua’dan Panajachel’e gelirken yolda minibüsün lastiği patlıyor ve lastiğin yapılmasını beklerken iki saat sürecek olan yol dört saate çıkıyor. Minibüsten inip, yolun kenarına dökülünce, yanımızdan son hız geçen ‘chicken bus’lara otostop çekiyor gibi yaparak kendimizi eğlendiriyoruz. Tekrar yollara düşüp, Panajachel’e vardığımızda ise güneş batmadan önceki bir saat. Daha macera bitmedi. Burada kalmak ta mümkün. Ancak beğendiğim ev burada değil, Atitlan Gölü’nün çevresindeki köylerden birinde yer alıyor. Ev sahibimle gelmeden önce birkaç defa haberleştik. Adresi ve nasıl ulaşacağımı, çok detaylı bir biçimde tarif etti. Kaptana ‘Casa Rosada’da ineceğimi söyleyecektim, olur da evin iskelesini kaçırırsam ve kendimi bir sonraki köy olan San Marcos’ta bulursam sorun değildi, hemen aksi istikamete gidecek ilk tekne ile beş dakikada evin iskelesine dönebilirdim. Evdeki köpeklerinden, ıslak alanlara akrebin geldiğine, ancak sokarsa telaş olmamama kadar tüm bilgilerin yanı sıra civar köylerle ilgili bilgileri ve nerede yemek yiyebileceğim, nereden ne alabileceğim gibi tavsiyeleri ve evle ilgili detayları içeren, ‘kullanım kılavuzu’ tadında oldukça detaylı ve bir hayli uzun bir mail almıştım. Gitmeden yaşamış gibi ezbere bildiğim bilgiler kafamda dolanarak, minibüsten inen herkesle beraber teknelere doğru yürüdüm. Bu arada gün batımı, gelmeden önce okuduğum yazılarda bahsedildiği kadar güzeldi. Panajachel’e vaacak son minibüsün yolcularını da beklediğimizden tekne hemen kalkmadı. Bir saat sonra kalkacağını söyleyen katana ben de ‘Casa Rosada’ dedim, ‘Si, Michael’ dedi. Buralarda herkes herkesi tanıyor anlaşılan.

Aslında baştan beri evsahibesi Dita ile yazışmıştık ancak seyahat tarihim yaklaştığında, New York’a gitmesi gerektiğini belirttiği ve tanışamayacağımız için üzgün olduğunu belirten bir mail aldım. Kalacağım ev, daha önce Michael’in atölyesiydi. Michael’in tabloları duvarlarda evin eşsiz atmosferine değer katıyor. Dita, yani ev sahibim, eşi Michael ve kızıyla sohbet edebileceğimi, her şeyle onların ilgilenebileceğimden bahsettiği mailine yardımcılarının, İngilizce bilen en yakın evde yaşayan komşularının  telefonunu bile eklemişti.

IMG_1960

Bu arada güneş batmıştı ve alacakaranlık son otobüsten inenler de ağır ve hacimli ‘backpack’leriyle iskeleye vardılar. Cep telefonlarının ışığının yardımıyla tekneye bindik ve ben ne olur ne olmaz diye ‘Casa Rosada’yı yine hatırlattım. Hava epey serinlemişti. Gün bulutlu bir kapanış yapmıştı ve şimdi de biraz yağmur çiseliyordu, gölü çevreleyen dağların, tepelerin göle yakın yerlerine kadar inen bulutlar ve tam hava kararmadan önce bulutların ve akşam saatinin etkisiyle daha da koyulaşan yeşil bitki örtüsü mistik bir atmosfer yaratıyordu.

Casa Rosada’ya yanaştığımızda iskelenin zifiri karanlığını bahçeden karşılamaya gelen kişinin tuttuğu fener ve teknenin ışığı aydınlattı. Kıpır kıpır hareket halindeki tekneden kendimi ve bavulları iskeleye, Michael ve Dita’nın yardıma gelen kızlarının yardımıyla attım. Tekne daha yanaşmadan koşarak ahşap iskeleye gelen iki kurt köpeği bavullarımı ve beni koklayıp herşeyin yolunda olduğundan emin olduktan sonra bizimle bahçeye doğru yürüdüler.  Michael, enteresan bir adamdı. Yavaş konuşuyor ve ifadeleri değişik gelmişti. Ya da ben çok yorgun ve açtım:) Tepeye bavulumu çıkarmanın imkansız olduğunu, sabah yardımcıları geldiğinde onun çıkarabileceğini ve bu gece bavulumu onların hemen iskelenin yanındaki evlerine bırakıp, bavuldan gerekli eşyalarımla yukarı çıkabileceğimi söyledi. Pijama ve gerekli birkaç eşyamı alırken nerede yemek yiyeceğimi sordum ve son tekneyle geldiğim ve başka tekne olmadığından, tuk tuk çağırabileceğini, benim de evin arka yamacından tırmanıp binebileceğimi söyledi ama karanlık, nerede yiyeceğimi bulana kadar daha da acıkacağım ihtimaliyle acı dolu bir ifadeye bürünmüş olmalıyım ki, pijamalarımın olduğu çantanın yanı sıra, Michael’ın acıyıp verdiği bir kutu makarna, biraz tereyağı ve parmesan peyniri olan bir torba ile ağaçların arasındaki patika yoldan tepedeki evlerinin yolunu tuttum:)

İlk gece, evde makarna yaparak (aslında sonraki gecelerde de bu değişmedi:) ve ‘evet sonunda burdayım’ duygusunu kutlayarak geçti.

Maceranın devamı için;

GUATEMALA MACERASI- ATITLAN GÖLÜ II

Seçil Sağlam